Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Zülfü Livaneli: Dünyayı haydutlara bırakmaya niyetimiz yok

Zülfü Livaneli: Dünyayı haydutlara bırakmaya niyetimiz yok


Halkların Köprüsü Derneği, İzmir Mülteci Film Festivali kapsamında “Soykırımdan hayatta kalmak: Ezidilerin direniş hikayeleri” başlıklı panel düzenledi.

Alsancak Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenen panelde Derneğin Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi moderatör olarak yer alırken, sanatçı ve yazar Zülfü Livaneli ile IŞİD soykırımı ile karşılaşan ve hayatta kalan kadınlar Natia Navrauzov, Farida Falit Jrdo, Ameena Qasım Khalaf ise panelist olarak katıldı.

Panelin açılış konuşmasını yapan Cem Terzi, bütün konuşmacılara toplantı davetini kabul ettikleri için teşekkür ederek, katılımcıları tanıttı.

‘ESAS MESELE İNSANLARIN BİRBİRİNE MERHAMET GÖSTERMEK ZORUNDA KALMAYACAĞI DÜZENİ YARATMAK’

Panelde ilk olarak söz alan Zülfü Livaneli, kendisinin de bir dönem doğduğu topraklardan uzak yaşamak zorunda kaldığını hatırlattı.

Duvar’ın haberine göre, Livaneli, “İnsanlar eşitsizlikten, şiddetten kaçarak canlarını kurtarmak istiyorlar. Bu bizim gibi ülkelerin kaderi haline gelmiş. Ben de 12 Mart hapishanelerinden sonra dayanamayacağımı hissetim ve yurt dışına gidip İsveç’te yaşadım. Bunun zorluğunu çok iyi biliyorum. Sürgünlüğüm 11 yıl sürdü. Acısını çok iyi bilen ve ailesiyle yaşayan bir insanım. İlla yaşamak gerekmiyor insan olmak bu acıyı anlamak için yeterli” dedi.

“Merhamet zulmün merhemi olamaz” sözünü hatırlatan Livaneli, merhamet göstermenin çözüm olmadığını ifade ederek, “Esas mesele insanların birbirine merhamet göstermek zorunda kalmayacağı bir düzeni yaratmaktır” diye konuştu.

‘O ZENGİNLİĞİN ALTINDA KAN VAR’

“Muhteşem bir eşitsizlik oluştuğunu” söyleyen Livaneli, şöyle devam etti:

“Bir tarafta dünyanın bütün halklarını sömürerek inanılmaz bir eşitsizlik yaratıyor ve sömürdüğü ülkelerden gelen insanları da kabul etmiyor, istemiyor. O zenginliğin birikmesinin altında kan var. Biz de bunun kurbanlarından biriyiz. Osmanlı İmparatorluğu da petrol yüzünden yıkıldı. Bu yoksullaştırılan daha sonra da eğitim farkları açılarak batının üstünlüğüne iman etmesi gerektiğine inandırılan halklar, güzel halklar. Bu insanları köleleştiriyor ancak ayağına pranga takarak değil. İnsanlar ayağında pranga görmediğinde özgür olduğunu düşünüyor. İnsanlar kendini özgür zannederken büyük bir oyunun altında efendileri nasıl isterse öyle düşünüyorlar.”

‘EZİDİLER DÜNYADA EN ÇOK SOYKIRIMA UĞRAYAN HALK’

Ezidilerin dünyada en çok soykırıma uğrayan halk olduğunu belirten Livaneli, Osmanlı Devleti döneminde yaşanan Ezidi katliamlarını anlattı.

İddiaların aksine Ezidilerin çok kadim bir medeniyet olduğunu söyleyen Livaneli, “Çok kadim bir medeniyettir. Bütün tek tanrılı dinlerden önceki medeniyettir. Ezidilerden aldıkları bazı motifler daha sonra çarpıtıp şeytan diye bir şey ilan ettiler. Daha sonra Ezidiler şeytana tapıyor dediler. İnanılmaz bir çarpıtma. Hem kaynaklarını almışlar hem de suçlamalar yöneltmişler. Katliamlara rağmen inanılmaz bir şekilde geleneklerini yaşatıyorlar. Fiziki soykırımın yanı sıra şimdi de kültürel soykırım yapıyorlar. Bu kabul edilemez bir şey” dedi.

‘SÖMÜRÜ DEVAM ETTİĞİ SÜRECE DÜNYANIN BAŞI DERTTEN KURTULMAZ’

Orta Doğu’nun Şii, Sünni ve Kürt olarak üçe bölündüğünü ifade eden Livaneli, “Türkiye’de de durumun çok farklı olmadığını” söyledi.

Livaneli, “Ben artık Türkiye dahil birbiriyle mücadele eden politikacıları gördüğüm zaman sahnede oyun seyrettiğimi düşünüyorum. Kimse kukla oynatıcıların kim olduğuna bakmıyor. Maalesef bakmıyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların birbirine düşman olmadığını vurgulayan Livaneli, “Bu halklar düşman değil. Düşman yukardaydı onları birbirine düşüren. Bugün de öyle. Zavallı Orta Doğu, Anadolu halkları birbirini düşman zannediyorlar. Düşman orada değil, düşman başka yerde” şeklinde konuştu.

Ekonomik eşitsizliğe de dikkat çeken Livaneli, “Bu şekilde bir gelir dağılımı suçtur. Ankara’da yaşadığım eski yıllarda zengin de yoktu, fakir de yoktu. O günden beri ben bunun nasıl ayrıştığını çok iyi biliyorum. Sınıflar korkunç bir şekilde birbirinden ayrıştı ve bu bir yaşam mücadelesi haline geldi. İnsanların neredeyse onurunu zedeleyecek hale geldi. Dolayısıyla bu zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem -ki Karl Marx bunun çok güzel teşhisini koymuştur- bu şekilde bir sömürü devam ettiği sürece dünyanın başı dertten kurtulmaz” dedi.

‘EŞKİYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ’

ABD’nin sınıf bilinci yerine kimlik bilincini geçirmeye çalıştığını söyleyen Zülfü Livaneli, gelir dağılımının yarattığı şiddetin yayılacağını ifade etti ve son olarak şunları söyledi:

“Uluslar üstü şirketler Davos’ta toplanıyorlar her sene. Peki orada konuşurken sorunlar yok edildi mi? Suya erişimi olmayan çocuklar, hastalıklara bir çare bulalım denildi mi? Dünya biraz daha yaşanır hale gelsin diye hiç düşünmüyorlar. Tam tersine güvenlik harcamaları bin misline çıktı. Dünyayı kalkındıracaklarını düşünüyorlar ama o insanları kalkındırmayı düşünmüyorlar. Bu sonunda gelip kendilerini de bulacak. Mutlaka bulacak. Rahat oturamayacak hiç kimse. Dolayısıyla bu eşitsizlik hepsinin kaynağında olan meseledir. Bizim gibi sizin gibi insanlar elinden geleni yapmaya devam edecek. Çünkü dünyayı haydutlara bırakmaya niyetimiz yok. Eşkiya dünyaya hükümdar olmaz.”

IŞİD ZULMÜNÜ ANLATTILAR: BİR GECEDE HER ŞEY DEĞİŞTİ

Livaneli’nin ardından söz alan Ameena Qasım Khalaf ise IŞİD zulmünü anlattı.

Ailesiyle Sincar’da (Şengal) yaşadıkları ve IŞİD gelmeden önce gayet mutlu yaşadıklarını ifade eden Khalaf, “Hedeflerimiz ve hayallerimiz vardı. Ama bir gecede her şey değişti. Komşularımız da bir anda nasıl değişti anlamadık. 3 Ağustos 2014’de bir anda hayatımız bir anda alt üst oldu. IŞİD bizi kaçırmaya ve öldürmeye çalıştı” dedi.

“Ezidi olarak dağda yaşadık, susuz ve yemeksiz kaldık. Geleceğimizi bilmiyor ve çok korkuyorduk” diyen Khalaf, sözlerine şöyle devam etti:

“Orada bombalar atarak bizi yok etmeye çalıştılar. Birçok ülkeden gelenler oldu. Kadın, çocuk herkesi öldürdüler. Kadınları köle olarak kullandılar ve sürekli tecavüz ettiler. Bizi kaçırdıkları ilk gün kadınları ayırdılar. Sonrada Musul’a götürdüler. Sonra da IŞİD’in istediği kadınları seçip götürdüler. Bazı kadınlar onları öldürmeye çalıştı. Aralarında kardeşim Zarife de vardı. Kendimi öldürmeye çalışmıştım. Ama 14 yaşında olduğum için öyle bir cüretim yoktu. Köle olarak alıp akıl almayan şekilde beni kullandılar.”

Defalarca kaçmaya çalıştıklarını ancak yakalandıklarını da dile getiren Khalaf, bugün oradan kurtuldukları ve normal bir şekilde yaşamak istediklerini söyledi.

Psikolojik destek başta olmak üzere birçok desteğe ihtiyaçları olduğunu ifade eden Khalaf, kadınları ve çocukları IŞİD’den uzaklaştırmak için yardım istediklerini belirtti.

‘AMACIMIZ IŞİD’İN İŞLEDİĞİ SUÇLARIN BELGELENMESİ’

Panelde söz alan Nadia Navrauzov, IŞİD Sincar’a saldırdığında Fransa’da olduğunu belirterek, “Çünkü Osmanlı yüz yıl önce atalarıma saldırmıştı. Onlar da Gürcistan’a göç etmek zorunda kalmıştı” dedi.

Yaşananları basından takip ettiklerini söyleyen Navrauzov, 2018 yılında Irak’a gittiğini anlattı. Navrauzov, “1 yıl sonra geri dönmeyi düşünüyordum ama bir süre sonra normal hayat diye bir şey kalmadığını gördüm. Halkımızın travmalarla, geleceğe dair umutları olmadığını gördüm. YAZDA isimli bir kuruluşta çalışıyorum. Hukuki savunuculuk faaliyetleri yapıyorum. IŞİD’in işlediği suçların belgelenmesi ve kayda geçmesi için proje başlattık” dedi.

“O kadar çok soykırım yaşadık ki ama tarih kitaplarında bu konuda bilgi görmüyoruz” diyen Navrauzov, “Geçmişteki atalarımdan bazılarının Ermeni soykırımını yaşadığını biliyorum. Hedefimiz IŞİD soykırımının da bu şekilde kalmaması. İkinci amacımız da suçları işleyen faillerin ortaya çıkarılması. Son neden ise Ezidilerin yaşadığı tüm bu soykırımlar hakkında bir bilinç yaratmaktı” ifadelerini kullandı.

‘ALMANYA’DA 5 IŞİD ÜYESİNİ CEZAEVİNE GÖNDEREBİLDİK’

IŞİD soykırımından sağ kalanların tanıklıkları ve suç mahallerinden alınan veriler olduğunu söyleyen Navrauzov, “Katliamlarından kurtulanların tanıklıklarını topluyoruz. Bugüne kadar 2 bine yakın kişinin tanıklığını topladık. Yüzden fazla suç mahallini saptadık. Bunlar içinde toplu mezarlar, zarar gören Ezidi tapınakları ve sağ kalanların tutulduğu yerler var. Bu zamana kadar 5 IŞİD’liyi Almanya’da cezaevine gönderebildik. Bu kararlardan birisi çok önemliydi. Bir mahkeme IŞİD’in yaptığını soykırım olarak tanımladı. Irak ve Türkiye’de IŞİD üyelerini örgüt üyeliğinden mahkum ediyorlar ama soykırım suçundan etmiyorlar. Hâlâ 2 bin 800 Ezidi kayıp” diye konuştu.

Navrauzov, Ezidi topluluğuna adalet sağlanması için çağrıda bulundu.

‘VÜCUTLARINDA HÂLÂ YAŞANANLARIN İZLERİ VAR’

Panelde son olarak söz alan Farida Falit Jrdo ise mülteci olarak Kürdistan’da yaşadığını söyledi. IŞİD’den kurtulan bin 200 kişiyle görüşme yaptığını belirten Jrdo, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Toplumsal olarak yaşadıkları zorluklar var. Irak hükümeti ile birçok sorun çıkıyor. Kürdistan’da 15 kamp var onları destekliyoruz. İşe başladığımdan beri 28 proje yaptık. 850 aileyi destekliyoruz. Diğer projemiz ise kadınlara tıbbi anlamda yardımcı olmak. IŞİD’den kurulduktan sonra kendi başlarına bir şey yapamayanları destekliyoruz. Kürdistan’da yaşayanların durumu çok kötü. Vücutlarında hâlâ yaşananların izleri var. Irak hükümetinden resmi olarak bir şey alamadık. Hükümetten bir destek gelmeyince projelerimizi sürdüremiyoruz. Kampta yaşayanlar kışın çok zor şartlarda yaşıyor. Ailesini kaybeden insanlar yardım alamıyor. Geçen yıl bir kampta yangın çıktı. Bir kadının yanına gittik kadın, ‘IŞİD’den kurtulduk ama burada öleceğiz’ dedi. Bu konuda destek bekliyoruz.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version