Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Ramazan’la gelen değişim

Ramazan’la gelen değişim


YORUM | Dr. YÜKSEL ÇAYIROĞLU

Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) mübarek beyanlarından öğrendiğimize göre Cehennem nefsin hoşuna giden, Cennet ise ona zor ve ağır gelen amellerle kuşatılmıştır. İslâm’da kolaylık asıl olduğundan onun hiçbir emri bizim güç ve takat sınırlarımızı aşmaz. Üstelik dinin emir ve yasaklarında bizim için dünyevî/uhrevî, maddî/manevî nice faydalar, hikmetler vardır. Buna rağmen ibadet ve kulluk nefse ağır gelir. Nefis, mükellefiyet altına girmekten, sınırlanmaktan hoşlanmaz. Az da olsa çaba ve gayret gerektiren işlerden kaçar. Zorluk ve sıkıntıyı sevmez. Zira o, keyfince yiyip içmek, gezip eğlenmek, hoşça vakit geçirmek ister. Bu sebepledir ki namaz, zekât, oruç, hac gibi İslâm’ın emirlerini yerine getirmek veya içki, kumar, zina, haset, kibir gibi dinin yasakladığı haramlardan kaçınmak nefisle mücadele etmeyi, onun arzu ve tutkularını zabt u rabt altına almayı gerektirir.

Bu yönüyle kulluk imtihanının, nefisle mücadele etmekten ibaret olduğu söylenebilir. Kurtuluşa erenler, nefsin mahiyetini iyi bilip onu idare edebilenler olacaktır. Nefsine mağlup düşen, heva ve heveslerinin peşine takılıp giden kimseler ise -Allah muhafaza- ebedî hüsrana uğrayacaklardır. Esasen nefsini idare ve ıslah edemeyen kimselerin başkalarını idare ve ıslah etmeleri de mümkün değildir.

Nefisle mücadele etme, onun istek ve tutkularına karşı koyma kolay gibi görünebilir ama insan için bundan daha zor bir amel yoktur. Bu yüzden Efendimiz (s.a.s.) nefisle mücadele etmeye “büyük cihad” diyerek bunun düşmanla yaka paça olmaktan daha zor bir iş olduğuna işaret etmiştir. Haramlara karşı kararlı ve tavizsiz bir duruş sergileme, ibadet ü taatleri arızasız ve kusursuz bir şekilde yerine getirme, hayırlı işlerde yarış yapma, Allah’a kurbiyet kazanma gibi amellerde muvaffak olma da büyük cihadda ne kadar başarılı olduğumuza bağlıdır.

Başta tasavvuf erbabı olmak üzere nice Hak dostu, Kur’ân ve Sünnet’ten aldıkları ilhamla nefsi tezkiye ve terbiye etmenin yollarını göstermişlerdir. Mesela onlar ısrarla kıllet-ı kelam (az konuşma), kıllet-i taam (az yeme), kıllet-i menam (az uyuma) ve uzlet ani’l-enam (uzlete çekilme) üzerinde durmuş, nefsin doyumsuz ve sınırsız arzularını dizginleme adına riyazet yapmaya vurgu yapmış, çile ve erbainlerle kötü alışkanlıkların terk edilip güzel alışkanlıklar edinilebileceğini söylemişlerdir.

İşte bütün bu hususları bir manada kendinde toplayan Ramazan ayı kulluk imtihanını kazanabilme adına önümüze büyük bir fırsat sunar. Ramazan’ın ve orucun mü’mine kazandırdığı nice maddî manevi faydalar vardır. Bunların en başında gelenlerden biri de nefis terbiyesidir. Normal zamanlarda yapmakta zorluk çektiğimiz güzel amelleri Ramazan’da daha kolay yaparız. Terk edemediğimiz nice alışkanlığı Ramazan’da terk ederiz. Ramazan bizlere bir yönüyle değişimin mümkün olduğunu öğretir.

İnsanın, tavır ve davranışlarını değiştirmesi, kötü alışkanlıklarını bırakması, farklı bir hayat tarzına geçmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Fakat Ramazan bize, gözümüzde büyüttüğümüz, altından kalkılmaz zannettiğimiz şeylerin hiç de zor olmadığını öğretir. Nefsi dizginlemenin, şehvet ve arzularımızı kontrol etmenin bizim elimizde olduğunu gösterir. Bu yönüyle Ramazan ve oruç tam bir irade eğitimidir.

Biraz daha açacak olursak normal günlerde bir öğünü bile atlamak nefse zor gelirken, Ramazan’da o yerine göre 15-20 saat aç ve susuz kalır. Normal zamanlarda sürekli bir şeyler atıştırmak, lezzetli yemeklerden keyif almak isteyen nefis, akşama kadar açlık ve susuzlukla terbiye olur. Günlük namazlar karşısında bile tembellik gösteren nefis, Ramazan boyunca teravihlerle birlikte günün birkaç saatini namaza ayırmaya alıştırılır. Normal günlerde birkaç sayfa Kur’an okumaya bile ikna edilemeyen nefis, Ramazan’da günlük okunan cüzlerle Kur’ân’ı hatmetmeye ikna edilir. Uykunun en derin anlarında uyanıp teheccüt kılmaya direnen nefse, bir ay boyunca yapılan sahurlarla, kılınan teheccütlerle bunun altından kalkılmaz bir iş olmadığı gösterilir. Dahası okunan mukabelelerle, verilen iftarlarla, dağıtılan sadaka ve zekatlarla, yapılan itikaflarla vs. nefis güzel amellere ve Allah’a kulluğa alıştırılır.

Ramazan ayı boyunca normal zamanlarda yapamadığı amelleri yaptığını veya terk edemediği alışkanlıkları terk ettiğini gören bir mü’min, “Niçin aynı güzellikleri Ramazan’dan sonra da devam ettirmeyeyim” der, demelidir de. Ramazan ayı, nefsin arzularına ve dünyanın cazibedir güzelliklerine kapılarak istikametlerini kaybeden mü’minleri yeniden sırat-ı müstakime çağırır. Mü’mince bir hayat yaşamanın, Allah’a layıkıyla kulluk yapmanın zannedildiği kadar zor olmadığını gösterir. Yeter ki tutulan oruçlarla, kılınan teravihlerle, tilavet edilen Kur’ânlarla, yapılan ibadetlerle Ramazan ayı şuurluca ve hakkıyla değerlendirilebilsin.

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇

Kaynak: Tr724
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version