Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Yeni ekonomi modelinin beş maddede bilançosu

Yeni ekonomi modelinin beş maddede bilançosu


Türkiye’de düşük faize dayalıyeni ekonomik modele geçişle birlikte kurlar yükselip enflasyondaki yükseliş hız kazanırken artan maliyetler ekonominin her alanına yansıyor. Hükümet, yeni yıla yüklü zamlarla giren fiyat artışlarının etkisini azaltmak için ise başta Katma Değer Vergisi (KDV) indirimleri olmak üzere çeşitli adımlar atılıyor. 

Peki, “müjde” olarak sunulan bu adımlar, şimdiye dek yapılan zamların altında ezilen vatandaşa nasıl yansıyor? 

DW Türkçe’ye konuşan ekonomistler, bir alanda yapılan vergi indiriminin başka bir alanda artış olarak geri döndüğünü, indirim ve desteklerin zamların etkisinin oldukça gerisinde kaldığını vurgularken ekonomide “algı yönetimine” işaret ediyor.

KDV indirimleri:

Yeni yıl itibariyle elektriğe ortalama yüzde 52 ile yüzde 130 arasında zam gelmişti. Son Kabine toplantısında meskenler ile tarımsal sulamada kullanılan elektriğin KDV’si yüzde 18’den 8’e düşürüldü. Meskenlerdeki düşük tarife sınırı ise aylık 240 kilovatsaate yükseltildi.

Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir’e göre, yapılan düzenlemenin aylık 240 kilovatsaat elektrik tüketen bir vatandaşa etkisi 30 ila 60 Türk Lirası (TL) arasında değişecek. Ancak bu durum, faturaların aralık ayındaki seviyelere döneceği anlamına gelmiyor. Demir, Aralık’ta 200-225 lira olan faturanın önce 354 liraya yükseldiğini, yapılan indirimle birlikte ise 324 liraya gerilediğini belirterek “200 liraya göre nereden baksanız yüzde 50 zaten daha yüksek bir bedel ödüyoruz” diyor.

Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir

Elektriğe yapılan zammın ana nedeninin dolar/TL’deki artış olduğunu vurgulayan Demir, “Bundan yaklaşık altı ay önce dolar 8 lirayken bugün 14 liraya doğru geldi. TL’nin değerini korumuş olsaydık belki çok daha bugün düşük faturaları konuşuyor olacaktık” şeklinde konuşuyor. Fiyatların sürekli arttığı bir ortamda KDV indirimlerinin bir “müjde” olmayacağını söyleyen Oğuz Demir, vatandaşın da artık bunu fark ettiğini düşünüyor.

Şubat ayında da temel gıda maddelerinde uygulanan KDV yüzde 8’den yüzde 1’e düşürülmüştü.

Ekonomist Selçuk Geçer, kararın yayınlanmasının ardından hemen algı operasyonu yapılarak raflarda indirim yapılmasının istendiğini belirtiyor. Marketlerin yüzde 8 KDV ile aldıkları üründe haklı olarak indirim yapmadığını söyleyen Geçer, üreticinin de yüksek maliyetleri gerekçe göstererek indirime yanaşmadığını ifade ediyor. Geçer, “Yüzde 10 yüzde 20 indirimler olacak, enflasyona düşürüyoruz gibi söylemler olmuştu. Ama günün sonunda fiyatlar aynı kalmaya hatta artmaya devam etti. Aynı tabloyu elektrik indirimlerinde de göreceğiz. Çünkü kronik sorunları çözmeye çalışmıyorlar. Sadece palyatif tedbirler alıyorlar” diye konuşuyor.

Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu da gıdadaki KDV indirimlerinin fiyatlara bir yansıması olmadığını, çünkü sorunun esas olarak yüksek maliyetlerden kaynaklandığını söylüyor. Maliyet enflasyonu ile tüketici fiyatları enflasyonu arasında büyük bir makas olduğunu hatırlatan Müftüoğlu, “Eninde sonunda tüketici fiyatları da maliyet enflasyonu olduğu boyutlara gelecek” görüşünde.

KDV indirimleriyle bütçede ekstradan bir açık yaratıldığına işaret eden Selçuk Geçer ise bir yandan zamlı ürün fiyatlarının değişmediğini, diğer yandan da bütçe açığı kaynaklı yeni zamlar yapıldığını vurguluyor. Geçer, “Elektrik indirimini elektrik üreticisi ya da dağıtımcı firmalar yapar. Siz devlet olarak ben KDV’yi indirdim dediğinizde aslında indirdiğiniz KDV, halkın sırtına yük olarak biniyor. Elektrikten, doğalgazdan, gıda ya da petrol ürünlerinden, bu fark etmiyor” diye konuşuyor.

Akaryakıta gelen indirimler:

28 Şubat’ta motorinin litre fiyatına 96, benzinin litre fiyatına 72 kuruş indirim yapıldı. Ancak Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası’na göre, benzinde indirimin 49 kuruşu özel tüketim vergisinin (ÖTV) ikamesinde kullanıldığı için 23 kuruşu pompa satış fiyatına yansıdı.

 

Benzinde geçen yıl kurdaki sert yükselişin etkisiyle hızla artan fiyatlar 17 liraya yakın seviyede kalmayı sürdürüyor. Bunun nedeni ise Aralık ayında getirilen ÖTV düzenlemesi. Buna göre ürünlerin fiyatı, döviz cinsinden fiyatlarının azalış tutarı kadar artırılıyor. Kurdaki iniş, vatandaşa vergi olarak geri dönüyor.

Doç. Dr. Oğuz Demir, 20 Aralık günü “sıfır” olan benzindeki ÖTV’nin aradan geçen iki buçuk ayın sonunda 2 lira 53 kuruşa kadar çıktığını söylüyor. Demir’e göre eğer ÖTV olmasıyla bugün benzin 14 liraya alınabilecekti. Artıştaki asıl etkinin ise petrol fiyatlarındaki yükseliş ve Eylül 2021’de 8 lira olan doların 13.50’nin üzerine kadar çıkmasından kaynaklandığını vurgulayan Demir, “Döviz tarafını biz iyi yönetmiş olsaydık bugün ne benzinde ne doğalgazda ne elektrikte bu tip yüksek seviyeleri görmüş olacaktık” diyor.

Öte yandan devletin elektrikteki vergiden vazgeçerken akaryakıttan vergi almaya başladığına dikkat çeken Demir, “Yani bir cepten alıp öbür cebe koyuyorsunuz. Elektrikte KDV’yi indirip akaryakıtta ÖTV’yi artırıyorsunuz. Bu yine vatandaşın üzerinde bir yük. Arabası olan vatandaş 50 kuruşluk fazla litre başına vergi ödüyor. Ama öte tarafta elektrik kullanan meskendeki vatandaş 30 liralık aylık faturada bir indirim sağlamış oluyor” diye devam ediyor.

Asgari ücret zammı:

Hükümet yıl sonunda asgari ücrete yüzde 50’ye yakın bir zam yaptı. Zam oranı Türk İş de dahil olmak üzere geniş çevrelerce memnuniyetle karşılandı. Ancak fiyat artışlarının etkisiyle asgari ücret Şubat itibarıyla açlık sınırının altında kaldı.

Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu, ücret artışlarının her zaman enflasyon yani fiyat artışlarının arkasından gittiğini, buna genel itibariyle bakıldığında bir algı yanılsaması olduğunu ifade ediyor.

“Ama son süreçte, özellikle aralık ayında artırılan asgari ücret meselesinde bunu daha net şekilde görüyoruz” diyen Müftüoğlu, asgari ücret görüşmelerinin yapıldığı dönemde TL’nin hızla değer kaybettiğini, artan maliyetler nedeniyle enflasyonun birkaç ay içinde hiperenflasyon seviyelerini geleceğinin belli olduğunu söylüyor. Müftüoğlu, “Zaten siyasi iktidar da burada oluşacak tepkilerin belli ölçülerde önünü almak için böylesine, tırnak içinde ‘yüksek’ gibi gözüken bir asgari ücret belirlemişti ki, yeni yıla girilmesiyle beraber zaten büyük zamlar, özellikle enerji fiyatlarına, akaryakıta, elektriğe gelen zamlar ve bunun arkasından da gıda harcamaları, ulaşım vesaire gibi harcamalarla bu ücretler zaten eridi” diyor.

Kur korumalı hesap:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “müjdesini” verdiği bir uygulama da kur korumalı mevduatlardı. Ancak kurları düşürme vaadiyle getirilen bu uygulama, daha fazla artmasını önlese de döviz fiyatlarını düşük faiz politikasına geçiş öncesindeki seviyelere döndüremedi.

Oğuz Demir, “Kur korumalı mevduat uygulaması evet, dövizdeki daha yukarı seviyelere gelişimizin önünü almış olabilir ama Türk Lirası’nın değer kaybını ortadan kaldırmış değil” diyor. Geçen yıl Eylül ayına girerken 8 lira civarında olan doların aradan geçen altı ayın sonunda bugün hala 14 liraya yakın olduğunu dile getiren Demir, Türk lirasında yüzde 75’e yakın değer kaybı olduğuna dikkat çekiyor.

Türkiye ekonomisinin tek bir müjdeye ihtiyacı olduğunu belirten Demir, “Enflasyonun istikrarlı bir şekilde yüzde 5 ile 10 arasında bir yerde böyle uzunca bir süre seyrettiğini gördüğümüz bir dönemi müjde olarak ancak tanımlayabiliriz. Bütün dünyada enflasyon artıyor. Bu kabul edilebilir ama bizde daha fazla artması, maalesef eylülden aralık ayına kadar geçen süreçteki tamamen yanlış politika tercihlerinden kaynaklandı. Bugün o politika tercihleri olmasaydı verilen müjdeler, bu oranlarda büyük müjdeler haline gelecekti” diye konuşuyor.

Tarım destekleri:

Hükümet gıda fiyatlarındaki artışın önüne geçmek için tarım alanında da “müjdeler” verdi. Ancak gübre destekleri, gübre fiyatlarındaki artış karşısında buharlaştı. Tarımsal sulamaya da önce yüzde 92 zam sonra yüzde 10 oranında vergi indirimi geldi.

Ekonomist Selçuk Geçer, girdi fiyatlarında yüzde 50’ye yakın çok ciddi bir yükseliş olduğunu, çiftçinin yüksek maliyetlerden dolayı toprağını ekemediğini belirtiyor. Tarımda ithalatçı pozisyonunda olan Türkiye’de bu sorunun gittikçe derinleştiğini ifade eden Geçer, tarımsal sulamada kullanılan elektrikte yapılan KDV indiriminin de asıl sorunu çözmekten uzak olduğunu vurguluyor. “Bu tamamen bir algı yönetimi” diyen Geçer, sözlerini “Girdi maliyetlerindeki yükselişin bir anlamda üstünü kapatabilmek için fedakarlığı devlet yine vatandaştan bekliyor. Aslında bu indirimin temelinde de onu görüyoruz. Girdi fiyatlarının neden arttığını sorgulamıyorlar. Gübreye destek verirken örneğin tarımsal ilaçlara zam yapıyorlar. Aldıkları vergide ufak tefek indirimler yaparak bunu da bütçeye ekstra bir yük olarak yansıtıyorlar. Sorunun temeline inmeyen bu yaklaşım Türkiye’yi her geçen gün daha derin bir ekonomik krize sürüklüyor” şeklinde sürdürüyor.

Pelin Ünker

© Deutsche Welle Türkçe

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version