Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Soli Özel: ‘Manevra alanı daralıyor, Rusya’nın elinde Türkiye zarar verecek opsiyonlar var’

Soli Özel: ‘Manevra alanı daralıyor, Rusya’nın elinde Türkiye zarar verecek opsiyonlar var’


Ukrayna’nın Rus işgaline karşı direnişi sürüyor, insani dramlar yaşanıyor. Tüm dünyanın gözü önünde Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy başta olmak üzere, Ukrayna halkı son derece gayretli bir şekilde ülkesini savunuyor ama Putin tabiri caizse el yükseltiyor. Rusya Devlet Başkanı nükleer silahları gündeme getirdi. Daha önce Amerika Birleşik Devletler Başkanı Joe Biden, “Bizim müdahil olmamız, fiilen işin içinde olmamız bir nükleer savaş.” demişti. Bunun üzerine acaba ne ifade ediyor Putin’in çıkışı? Rusya’nın Ukrayna’ya dönük saldırısını Kadir Has Üniversitesi Öğretim Görevlisi Soli Özel’le konuştuk…

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Amerikan nükleer silahlarının Avrupa’dan ayrılma vakti geldi.” demişti. Putin de nükleer silahlar dahil alarm seviyesini yükseltti. Rusya caydırıcı olmaya mı çalışıyor?

Şimdi Putin bu nükleer güçlere bir hazır olun mesajını daha savaşın üçüncü ya da  dördüncü gününde vermişti. Pazar günü verdi. Sizin dediğiniz gibi bir el yükseltiyordu elbette ardından da dün Lavrov’un açıklaması geldi. İşte Amerikan nükleer silahlarının Avrupa’dan gitmesi gerekiyor diye. Bu bana şunu düşündürtüyor. Bir, kötü ihtimalde işler tam istedikleri gibi gitmediği taktirde Ruslar, etki alanı daha dar olabilecek belki nükleer silahları kullanmayı bile düşünebilecekler. İkincisi, bu bir tehditse eğer, yani bunu da yapabilirim, buraya kadar götürebilirim işi mesajını veriyorlarsa eğer, bunu Ukrayna’daki kriz sonrasında genel bir Avrupa güvenliği pazarlığında kendi pozisyonlarıyla ilgili olarak öne sürmüş oluyorlar. Şimdi 30 yıldır egemen olan Avrupa Güvenlik Sistemi’nin çöktüğünü düşünecek olursak, işte bu sistem içinde aktif bir rol almak istemeyen, buna karşı direnen Almanya’nın işte geçen hafta bizzat şansölyesinin ağzından yepyeni bir konumlandırmaya geçirildiğini düşünecek olursak, Ruslar da şu anda işgal ettikleri ülkenin üzerindeki kendi konumlarından yararlanarak belki kendi açılarından pazarlık kapısını açıyorlar. Bu kabul görecek bir şey midir, o herhalde ayrı bir soru ama işte pazarlıklara buradan başlayacağımız anlaşılıyor. Eğer Batı buna bir tepki ya da bir cevap vermeyi düşünecek olursa.

Avrupa Güvenlik şemsiyesi içinde kendisinin de var olduğunu göstermek istediğini söylemek mümkün. Fakat daha önce bu konuda ciddiye alınmayan Rusya, şimdi nükleer silah tehdidiyle ciddiye alınacak mı? NATO ve Avrupa Birliği açısından?

Buna cevap veremiyorum. Bu ağır bir tehdit öyle değil mi. Çok sıkışacak olursam buna da başvurabilirim dediği zaman, sizi de bu riski almaya değer mi sorusunu sormaya itiyor. Ümit ediyorum arka planda bir takım müzakereler yapılıyordur. Açıkçası şu sırada Rusya’yı belki bir uzlaşmaya ya da en azından şu andaki çatışmaları durdurmaya ikna edebilecek tek güç sanki Çin’miş gibi geliyor. Yani batılılardan biriyle, Macron aradığında, gene bugün konuşmuşlar galiba. Macron’a gene böyle aba altından da değil, sopayı gösteriyor. Sonuna kadar gideceğiz diyor. O sonuna kadar gitmek bir taraftan Kiev’in alınması olur. Öteki taraftan çok sıkışırsak nükleer silahlara başvururuz olabilir. Şu anda Putin çok sert bir konumdan geri de adım atmıyor. Zaten kendisine yönelik ya da Rusya’ya yönelik yaptırımlar da doğrusunu isterseniz bundan bir hafta on gün önce konuşmuş olsaydık beklenebileceklerden çok daha çabuk ve çok da ağır geldi. Şimdi siz bu Avrupa Güvenlik Çatısı’ndan bahsettiniz. Şimdi biliyorsunuz bu savaşa doğru giderken, batı içindeki tartışmalarda iki kamp çıktı ortaya. Çok genel olarak söylüyorum. Bir kamp dedi ki, “NATO genişlemeseydi biz kendimizi burada bulmazdık.” Bir başka kamp dedi ki, “Bunun NATO ile ilgisi yok. Adamın yazdığına, çizdiğini, konuştuğuna, şuna buna baktığınız zaman işin buraya varacağı belliydi.” Bir de ortadakiler var diyelim. Evet NATO’nun genişlemesi, özellikle bu şekilde yapılması çok gerekli değildi ama bunu mazeret olarak gösterip bir ülkeyi işgal etmek de bugünün dünyasında kabul edilebilir bir şey değildir. Geçmişe tabii dönüp yeniden bir değerlendirme yapmak gerekiyor.

NATO GENİŞLEMESİNİN KANLI VE YIKICI BİR İŞGALİN MAZERETİ OLMASI KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL

NATO genişlemesi konusunda Amerika’daki yetkili kişilerin bile bir takım tereddütlerinin olduğu, bunları dile getirdikleri, örneğin Amerika’nın o dönemdeki başkanı Clinton’un Savunma Bakanı’nın bu endişeleri, en azından zamanlama açısından dile getirdiği, soğuk savaşta Amerikan doktrinin mimarı olan George Kennan’ın daha genişleme başlamadan dile getirmiş olduğu çekinceler, bütün bunlar evet tarihin bir parçası olarak da önümüzde duruyor. Bütün bunlar herhalde ileride biraz daha tartışılacak ama bu tabii karşı çıkanların argümanları. Biz bu adımı atarak Rusya’yı Avrupa Güvenlik Sisteminin dışına atıyoruz demiş oldular ama buna karşı çıkanlar da diyorlar ki kardeşim bir Rusya-NATO başlangıç anlaşması ya da temel anlaşması, foundation imzalanmıştı. 2001’de, 2003’te Putin’in şunun bunun söyledikleri var önümüzde diye. Fakat o dönemin aktörleriyle konuşan herkes de Rusya’da en liberalinden en katı milliyetçisine kadar hiç kimsenin NATO genişlemesini sindirilebilir bulmadığını da görüyordu. Burada hata mı vardır yoksa bile isteye Rusya’yı bir köşeye sıkıştırma azmimi vardır. Bu konuda yorumlar birbirinden çok farklı ama bana göre en azından NATO’nun genişlemesinin bir işgalin hayli kanlı ve yıkıcı bir işgalin mazereti olması kabul edilebilir gibi de değil.

Ukrayna aldığı silah destekleriyle direnişi sürdürebilecek potansiyele sahip mi? Rusya, üç ay, altı ay… Ben bu direnişi kıramayacağım, vazgeçelim der mi?

Kimse Rusya bütün frenleri boşaltıp saldırdığı takdirde ve Kiev’i alma niyeti de varsa Kiev’e kadar gidip orayı alabileceğinden şüphe etmiyor. Ancak Rusya için asıl derdin daha sonra başlayacağından bahsediliyor. Yani mutlaka bir gerilla direnişi olacak. Şehirde bir mukavemet teşkilatı olacak. Bunlara sağdan soldan silahlar da gelecek ve o işgalin maliyetini Rusya için olabildiğince yükseltmeye çalışacaklar. Bu saatten sonra öyle sanıyorum ki eğer Rusya’ya sadık ya da Rusya’ya çok yakın, Rusya’nın telinden çalan bir başkan yerleştirilirse Ukrayna’nın başına, ateş olsa cirmi kadar yer yakar. Hiçbir şekilde ülkesine, toplumuna hakim olabileceği ya da onların gözünde meşru sayılabileceğini sanmıyorum. Dolayısıyla bu ağır ağır kan akıtan, kan kaybettiren bir dönem olur. Türkiye’nin dörtte üçü büyüklükte bir ülke Ukrayna. 43 milyon nüfusu var. Deyin ki bu nüfusun bir kısmı Rusya’ya zaten çok yakın. Donbass bölgesinde olduğu gibi ama sanki daha önce Rusya’ya sıcak bakan yerler de bu yaşananların etkisiyle bir Ukrayna milliyetçiliği ya da bir Ukraynalı kimliğine daha fazla yakınlaşmış, ona daha sıcak bakar vaziyetteler. Kendi ülkelerini savunuyor konumda olacaklar. Rusya’nın kaynakları buna yetmez, imkanları buna yetmez ve bu başarılacak bir şey değildir diyenler var. Ne kadar tahammül edebilir Rusya buna ya da Putin ki sanıyorum bu işgal dediğim gibi NATO genişlemesi ya da başka bir şey Rusya’daki seçkinlerin hiçbirinin hoşuna gitmemiş olsa bile bu savaşı başlatma daha çok Putin’in ve onun çok yakınındakilerin fikriydi ve bu konuda tam bir mutabakat da yok. Bu kadar kan kaybedildiğinde ve toplum da bir tepki göstermeye başladığında eğer Ukraynalıların iddia ettiği kadar çok Rus askeri de ölüyorsa o zaman bunlar acaba Putin’in tahtını sallar mı onları ancak yaşayarak göreceğiz. Dolayısıyla kolay kolay biteceğini bu hikayenin sanmıyorum Kiev düşse bile.

Bölünme ihtimali de gündeme gelmiş oldu aslında. Rusya kendine yakın bir idareci bulur ve orada iktidarı değiştirirse bu milliyetçi Ukraynalıları bölünmeye itebilir. Bunu gerçekçi buluyor musunuz?

Dün Güneydeki bir kenti Ruslar aldılar. Bir diğer kenti de kuşatma altında tutuyorlar ve bu şekilde Donbass bölgesiyle Kırım arasında bir kere kara bağlantısını sağlamış olacaklar. Odessa’da zaten nüfus anladığım kadarıyla bölünmüş vaziyette. Bunun bir sonucu olarak belki Ukrayna’nın Karadeniz kıyılarının tümünde Rusya hakimiyeti sağlanabilir ve belki oradaki Rusya’ya pek de sıcak bakmayan nüfus da gönderilmeye de çalışılabilir. O zaman fiilen Ukrayna denize kıyısı olmayan bir ülke haline gelir ve belki Doğu ve Batı Ukrayna olarak bölünebilir. Doğu’da Ruslardan memnun olmayanları da Batı’ya gönderirler ve bu şekilde yeni bir bölünmüş ülke ortaya çıkar. İş oraya kadar varabilir mi bilmiyorum ama şu yaşadıklarımızın ışığında ve pozisyonların sertleşmesi ışığında açıkçası olmayacak bir şey de değil gibime geliyor.

SAVAŞ BİR KERE BAŞLADI MI NEREDE DURACAĞI BİLİNMEZ

Finlandiya ve İsveç gibi ülkeler Rusya Dış İşleri Bakanlığı Sözcüsü Zaharova tarafından tehdit edildi dersek herhalde yanlış söylemiş olmayız. Rusya şu an Ukrayna’ya odaklanması gerekirken bu şekilde hedef büyütebilir mi?

Şimdi hani NATO genişlemesinden çok bahsettik fakat şunu da hatırlamak lazım; özellikle Kırım’ın ilhakından sonra Ruslar İskandinav ülkeleri kıyılarından ta İngiltere’ye kadar pek çok yerde hava sahalarını bazen ihlal ederek ya da çok çok yakınından teğet geçerek filan tacizde bulundular NATO üyesi olan ve olmayan ülkelere. Şimdi Finlandiya ve İsveç sonuna kadar NATO üyesi olmak niyetinde bulunmayan, niyetleri olmayan ülkelerdi. Şimdi bunların NATO üyesi olmayı düşünmeleri açıkçası bir Rusya karşıtlığından çok, Rusya’dan tehdit algılamalarından dolayı olacaktır. Rusya’nın onlara yönelik tehdidinin sonucu ne olur? Finlandiya işgal mi edilir? İsveç’e mi saldırırlar? Bunlar da bana çok gerçekçi gelmiyor yani bugünün dünyasında kaynakları sınırsız da olmayan, sadece elinde çok tabi güçlü nükleer silahları bulunan bir ülkenin ne kadar süreyle böyle bir şey yapabileceğini, yani bunlara yönelik askeri bir harekatı göze alabileceğini kestiremiyorum. Benim aklıma yatmıyor ama benim aklıma doğrusunu isterseniz Donbass’tan sonra Ukrayna’nın tümünü almaya çalışmak ya da Kiev’i almaya çalışmak ya da Zelenskiy’i devirmeye çalışmak da yatmıyordu ama yaptılar. Dolayısıyla savaş bir kere başladığı zaman nerede duracağı bilinmez. Ne tür gelişmelerin yaşanacağı bilinmez. Evdeki hesap da çoğunlukla çarşıya uymaz.

Rusya’da tutuklamalar devam ediyor ve kamuoyu akrabaları olan Ukraynalılara karşı bu saldırıyı tasvip etmiyor. Bu protestolar Putin’e geri adım attıracak kadar güçlenir mi? Yani hiç umulmadık bir biçimde Putin tahtını sallantıda görebilir mi yakında? 

Cevabını bilmiyorum çünkü Rusça bilmiyorum. Rus toplumunun dinamikleri hakkında ancak ikinci elden bilgi biliyorum. Bu savaşın popüler bir savaş olmadığına şüphe yok. En azından büyük merkezlerde popüler bir savaş olmadığına şüphe yok. Belki Rusya’nın taşrasında medya daha rahatlıkla kontrol edilebildiğinden ya da resmi medyanın anlattıkları daha fazla rağbet görebildiğinden, alternatif azlığından, her ne nedenleyse bu savaş şimdilik en azından bir destek görebilir ama dediğim gibi az önce, ölüm haberleri ya da askerlerin cenazeleri gelmeye başladığında ve bunun haberleri yaygınlaşmaya başladığında hoşnutsuzluğun artacağını sanıyorum. Bu biraz maliyetle ilgili ama Rusya kamuoyunun acılarının tepkilerinin, hoşnutsuzluklarının Rusya’yı yönetenler üzerinde ne kadar etkisi vardır? Okuduğum kadarıyla çok da fazla bir etkisi olmadığını sanıyorum. Buradaki hesap eğer bir geri adım atılacaksa ancak ve ancak sanki seçkinler arasındaki bir mutabakat sonucunda gerçekleşebilir gibi geliyor bana ya da seçkinlerin bir kısmının toplumdaki hoşnutsuzluğu bir şekilde iktidar yapısına kanalize edebilmeleri, orada bir tartışmayı başlatmaları ve belki bir iktidar kavgasının yaşanması ve Putin’in bunu kaybetmesiyle mümkün olabilir gibi geliyor.

ZELENSKİY’NİN SAĞLAM DURUŞU KİMSENİN BEKLEMEDİĞİ İYİ BİR SÜRPRİZ OLDU

Zelenskiy aşağılama kastıyla pek çok insan tarafından işte “eski komedyen” olarak nitelense de süreci iletişim başarısı açısından gayet iyi götürüyor. “Bazı Rus esirleri teslim edeceğiz ama anneleri gelirse.” dedi. Burada tamamen Zelenskiy’nin de Rus kamuoyuna oynadığı düşünülebilir mi?

Şimdi birkaç şey söylemek lazım. Bir; Zelenskiy’nin bir kere tahmin edilenden daha akıllı bir siyasetçi olduğunu öğrendik. İki; çok iyi bir iletişim stratejisi kurmuş olduğuna şüphe yok. Kullandığı dil, attığı adımlar hakikaten çok etkili, etkili olabileceği yerlerde. Fakat bütün bunların pozitif diye değerlendirilmesinin ardındaki asıl önemli faktörün kendisinin oradan ayrılmaması, Kiev’de kalması, halkıyla birlikte bu mücadeleyi yönetiyor olması olduğunu sanıyorum ve bir ihtimal Putin bunun tüyeceğini de düşünmüştür. Yani “Allah’ın komedyeni mi bize kafa tutacak?” filan diye de küçümseyerek düşünmüş olabilir. Zaten bütün bu harekatın, özellikle başlangıcının ciddi şekilde Ukrayna’yı ve Ukrayna’daki karşılaşılacak direnişi ve Ukrayna siyasisi ile, Cumhurbaşkanıyla ordusunu küçümsemeden de kaynaklı bir takım sorunları olduğunu düşünüyorum ve yani Zelenskiy’i ordusu da yalnız bırakmadı yani bunu da, ordu darbe yapmaya teşebbüs etmedi. Kendi içinde darbe yanlıları varsa belki bunları engelleyebildi ama Zelenskiy’nin sağlam duruşu, iletişim stratejisinin de çok iyi oluşu, yani zaten iyi olan iletişim stratejisinin aynı zamanda çok da etkili olmasını sağladı gibime geliyor. O bakımdan hiç kimsenin beklemediği çok büyük bir sürpriz oldu ve iyi bir sürpriz oldu bana göre.

Belki de Rusya’yı bir an önce masaya oturtan da bu oldu. Kısa vadede olumlu bir netice ki barış müzakeresi dememek lazım belki, ateşkes sağlanabilir mi bu müzakerelerde?

Herhalde ateşkes müzakereleri diye değerlendirmek daha doğru. Şimdi bu tür işlerde benim bilebildiğim kadarıyla tarafların bir şekilde ya da en azından çok talepkar olan tarafın arzu ettiği sonuçları ya da varmak istediği sonuçların en azından asgarisine erişmiş olması gerekir ki yaptığı ateşkesi bir başarı olarak da sunma imkanı bulsun. Ruslar açısından o asgari nokta neresidir bilmiyorum. Anladığım kadarıyla Putin “Hayır, biz Kiev’e kadar durmayacağız.” demiş oluyor Macron’la yaptıkları telefon konuşmasında. Dediğim gibi Batılıların Putin’i ikna etme şansının çok yüksek olduğu kanısında değilim. Kamuoyu baskısı falan bugün onun canını acıtacak boyutta herhalde değil. Burada belki bu yaşananlardan pek memnun olmadıklarını düşündüğüm Çinlilerin arabulucu olması belki bir sonuç verebilir ama böyle bir şeye teşebbüs ediyorlar mı, böyle bir bağlantı var mı? Onu doğrusunu isterseniz ben bilmiyorum.

AVRUPA BİRLİĞİ’NİN ELİNDEKİ EN BÜYÜK SİLAH EKONOMİDİR

Çin burada somut bir şekilde Putin’den yana tavır koyabilir mi Şanghay İşbirliği Teşkilatı’ndan dolayı? Öte yandan tüm bu soruları Amerika Birleşik Devletleri’nin ‘Pasifik Operasyonu’ bağlamında değerlendirmek lazım. ABD’yi de Batı kefesine koyduğumuzda Çin net bir tavır alabilir mi?

Herhalde alamaz zaten almıyor da. Yani Rusya’ya açıktan karşı çıkıyor, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki oylamada da Rusya’nın yanında yer almadı. Çekimser oy verdi. Şimdi çekimseri istediğiniz gibi değerlendirebilirsiniz. Çekimseri aslında “evet” gibi de değerlendirebilirsiniz, Rus iseniz “Yok, hayırdır daha çok” ya da o çekimserin içindeki evet ya da hayırların oranlarını kendi meşrebinize göre değerlendirebilirsiniz ama dediğim gibi ben pek çok başka nedenle de Çin’in bu olup bitenden çok mutlu olduğunu sanmıyorum. Hani Tayvan çok gündeme geldi de, onların Tayvan’la ilgili varsa planları ki hani olduğunu ima edecek çok şey söylediler, daha doğrusu var da.

Çin Tayvan semalarında uçak uçurdu, Rusya’nın Ukrayna saldırısının olduğu ilk gün. Bir şey denedi yani.

E tabi. Bu tepkinin ardından bu işin pek de kolay olmayabileceği ortaya çıkar. Şimdi Avrupa Birliği kendisinden beklenmedik sertlikte, Avrupa Birliği’nin elindeki en büyük silah ekonomik silahtır ve hani işte gaza % 27 zam yaparak kendi toplumlarının canını ekonomik olarak acıtacak kadar birlik halinde davranabileceklerini gösterdiler. Kimsenin de bunu hakikaten beklediğini sanmıyorum. Dolayısıyla Rusya yepyeni bir durum da yarattı Avrupa’da, sadece Almanya’da değil yani Avrupa Birliği açısından da. İşte Macaristan’ın Putin aşığı başbakanı bu sevdadan vazgeçmek zorunda kaldı. Hizaya girdi NATO ve Avrupa Birliği ile birlikte hareket etmek zorunda kaldı falan. O yüzden bütün bunların statüko içinde kendi güçlerini daha fazla kökleştirmeyi ve yaymayı düşünen özellikle Asya’da Çin’i rahatsız ettiğini, Avrupa ile çok yakın ekonomik ilişkileri olduğu için de bu rahatsızlığın hissedildiğin açıkçası düşünüyorum. Bir de mesela Japonya’yı da bugüne kadar telaffuz edilmemiş bir takım noktaları telaffuz etmeye getirdi, tıpkı Almanya gibi. Bütün bunlar Çin’in arzu edeceği şeyler değildir diye düşünüyorum.

İngiltere sürecin başında, daha doğrusu henüz gerilim diye adlandırdığımız safhada çok aktifti ve “Rusya’yı kışkırttı” desek herhalde abartmış olmayız.

Damarına bastığını söyleyebiliriz kesinlikle.

Peki bundan sonrası için Avrupa Birliği ile ortak hareket ediyor ama İngiltere birlikten ayrıldığına pişman olarak daha agresif bir politika mı yürütecek yoksa tamamen, ABD’yle birlikte paralel bir politika mı yürütecek?

Şimdi ben İngiltere’nin birlikten ayrıldığına ya da en azından İngiltere’nin, bugünkü Britanya’nın bugünkü yönetiminin birlikten ayrıldığı için çok büyük bir teessür içinde olduğuna dair bir şey görmedim. Ha İngiliz halkı giderek bunun maliyeti konusunda biraz sınanıyor, acı da bir ders alıyor belki ama yönetimde öyle bir şey yok. Britanya bu krizde bir kere Polonya’yla olan tarihi bağlarını yeniden öne çıkardı, en başta Polonya’ya yardımcı oldu. Avrupa güvenliği açısından vazgeçilemez bir ülke olduğunu herkese hatırlatmış oldu. Oyuna girdi Avrupa Birliği’nin dışında olmasına rağmen, zaten NATO üyesi. Son derece de agresif bir tavır aldı ve sizin de hatırlattığınız gibi yani iyice nasırına bastı Rusya’nın. Bundan böyle de herhalde bu oyunun, bu denklemin içinde kalacaktır diye düşünüyorum. Kendi elinden ne geliyorsa da bunları yapacaktır ama onun ötesinde kendi başına bir oyun kurabileceğini açıkçası düşünmüyorum. NATO içinde yapacaktır yapacağını.

TÜRKİYE’NİN BATILI KİMLİĞİ KONUSUNDA ÇOK DAHA STRATEJİK, NET BİR TAVIR ALMASI GEREKECEK

Cumhurbaşkanı Erdoğan “NATO kınama cümbüşüyle yetinmemeli.” demişti ama akabinde Avrupa Konseyindeki oylamada Türkiye çekimser kaldı. Acaba çelişiyor mu yoksa bir denge politikası mı güdüyor, Türkiye Rusya ve Ukrayna konusunda bir karar verebildi mi?

Şimdi Türkiye’nin verdiği birtakım kararlar var. 2014’te Kırım’ın ilhakını tanımadı. En son Rusya’da yapılan seçimlerde Kırım’da yapılan seçimlerin meşruiyetini tanımadığını ilan etti. Ancak bunu yaparken Batılı ülkelerin, NATO’nun da, NATO üyelerinin Rusya’ya yönelik ambargolarına Türkiye katılmadı. Bugün de herhangi bir ambargo rejimine katılmak istediğini sanmıyorum ama Rusya’nın işgalini kınadı. Daha doğrusu önce bu Donbass’taki bağımsızlık ilanlarının kabul edilmesini tanımadığı, bağımsızlık ilanını kabul etmediğini söyledi Rusya’nın, dolayısıyla kabul etmemiş oldu ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini de kınadı. Ayrıca Ukrayna’ya da en azından zamanında bu insansız hava araçlarını da satmıştı. Buna karşılık da tabi pek çok nedenle Rusya’yla da çok fazla ters düşmek istemiyor ama şöyle diyeyim, bundan iki ay önceye göre, ama kesinlikle iki yıl önceye göre Türkiye’nin bu konulardaki manevra alanının giderek daraldığını sanıyorum bir takım kararları sonunda almak zorunda kalacak gibi. Yani hiçbir şey olmasa bir kere Türkiye’nin bu Batılı kimliği konusunda çok daha, yani stratejik Batılı kimliği konusunda sanırım daha net bir tavır alması gerekecek. Çünkü demin konuştuğumuz senaryo gerçekleşir ve Ukrayna’nın kıyısı Rusların hakimiyetine geçecek olursa, e Karadeniz’in güneyindeki Türkiye açısından bu çok da arzu edilir bir jeopolitik gerçeklik olmaz, öyle düşünüldüğünü de sanıyorum. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan bir taraftan işte “Hiçbir şey yapmıyor NATO ve ABD” dedi. Onlar yaptı bir şeyler aslına bakarsanız. Türkiye de aslında NATO’nun bir üyesi fakat ve aslında çok daha aktif bir üyesi. İşte Savunma Bakanı hep “Türkiye NATO’dur, NATO bizdir” falan da diyor. Fakat öte yandan da işte bütün bu kriz sırasında Türkiye’ye uğrayan olmadı. Bildiğimiz kadarıyla Türkiye’yi arayan da olmadı. Bu da garip yani.

Arabuluculuk yapabileceğini dile getirmesine rağmen.

Hani o arabuluculuk Zelenskiy’le Putin arasında olacaktı. Her ikisiyle de telefonda konuştu Cumhurbaşkanı Erdoğan. Zelenskiy “Türkiye tabi tabi” filan dedi de, Putin ile yaptığı konuşmadan öyle bir sonuç bildiğim kadarıyla çıkmadı. Ne konuşulduğunu da ben tam olarak öğrenemedim doğrusunu isterseniz. Şimdi bütün bunlar Türkiye’nin tavrının daha netleşmesinin bu konularda beklendiğini düşündürtüyor bana. Çünkü haklı ya da haksız NATO üyelerinin bir bölümüyle en azından Türkiye arasında ciddi bir güven eksikliği var. S-400’lerden kaynaklanan bir problem var hem NATO’yla hem Amerika Birleşik Devletleri’yle. Bunların devreden çıkması gerekecek çünkü dediğim gibi 30 yıllık Avrupa güvenlik mimarisi ya da yapısı yıkılıyor. Yerine yeni bir şey kurulacak ve Türkiye de burada hangi tarafta yer aldığı konusunda sanırım biraz daha net bir tavır benimsemek zorunda kalacak ve bunun içerideki söylemlere de yansıması gerekecek gibime geliyor.

Türkiye tercihini Rusya’dan yana yaparsa 1952’den bu yana yaşadıklarını bir kalemde silmek zorunda kalabilir ama bu pek gerçekçi değil. Bir taraftan Rusya’yı tam olarak karşısına almak istemiyor, S-400, 15 Temmuz gibi çok geçerli nedenleri var. Siz ne düşünüyorsunuz, Türkiye ne yapacak?

Ben Türkiye’nin ne yapacağını size söyleyemem. Çünkü ben Türkiye’deki karar vericilerle teması olan biri değilim, onların arasında değilim. Sadece Türkiye’nin vereceği kararda 1952’den beri üyesi olduğu kurumun çerçevesinin fazla dışına çıkacak bir şey yapacağına ihtimal vermiyorum. O ihtimal eğer güçlü bir ihtimalse bizi yönetenlerin kafasında, bunun maliyetini de iyi hesaplayacaklarını ümit ediyorum ama Rusya’nın Türkiye’ye zarar verebilecek elinde birtakım opsiyonlar olduğunu düşünürseniz, işte ihracatına engel olma, İdlib’de Türkiye’yi rahatsız edecek gelişmelerin kapısını aralama falan gibi, işte turistleri göndermem gibi. Gerçi Putin ambargoya katılmayan ülkelere turistlerimiz gitsin dedi. Ben Rusya’dan turistin bir yere gideceğini falan da sanmıyorum. Bu da tabi Türkiye’yi olumsuz etkileyecek hiç kuşkusuz. Ukrayna’dan da gelemeyecek herhalde. İlle de bir şey istiyorsanız, tahminimin ne olduğunu söyleyebilirim size. Ben Türkiye’nin, Batı ittifakının çizdiği çerçevede kalacağını sanıyorum. Ancak o çerçeve içinde kalmanın kabul edilebilir eşiği nedir, onu bilmiyorum.

“RUSYA TUZAĞA DÜŞÜRÜLDÜ” DİYORLAR, DÜŞMESEYDİ DEMEK GELİYOR İÇİMDEN

Zaten NATO üyeliği tartışılıyordu dar ama medyada etkin bir kesim tarafından. NATO üyeliği tartışmasıyla birlikte,  Ukrayna savaşı Türkiye’de Rusya’ya dair bir takım romantik düşünceler mi uyandı, Sovyet dönemini mi anımsattı?

Şimdi bir; Türkiye olmayacak şeyleri şu ya da bu nedenle çok ciddi tartışan bir ülke. Mesela Montrö’yü bile tartıştı bu ülke. Şimdi herhalde herkes Montrö diye bir antlaşmanın varlığına şükrediyordur diye düşünüyorum, eğer birazcık düşünebiliyorlarsa. Evet, Türkiye’de Rusya’yı Sovyetler Birliği’nin devamı olarak gören ve Lenin’in emperyalizm tanımından bir adım öteye gitmemiş olan, daha da kötüsü Rusya’nın kapitalist bir ülke olduğunu görmeyen birileri var. İşte “NATO genişlemesi nedeniyle Rusya bunları yapıyor” deyip, neredeyse işgali… Tekrar ediyorum “NATO genişlemesi yanlıştır, yanlış yapılmıştır.” Bununla ilgili bir tartışma son derece meşrudur. Fakat oradan yola çıkarak Rusya’nın bugünkü yaptıklarını meşru görmek bana göre doğru değildir. Bunu böyle düşünenler var. İşte “tuzağa düşürüldü” falan. Düşmeseydi tuzağa demek geliyor açıkçası içimden ama genel kamuoyunda ben o romantizmin pek olmadığını sanıyorum. Yani sonuçta herkes bir şeyler izliyor televizyonlarda. Ne olup bittiğini görüyor. Yani Amerikan nefretine rağmen demek lazım. Asıl bence buradaki belirleyici unsur Türkiye’deki Amerika nefreti ve Batı düşmanlığı. Yani her zamanki çelişki. Batı hayranlığı. “Yaşamak istiyorsan nerede yaşamak istersin?” “Tabi Batı’da yaşamak isterim.” “Okula nerede gitmek istersin?” “Amerika’da”. O bizim kuruluştan beri var olan, belki Osmanlı’nın son döneminden beri var olan, o Batı’yla ilişkimizdeki bazen de sağlıksız diyebileceğimiz çelişkinin yansımaları. Bunlar gerçekçi, yani bunlar varit nedenlere falan da dayanıyorlar ama bazen işte tercihler yapmak zorunda da, doğrusunu isterseniz, kalabiliyorsunuz. O nedenle ben genel olarak, onu söylüyordum, bugüne kadarki Rusya ile olan ilişkiler, Rusya’dan turist geliyor para kazanıyoruz, şu bu falan ve çok haklısınız hatırlatmakta, 15 Temmuz darbesi sırasında bence Türkiye’nin Batılı müttefikleri çok kötü bir sınav verdiler, o an en azından daha olayın sisi varken dayanışma göstermediler. Ben başından beri de bunun çok yanlış olduğunu düşünerek, bunu kendimce kınarım falan ama daha da derin bir hafızaya baktığınız zaman da Rusya’yla yapılmış 13 savaş, işte hasımlık, Osmanlı İmparatorluğu’nun Rusların genişlemesi nedeniyle daralması, Rus İmparatorluğu’nun Osmanlı İmparatorluğu içindeki etkileri vs. gibi de hafızanın içine yerleşmiş başka olaylar da var. Sonunda toz duman yatıştıktan sonra toplumun buna nasıl baktığını da göreceğiz.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version