Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

“Çiller annesinin çıkınıyla, Erdoğan ise oğlunun sünnet altınlarıyla servet yaptı!”

"Çiller annesinin çıkınıyla, Erdoğan ise oğlunun sünnet altınlarıyla servet yaptı!"



Eski Başbakan Tansu Çiller’in ismi bugünlerde yeniden gündemde. 2002 yılında aktif siyasetten çekilen Çiller’in 20 yılın ardından yeniden merkez sağ için nabız yokladığı, bazı partilerin liderleri ile görüşmeler yaptığı belirtilmişti.

TR724 yazarı Bülent Korucu’ya göre; “20 yıldır ülkeyi yöneten kişiye söyleyecek tek sözü, tenkit edecek bir noktası olmayan bir muhalefet partisi doğuyor!”



Tansu Çiller siyasete geri dönüyor. Milleti özlemiş ve sorumluluk düştüğünü düşünüyormuş. İlk ve tek kadın başbakan unvanıyla ülkedeki en kariyerli kadın siyasetçinin dönüşü heyecan kırıntısı bile oluşturmadı. Zira hak edilmiş, mücadeleyle kazanılmış bir konum değildi. Piyangodan büyük ikramiyeyi kazanıp çarçur eden kasaba talihlisinde öte anlamı yoktu. Süleyman Demirel’in imaj projesi olarak başladığı politik yaşamını, Recep Tayyip Erdoğan’ın imha aparatı olarak noktalayacak. Şayet Cumhurbaşkanı’nın sandık mühendisleri devreye girip tutanaklarda oy kaydırması yapmazsa bindelik oranlarda oy alması kaçınılmaz. Bu ihtimali yabana atmayın, muhalefetten alınan doğal ya da çalıntı her oy Erdoğan adına kazanç sayılır.

Büyük Türkiye Partisi’ni tekrar canlandıracakmış Tansu Hanım. Hemen sorayım: Bu aklı kim verdi, finansmanı kim karşılayacak? BTP, 12 Eylül darbesinden sonra kapanan Adalet Partisi’nin yerine Demirel’in kurdurduğu partiydi. Onun kapısına da kilit vurulunca Doğruyol Partisi’yle devam ettiler. Çiller’in bu tarihi bilmesi pek mümkün görünmüyor; birilerinin strateji desteği verdiği çok belli. Ancak asıl önemlisi para. 30 yıl önce hasbelkader şampiyon olmuş yaşlı bir ata, yeni yarışta kimse para yatırmaz. Altı ayda teşkilatlanmayı tamamlayıp seçime girmesi için güçlü bir mali destek bulmalı. Yerel teşkilatlanma ve genel ihtiyaçlar için para yatıranlar genelde bir koyup en az 10 almayı hesap eder. İktidar, bire 50-100 verir, Meclise giren muhalefet yerine göre 10 yerine göre 20 kazandırır. Tansu Çiller’in partisi ölü yatırım, kimse gönlüyle gitmez. Erdoğan’ın talimatıyla aktarılacak kaynaklar hariç…

Tansu Hanım bu kadar para ve emeği çarçur edeceğine AKP’ye katılabilir. Konuşmalarına bakıldığında, Erdoğan’ın metin yazarlarının kaleminden çıkmış gibi. AKP Liderinin hiç bir kusurunu görmemiş olacak ki hiç eleştirel cümlesi yok. El altından kamu kaynaklarıyla ya da besleme müteahhitlerin şark hizmeti çerçevesinde harcayacakları da nihayetinde milletten çıkacak. Neden iktidar partine eklemlenmiyor? Muhalefete muhalefet etsin diye yandaş medyanın sayfalarını açmasından projenin ipuçlarını yakalamak mümkün. 20 yıldır ülkeyi yöneten kişiye söyleyecek tek sözü tenkit edecek bir noktası olmayan bir muhalefet partisi doğuyor!

Sığınmış siyasetçiden ziyade, muhalif görünümlü destekleri daha faydalı buluyorlar. Bunun yanında Çiller’i partide görmek istemeyecek çok sayıda insanın varlığını da unutmamak lazım. Her şeye rağmen Erdoğan’a oy vermeyi sürdüren Kürtleri bu meyanda sayabiliriz. 6 aylık İçişleri Bakanlığından dolayı Meral Akşener’e demediğini bırakmayan kalemşörler ve sosyal medya trollerinin işi biraz daha zorlaşırdı. Mehmet Ağar formülü diyebiliriz. Necmettin Erbakan’a karşı “Biz Cumhuriyeti yolda bulmadık” sözleriyle 28 Şubat’ın ilk mermisini sıkıp istifa eden Mehmet Ağar gibi nikahsız beraberlik yaşayacaklar. Ağar da resmen katılmamakla birlikte gönüllü daha doğrusu paralı asker olarak ihtiyaç halinde cepheye sürülüyor.

Çiller’le ismini aynı cümlede zikredince ister istemez 90’lı yıllara gitmek ve Ağar’a yakından bakmak gerekiyor. Mehmet Ağar, Derin Devletin Santral memuru, yani yeraltıyla üstünün kesişim kümesi. Önce Emniyet Genel Müdürü, ardından İçişleri Bakanı olarak ‘rutin dışına çıkan’ devletin ve 90 yılların sembolü. 2007’deki 367 Krizi ve örtülü darbenin destekçisi rolünü de hatırdan çıkarmayalım. Elinde öldürülecek Kürtler listesiyle dolaşan Başbakan Çiller’in kuklacısı. Kendisini anlattığım portreye şuradan ulaşabilirsiniz.

2000’in ilk on yılında sık tekrarlanan klişelerdendi: 90’lı yıllara dönmek. Artık öyle bir korku kalmadı zira daha fazlası yapılıyor. Tek eksik Çiller’di o da aile resminde yerini aldı. Devletin mafyalaşması, derin aparatlarının kamu otoritesi haline gelmesi, Kürt siyasal hareketlerinin cebir ve şiddetle bastırılması… tekmili birden geri geldi. Çiller, Şırnak’ı Lice’yi yerle bir etti; Erdoğan, Sur’da taş taş üstünde bırakmadı. Sur’u şehrin göbeği ve tarihine binaen söyledim, yoksa “Siz misiniz bana oy vermeyen” öfkesinin tek adresi orası değildi. Kürtlerin yaşadığı her karış bu çıldırmışlıktan payına düşeni aldı. Dört DEP’li vekile mukabil, HDP’nin genel başkanları Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş başta olmak üzere 10’dan fazla vekil çok sayıda belediye başkanı cezaevinde. Bağlantısız, partisiz dindarların yaşadığı zulüm de kıyas kabul etmez seviyede.

Erdoğan’ın Çiller’e fark attığı asıl konu elbette yolsuzluklar. O, annesinin çıkınıyla muhteşem bir servet yapmıştı. Erdoğan ise oğlunun sünnet altınları sayesinde dünyanın sayılı zenginleri arasına katıldı. Çiller ve eşi İstanbul Bankasının içini boşalttı, Erdoğan ve damadı Merkez Bankası’nı yağmaladı. Ziraat’tan Halk Bankasına kadar bütün devlet bankalarının hortumları ‘yukarı’ya bağlandı. Kamu ihaleleri hep aynı emanetçilere gidiyor. Çiller, 5 Nisan’da ülkenin en büyük ikinci ekonomik krizini yaşatmıştı; bugün halk birincisiyle cedelleşiyor, fakirleşiyor.

Birbirlerine bu kadar benzeyen iki politikacının yollarının kesişmesi şaşırtıcı değil. Çiller herhalde Erdoğan’ın üstatlığını ilan edip bükemediği eli öpmeye geliyor.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version