Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Budapeşte memorandumu nedir? Ukrayna nükleer silahlardan ne zaman vazgeçti?


Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde gittikçe daha fazla nükleer silah tehdidini ön plana çıkarması, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Kiev’in aldığı nükleer silahsızlanma kararının doğruluğunun sorgulanmasına neden olmaya başladı.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) dağıldığında Ukrayna, binlerce nükleer silahı Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya’nın da imzalarının bulunduğu Budapeşte Protokolü ile Rusya’ya teslim etmeyi kabul etmişti.

Peki Budapeşte memorandumu nedir? Ukrayna neden bu anlaşmaya imza koydu? Ukrayna’nın nükleer bir güç olarak kalması mümkün müydü?

SSCB dağılıyor, Ukrayna ‘kritik’ bir kararın eşiğinde

Aralık 1991’de Sovyetler Birliği tarihin tozlu sayfalarından biri haline geldiğinde dünyada en büyük üçüncü nükleer güce sahip ülke Çin, Fransa ya da İngiltere değil Ukrayna idi.

Ülkede Moskova’nın konuşlandırdığı 5 bine yakın nükleer başlıklı silah vardı. Depolarda, Hiroşima’yı yerle bir eden bombadan çok daha güçlü olan 10 termonükleer savaş başlığı taşıyan uzun menzilli füzeler bulunuyordu. Bu nükleer gücü sadece Rusya ve ABD geçebiliyordu.

Ukrayna’nın Budapeşte Protokolü ile aldığı nükleer silahsızlanma kararı uluslararası kamuoyunda büyük bir başarı olarak görülse de bu karar o dönem çok zor alınmış ve hem Ukrayna hükümeti hem de ordusunda silahsızlanmaya karşı kuvvetli bir cephe oluşturmuştu.

Ukrayna Parlamentosu’na seçilen eski bir nükleer üs komutanı olan Volodymyr Tolubko, Kiev’in atom gücünden asla vazgeçmemesi gerektiğini savunarak Nisan 1992’de Ukrayna’nın kendisini nükleer olmayan bir devlet ilan etmesinin “romantik ve erken” olacağını söylemişti. Tolubko ayrıca uzun menzilli savaş başlıklarının “en azından bir kısmının” elde tutulması gerektiğinin altını çizmiş füzelerin “herhangi bir saldırganı caydırmak” için yeterli olacağını söylemişti.

Aynı sorun Amerika Birleşik Devletleri’nde de (ABD) yaşanmış, kimi uzmanlar bu ölümcül silahların Rus saldırganlığını caydırmanın “tek güvenilir yolu” olduğunu savunmuştu.

1993’te Chicago Üniversitesi’nin önde gelen uluslararası ilişkiler teorisyenlerinden John J. Mearsheimer, “barışı korumak” için Ukrayna’nın nükleer cephaneliğe sahip olmasının “zorunlu” olduğunu ileri sürdü. Mearsheimer, bunun Ukrayna’yı yeniden “fethetmeyi düşünecek Rusya’yı caydıracak tek “koz” olduğunu düşünüyordu.

Budapeşte Protokolü’nde verilen taahhütler tutuldu mu?

Fakat bu itirazlar Ukrayna’nın nükleer silahlardan vazgeçme kararını değiştirmedi.

1994’te Rusya, Ukrayna, İngiltere ve ABD tarafından imzalanan Budapeşte Protokolü ile hiçbir ülkenin Ukrayna’ya karşı güç veya tehdit kullanmayacağı ve ülkenin egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı duyacağı sözü Kiev yönetimine verildi.

Anlaşmada ayrıca, herhangi bir saldırı durumunda Ukrayna’ya yardım için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin derhal harekete geçeceği sözü de verildi.

Mayıs 1996’da Ukrayna, nükleer silahlarının sonuncusunu Rusya’ya geri nakletti.

Protokolün yetersizliği ise 2014’te Vladimir Putin liderliğindeki Rusya’nın Kırım Yarımadası’nı işgal ve ilhak etmesi ile ortaya çıktı. Putin Budapeşte Muhtırası’nı “geçersiz ve hükümsüz” saydığını açıklamakta da gecikmedi.

Bunun üzerine Mart 2014’te, eski bir dışişleri bakanı olan Volodymyr Ohryzko, Ukrayna’nın artık nükleer statüsünü yeniden kurmak için “ahlaki ve yasal hakka” sahip olduğunu savundu. Temmuz ayında, aşırı milliyetçi bir parlamento bloğu, nükleer gücün yeniden kazanılması için bir yasa tasarısı sundu. O yılın ilerleyen saatlerinde yapılan bir anket, halkın yeniden nükleer silahlanma için yaklaşık yüzde 50 oranında onay aldığını gösterdi.

Geçen yıl, “Savunmamızı başka nasıl garanti edebiliriz?” diye sorgulayan Ukrayna’nın Almanya Büyükelçisi Andriy Melnyk, Kiev’in NATO üyesi olamaması durumunda nükleer silahlara bakabileceğini söyledi.

Bugün yaşanan savaş da Ukrayna kamuoyunda protokolün hata olduğu tezini güçlendirici nitelikte. Eski Ukrayna Savunma Bakanı Andriy Zahorodniuk Budapeşte Protokolü ile ülkenin silah gücünü “karşılıksız teslim ettiğini” belirtiyor ve ekliyor: “Artık biri bize bir belge imzalatmaya çalışıldığında ‘Çok teşekkürler, bunlardan daha önce de imzalamıştık’ demeliyiz”.

Ukrayna nükleer silahlara geri dönebilir mi?

Batılı uzmanlar Ukrayna’nın nükleer silahlanma yolunu yeniden seçmesi halinde bilimsel, lojistik, finansal ve jeopolitik zorluklarla karşı karşıya kalacağında hem fikir.

Zira Kiev, bir bomba inşa etmek için gerekli teknik bilgileri ve malzemeleri sağlamak için onlarca yıldır istikrarlı bir şekilde çalışan Tahran’ın karşılaştığı sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Üstelik ülke, İran gibi yıllardır elde edilen bir deneyim ve uzmanlığa da sahip değil.

Öte yandan Ukrayna’nın nükleer silah çalışmalarına başlaması İran ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin de faaliyetlerini artırmasına neden olabilir.

Ayrıca bu tür bir kararın alınması durumunda Kiev’in arkasına aldığı büyük uluslararası kamuoyu desteğini de kaybedeceği düşünülüyor.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version