Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’nin Afrika’daki etki alanı genişliyor

Türkiye’nin Afrika’daki etki alanı genişliyor


Erdoğan Afrika turunu sürdürürken, son dönemde hız kazanan Afrika açılımı, dış politikada sıkışan Türkiye için gerek yeni alan açması gerekse savunma sanayisine katkı sağlaması açısından giderek önem kazanıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan üç Afrika ülkesini kapsayan turunu sürdürürken, son dönemde hız kazanan Afrika açılımı, dış politikada sıkışan Türkiye için gerek yeni alan açması gerekse savunma sanayisine katkı sağlaması açısından giderek önem kazanıyor.

 

Erdoğan’ın halen devam ettiği Kongo, Senegal ve Gine Bissau temasları ile Afrika’da ziyaret ettiği ülke sayısı 33’e çıkmış oldu.

 

Türkiye’nin Afrika ile kurduğu ilişkiler sadece üst düzey ziyaret ve temaslar ile sınırlı değil. Büyükelçilik ve diplomatik misyonların sayısı hızlı bir şekilde artırılırken, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı (TİKA), Türk Hava Yolları (THY), Yunus Emre Enstitüsü (YEE) ve Türkiye Maarif Vakfı (TMV) gibi kurumların etki alanlarının da giderek genişlediği gözleniyor.

 

Batı Afrika ülkelerinden Gine Bissau’nun başkenti Bissau’da 44’üncü büyükelçiliğini açmayı planlayan Türkiye, kıtadaki büyükelçilik sayısını 50’ye yükseltmeyi hedefliyor. THY Afrika’da 61 noktaya uçarken, kıtada eskiden çok etkili olan Fethullah Gülen okullarının yerini ise Maarif Vakfı’nın okulları almış durumda.

 

Öte yandan halen binlerce Afrikalı öğrenci Türkiye’deki üniversitelerde çeşitli alanlarda eğitim görüyor.

 

İsmail Cem’e uzanan açılım politikası

 

Özellikle son yıllarda hız kazanan ve “Afrika’ya açılım” olarak adlandırılabilecek politika aslında çok yeni değil. Afrika ile tarihi bağların da etkisiyle Türkiye belirli dönemlerde Afrika ülkeleri ile ilişkilere daha fazla önem vermeyi hedeflediği dikkat çekiyor.

 

Bu çerçevede Afrika’ya ilk açılım girişimleri aslında 1978 yılına, Bülent Ecevit dönemine kadar uzanıyor. Ardından ikinci girişim 1988-89 yıllarında Turgut Özal döneminde, üçüncü girişim ise 1998’de İsmail Cem’in dışişleri bakanlığı döneminde başlatıldı.

 

İsmail Cem zamanında temelleri ilk kez yazılı bir şekilde atılan açılım politikasının mimarlarından birisi de Emekli Büyükelçi Numan Hazar.

 

DW Türkçe’ye konuşan Hazar, Afrika’ya açılım eylem planını hazırladıklarını ancak önce 2001 ekonomik krizi ve ardından seçimle iktidarın el değişmesi ile duraklama yaşandığını aktararak, durgun bir dönemin ardından 2005’de ilk kez Türkiye’de Afrika Yılı ilan edildiğini ve sonra da atılımlar olduğunu hatırlatıyor.

 

Hazar, Türkiye’nin Afrika’ya açılım politikasını hükümetlerden bağımsız bir şekilde ve bir bütün olarak “stratejik bir başarı” olarak değerlendiriyor. “Şunu görmek lazım; hangi noktada başladık ve şimdi hangi noktaya geldik” diyen Hazar, Afrika ülkeleri ile ilişkilerde önemli bir mesafe kat edildiğini belirtiyor.

 

Emekli Büyükelçi Hasan Servet Öktem ise DW’ye değerlendirmesinde Afrika ile ilişkileri geliştirmede zirvelerin önemine şu sözlerle dikkat çekiyor:

 

“Hangi ülkeler Afrika ile yakındır diye bakıldığı zaman, aslında bunun bir kriteri var, o da zirveler düzenlemek. Afrika ile zirveler düzenleyen ülkelerin sayısı üçü, beşi geçmiyor.”

 

Türkiye, 2005’te Afrika Birliği’ne “gözlemci üye” olurken; 2008’de de Birlik, Türkiye’yi “stratejik partner” ilan etti. Bu kapsamda ilki 2008’de İstanbul’da, ikincisi 2014’te Ekvator Ginesi’nin başkenti Malabo’da yapılan Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi’nin üçüncüsü 16-18 Aralık 2021’de İstanbul’da düzenlendi.

 

Afrika’nın Türkiye için önemi

 

Peki Afrika Türkiye açısından neden önemli? Bu sorunun tek ve kısa bir yanıtı yok.

 

Dış Politika Enstitüsü Başkanı, ODTÜ Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Bağcı’ya göre Afrika ile ilişkiler “Avrupa ile ilişkilerinde sıkışan Türkiye’ye dış politikada alan açması ve yumuşak gücünü kullanması açılarından” önemli ve başarılı. 

 

İnsani ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nde (İNSAMER) Afrika uzmanı Dr. Serhat Orakçı’ya göre ise Türkiye ile Afrika arasındaki bağlar bir açıdan yeni görülebilir ama aslında arada dört asırlık bir ortak geçmiş söz konusu.

 

Türkiye’nin Afrika ile 2005’ten sonra hız verdiği ilişkilerin temelinde siyasi, ticari, insani, sağlık, eğitim ve güvenlik gibi alanlarda işbirliğinin yattığını belirten Orakçı, “Burada Türkiye’nin her türlü enstrümanı ilişkilerini güçlendirmek için kullandığını görüyoruz” diyor.

 

Resmi verilere göre Türk firmaları Afrika genelinde toplam değeri yaklaşık 70 milyar doları geçen 1150’den fazla proje üstlenmiş durumda. Afrika ile toplam ticaret hacminin ise şimdikinin üç katına yani 75 milyar dolara çıkartılması hedefleniyor.

 

Öte yandan son dönemin çok dikkat çeken enstrümanlarından biri ise savunma alanında. Türkiye’nin Afrika ülkelerine sattığı SİHA’ların yerel çatışmalarda kullanılması ve zaman zaman dengeleri değiştirebilmesinin, şimdiye kadar insani ilişkileri ve yumuşak gücünü ortaya koymaya çalışan Ankara’nın işini zorlaştırabileceği belirtiliyor.

 

Prof. Dr. Bağcı pek çok Afrika ülkesinin başta zırhlı araçlar olmak üzere Türkiye’den silah da dahil savunma malzemeleri temin ettiğini söyleyerek, “Türkiye’nin önemli bir silah pazarı oldu Afrika ve öyle gözüküyor ki bu böyle de kalkmaya devam edecek” tespitinde bulunuyor.

 

Kıtadaki güç dengeleri

 

Türkiye’nin Afrika’da artan etkinliğine benzer ve hatta daha fazla kıtada etkili olan aktörlerin başında Fransa ve Çin, ardından da Rusya geliyor.

 

Tarihi bağları olan Fransa’nın yanı sıra Çin’in bölgedeki varlığı çok belirgin. Öktem, Türkiye’nin bu iki ülkenin ardından kıtada sözü geçen ülkelerden birisi olduğunu belirtirken, Orakçı kıtadaki güç dengelerinin son yıllarda bariz değiştiğini ve Batılı aktörlere yönelik hayal kırıklığının görünür hale geldiğini vurguluyor.

 

Orakçı, kıtadaki son güç dengesini şöyle aktarıyor:

 

“Batılı ülkeler insani kalkınmaya önem vermeyip, kendi istedikleri rejimleri iş başında tutma yolunu benimsedikleri için biriken bir tepkiyle karşılaşıyor. Bu durumda fırsatları Çin ve Rusya değerlendirirken, Türkiye’nin de etki alanı oluşturmaya başladığını görüyoruz. Burada Türkiye ticari ve insani alanlarda ön plana çıkarken, riskten uzak daha makul bir profil çiziyor. Sanırım bu durum da batı ve Çin-Rusya eksenlerine sıkışmaya zorlanan ülkeler için Türkiye’yi önemli ve stratejik hale getiriyor.”

 

Prof. Dr. Bağcı, Afrika projesinin Türk dış politikası açısından ihmal edilen bir alan olduğunu ancak şimdi hızlı bir giriş yapıldığını belirterek, “Türkiye geç kalınmış bir süreci hızlandırmaya çalışıyor” diyor.

 

Fransa’nın Mali’den askerlerini kaydırmasına rağmen kıtadan tamamen çekilmesinin mümkün olmadığını, Çin’in ise büyük altyapı yatırımları olduğunu söyleyen Bağcı, Afrika’nın kazanan ülkesini Çin olarak gösteriyor. Bağcı, “Türkiye’nin bu ülkeler arasındaki avantajı ürünlerini daha ucuza satması. Belki dezavantaj olarak Afrika’yı daha yeni yeni tanıyoruz, kabileler arası ilişkileri mesela henüz çok iyi bilmiyoruz” diyor.

 

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE – GÜLSEN SOLAKER


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version