Siyasetçiler genellikle iktidarda oldukları dönem boyunca birden fazla döviz krizi yaşamazlar. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise yılda bir tane döviz kriziyle bile yetinmiyor. Erdoğan, Türkiye’nin orta sınıfını paramparça eden ekonomi politikalarını devam ettirirken, Türk lirası, 2021 senesindeki ikinci krizine adım atmış durumda.
Lira bu yıl dolar karşısında üçte bir oranında değer kaybetti ve piyasalardaki tüm göstergeler enflasyonun yeniden yükselişe geçtiği yönünde. Resmî rakamlara göre enflasyon son aylarda yıllık bazda yüzde yirmiye yaklaştı. Johns Hopkins Üniversitesi’nden uygulamalı ekonomi profesörü Steve Hanke, bu oranın gerçekte yüzde 66’nın üzerinde olduğunu tahmin ediyor. Türkiye vatandaşları lirayı bir kenara bırakıp yastık altında dolar biriktirirken, yurtdışından borç almakta güçlük çeken şirketler nakit rezervlerini kullanmak zorunda kalıyor.
Pandemi sonrası dönemde Türkiye ekonomisinde yaşanan hızlı toparlanma göz önüne alındığında, Erdoğan’ın ülke ekonomisine bu şekilde köstek vurması biraz zaman aldı. Bu süreçte Türkiye ekonomisi, 2021 yılının ikinci çeyreğinde yıllık bazda %21’den fazla büyüdü. Geçtiğimiz Salı günü açıklanan veriler, başta turizm ve hanehalkı tüketim harcamaları olmak üzere yılın üçüncü çeyreğinde sağlam bir performans sergilendiğini gösteriyor. Ancak bu veriler, yaşanan yeni krizden öncesine ait.
Bütün bunların sebebi, her zamanki gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yüksek faiz oranlarının enflasyona neden olduğu konusundaki ısrarı oldu. Profesör Hanke, Erdoğan’ın politikalarını belirlerken İslamî finansın ilkelerinden ilham aldığını öne sürüyor. Erdoğan’ın, Mart ayında, çift haneli enflasyonu düşürmek amacıyla politika faizini %19’a yükselten Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ı bu gerekçeyle görevden alması, TL’nin daha önce yaşadığı krizi yeniden tetikledi.
Merkez Bankası başkanlığına Ağbal’ın yerine Erdoğan’a bağlılığıyla bilinen Şahap Kavcıoğlu’nun geçmesiyle sonuçlanan bu olay, Eylül ayına gelene dek herhangi bir faiz indirimi yapılmamasına rağmen, o ay iki hafta içinde liranın değerinde yaklaşık %13’lük bir değer kaybıyla sonuçlandı. Buradan çıkarılacak ders, parasal istikrarın para politikasıyla ilgili olduğu kadar kurumsal güvenilirliğe de bağlı olduğudur. Erdoğan, Merkez Bankası’nı siyasallaştırarak her ikisini de sakatladı.
Eylül ayında yeni bir faiz indirim döngüsünün başlaması, Kavcıoğlu’na ilişkin akıllardaki soru işaretlerini haklı çıkardı. Dahası Kasım başında %15’e varan faiz indirimi mevcut krizin tetiklenmesine yol açtı ve Aralık ayında da en az bir indirim daha yapılacağını öngörmek mümkün. Erdoğan, Pazartesi günü faiz artırımına karşı olduğunu söylerken, bir AK Parti yöneticisi geçen hafta vatandaşlara ”daha az yemek yemelerini” tavsiye etti. Öyle ya, halk ekmek yoksa pasta yesin, ama onu da abartmadan yesin.
İyi haber şu ki, Türkiye’nin yaşadığı döviz karmaşasının ülke sınırlarının ötesini etkilediğine yönelik hiçbir emare yok. Yatırımcılar, bir grup insanın uyguladığı yanlış politikalar yüzünden dünyanın bütün gelişmekte olan ekonomilerini cezalandırmaya pek meyilli olmadıklarından, son yıllarda, gelişmekte olan ekonomiler arasında yaşanan bulaşma etkisi (emerging-market contagion) büyük ölçüde azaldı. Asıl bilmediğimiz konu, Türkiye’deki bankaların ve şirketlerin bu yeni fırtınayla nereye kadar başa çıkabileceği ve daha da önemlisi, ülke ekonomisinin bu hasara daha ne kadar dayanabileceği.
Kuşkusuz, diğer gelişmekte olan ekonomiler ve hatta bugün bile gelişmekte olduğunu söyleyebileceğimiz Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin içinde bulunduğu karmaşadan ders çıkarmalı. Zira para politikasının bağımsızlığı ve itibarı bir defasında kaybedilince, yeniden kazanmak gerçekten çok zor oluyor.
Çeviren: Deniz Karakullukcu
Makalenin orijinali:
https://www.wsj.com/articles/the-erdogan-lira-crisis-turkey-11638219071?mod=e2two
Kaynak: Serbestiyet
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***