Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Bülent Arınç, Nusret Muğla’dan helallik istedi: Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım

Bülent Arınç, Nusret Muğla’dan helallik istedi: Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım


AKP’nin kurucularından, eski TBMM Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, terör örgütü iftirasıyla yargılandığı davada Yargıtay’ın cezasını onamasının ardından geçtiğimiz yıl ocak ayında ikinci kez tutuklanan 84 yaşındaki hasta mahpus Manisalı hayırsever Nusret Muğla’nın cezaevinde vefat etmesi üzerine kendisinden helallik isteyen bir yazı kaleme aldı.

15 Temmuz’dan sonra eline çakı dahi almamış Nusret Muğla’nın terör örgütü üye olduğu iftirasıyla tutuklanıp cezaevine atıldığına işaret eden Bülent Arınç, ‘‘Kimseye kaba bir söz söylememiş, her defasında “Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok.” diyen o güzel insan, bankaya para yatırmak, eğitim vakfında görev almak, gençlerle ilgilenmek gibi malûm suçlamalar ile hüküm giymiş ve ardından tahliye edilmişti. Nusret Ağabey hakkını helal et. Ben, senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Doğru bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, F.töcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım.’’ İfadelerini kullandı.

Bülent Arınç’ın Nusret Muğla’dan helallik istediği yazıyı Twitter hesabından paylaştı.

İşte Arınç’ın kaleme aldığı o yazı:

”Nusret Ağabeyin Ardından…

Nusret Ağabey ile lise yıllarımda tanışmıştım. Küçük berber dükkanlarında ortağı Kenan ile çalışırlardı. Zaman içerisinde dost olmuştuk. Güler yüzlü, tatlı dilli bir insandı… Risale-i Nur’ları okur, fırsat bulursa insanlara iman ve Kur’an hakikâtlerini anlatır, herkese ikramda bulunurdu. Üniversite yıllarım ve ardından avukatlığa başladığım dönem de Nusret Ağabey ile dostluğumuz devam etti. Bazen çay sohbetleri yapar, kendisi gibi pırıl pırıl insanlarla kitap okur, sohbet yapardık. Sonra berberlikten ayrıldı ve küçük bir kavaf dükkanı açtı.

Aynı hizmetine orada devam etti; artık Kavaf Nusret Ağabey olmuştu. Sonra “Hizmet Hareketi” olarak bildiği yolda eğitim faaliyetlerine destek olmaya başladı.

Kısıtlı imkânlarını bu yolda kullandı. Topladığı zekat, fitre ve çiftçilerden aldığı ayni yardımlar ile okulların yapım masrafına destek oluyordu. Kendisini sevenlerin Nusret Ağabeyi artık eğitim gönüllüsüydü.

15 Temmuz’da yaşanan hain darbe girişimi ülkemizin üzerine bir felaket gibi çöktü. Uçaklar, helikopterler, tanklar bomba ve kurşun yağdırdı, meclisimiz bombalandı… Bu hain girişim, onlarca şehit ve gazimizin canını fedakarca hiçe saymasıyla ancak önlenebildi. Bugünden hemen birkaç gün sonra Nusret Ağabeyin de birçok arkadaşı gibi “silahlı terör örgütü üyesi olmak” iddiası ile tutuklandığını öğrendim. Bırakın silahı, eline bir gün çakı dahi almamış, kimseye kaba bir söz söylememiş, her defasında “Biz muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yok.” diyen o güzel insan, bankaya para yatırmak, eğitim vakfında görev almak, gençlerle ilgilenmek gibi malûm suçlamalar ile hüküm giymiş ve ardından tahliye edilmişti.

”HAKSIZLIKLARIN GİDERİLMESİ İÇİN BENİM DE ELİMDEN GELENİ YAPMAMI İSTEMİŞTİ”

Kendisine 2 yıl önce geçmiş olsun ziyaretinde bulunmuştum. Kimseye kırgın ya da küskün değildi. 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir felâket olduğuna inanıyor ve kendisinin ve arkadaşlarının haksız yere terörist olma iddiası ile yargılandığını, bunun aileler için büyük travmalara neden olduğunu düşünüyordu. Haksızlıkların giderilmesi için benim de elimden geleni yapmamı istemişti. Hakkındaki karar onandıktan sonra cezaevine alındı. Kalp ve çeşitli rahatsızlıklardan dolayı çok sayıda ilaç kullanıyor, kendi başına hayatını idame ettirmekte güçlük çekiyordu. Maalesef tam teşekküllü üniversite hastanesinden alınan raporlar Adli Tıp Kurumu tarafından onanmadığı için cezaevi şartlarında kalmaya devam etti. Hastalığı şiddetini artırdı ve maalesef kovide yakalanarak dün 84 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Bu güzel insanla olan hikayemin kısaca özeti budur; kendisine dair anılarımı kalbimin en müstesna köşesinde saklayacağım.

Peki ardından söylenmesi gerekenler nedir?

Cezaevi şartları hasta mahkumların tedavileri ve tedavi süreçlerinde gerekli koşullar açısından uygun değildir. Kalp ameliyatı olması gerekenler var, kanser hastaları var. Tedavileri mevcut şartlar altında mümkün değil. Bu insanların cezaevinde kalmasının kamuya hiçbir faydası yok. Cezalarının büyük bölümünü zaten cezaevinde geçirmiş insanlar. İnfazlarının ertelenmesinin kamusal faydalarının olduğu gibi bu insanların daha kolay şifa bulabilmelerine de imkan sağlayacaktır. Anayasamızın 17. maddesine göre cezaevlerinde dahi olsalar vatandaşların mutlaka insan onuruna yaraşır bir hayat yaşamaları gerekiyor. Çoklu ilaç kullanan, çocukları ile birlikte cezaevinde kalan kanser hastaları var, üstelik kovid riski altındalar. Bunların infazının ertelenmesi Adli Tıp Kurumunun raporları onaylamasına bağlı. Eğer kurum, söz konusu raporları onaylar ise cezaevinden infazları ertelenerek çıkacaklar, belki iyileşmeyecekler ama ev ya da hastane şartları altında tedavileri mümkün olabilecek. Doktorlar inançlı olur, merhametli olur, adaletli olur. Onlar, Hipokrat yemini etmiş insanlardır. Bu insanların cezaevinde kalıp ölüme terk edilmesinin size, yargıya, toplumsal bütünlüğümüze ne gibi bir zararı olabilir? Lütfen bunları düşünün ve bu şekilde hareket edin.

Burada sadece Anayasa’nın 17. maddesi değil, Cumhurbaşkanının da af yetkisi önem taşıyor. Sayın Sezer de, Gül de, Erdoğan da bazı hükümlüler için de bu yetkilerini kullanmışlardı. Kaldı ki Adli Tıp Kurumu, kendisine kanun ve yönetmelikler ile verilen yetkiyi hiçbir makam ve mevkiden korkmadan, hukuka uygun şekilde kullansa Cumhurbaşkanın af yetkisini kullanmasına dahi gerek kalmayacaktır.

Bu konudaki tek muhatabım 15 Temmuz gecesi eline silah almamış, hiçbir şekilde silahlı eylemde bulunmamış, kendi hallerinde Türkiye’nin her yerinde imamı, müezzini, öğretmeni, doktoru, esnafı, emeklisiyle “Sen bu örgütün üyesisin.” denerek cezaevine doldurulmuş insanlardır.

KÖŞEBAŞLARINI TUTAN ZEBANİLER KAN VE İNTİKAM ATEŞİYLE YANIYORLARDI

Sonsöz;

Nusret Ağabey hakkını helal et. Ben, senin ve senin durumunda olanlar için kamuoyunun şahit olabildiği ve olamadığı tüm mecralarda, sesimin ve gücümün yettiğince bildiğim doğruları söyledim. Ama gözler kararmıştı, köşebaşlarını tutan zebaniler kan ve intikam ateşiyle yanıyorlardı. Doğru bildiklerimi söylediğim için ben de hakaret gördüm, azarlandım, horlandım, Fetöcü olarak hedef gösterildim. Sana ve arkadaşlarına faydalı olamadığım gibi kendime de faydalı olamadım.

Ama inanıyorum ki bu da geçer ya Hu.

“Göz yaşarır, kalp mahsun olur. Fakat biz Rabbimizin razı olacağı şeylerden başkasını söylemeyiz.”

 

Türkiye’de bu haberi engelsiz paylaşmak için aşağıdaki linki kopyalayınız👇


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version