Ünlü romancımız Yaşar Kemal’in, Alman araştırmacı Ulla Johansen’in 1957 yılında Yörükler arasında 7 ay yaşayarak kaleme aldığı kitaba yazığı önsözün sansüre uğradığı ortaya çıktı. 2004 yılında basımı gündeme gelen kitabın önsözünde geçen “Alev Kürt” sözüne takılan Kültür Bakanlığı bürokratları böyle bir “etnisitenin olmasının imkansızlığını” nedeniyle bu iki kelimenin çıkarılmasını istiyor. Yaşar Kemal kabul etmediği için kitap önsöz olmadan basılıyor. Bugüne kadar bilinmeyen ve Yaşar Kemal’in de gündeme getirmediği bu sansür hikayesi Serbestiyet’te Taner Talaş imzasıyla yer alan yazıda anlatılıyor.
“Alman araştırmacı Ulla Johansen, 1957 yılında Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık bursuyla, Toroslarda yaşam süren Yörükleri konu alan bir araştırma yapmak ister. Şansı yaver gider. Çünkü o dönemde, aynı bölgede Prof. Halet Çambel Karatepe kazılarına başlamıştır. Bölgenin sadece kazılarıyla değil her türlü kültürel meselesi ile ilgilenen hassasiyet sahibi bir bilim insanı olan Çambel’in de yardımıyla Ulla Hanım zor da olsa amacına ulaşır.
Ulla Hanım, Adana hudutları içindeki Saimbeyli ilçesine bağlı Beypınar köyüne gelerek çalışmalarını başlatır. Alman araştırmacı başlangıçta yadırganır ve dışlanır. Tam bu aşamada yöre insanıyla iyi ilişkileri olan Halet Hanım devreye girerek halkın Ulla Hanıma yardımcı olmasını sağlar.
Araştırmacının, bir Yörük ailesinin yaşamına yedi ay boyunca 24 saat ortak olduğu bir araştırmadan bahsediyorum. Bugün dahi yönetilmesi çok zor bir süreç. Çok farklı bir kültürden gelip, Toros dağlarının zirvesinde, modern hiçbir imkânın bulunmadığı, çok farklı bir inanç ve kültürün egemen olduğu, en zaruri gereksinimlerin dahi ilkel şartlarda karşılandığı bir yaşama katılmaktan söz ediyoruz.
Hayvancılığı merkeze alan bir yaşam, konar göçer bir kültür, Ramazan orucu, dinsel ritüeller, giyim kuşam farkları… Onlarca engelin, olmazın hiçbiri Alman araştırmacı Ulla Johansen’i Yörükleri anlama azminden vazgeçirememiş.
Halet Çambel’in Beypınar köyü sakinlerinden İsa (Ese) Ağa’ya emanet ettiği Ulla Hanımın Yörük ailesinin evinde sürdürdüğü yedi aylık ikametinin tüm safhalarını burada yazmak, bu makalenin hacmini aşar. Ama yine de küçük bir anekdot vereyim:
Ese Ağa 1971 yılında vefat eder. Ulla Hanım haberi duyar duymaz Almanya’dan yola çıkıp Yörük obasına gelir, ahbabına vefa gösterir. Ese Ağa için Kur’an okutur, yöre inancının tüm gereklerini yerine getirerek taziyede bulunur.
‘YÖRÜK OBASINDA BİR ALMAN KIZI ULLA’
Bu ilham verici hikâye, geçtiğimiz yıl “Yörük Obasında Bir Alman Kızı: Ulla” (HS Yayıncılık) isimli kitapla ölümsüzleştirildi. Kitabın yazarı, o dönemin 9 yaşındaki -oba lakabıyla- Koçaş’ı; yani sırasıyla ilkokul öğretmenliği, vali yardımcılığı ve nihayet 23, 24 ve 25. dönem AK Parti Adana milletvekilliği yapan Ali Küçükaydın.
280 sayfalık kitapta, Ulla Hanımın 1957 yılında Yörüklerin yaşam biçimini araştırmak için geldiği Beypınar köyünde 7 ay boyunca yaşadıklarının yanı sıra, vefat ettiği 2020 yılına kadar bölge halkı ile olan dostluk ilişkisi tüm detaylarıyla anlatılıyor.
Ne var ki bize mahsus nakısalar, insani dokusu yüksek bu hümanist hikâyeye de maalesef dâhil oluyor ve beni bu makaleyi yazmaya iten, yürek burkucu bir kitap basım hikâyesi başlıyor.
ULLA JOHANSEN’İN ÇALIŞMASININ AKIBETİ
Ulla Johansen’in Yörüklere ilgisi Almanya’ya dönüşünden sonra da devam eder. Douglas White ile birlikte “Network Analysis and Etnographic Problems” isimli bilimsel çalışmasını İngilizce yayımlar.
Ancak Türkiye’den araştırmanın Türkçe basımıyla alakalı ses seda çıkmaz. Ta ki 1999 yılına kadar.
İlkokul öğretmenliği yaparken Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset ve İdare bölümünü bitirip önce kaymakam, ardından Gaziantep Vali Yardımcısı olan Ali Küçükaydın (Koçaş), eserin basımı için Kültür Bakanlığı nezdinde girişimlere başlar. Ancak ödenek yokluğu ve benzeri gerekçelerle Ulla Johansen’in çalışması basılmaz.
….2002 Kasım ayında Ali Küçükaydın iktidar partisi AKP’den Adana Milletvekili olmuştur. Şartlar oluşmuş, AK Parti tek başına iktidar olmuş, Ali Küçükaydın, Ulla Hanımla birlikte Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun makamının yolunu tutmuştur. Takvim yaprakları 2004 yılını gösterirken Bakan Mumcu, Ulla Johansen’in çalışmasına ilgi göstermiş, eserin basımına karar vermiştir.
Bu arada eserin önsözünü dünyaca ünlü Çukurovalı yazar Yaşar Kemal’in yazması düşüncesi doğmuş, Yaşar Kemal ezbere bildiği bir konunun önsözünü yazmayı kabul etmiş, Ulla Hanım gelişmeler karşısında duyduğu memnuniyetle bakanlıktan ayrılmıştır.
MUMCU İSTİFA EDİYOR
Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu’nun hem bakanlıktan hem de AK Parti’den istifası Johansen’in kitabının basımını bir müddet ertelese de bakanlık basım sürecini sürdürür. Mumcu’nun yerine, kamuoyunda tarzı ve tavırlarıyla hayli tartışmalı bir siyasetçi olan Atilla Koç atanır.
YENİ KRİZ YAŞAR KEMAL’İN ÖNSÖZÜ
“50 yıl önce Türkiye’de Yörüklerin Yayla Hayatı“ adını taşıyan kitap artık basıma hazırdır. Kitabın önsözünü, taparcasına sevdiği bölgeyi merkeze alan ve hepsi de birçok dünya diline çevrilen onlarca eser kaleme almış olan Yaşar Kemal yazmıştır. Yazmıştır yazmasına da, iki sayfalık önsözde iki kelime bakanlığı rahatsız etmiştir.
‘Alevi Kürtler…’
Toplam iki kelime…
Konunun tam anlaşılması için, Yaşar Kemal’in anlatımını içeren paragrafın tamamını buraya alıyorum:
‘İlk Kahveyi Kerimoğlu’yla birlikte o görkemli çadırda içtim. Kerimoğlu her halde beni babamın yerine koymuştu. O gün bugündür de o kahvenin tadını kokusunu hiçbir kahvede bulamadım. Sonradan Yörüklerde de, Türkmenlerde de, Torosların Alevi Kürtlerinde de dibek kahvesi içtim. O tadı hiçbir kahvede bulamadım. Ya da çocukluk kahvesinin tadı kokusu…’
Krize neden olan paragraf değil, cümle de değil, iki kelime; Alevi Kürtler.
Kültür Bakanlığı ‘Alevi Kürtler’ ibaresi geçen bir önsöze izin vermeyeceğini, ibarenin önsözden çıkartılması gerektiğini taraflara şifahen tebliğ eder. Yaşar Kemal bu müdahaleye sert tepki gösterir. Sansür olarak değerlendirir ve talebi reddeder. Değişik devlet kurumları ve tarihçiler devreye girer. ‘Alevi Kürt’ diye bir etnisitenin olmasının imkânsızlığı ‘bilimsel metotlarla’ Yaşar Kemal’e anlatılır, ancak Yaşar Kemal ikna olmaz. Toros dağlarının ozanı olarak, yöreyi Ankara tarihçilerinden daha iyi bildiğini söyler, teklifi reddeder.
Bu arada Ulla Johansen büyük bir üzüntüye gark olur. Eserinin Yaşar Kemal’in önsözüyle basılmasını ister. Sonuçta Ankara kazanır, eser Kültür Bakanlığınca Yaşar Kemal’in önsözü olmaksızın basılır. Tüm bu detayları, dönemin tanığı ve kitabın basılmasını hararetle isteyen ve takip eden Ali Küçükaydın’ın kitabından öğreniyoruz.
….İşin ilginç yanlarından biri de şu: Yaşar Kemal gibi uluslararası üne sahip bir yazarın önsözüne uygulanan sansür o dönemde basında hiç tartışılmamış. Konuyu Yaşar Kemal de gündeme hiç getirmemiş. Basılmayan önsöz, Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, Yaşar Kemal’in farklı zamanlarda yaptığı konuşmaların derlendiği “Bin Bir Çiçekli Bahçe” isimli kitapta yer almış, ancak bağlamına dair herhangi bir şerh düşülmemiş.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***