Suzan Nana Tarablus’un ‘Baba Bize Neden Dönme Diyorlar: Hayatlar, Tanıklıklar, Anılar’ kitabı Varlık Yayınları koleksiyonunda yerini aldı.
‘Dönme’, ‘Sabetaycı’, ‘Selanikli’ gibi kelimelerle tanımlanan, yaklaşık 500 yıllık tarihi olan toplulukla ilgili bugüne kadar yapılmış en kapsamlı sözlü tarih çalışması olan kitapta, toplam 27 kişiyle yapılmış görüşmelerin kayıtları yer aldı.
Agos’tan Ferda Balancar, aynı zamanda Şalom Dergisi Yayın Yönetmeni olan Suzan Nana Tarablus ile kitabını ve Sabetaycıların dününü, bugününü ve geleceği hakkında konuştu.
Balancar’ın kitabın serüvenine dair ilk sorusunu kitabın yazarı Tarablus şöyle yanıtladı:
‘KONUŞMAK İSTEMEYENLER DE OLDU’
“Sabetaycı kökenlilerle ilk kez bu kapsamda bir sözlü tarih çalışması oldu. Bu konuya eğilmeyi kararlaştırdığımda tereddütlerim vardı, ama yolculuğuma başladıktan sonra güvenini kazandığım her görüşmecim bana konuşmaya hazır olan bir tanıdığını önerdi. Tabii ki konuşmak istemeyenler, hatta söyleşilerini geri çekenler oldu. Ama inanın ki çalışmada artık yeterince birikim olduğunda, reddetmek zorunda kaldığım kişiler de yadsınamaz sayıda…”
Suzan Nana Tarablus
“Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda, siyasetinde, ekonomisinde, devlet yönetiminde Sabetaycıların oynadığı roller nedir?” Bu sorunuza karşı görüşmecilerinizden aldığınız cevaplar sizde nasıl bir izlenim bıraktı?” sorusuna yanıt veren Tarablus, şu ifadeleri kullandı:
“İttihat ve Terakki, Jön Türkler arasında köken itibariyle pek çok ‘Selanikli/Dönme’ aydın bulunuyordu; hedefleri demokratik, çağdaş bir ülkeydi. Aralarında Maliye Nazırı Cavit Bey, Sabiha Sertel, Ahmet Emin Yalman gibi öncüler vardı. Selanikliler genellikle birer aydın olarak yetişmiş, toplumsal hayatın çeşitli kademelerinde önemli yerlere gelmiş insanlardı. Kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti’ne inanıyor, benliklerini “Cumhuriyet Türk’ü” olarak tanımlıyorlardı. İttihat ve Terakki döneminden başlayarak, sürekli ilerici akımların içinde bulunmuş; bünyesinde pek çok sanatçı, bilim insanı, ekonomist, global ticaretin öncüsü sanayici yetiştirmiş olan Selaniklilerin, Cumhuriyet’e katkılarının yadsınamayacağı düşüncesindeyim. Diğer yandan bir görüşmecimin bu konuya yaklaşımını da nakletmek isterim. Şöyle diyor görüşmeci:
“Müthiş mübalağa edildiğini düşünüyorum. Bunu yapabildiler çünkü o yıllarda, Müslümanlar içerisinde bu kadar iyi eğitim almış, birçok yabancı dil konuşan insan sayısı azdı. Bazı görevleri onlar haricinde yapabilecek insan bulmak konusunda sıkıntı vardı. Ama daha sonraları, geniş toplumda eğitim seviyesi arttıkça, yabancı dil konusu daha iyi bir hale gelince sanayide, endüstride, ticarette, bürokraside, eğitimde, kültür dünyasında genel nüfusa kıyasla ‘orantısız’ denecek rakamlar yavaş yavaş azalmaya başladı.”
“Türkiye Yahudi toplumunun Sabetaycı gruplara karşı tutumu tarihten günümüze farklılık gösteriyor mu?” sorusuna ise Tarablus’un yanıtı şöyle oldu.
‘SABETAY SEVİ TEHDİT OLARAK GÖRÜLMÜŞTÜ’
“17. yüzyılda ortaya çıkan bu akıma (veya inanca) elbette tepki büyüktü. Yahudiler kadar Osmanlı Sarayı bile Sabetay Sevi’yi tahta bir tehdit olarak görmüştü. O günden bugüne zamanın ruhuyla bakış açıları, algılar çok değişti. Ben bir Yahudi’yim ve Tevrat’ın “karşındakini kendin gibi seveceksin” ilkesi doğrultusunda yaşıyorum.
Sabetaycıların geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz? Asimilasyon sonucunda tarih sahnesinden silinecekleri konusundaki öngörüye katılıyor musunuz?
Kanımca Sabetay topluluğu var oluşundan beri çok-kimlikli olarak addedilebilir. Kendilerini ‘Selanikli’ olarak adlandırmayı tercih eden bu topluluğun son iki, üç kuşağından temsilcilerle yaptığım görüşmelerde onların kendini keşfetme hikâyelerini naklettim. Tarih sahnesinden niye silinsinler? Etnik köken itibariyle her zaman İspanyol ve Yahudi aidiyetlerinin korunacağına ve zamanın ruhuna uyum sağlayarak nesilden nesile devredileceğine inanıyorum.”
Söyleşinin devamı ve kitaba dair daha geniş bilgi için tıklayınız.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***