Almanya bugün yeni cumhurbaşkanı seçilecek. Makam sembolik bir değer taşıyor Almanya’da. Ancak “Cumhurbaşkanı nüfuz sahibidir. Ve siyasi güce sahip olmaması nedeniyle bu nüfuz başbakanın sahip olduğundan bile büyük olabilir.” der dördüncü Cumhurbaşkanı Walter Scheel.
Alman cumhurbaşkanları, siyaseti şekillendirme görevi de üstlenir. Sahip oldukları tek enstrüman, -bazen duygusal bazen de uyarıcı ve sarsıcı üsluplarıyla- sözlerinin gücüdür. Hepsi de zamanlarının problemlerini bir manifesto gibi gündeme taşıyıp arkalarında iz bırakarak ayrılıyor görevlerinden.
1981 yılında geldiğim Almanya’da şimdiye kadar 7 cumhurbaşkanına tanıklık ettim. Her biri farklı özelliklerde kişilikler(di). Ama en önemli özellikleri toplumun bütününü temsil etmeleriydi. Toplum nezdinde evrensel ve etik değerlere aykırı davranmama gibi bir sorumlulukları da vardı.
Mesela koronavirüs salgınında geliştirdikleri aşı sebebiyle Biontech kurucularından Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci’ye verilecek Almanya Federal Cumhuriyeti Liyakat Nişanı için Bellevue Sarayı’nda tören düzenlenmişti. Şahin ve Türeci’nin önde, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ve Başbakan Angela Merkel arkada yürüyerek salona girmeleri gözden kaçmamıştı. Oradaki konuşmasında Steinmeier, “Geliştirdiğiniz aşı insanlığa bir hizmettir. Şu anda bu yüzden burada bulunuyoruz. Bu aşı sadece hayat kurtarmıyor, aynı zamanda insanlığın sosyal yaşantısının devamını da kurtarıyor. (…) Sizlerin hikâyesi insanlık için en iyi ilham kaynağıdır.” ifadeleriyle bilim insanlarını onurlandırmıştı.
Evet, Almanya’da başbakanlar siyasete aktif olarak yön verirken, cumhurbaşkanları daha çok sembolik bir gücü temsil ederler. Bir bakalım şimdi tek enstrümanları sözün gücüyle nasıl nüfuz edebildiklerine:
CUMHURBAŞKANINDAN ALMANCA ŞİİR ANTOLOJİSİ
Devlet adamı kişiliği ile öne çıkan ve Hristiyan Demokrat bir muhafazakâr olarak tanınan Karl Carstens (1979-84) anayasa hukukçusuydu. Cumhurbaşkanıyken 1983 yılında “Almanca Şiirler” adlı bir antoloji kitabı da yayınladı. Almanyaya yeni geldiğim zamanlar olduğu için hafızamda kalan bir eser yok.
Almanya’nın birleşmesi, terör saldırıları veya hükümet krizi gibi olaylar diğer cumhurbaşkanlarının bazı özlü ifadelerini tarihi kılıyor. Sırasına göre Cumhurbaşkanları Richard von Weizäcker, Roman Herzog, Johannes Rau, Horst Köhler, Christian Wulff, Joachim Gauck und Frank-Walter Steinmeier’ın sözlerini bir iki cümle aktararak örneklendirebiliriz.
‘BİRLEŞMEMİZ KİMSEYİ ZORLAMADAN KARARLAŞTIRILDI’
Richard von Weizäcker (1984-94), 6. Cumhurbaşkanıydı. Adı iki Almanya’yı birleştiren cumhurbaşkanı olarak tarihe geçti. Ünlü konuşmasında tarihi olayı şöyle özetliyordu: “İlk kez biz Almanlar Avrupa’nın gündeminde kavga konusu olmuyoruz. Birleşmemiz kimseyi zorlamadan kararlaştırıldı.” (03.10.1990)
BİR KURTULUŞ GÜNÜ
60 milyondan fazla insanın yaşamını yitirdiği savaşın sona erdiği tarih vesilesiyle de şu cümleleri sarf etti: “Oysa bugün hep birlikte söylememiz gerekenler gün geçtikçe daha da netleşti: 8 Mayıs bir kurtuluş günüydü. Hepimizi Nasyonal Sosyalist tiranlığının insanlık dışı sisteminden kurtardı.” (08.05.1985)
FEDAKÂRLIK VE KATILIM
Ezellikle de eğitim sisteminde yenileşmeye giden açıklamalarıyla tanındı 5. Cumhurbaşkanı Roman Herzog (1994-99). “Almanya’dan bir sarsıntı geçmeli. Severek büyüdüğümüz eşyalara veda etmeliyiz. Mesele herkesi ilgilendiriyor, herkes fedakârlık yapmak, herkes katılmak zorundadır. Nihayet kendimize güvenirsek, en iyi yıllar bizi bekliyor demektir.” der Berlin Adlon Hotel’de yaptığı konuşmasında. Gündeme taşıdığı noktalar Helmut Kohl ve Gerhard Schröder dönemlerini etkileyen öneme sahiptir.
MİLENYUM CUMHURBAŞKANI
Milenyum cumhurbaşkanı ise Johannes Rau’dur (1999-2004). Yeni bin yıla girmeden altı ay önce seçildiği gün yaptığı konuşmasında globalleşmenin altını çizdi:
“Bugün hiçbir ülke, sadece yeterince uzakta olduğu için, diğerlerinden ekonomik olarak daha verimli, politik olarak daha etkili veya askerî açıdan daha güçlü olduğu için kendi veya başkalarının hatalarının bir sonuç doğurmayacağından emin olamaz.” (01.07.1999)
Makamının gücünün sözlerde yattığına inanan Johannes Rau, Almanya içinde ve dışında siyasi konulara cesur ve duyarlı yaklaşımıyla saygınlık kazandı. Sosyal Demokrat biri olarak şu cümleleri hafızalara kazındı:
“Tüm sınırları ve farklılıkları aşarak tüm Almanların Cumhurbaşkanı olmak benim için sadece doğal bir görev değil, kişisel bir yükümlülüktür de. Ve Alman pasaportuna sahip olmayan ama aramızda yaşayan ve çalışan tüm insanların muhatap alabilecekleri biri olmak.”
‘NASIL OLUR DA…’
Ekonomi sektöründen gelen Cumhurbaşkanı Horst Köhler (2004-2010) ise Almanya’nın geleceğinden duyduğu önemli bir endişeye vurgu yapıyor: “Nasıl oluyor da Almanya’da giderek daha az çocuğa sahip oluyoruz? Artık geleceğimize inanmıyor muyuz? Çocuklar merak, yaratıcılık ve güven demektir. Çocuklar yarının dünyasına köprülerdir. Hepimiz aile ve çocuk dostu bir toplum olmak için çaba göstermeliyiz.”
Ancak onun ikinci defa seçildikten bir yıl sonra gelen istifası da kimsenin hukukun üzerine çıkamayacağını göstermesi açısından önemliydi. Afganistan’daki Alman askerini ziyareti sırasında bir radyoya röportaj verir. Der ki: “Örneğin serbest ticaret yolları gibi – çıkarlarımızı korumak için askeri harekat gerekliydi.” Bir hukuk öğrencisinin bu sözü anayasaya aykırı olduğunu gündeme getirmesiyle Berlin’de topa tutulur. Çünkü Alman askerleri yasal olarak ekonomik çıkarlar için yurt dışı görevlerde bulunamazlar. Bunun üzerine Köhler bulunduğüu makama zarar gelmemesi için istifa eder.
‘İSLÂM ALMANYA’YA AİTTİR’
Genç yaşlarda cumhurbaşkanı seçilen Christian Wulff (2010-12) için en uygun kavram galiba talihsizliktir. Talihsizliği sadece Almanya’nın birleşme yıldönümü vesilesiyle sarf ettiği “İslam Almanya’ya aittir.” sözünden kaynaklanmıyor. (03.10.2010) Daha sonra bir restoranda yemek parasını (718 euro) bir arkadaşının ödemesi ile hanımının tanıdık bir bankadan evi için bir miktar kredi temin etmesi de seçildikten henüz iki yıl geçtikten sonra istifa etmesinde tuz biber görevi gördü. Dünyanın çoğu ülkesinde gündeme bile taşınmayacak, absürt görülecek nedenler böylesi istifalar getiriyor.
“İslam Almanya’ya aittir.” ifadesinden sonra SPD’li milletvekili Tilo Sarrazin. “Almanya kendini yok ediyor” diye bir kitap yazdı. Ateşli tartışmalar başladı. Bu arada kitabının bestseller olmasını da başardı. Buna rağmen Wullf’un reel bir tespit içeren sözü genel olarak toplumda olumlu karşılandı. Daha sonra Merkel bile ona atıfta bulunarak aynı sözü tekrarladı. Oysa ilk defa İslam Konferansı’nı tertipleyen zamanın İçişleri Bakanı Wolfgang Schäuble açış konuşmasında “İslam Almanya ve Avrupa’nın parçasıdır.” (2006) demişti.
‘FAİLLERİN NEFRETİ…’
Doğu Almanya’da eskiden papazlık yapan bir kişilik de cumhurbaşkanlığına seçilir Almanya’da: Joachim Gauck (2012-2017) Berlin’de Tunuslu Anis Amri’nin bir tırla Noel pazarı yerine 14 kişinin yaşamını yitirdiği bir terör saldırısı düzenler. (19 Aralık 2016)
Ertesi günkü konuşmasında şöyle der: “Faillerin bu insanları öldürdükleri yeri keyfi olarak seçmeleri, terörün bir özelliğidir. Ama biliyoruz ki bu saldırı da kendinden öncekiler gibi hepimiz için geçerliydi. Bu, toplumumuzun kalbine, yaşam tarzımıza yönelik bir saldırıydı. Berlin’deki Noel pazarındaki olay, insanları ailelerimizden, arkadaş çevremizden kopardı. Pek çok insan sadece kişisel olarak sarsılmakla kalmadı, bu eylemi kendi ülkemizde hayatımıza yapılmış bir saldırı olarak gördü. (…) Faillerin nefreti, bizi nefret etmeye götürmeyecek. Birlikteliğimizi bölemeyecek.”
Bu saldırı ve açıklamadan sonra istihbarat servislerine ödenekler arttırıldı. Potansiyel radikal İslamcılar yakın takibe alındı. Terör saldırılarına açık olabilecek Noel pazarları için bazı koruyucu düzenlemeler getirildi.
SORUMLULUĞU HATIRLATTI
Frank-Walter Steinmeier ise Mart 2017’den beri Almanya’nın son cumhurbaşkanı. İki ay geçmesine rağmen büyük koalisyon görüşmelerine başlanamaması üzerine yaptığı konuşmada ciddi eleştirilerde bulunmuştu: “Seçimlerde siyasi sorumluluğa talip olmak isteyenler, eğer ona sahipseler bu sorumluluktan kaçınmamaları gerekir.” (20.11.2017)
Bugün yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde en güçlü aday ve muhtemelen ikinci defa seçilecek.
Bakalım ilk konuşmasında Almanya’nın yönünü belirleyecek hangi konuları gündeme taşıyacak.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***