Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Yaşamı Savunuyoruz’ nöbetinde 4’üncü hafta: Bu çığlığı duyun

'Yaşamı Savunuyoruz' nöbetinde 4'üncü hafta: Bu çığlığı duyun


Hasta ve infazı yakılan tutukluların serbest bırakılması için aileleri ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi tarafından “Hapishanelerde Ölüm İstemiyoruz, Yaşamı Savunuyoruz” adıyla başlattıkları ve Ocak ayı boyunca sürdürülen adalet nöbeti 4’üncü haftasında devam etti. Ailelere Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri Züleyha Gülüm, Musa Piroğlu, HDP İstanbul İl Eşbaşkanları Ferhat Encu, İlknur Birol, Marmara Tutuklu Aileleriyle Yardımlaşma Derneği (MATUAYDER), Tutsaklarla Dayanışma İnisiyatifi (TDİ) ve çok sayıda katılarak destek verdi. 
 
Silivri Cezaevi’nde tutuklu Yakup Akman’ın annesi Fincan Akman, her zaman cezaevi sorunlarını haykırdıklarını ve bunun duyulmamasına tepki gösterdi. Anne Akman, cezaevinde insan onuruna yakışmayacak ihlallerin uygulandığını vurgulayarak, “Cezaevinde çocuklarımızın boynuna ‘terör kimliği’ takılması zorlanıyor. Bizim çocuklarımız terör değil, biz çocuklarımız hırsız değil. Tek suçları Kürt olmalarıdır” dedi.
 
‘YARIN ÇOK GEÇ OLABİLİR’
 
Dayanışma çağrısı yapan Akman, cezaevlerinde çocuklarının öldüğünü belirterek, “Yarın çok geç olabilir. Her gün görüyoruz cezaevlerinde cenazeler çıkıyor. Bu normal bir şey değildir. Bu devletin suçudur. Eceliyle ölseler bile bu yine devletin suçudur. Biz savaştan yana değil, barıştan yanayız. Biz çocuklarımız ölmesin diyoruz. Tüm dünya bu sese kulak versin ailelere ses olsun. Bizim milletimiz uyansın artık. Bugün bu haksızlığa sessiz kalanlar yarın haksızlığa uğrayacak olanlardır. Herkes elini vicdanına katsın ve cezaevlerinde ses olsun. Biz çocuklarımız için yaşıyoruz. Başka ne için yaşayacağız. Bizim amacımız bu ihlalleri sonlandırmaktır” diye belirtti.
 
DÜŞMAN HUKUKUNU AŞAN BİR HUKUK
 
İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 30 seneyi aşkındır hukuk mücadelesi sürdürdüğünü söyleyerek, ilk defa cezaevlerinin bu kadar yoğun ihlallerin merkezi olduğunu ifade etti. Cezaevlerinde özellikle hasta tutuklular konusunda durumun çok kötü olduğunu belirten Keskin, “İHD’nin verilerine göre bin 605 hasta mahpus bulunuyor. Bunların bir çok kısmı da ağır hasta mahpus. Türkiye hukukunda hasta tutukluların tahliye edilmesini sağlayacak bir çok kanun var. Ama bu hukukların hiç birini bu devlet işlemiyor. Aslında düşman hukuku bile sayılamayacak  bir hukuk uyguluyor” dedi. 
 
‘UMUT ETMEKTEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
 
Cezaevinde ölüme sürüklenen Garibe Gezer’in tecrit sisteminin bir kurbanı olduğunu belirten Keskin, Gezer’i anmaktan ve mücadelesini büyütmekten başka çaresinin kalmadığını söyledi. Durumları gittikçe kötüye giden Aysel Tuğluk ve  Fatma Tokmak’ı n durumuna dikkat çeken Keskin, ATK’nin tahliyeleri engellediğini belirtti. Türkiye coğrafyasında umut etmeyi bile unutturduklarını söyleyen Keskin, bu devletin kendi iç hukukunu bile uygulamadığını dile getirdi. Tüm bunlara rağmen umut etmekten vazgeçmeyeceklerini söyleyen Keskin, durumu değiştirmek için ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını vurguladı.
 
ÖLÜMEVLERİ
 
HDP İstanbul İl Eşbaşkanı İlknur Birol, Türkiye’nin cezaevleri sorununu “oluk oluk kanayan yarası” olarak değerlendirdi. Cezaevleri sorunun çok derin olduğunu belirten Birol, annelerin başlattığı nöbet eyleminin önemine değindi. Son süreçte cezaevlerinin ölüm evleri haline geldiğinin altını çizen Birol, “Çok uzun zamandır demokratik olmayan bu cezaevleri ölüm evlerinin simgeleri haline gelmiştir. 12 Eylül döneminde bile mahkemelerde karşılıklı uyulan kurallar vardı. Ama bugün topyekun fiili bir rejime geçen, belki de faşizmin en ince ayrıntısına kadar uygulandığı cezaevleri, büyük bir sorun olarak, tüm insan hakları ve demokrasiden yana olan herkesin önünde büyük sorumluluk ve ödev olarak durmaktadır. Bugün hasta tutsakların salıverilmesini sağlayacak mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor” diye belirtti.
 
TÜRKİYE’DE TAM AKSİ YÖNDE
 
Adli Tıp Uzmanı Prof. Ümit Biçer, ATK’nin bu alanda bilirkişilik konusunda tek otorite olduğunu bildiklerini belirterek, özellikle 12 Eylül sonrasında bu durumu daha da güçlendirdiklerini vurguladı. ATK’de atamaların, görevlendirmelerin veya herhangi bir şekilde yapılan değerlendirmeler de  hiçbir bilimsel ölçüt kullanılmadığının altını çizen Biçer, “Kurum başkanı olmak için akademik geçmiş, alandı çalışma süresi, veya bir üye olarak tarif edilecek kişinin kendi bilim çevrelerinden seçilmesi gibi bir yola gidilmedi, 3’lü kararnameyle Adalet Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın keyfiyetinde olan atamayla karar veren kişiler seçildi. Yasalarda yapılan kimi düzenlemelere göre tarafsız olmaları gerekir, eğer herhangi bir kolu kendi önüne geldiğinde bağlı olduğu kişi veya kişilerle ilgili ise, orada bilirkişilik yapmaması, bu alandan seçilmesi gerekir. Ama Türkiye de tam aksisi oluyor” diye konuştu.
 
‘RİNK ARAÇLARI İŞKENCE ARAÇLARIDIR’
 
Sevklerde kullanılan ringlerin birer işkence araçları olduğunu vurgulayan Biçer, “Hasta insanlar o araçla sevk ediliyor, beslenemiyor, lavaboya gitmesi engelleniyor, kelepçeli muayene ediliyor ve bu koşullarda hasta tutukluların rahatsızlığını ifade etmesi bekleniyor. Çoğu insan da bu koşullarla karşı karşıya kalacağını bildiği için hastaneye gitmiyor.  Hastaneye giden mahpusların doktora ulaşan kağıtlarda ‘dikkat terör suçlusu’, ‘dikkat kaçar, kaçırılır’ kaşeleri yer alıyor. Siyasi mahpuslar diğer tutuklularla eşit koşullarda değerlendirilmiyor” diye belirtti.
 
ÖLÜM CEZASI
 
İdam cezasının kaldırıldığını ancak şimdi ise sağlığa erişim engeliyle bu durumun sürdürüldüğünü söyleyen Biçer, “Sağlıkla ilgili insanların ağır hastalıklarına rağmen hapishanelerde tutarak bu uygulanıyor. Hasta mahpuslarla ilgili yapılan uygulamanın adı ‘yavaş ölüm cezası’ veya ‘yavaş idamdır’. Bu durumun mutlaka görülüp, o çerçevede hareket edilmesi gerekiyor” dedi.
 
Konuşmaların ardından aileler, ihlaller sona erinceye kadar nöbet eylemine devam edeceklerini duyurdu. (MA)

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version