Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

IŞİD’in Suriye’deki hapishane saldırısı ne anlatıyor?

Mehmet Emin Cengiz


Mart 2019’da Suriye’de kontrol ettiği son toprak parçası olan Bağuz’u ABD öncülüğündeki IŞİD Karşıtı Uluslararası Koalisyon ve ana komuta yapısını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) şiddetli operasyonu sonucu kaybeden IŞİD, 3 yıl sonra sansasyonel bir eylemle yeniden dünya gündemine oturdu.

Örgüt, 20 Ocak’ta Suriye’nin Haseke bölgesinde bulunan El-Sina’a (ya da bilinen diğer adıyla Ğweyran) Hapishanesi’ne saldırarak yaklaşık 5000 militanını serbest bırakma eylemine girişti. Toprak hakimiyetini kaybettiği 2019 yılından beri her ne kadar hem Irak hem de Suriye’de zaman zaman küçük ve orta çaplı saldırılar gerçekleştirse de örgüt ilk defa bu kadar büyük bir eyleme girişerek hâlâ ciddi bir güvenlik tehdidi oluşturduğunu dünyaya göstermiş oldu.

Evet, örgüt hilafet ilan ettiği 2014 yılındaki gücünden epey uzakta olabilir. Ancak yine de IŞİD’in kısıtlı da olsa operasyonel gücü var ve sansasyonel saldırılar yapabilme kapasitesini haiz. Bu nedenle de bölgesel bir güvenlik tehdidi olmaya devam ediyor. Aslında IŞİD mensupları Suriye’de bulundukları hapishanelerde daha önce de isyanlar çıkarmış fakat bahse konu saldırılar kısa sürede bastırılmıştı. El-Sina’a Hapishanesi’ndeki son isyanda ise dışarıdan gelen destek büyük rol oynadı. 

Koordineli gerçekleştiği anlaşılan saldırının 100’ün üzerinde IŞİD mensubunun hapishanede 2 bombalı aracı infilak ettirmeleriyle başlatıldığı artık biliniyor. Dünyanın en büyük IŞİD hapishanesi olarak ifade edilebilecek El-Sina’a Hapishanesi’ndeki dışarıdan gelen destek ve patlamalarla süren silahlı çatışmaya, içeriden isyan ve firar girişimi eşlik etti. Örgüt mensubu mahkûmlar bazı gardiyanları silahlarını aldıktan sonra öldürdü, bir kısım gardiyanı da esir aldı. Sonrasında şiddet, bazı IŞİD mensuplarının kaçışıyla civardaki mahallelere de sıçradı. Ayrıca örgütün 700’ün üzerinde çocuğu (ki bunlar da IŞİD mensubu olmakla suçlanıyor) şu an canlı kalkan olarak kullandığı medyaya yansımış durumda.

Saldırıdan hemen sonra, IŞİD hem hapishane saldırısının görüntülerini hem yaşanan çatışmayı hem de esir aldıkları kişilerin görüntülerini içeren 4 videoyu “Amaq” isimli ajansı üzerinden dolaşıma sokarak ciddi bir propaganda yaptı. Toprak hakimiyetini yıllar öncesinde kaybeden bir örgüt için bu önemli zira mensuplarını motive etmek için bu tarz saldırılara epey ehemmiyet veriyor. IŞİD zaten sürekli olarak mensuplarının kurtarılması için saldırı düzenlemeyi ajandasında bulunduran bir örgüt. IŞİD’in yayımladığı propaganda videolarında “esirlerin kurtarılması” ana bir tema aslında. Propaganda malzemesi olma dışında da örgütün eleman ihtiyacı için bu saldırılar ehemmiyet arz ediyor.

Bağuz Operasyonu sonrasında örgütün binlerce elemanı öldürüldü ya da yakalanıp hapishaneye atıldı. Son dönemlerde de IŞİD’in Suriye ve Irak’ta saldırılarını yavaş bir tempoda da olsa arttırdığı bir dönem yaşanıyor. Hapishane saldırısı da bu döneme denk geldi.

Çatışmalar bitmiş değil

25 Ocak itibarıyla SDG ve IŞİD mensupları arasında hapishanede yaşanan çatışmalar hâlâ sürüyor. Uluslararası Koalisyon’un hem karadan hem de havadan helikopterlerle destek vermesine rağmen SDG hapishaneyi henüz tam anlamıyla kontrol altına alabilmiş değil. Aslında bu saldırı SDG’nin güvenlik ve istihbarat konusunda da bazı zaafları olduğunu gösteriyor. İyi korunduğu bilinen hapishaneye IŞİD mensuplarının bombalı araçlarla Haseke’deki SDG kontrol noktalarını geçerek nasıl ulaştıkları ciddi bir soru olarak önümüzde duruyor. Örgütün çektiği videoları internete yükleyebilmesi de mahkûmlarla dışarıdaki örgüt mensupları arasında bir koordinasyon olduğunu gösteriyor. Bu tarz hapishanelerde rüşvet gibi problemlerin olması sebebiyle mahkûmların bir şekilde dışarıdan gelecek örgüt yardımını/saldırısını önceden beklemiş olmaları da ihtimal dahilinde. Bu noktaların bir kısmına belki ileride cevap bulanabilir ama yine de pek çok detay karanlıkta kalmaya devam edecektir.

Şu ana kadar yaşanan çatışmalarda 175 IŞİD mensubu öldürülürken, 450’si de yakalandı. En az onlarca kişinin de hapishaneden kaçtığı tahmin ediliyor. Teslim olan örgüt mensuplarının sayısı da yüzlerle ifade ediliyor. Teslim olan bu kişilerin bir kısmının başka yerlere otobüslerle gönderildiği görüntüler medyaya yansımış durumda. Ayrıca SDG mensubu en az 27 kişi öldürülürken, bazı siviller de yaşamını yitirdi. Dahası yaklaşık 45.000 sivil güvenlik problemleri nedeniyle evinden olmuş durumda. Hapishane saldırısı nedeniyle ayrıca Haseke’ye giriş ve çıkış yasağı da konuldu.

SDG kontrolündeki hapishane ve kamplarda kalan IŞİD mensupları

Bütün bu yaşananlar IŞİD’in, her ne kadar bir süredir dünya gündeminden düşmüş olsa da bölgesel güvenlik açısından bir tehdit oluşturduğunu gösteriyor. Uluslararası toplum ise bu tehdide büyük oranda gözünü kapatmış durumda. Hâlihazırda SDG kontrolündeki hapishanelerde 12 binin üzerinde IŞİD militanı bulunuyor. Bunların 2 binden fazlası Suriye ya da Irak vatandaşı değil ve 50 farklı ülkeye mensup. Ancak bu ülkeler-özellikle de Batı ülkeleri- vatandaşları olan bu militanları almaya hiçbir şekilde sıcak bakmıyorlar. Erkek militanların dışında da SDG kontrolünde olan, IŞİD militanlarının ailelerinin tutulduğu epey kalabalık ve pek çok problemden muzdarip kamplar mevcut. Bunlar arasında en kötü şöhretli olanlar El-Hol ve Roj kampları. Her ne kadar, aralıklarla bazı insanlar gruplar hâlinde El-Hol Kampı’ndan çıkarılıp özellikle Suriye’nin doğusundaki Deyrizor’a, akrabalarının yanına gönderilse de kampta hâlâ 50 binin üzerinde kadın ve çocuk mevcut. Adeta gelecek nesil IŞİD mensuplarının endoktrine edildiği bir radikalleşme merkezi olan El-Hol Kampı’nda bugüne dek onlarca cinayet işlendi. IŞİD ideolojisine hâlâ sıkı sıkıya bağlı olan kişiler örgütün ideolojisinden saptıklarını düşündükleri kişileri ya da kampta görev yapan sivil pek çok kişiyi kampın içerisinde öldürdü bugüne dek. Bunlar yaşanırken Avrupa ülkeleri kahir ekseriyetle erkek militanları ülkelerine almayı kabul etmiyorlar. Kadın ve çocuklar için ise daha farklı bir yol izliyorlar. Kısıtlı da olsa pek çok ülke, vatandaşları olan kadın ve çocukların en azından bir kısmını ülkelerine geri getirdi. Kazakistan gibi bazı ülkeler ise kadın ve çocukların yanında erkek IŞİD militanlarını da ülkelerine geri getirdi.

IŞİD mensupları için Suriye’de uluslararası mahkeme kurulması mümkün mü?

Suriye’de PYD’nin kontrolünde olan ve 2018 yılında ilan edilen “Özerk Yönetim”, “Dış İlişkiler Bürosu” üzerinden aslında IŞİD mensuplarını çok işlevsel bir şekilde kullanıyor. Çünkü idare pek çok ülke temsilcisiyle bu şekilde doğrudan doğruya görüşerek uluslararası alanda “siyasal meşruiyet” kazanma yolunda elini güçlendirmeye çabalıyor. Bunun yanı sıra uzunca bir süre boyunca IŞİD militanları için II. Dünya Savaşı sonrası Nazilerin yargılandığı mahkemeye benzer, “uluslararası bir mahkemenin” kurulması konusu da gündemi işgal etmişti. Özerk İdare’den kişiler de aslında bunu sürekli olarak dillendirdi. Zira, bu mahkeme üzerinden de pek çok ülke ile dolaylı veyahut doğrudan irtibata geçilebileceği düşüncesi hâkimdi bu kişilerde. Bunun da siyasal tanınma yolunda önemli bir koz olacağı varsayılıyordu. Ne var ki, böylesi bir mahkemenin kurulması en başından beri pek mümkün görünmüyordu. Zira, Suriye’nin içerisinde olduğu savaş şartları sebebiyle böyle bir mahkeme için gerekli altyapının olmadığı biliniyor. Daha önemlisi, böylesi bir mahkeme için ne bölgesel ne de uluslararası bir konsensüs oluşmuş durumda. Yani; hiçbir ülke taşın altına elini sokmadı bugüne dek. Özerk Yönetim ise kısıtlı sayıda ülkenin mahkemenin kurulması hususunda kendilerine yardımcı olmayı vaat ettiğini ileri sürdü daha önce.

Peki Batılı ülkeler neden vatandaşlarını almak istemiyor? Bunun temelde iki nedeni olduğu ifade edilebilir:

Birincisi: Batılı ülkelerin vatandaşlarını alma konusundaki gönülsüzlüğünün arkasında kısmen IŞİD militanlarının Suriye’de işledikleri suçları kanıtlayamayacakları düşüncesi ve nihayetinde bu kişileri serbest bırakmak zorunda kalacakları korkusu var.

İkincisi: Daha önemli sebep ise şu: Büyük oranda bu isteksizliğin arkasında deklare edilmemiş “radikal İslamcılardan” kurtuldukları düşüncesi yatıyor.

Batılı ülkelerin sorumsuzluğunun bedelini ise nihayetinde Suriyeliler ödüyor. Hem El-Hol Kampı’ndaki durum hem de son hapishane saldırısının gösterdiği üzere IŞİD bitmiş bir fenomen hiç değil ve Suriye’de önümüzdeki dönemde yeni saldırılar yapması kuvvetle muhtemel. IŞİD mensuplarının tutulduğu hapishane ve kamplarda şartlar da bir hayli kötü. Buralar hem aşırı derecede kalabalık hem de sağlık hizmetlerine erişim bir hayli kısıtlı. Dahası bu alanlar radikalleşme alanları. Mevzubahis sorunlara çözüm bulunmadığı takdirde El-Hol Kampı’nda ya da hapishanelerde yetişen neslin önümüzdeki yılların radikalleri olmayacağının garantisi yok. Bu noktada uluslararası toplumun ciddi bir şekilde inisiyatif alması gerekiyor. IŞİD militanlarının ve ailelerinin ülkelerine geri alınarak yargılanmaları ve bu kişilere Avrupa’nın farklı bölgelerinde uygulanan deradikalizasyon programlarının sağlanması şu an için en makul çözüm olarak önümüzde duruyor.

*Mehmet Emin Cengiz İstanbul merkezli uluslararası düşünce kuruluşu Al Sharq Strategic Research’de araştırmacı olarak görev yapıyor. Yüksek lisans eğitimini Marmara Üniversitesi’nde Ortadoğu Sosyolojisi ve Antropolojisi Anabilim Dalında tamamlayan Cengiz’in Suriye savaşı ve devlet-dışı silahlı aktörler üzerine kaleme aldığı yazıları ulusal ve uluslararası medya organları ile düşünce kuruluşlarında yayımlandı.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version