Alican Uludağ
Anayasa Mahkemesi, Diyarbakır’daki Sur’da binlerce kişiyi yerinden eden kamulaştırma kararını anayasaya uygun buldu, hak ihlâli tespit etmedi.
Anayasa Mahkemesi (AYM), Diyarbakır’ın tarihi Suriçi bölgesinin Bakanlar Kurulu kararıyla önce riskli alan ilan edilip, ardından bölgede bulunan 6 bin 292 taşınmazın acele kamulaştırılmasının “mülkiyet hakkını” ihlâl etmediğine hükmetti. Yüksek Mahkeme, bölgede taşınmazı kamulaştırılan Refike Gündüz’ün “göç etmek zorunda kaldım, komşularımdan, geçmişimden koparıldım” diyerek özel hayatına saygı hakkının ihlâl edildiği iddiasını ise “kabul edilemez” buldu. Mahkeme, bununla ilgili “delil” toplama görevinin olmadığını savundu.
Hukuki süreç nasıl işledi?
Kentsel SİT alanı olan Diyarbakır’ın Sur ilçesindeki tarihi Suriçi bölgesi, Bakanlar Kurulu kararıyla 2012 yılında riskli alan ilan edildi. Riskli alan içerisinde bulunan 7 bin 714 taşınmazdan 6 bin 292 tanesi hakkında Bakanlar Kurulu tarafından 2016’da kamulaştırma kararı verildi. Bakanlar Kurulu, kamulaştırmayı dört ayrı nedene dayandırdı: Riskli yapı stoku içinde yaşayan nüfusun can ve mal güvenliğinin sağlanması ve afet risklerinin ortadan kaldırılması, Suriçi bölgesinin yapı ve kültür bütünlüğünü bozan yapıların dokuya uyumlu hale getirilmesi, kültür varlıklarının restorasyonunun yapılması ve terör olayları sonucunda zarar gören yapıların yıkım ve yenileme işlemlerinin gerçekleştirilmesi.
Bölgede taşınmazı olan Refike Gündüz’ün arasında bulunduğu 61 kişi, acele kamulaştırma kararına karşı dava açtı. Danıştay 6. Daire, açılan iki davada kamulaştırma kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali taleplerini reddetti.
Refike Gündüz, bunun üzerine Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunarak mülkiyet hakkı ve adil yargılanma hakkını ihlâl edildiğini kaydetti. Başvuruda, acele kamulaştırma kararı alınırken keşif yapılması gerekirken yapılmadığı, sadece idarenin tek yanlı raporları ile riskli alan kararının esas alındığı belirtildi.
AYM’den ihlâl yok kararı
AYM İkinci Bölüm, yaptığı değerlendirme sonucunda mülkiyet hakkının ihlâl edilmediğine karar verdi. Bakanlar Kurulu kararının dört ayrı nedene dayandığına işaret edilen kararda, “Bu nedenle kanunda öngörülen acelelik halinin gerçekleştiği” savunuldu. Danıştay’ın ret kararının yeterli ve ilgili gerekçe içerdiği belirtilen kararda, kamulaştırma kararına dayanak olan olguların idare tarafından ortaya konulduğu ve yargısal incelemeden geçerek hukuka uygun bulunduğu savunuldu. Kararda, “Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruda Danıştay Daire ve Kurulu’nun bariz takdir hatası veya herhangi bir keyfilik içermeyen bu konudaki takdirine müdahale etmesi mümkün değildir” denildi.
Sonuç olarak acele kamulaştırma kararının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği savunulan kararda, “Bir başka ifade ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup, mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülüdür” ifadesi kullanıldı.
AYM ‘zorla göçü’ incelemedi
Refike Gündüz, başvurusunda koruma amaçlı imar planında alanda bulunan nüfus ve geleneksel dokunun göz ardı edildiğini, uygun konut temin edilmediği için göç etmek zorunda kaldığını, böylece komşularından, geçmiş yaşantılarından koparıldığını belirterek, “özel hayata saygı hakkının” ihlâl edildiğini de ileri sürdü.
Ancak Anayasa Mahkemesi, başvurunun bu kısmının esasını incelemeden “açıkça dayanaktan yoksun bularak” kabul edilemez olduğuna hükmetti. Kararda, şu değerlendirme yapıldı:
“Anayasa Mahkemesi’nin başvurucunun yerine geçerek ihlal iddialarını gerekçelendirme, olay ve olguları ortaya koyma ve delil toplama görevi ve yükümlülüğü bulunmamaktadır. Söz konusu yükümlülükler başvurucuya aittir.”
© Deutsche Welle Türkçe
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***