Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Nebati bey, gözlerimizin içine bakar mısınız, ne görüyorsunuz gözlerimizde?’

‘Nebati bey, gözlerimizin içine bakar mısınız, ne görüyorsunuz gözlerimizde?’


Ahmet Tarık DANİŞMEND


Yeşilçam’ın unutulmaz replikleri vardır. Yaşı yetenler bilir.

“Annen sen doğarken öldü oğlum”,

“Güzel olduğun kadar küstahsın”

“Reca ederim duygularımla oynamayın” bunlardan birkaçı.

En ünlüsü “Amca sana baba diyebilir miyim” olsa gerek.

Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin TRT’de sunucu hanım kızımıza söyledikleri de Yeşilçam repliklerini aratmayacak kadar muhteşemdi:

“Gülçin hanım gözlerime bakar mısınız, ne görüyorsunuz gözlerimde. ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.”

Bazı insanlar tek bir yaptıklarıyla veya tek bir sözleriyle tarihe kayıt düşerler. Mesela Karagümrük çetesinin lideri Nuri Ergin’in Alaattin Çakıcı’ya söylediği “Seni mermi manyağı yaparım” lafı bunlardan biridir. Nuri Ergin gider ama bu müthiş metafor kalır.

Sayın Nebati de, Nuri Ergin’in sözleri kadar güçlü olmasa da sanırım bu repliğiyle tarihe kayıt düştü, unutulmazlar arasına girdi.

Ancak Sayın Nebati’nin başarısı bunla sınırlı değil. Bu sözleri iktisat tarihini dönüştürecek, yeniden yazacak kadar çarpıcı.

Nedenine geleceğim.

2002’de Daniel Kahneman isimli bir psikolog, ekonomi dalında Nobel ödülünü aldı. Bir psikoloğa ekonomi dalında niçin ödül verildi ki, ne alaka diye sorabilirsiniz. Alakası şu: Kahneman ile çalışma arkadaşı Tversky, insanların somut verilere dayandığına inandıkları kararlarının arkasındaki duygusal faktörleri, matematiksel modellerle ortaya koydu. ‘Davranışsal finans’, ‘ekonomik psikoloji’ kavramları buradan geliyor. Yani Kahneman duyguların bir ekonomisi olduğunu ispatladı.

Yani duyguların bir ekonomisi var.

Peki ekonominin duyguları var mı?

Ekonomi en genel anlamıyla üretim, dağıtım, tüketim, ticaret, değişim ve bölüşüm ile ilgili etkinliklerin bütününü inceleyen bir sosyal bilim dalı.

Rakamlar, sayılar, yani matematik. Yani duygusuz.

Aşkın matematiğinden söz edebiliyoruz ama ‘matematiğin aşkı’ ‘imkansız bir aşk.’

İşte Sayın Nebati’nin iktisat bilimine katkısı burada saklı.

İktisadın karakteriyle oynadı, soğuk yüzüne ruh üfledi.

Sunucunun ‘dövize endeksli TL mevduat sistemine talep nasıl?’ sorusuna

“Gülçin hanım gözlerime bakar mısınız, ne görüyorsunuz gözlerimde. Ekonomi temenni işi, ekonomi güven işi, ekonomi istikrar işi, ekonomi beklenti işi, ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” dedi.

“Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.” Bu cümle beni benden kopardı.

Bu ruh üfleme seansı anında sunucu kızımızın kendini o duygu seline bırakıp “gözleri aşka gülen taze söğüt dalısın, gel bana her gece sen gönlüme doğmalısın” demesinden korktum bir an.

Ama belli ki hanım kızımız “ortodoks” iktisat geleneğinden geliyor ki, bu muhteşem duygu yoğunluğunun parçası olamadı . Sadece “Gözlerinizdeki ışıltıyı görüyorum ama ekonomi rakamdır” dedi.

Ancak Sayın Bakan, yılın başında 7 liraya yakın olan dövizi yıl sonunda 18 liraya çıkarıp sonra da 12 liraya indirmenin gururuyla öyle doluydu ki, o an ‘hiçbir namert ona zincir vuramazdı.’ Bakan fiziki alemden metafizik aleme geçmiş salt duygu olmuştu.

Daha önce sizin zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok; başarısız olursak ben servetimi kaybedeceğim mealindeki şuur halinden, şuur çıpasından da kendini kurtardı. Ve yüreğinin coşku dolu sandalını yüksek bir özgüvenle duyguların fırtınalı denize bıraktı. Sular seller gibi konuştu:

SALT DUYGU DÜNYASINDA RASYONEL SORULARA YER YOK

-“Bu değişim bir normalleşme. Şimdi normale döndük. Artık kişiler, kurumlar, kamu yönetimi, siyasetimiz her şeyin normal seyrettiği bir sürece giriyoruz” dedi.

Anladık ki daha önce yani 19 yıllık AKP iktidarı boyunca “normal” değilmişiz. Peki niye değildik? Normal, anormal ne? Doların büyük tansiyonu 18, küçük tansiyonu 12, bu koşullarda nasıl normal olacağız?” gibi rasyonel sorular sormanın manası yok. Çünkü salt duyguyuz.

‘BÜTÜN DÜZEN TAHTEREVALLİ’

– Sayın Nebati, “Medeniyetlerin tahterevalli gibi yer değiştirdiği bir süreç. Çin geliyor. Türkiye geliyor. Türkiye son 19 yılda yaptığı hamleyle orta koydu” dedi.

Oysa yeni normalleştik. Normal olmadığımız 19 yıllık zaman diliminde medeniyetler tahterevallisine binecek nasıl hamleler yapmış olabiliriz ki. O zaman normalsek, şimdi neyiz? Şimdi normalleşiyorsak o zaman o hamleleri nasıl yaptık? Aristo mantığıyla bile bu işin içinden çıkılmaz. Ama çıkmaya gerek yok, çünkü akıl gibi mantığa da ihtiyacımız yok. Çünkü salt duyguyuz.

Lakin kimse uyarmamış, bu tahterevalli benzetmesi biraz netameli.

Şöyle ki: Bu tahterevalli komünizme kapı aralayacak, nifak tohumları serpiştirecek bir oyun aletidir. Sınıf vurgusu vardır. Nasıl mı? Anlatayım:

Tabir i caizse tahterevallinin iki selesi vardır. Birinin yukarıda olabilmesi için, diğerinin aşağıda olması lazım.

Yani bir güç gerektirir. Ağır olan diğerini kaldırır bunun için bir çeşit rızaya veya iknaya ihtiyaç vardır. Yani yukarıdayım diye çok sevinmemek, böbürlenmemek gerekir. Rıza bozulursa ve aşağıdaki birden kalkarsa poponuzun üstüne pat diye çakılırsınız.

Yani yukarıdakiler aşağıdakiler sayesinde yukarıdadır, aşağıdakiler de yukarıdakiler yüzünden aşağıdadır. İki taraf arasında görünmez bir bağ vardır.

Brecht’in ünlü “Tahterevalli” şiirini hatırlamanın tam zamanı:

“İyice görüyorum artık düzeni./ Orada, bir avuç insan oturuyor yukarıda,/ aşağıda da bir çok kişi. /Ve bağırıyor yukardakiler aşağıya: ‘Çıkın buraya gelin ki,/ hepimiz olalım yukarıda.’ Ama iyice gözlediğinde görüyorsun,/ neyin saklı olduğunu/ yukardakilerle, aşağıdakiler arasında.

Bir yol gibi gözüküyor ilk bakışta./ Yol değil ama./ Bir tahta bu./ Ve şimdi görüyorsun açıkça;/ Bu bir tahterevalli tahtası./ Bütün düzen bir tahterevalli aslında./ İki ucu birbirine bağımlı./ Yukardakiler durabiliyorlar orada,/ sırf ötekiler durduğundan aşağıda.

Ve ancak;/ aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece/ kalabilirler orada. Yukarıda olamazlar çünkü,/ ötekiler yerlerini bırakıp çıksalar yukarı.

Bu yüzden isterler ki;/aşağıdakiler sonsuza dek/ hep orada kalsınlar./ Çıkmasınlar yukarı./ Bir de, aşağıda daha çok insan olmalı yukardakilerden./ Yoksa durmaz tahterevalli./ Evet, bütün düzen bir tahterevalli.”

ERDOĞAN’DAN ROL ÇALDI

Sayın Nebati başka şeyler de söyledi:

“Bireyler koşarak gece geç saatte dövizlerini bozdurmaya başlıyor. Büyük bir heyecan var, bazı internet siteleri kilitlendi” gibi,

Biraz görev sahasının dışına çıkarak “Şehir hastaneleri yaptık, yapacağız, 2053, 2071 vizyon belgemiz var. Saymakla bitmez” gibi,

Biraz da Erdoğan’dan rol çaldı. TÜSİAD’ı tehdit etti, hızını alamadı sosyal medyada yalan yanlış haber yapanların canına okuyacağız” dedi. Bu son bölüm artık bir vecd hali, manevi çarpıntı haliydi. Bu kadar kusur kadı kızında da olur.

Şimdi tekrar başa “Gülçin hanım gözlerime bakar mısınız, ne görüyorsunuz gözlerimde” repliğine dönelim.

Sayın Nebati’nin bu güzel konuşmasının ve tarih yazıcılığının tek bir sıkıntısı var. Bu sıkıntının müsebbibi de işte o komünist tahterevalli.

Eğer bir gün o tahterevallideki roller tersine dönerse, yani aşağıdakiler, yoksullar, gençler, emekliler sizi taşımaktan vazgeçip, “Nebati bey gözlerimize bakar mısın, ne görüyorsunuz gözlerimizde” diye sorarlarsa, bakabilecek misiniz?

İşte zurnanın zırt dediği yer burası.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version