Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

IŞİD’in ‘canlı bomba yöneticisi’ 10 Ekim’den sonra Türkiye’ye gelmekten vazgeçmiş

IŞİD'in 'canlı bomba yöneticisi' 10 Ekim'den sonra Türkiye'ye gelmekten vazgeçmiş


Diyarbakır, Urfa Suruç ve Ankara katliamlarını gerçekleştiren canlı bombaların çıktığı Adıyaman hücresinin yöneticisi Mustafa Dokumacı’nın, IŞİD’e katıldıktan sonra adını “Hacer” olarak değiştiren Azerbaycan kökenli eşi Ulkar Mammadova, Gaziantep Terörle Mücadele Müdürlüğü’nde alınan ifadesinde, eşinin yaralandığını ve Türkiye’de tedavi görmek için plan yaptığını anlattı. Mammadova, Mustafa Dokumacı’nın 30 Mayıs 2015’te yaralandığını ve ameliyat edildiğini söyleyerek, bir süre sonra yeniden ameliyat olmak için Türkiye’ye dönmek istediği sıralarda IŞİD’in Ankara Tren Garı’nda 10 Ekim 2015 tarihindeki saldırıyı gerçekleştirdiğini aktardı.

Mammadova, 10 Ekim davasının dosyasına giren ifadesinde şunları kaydetti:

“Bu süreçte eşim Mustafa Dokumacı, Tabka’da bulunan bir hastanede ameliyat edildi. Eşimin ayağına yerleştirilen demirler değiştirildi. Eşim Mustafa Dokumacı, burada hastanelerin iyi olmadığından dolayı Türkiye ülkesine giderek ameliyat olmak istedi. Bu isteğini Abdulhakim Hoca isimli şahsa söyledi, fakat bu dönemde Ankara ilinde canlı bomba patlaması gerçekleşti. Ankara patlamasını gerçekleştiren şahıs Adıyamanlı idi. Bu şahsın ismini hatırlamıyorum, Suriye ülkesinde hiç görmedim. Bu patlama gerçekleştikten sonra Adıyamanlı şahıslara arama çıktığını duyduk. Eşim, bu sebepten dolayı ameliyat olmak için Türkiye’ye gitmekten vazgeçti.”

ANKA’dan Tamer Arda Erşin’in haberine göre Mammadova, IŞİD’in propaganda ofisi olan Faruk Ofisi hakkında da bilgi vererek şunları söyledi:

“Faruk Ofisi olarak bildiğim yer, DEAŞ terör örgütünün propagandasını yapan gazete, dergi, broşür ve DEAŞ’e davet videoları hazırlayan bir medya kurumudur. Eşim Mustafa Dokumacı’nın burada görev alıp almadığını bilmiyorum. Eşim Mustafa Dokumacı, 2019 yılı kasım ayında öldüğü zamana kadar sürekli bilgisayarında bir şeyler yazıp harici belleğe aktarıyordu. Eşimin cep telefonunda sınırsız internet bulunmaktaydı. Eşim, yazdığı şeyleri hiçbir zaman bilgisayarda bırakmaz, sürekli harici belleğe kaydederdi” diye konuştu.

‘RİDDET, DİNDEN ÇIKMA HALİ’

Mammdova, IŞİD’in kullandığı terimler hakkında da bilgi verdi. Mammdova’nın verdiği bilgiler şöyle:

Muasker: Askeri ve şer-i eğitim süreci. Muasker görmemiş kimselere DEAŞ terör örgütü tarafından görev verilmezdi.

Madafa: Kadınlar için sığınma evi.

Mekteb-İ Şüheda: Şehit eşlerinin ihtiyaçlarını karşılayan ofis.

Şer-i: DEAŞ terör örgütünün davet ofisinde çalışan örgüt mensupları.

Riddet: DEAŞ terör örgütünden kaçarak dinden çıkma hali.

Mürted: DEAŞ terör örgütünden kaçan kişi.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI’NIN LİSTESİNDEKİLERİ TEŞHİT ETTİ

İfadesinde 114 IŞİD üyesiyle ilgili bilgi veren Mammadova, 34’ü kadın olmak üzere 60 örgüt üyesini teşhis etti. Mammadova’nın teşhis ettiği isimlerden birisi, İçişleri Bakanlığı’nın terörden arananlar listesinde yer alan Mahmut Gazi Dündar oldu. 3 milyon lira ödülle aranan IŞİD’li Mahmut Gazi Dündar’ı teşhis eden Mammadova, Dündar’ın askeri eğitim aldığını, Ebu Sara ve Cendel kod isimlerini kullandığını belirterek, “2019 yılında PYD tarafından yakalanıp Haseke Hapishanesi’ne götürüldüğünü duydum” dedi.

BİRBİRLERİNİ AKLADILAR

Mammadova, İçişleri Bakanlığı’nın yakalanması için 3 milyon lira ödül koyduğu ve yakalandıktan sonra serbest kalan Ayşenur İnci’ye ilişkin, “Adıyamanlıdır. Umare kod adını kullanıyordu” dedi. Mammadova, ayrıca İnci’nin örgütte görev almadığını ileri sürerek, “Bu şahsa DEAŞ terör örgütü tarafından herhangi bir görev verilmedi. Bu şahsı hiç silahlı görmedim” dedi. İnci de Mammadova için aynı şeyleri söyleyerek, onun IŞİD’te görevi olmadığını savundu.

Mammadova’nın yargılaması, Adıyaman 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 29 Kasım 2021 tarihinde yapıldı. İnci de bu mahkemede tanık olarak dinlendi. İnci, Mammadova hakkında şunları söyledi:

“Sanığı tanıyorum. Kendisini ilk olarak Tel Abyad’da gördüm. Kendisinin örgüt içinde bir faaliyetini görmedim. Herhangi bir silahlı faaliyetini de görmedim. Bizden büyük olduğu için kendisine abla diyorduk. Kendisiyle ilk tanıştığımızda ismini Hacer olarak söylemişti. Daha sonrasında Azerbeycan’lı olduğunu söylemişti. Kendisi bizim büyüğümüz olduğundan bize dini olarak Kuran ve hadis dersi verirdi. Bu, örgütsel bir görev değildi. Bilgisi olduğu için bizimle paylaşıyordu. Sanık ve tanıdığım diğer kadınlar, tamamen eşlerinin baskısıyla Suriye’ye gitmişlerdi. Kadınlar evde bekler, çocuklarıyla ve eşi geldiğinde onunla ilgilenirdi. Başka bir faaliyeti yoktu. Sanığın DEAŞ hakkındaki düşüncelerini hatırlamıyorum. Aramızda böyle bir konuşma olduğunu hatırlamıyorum.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version