Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İngiltere’deki bir hemşirenin Covid gözlemi: Yoğun bakımda solunum cihazına bağlanan koronavirüs hastalarının yüzde 80’i aşı olmayanlar

İngiltere'deki bir hemşirenin Covid gözlemi: Yoğun bakımda solunum cihazına bağlanan koronavirüs hastalarının yüzde 80'i aşı olmayanlar


34 yaşındaki María Santomil, 2014’ün Temmuz ayından bu yana Londra’daki St Mary’s Hastanesinde çalışıyor.

“Bitkiniz, zihnen çok yorgunuz.”

 

Londra’nın St Mary’s Hastanesi’nde çalışan İspanyol hemşire Maria Santomil’in defalarca kullandığı cümle bu.

 

Santomil, İngiltere’de ilk Covid-19 vakalarının baş gösterdiği günlerden bu yana sağlık sistemini zorlayan pandemiye karşı ön saflarda mücadele edenler arasında.

 

İngiltere’nin, seyahat edenlere PCR testi ya da maske kullanımı gibi önlemleri geri getirmesine yol açan Omicron varyantının ortaya çıkmasıyla durum daha da karmaşık hale geldi.

 

Ülkede şimdiye kadar 3000 Omicron vakası bildirildi ancak gerçek rakamın çok daha yüksek olabileceği düşünülüyor. Kısa süre önce de Omicron varyantından ilk ölüm gerçekleşti.

 

“Hep iyi bir şey olmasını bekliyoruz, ama tünelin ucundaki ışığı bir türlü göremedik” diyor hemşire Santomil.

 

Santomil, BBC’ye sağlık personelinin yaşadığı bazı güçlükleri, her gün büyük çoğunluğu aşısız olan hastalara bakarken çektikleri sıkıntıları ve ilk koronavirüs vakasının görülmesinden bu yana geçen iki yıl içinde giderek artan yorgunluklarını anlattı.

 

Bu, onun hikayesi.

 

Pandeminin başlangıcı hakikaten çok zordu.

 

Yeni bir şeydi – hiçbir hazırlık, hiçbir koruyucu malzeme yoktu. İnsanlar ölüyordu, şok edici bir durumdu, hastaneler çok kötü günler geçirdi.

 

Geçen yıl Aralık ayında aşılama başladığında bir umut vardı.

 

Aşılar sayesinde seyahat edebileceğimiz, dolaşabileceğimiz söylenmeye başlamıştı, tünelin ucunda ışık belirmiş gibiydi ama aslında böyle değildi.

 

Çünkü son 1,5 yıl içinde gördüğümüz gibi, bu tekrar eden bir döngü.

 

Bir gelişme oluyor, acil servisteki yataklar boşalmaya başlıyor ama ardından vakalar tekrar artıyor ve her şeyi tekrar yapmak gerekiyor.

 

Acil serviste koronavirüsten yatan ve solunum cihazına ihtiyaç duyan hastaların yaklaşık yüzde 80’ini aşısız olduğunu gördük.

 

Çoğu Covid-19 olduğuna inanmıyor, “Hayır, bu zatürre” diyorlar.

 

Bunların sadece gençlerden oluşmaması dikkat çekici. 40, 50 ya da 60’lı yaşlarda olup da aşı olmayı istemeyen ve ağır hasta olan birçok kişi var.

 

Hastaneye kaldırılma oranı düşse de, aşı olmayanlar da bir o kadar hasta oluyor.

 

‘Bazen insanlara olan inancımızı yitiriyoruz’

 

Aşı çok hassas bir konu, biz her şeyi çok yakından gördüğümüz ve yaşadığımız için hastanede aşı olmak istemeyen kimseyi görmedim.

 

Kimse risk almak istemiyor, çünkü Covid’in ne yaptığını görüyor ve korkuyoruz. O yüzden, hiçbir neden olmadan “aşı olmak istemiyorum” denmesi çok haksız, bencil ve cahilce.

 

Herkes bunun ardında bir komplo olduğunu veya istediğini düşünmekte serbest. Ama bizim gördüklerimiz hiç de komplo değil. Ağır hasta olup ölenler var.

 

Birçok kişi aşı olmadığını, çünkü aşıya inanmadığını söylüyor.

 

Buna saygı duymanız gerekiyor. Ama yine de ‘korktuğunuzu, çünkü bunun çok yeni bir şey olduğunu anlıyorum, ancak tarih boyunca aşılar sayesinde birçok hastalığın kökünün kazındığını gördük’ demeye çalışıyorsunuz.

 

Sonra düşünüyorsunuz da, bunlar haftada beş hamburger yiyen ya da yan etkileri olduğunu bile bile 20 yıl doğum kontrol hapı kullanan kişiler.

 

Ama bunları değil, aşıyı sorguluyorlar, bu da halk sağlığını etkiliyor. Bu beni çok öfkelendiriyor. Çünkü kurtarmak için tüm gücümüzü onlara vermemizi istiyorlar.

 

Bazen insanların Covid olduklarını Facebook’tan canlı yayımladıkları veya TikTok için video çektikleri gerçeküstü durumlarla karşılaşıyoruz.

 

Onlara gidip, “hangi dünyada yaşıyorsunuz?” diye sormak geliyor içimden. Çoğu zaman insanlığa olan inancımızı yitiriyoruz. Sağduyuya olan inancımızı yitiriyoruz.

 

Çok yorucu. Dayanabildiğiniz günler oluyor, dayanamadığınız da.

 

‘Hepimiz sıkıldık’

 

Şu anda hastanede karşılaştığımız en büyük güçlüklerden biri, insanların maske takmaması.

 

Hükümetin kısa süre öncesine kadar “içeride maske mecburi değil” dediğini biliyorum. Ama en başından beri hastanede maske takılmasını istiyoruz.

 

Geçen hafta en az 20 ya da 30 kişiye “lütfen maske takın” dedim. Bana “Ama niye? Ne anlamı var, neden?” diye yanıt veriyorlar.

 

“Maske takmamak hakkım” diyenler de var, sırf koronavirüsten sıkılmış olanlar da.

 

Bakın, hepimiz sıkıldık. Ben iki yıldır günde 12 saat maske takıyorum. Astımı olan, solunum güçlüğü çeken meslektaşlarım var, onlar da aynen böyle yapıyorlar. O yüzden, maskeden sıkılmış olmanız bir gerekçe değil.

 

Ya da koronavirüs testi yaptığımızda, bundan hoşlanmadıklarını, korkunç olduğunu söyleyenler var.

 

Cevabım ne mi? İşe gelip sizlere yardımcı olabilmek için, siz merak etmeyin diye biz haftada 4 kez test oluyoruz.

 

Bazıları teşekkür ediyor. Ama alkışlayıp “teşekkür ederim” demek, bize teşekkür etmenin yolu değil.

 

Esas istediğimiz aşı olmaları, kendilerine bakmaları ve maske takmalarını istediğimiz zaman takmaları. Tüm istediğimiz bu. Sadece bizim için değil, herkes için yapmaları gereken bu.

 

Çok moral bozucu çünkü siz her koşulda kurallara uyuyorsunuz ama iki kişi bile uymasa, tüm çalışmanız boşa gidiyor.

 

Omicron’la yaşadıklarımız, bazı ülkeler ya da insanlar ne kadar uğraşsa da, küresel bir çaba olmazsa çıkış olmadığını gösterdi.

 

Yapılabilecek bir şey yok, bu döngüye devam edeceğiz.

 

‘Sabrımız tükeniyor’

 

Sağlık çalışanlarıyız ama aynı zamanda da insanız. Herkes gibi ailelerimizi özlüyoruz, planlarımız çok değişti, herkesten farklı olarak, muhtemelen daha yorgunuz.

 

Sabrımız da tükeniyor. Örneğin, hastalık izni gibi konularda bu belli oluyor.

 

Personel sıkıntısı yaşıyoruz. Bunun nedenlerinden biri, insanların hastalık kapması veya başka şeylerden hastalanması, ama biri de kendilerinden çok şey istenmesi, sürekli fazla mesai yapmaları.

 

Başlangıçta, “Hep birlikte bunu aşacağız” diye düşünüyorduk ama iki yıl sonra çok bitkiniz, zihnen yorgunuz.

 

Önceleri seyahat edebilmek için karantinaya girmeniz söylendiğinde, ‘yok artık, beklerim’ deniyordu. Şimdi farklı. ‘Bir yıldır ailemi görmedim, karantina da olsa giderim’ diyorlar. Bu da personeli çok etkiliyor.

 

Virüsün bitmeyeceğine koşullandık, yıllarca… Hatta sürekli maske takmamız gerekebileceğinin bilincindeyiz.

 

Ama sorun belirsizlik, bunun ne kadar süreceğini bilememek. İnsanların hayatını daha ne kadar etkileyecek? İşe gidememek ya da ateşim var diye çocuğumu yuvaya götürememek ne kadar sürecek?

 

Çalışmadığımız zamanlar hayatın keyfini çıkarmak da istiyoruz. Ve sanırım sağlık çalışanlarını en çok zorlayan da bu.

 

Çünkü bu kısır döngüden kaçamayacağınızı görüyorsunuz.

 

KAYNAK: BBC TÜRKÇE


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version