Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Erken seçim kararı bir an önce Meclis’ten çıkarılmalı

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Erken seçim kararı bir an önce Meclis'ten çıkarılmalı


Krizleri yaratan bir iktidarın görevde kalmaya devam etmesinin kabul edilemez olduğunu belirten Mithat Sancar “Kendilerini istifaya davet ediyoruz ama istifa etmeyeceklerini biliyoruz. Erken seçim kararı bir an önce bu Meclis’ten çıkarılmalıdır” dedi

2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ve 2020 Merkezi Yönetim Bütçe Kesin Hesapları’nın Genel Kurul görüşmeleri başladı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın sunumu ardından İYİ Parti Grup Başkanvekilleri Müsavat Dervişoğlu ile Erhan Usta söz aldı. MHP adına ise Grup Başkanvekilleri Erkan Akçay ve M. Levent Bülbül konuştu. HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın ardından Eş Genel Başkan Sancar kürsüye çıktı.  

 

Sancar, 2022 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi’ne dair değerlendirmelerde bulundu.

 

Çeşitli verilerin sunulduğunu ancak halkın gerçeğini değiştirecek hiçbir bilginin olmadığını belirten Sancar, “Hakikat bizzat halkın yaşadığı yerdedir, sokaktadır, manavdadır, pazardadır, markettedir. TÜİK verileriyle bu hakikati gizleyebileceğini sananlar büyük yanılıyorlar, yanıldıklarını büyük darbelerle öğreneceklerdir. Halkın kendilerine vereceği dersle bunun farkına varacaklar” dedi.

 

Sunulan endekslere de değinen Sancar, “Diyorlar ki; Türkiye de büyüme işte şu kadar kadar ama bu büyümenin nasıl gerçekleştiğini pay edildiğini anlatmıyorlar. Evet bir büyüme var ihracata dayalı bir büyüme deniliyor ve bu büyüde bir grup sermayedarın daha zengilenleşmesi, yoksulun daha da yoksullaşmasıdır. Yeni bir ekonomik modelinden bahsediliyor ama bu model daha önce denendi. Asıl yapılmak istenen ucuz emek cennetine çevirmektir, küresel sermaye için ucuz emek cenneti, ülke halkları için cehenneme dönüştürmektir” diye belirtti.

 

 

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar şöyle konuştu:

 

Değerli Halkımız, sizleri saygıyla selamlıyorum.

 

Çeşitli veriler sunuluyor ama halkın gerçeğini değiştirecek hiçbir bilgi önümüze gelmiyor. Hakikat bizzat halkın yaşadığı yerdedir; sokaktadır, manavdadır, pazardadır, markettedir. TÜİK verileriyle bu hakikati gizleyebileceğini sananlar büyük yanılıyorlar, yanıldıklarını büyük darbelerle öğrenecekler. Halkın kendilerine vereceği dersle bunun farkına varacaklar. Şimdi bize endeksler sunuyorlar, diyorlar ki Türkiye de büyüme işte şu kadar, ama bu büyümenin nasıl gerçekleştiğini ve pay edildiğini anlatmıyorlar. Evet, bir büyüme var, ihracata dayalı bir büyüme deniliyor ve bu büyüme de bir grup sermayedarın daha zenginleşmesi, yoksulun ise daha da yoksullaşmasıdır.

 

Yeni bir ekonomik modelden bahsediliyor ama bu model daha önce denendi. Asıl yapılmak istenen ülkeyi ucuz emek cennetine çevirmektir; küresel sermaye için ucuz emek cennetine, ülke halkları için cehenneme dönüştürmektir. Endeksler var önümüzde bu da bizim bildiğimiz hakikati perçinliyor. Mesela Türkiye’de küresel organize suç endeksine bakıyoruz ve bir suç imparatorluğu yaratıldığını söylüyor. Küresel organize suç endeksine göre Türkiye dünyada 12. sırada. İnsan kaçakçılığı ve silah ticaretinde 1.sırada, devlete ilişkin suç aktörleri kategorisinde 2.sırada. Hukukun üstünlüğü endeksine bakıyorsunuz 139 ülke arasında 117. sırada. Bu 2021’in rakamları. Daha vahim endeksler var, kara paranın aklanmasına ilişkin Mali Eylem Gücü tarafından hazırlanan bir liste ve Türkiye gri listede. Sebep kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanının engellenmesinde başarısız olması. Her önüne geleni terörist ilan eden bu iktidar, terörizmi engellemeyen bir iktidar olarak gri listeye giriyor. Öte yandan sefalet endeksine baktığımızda Türkiye 1. sıradadır. En sefil ülke kategorisinde yer almaktadır. Bütün bunları yaratan bu düzendir, bu düzenden beslenen mevcut iktidardır. Bu iktidarın siyasal, sosyal ve ekonomik programları bu ülkeyi çoklu krize sokmuştur. Bu çoklu kriz her geçen gün derinleştirmekte ve bedeli ağırlaşmaktadır. Ekonomik kriz bunun bir göstergesi, bir boyutudur. Bunun temelinde siyasi çöküş ve düzenin bozukluğu yatmaktadır.

 

Eğer hukukun üstünlüğünde dünyada en gerilerde yer alıyorsanız, bu ülkede hukuk diye bir şey bırakmamışsanız zaten bu ülkede istikrar da olmaz, güvenlik de olmaz, kimse de kendisini güvencede hissetmez. Denetimin olmadığı, hukuk devletinin işlemediği yerde yolsuzluk ve organize suç alır başını gider. O nedenle bu ülke bir suç imparatorluğu haline getirilmiştir. Bakanların çetelerle, mafyayla ilişkisine ilişkin binlerce veri ve ifşaat ortadayken savcılar kılını kıpırdatmamakta, hükümet hareket geçmemektedir. Meclis üzerine düşeni yapmamaktadır. Sürekli iç düşman yaratan bu sistem esas savaşı içeride halkına karşı veriyor. Bu ülkeyi çökerten tam da bu anlayıştır. Halkı birbirine düşmanlaştıran, kutuplaştıran ve ayrıştıran; organize suçlara, büyük uyuşturucu kaçakçılığına her türlü kapıyı aralayan ve buna karşı hiçbir girişimde bulunmayan bu anlayıştır. İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken görüldü evet bir İçişleri Bakanımız var. Bugün hakkında sayısız iddia ve bunlarla ilgili bir sürü veri varken çıkıp halkı, muhalifleri tehdit etmekte hiçbir beis görmüyor, hiç utanmıyor çünkü cesaretini bu iktidarın ve sistemin korumasından alıyor. Bu sistemin bir ürünü olduğunu ve kendisinin de bunu yürütmekte başarılı sayıldığını varsayıyor ve tehditlerine şantajlarına devam edebiliyor.

 

Bu ülkede en büyük sorun Cumhuriyetin demokrasi ile buluşamamış olmasıdır. Bu sorunun yarattığı tahribatları yüz yıldır yaşamaktayız. Önümüzdeki büyük hedef Cumhuriyeti demokrasi ile buluşturmak olmalıdır. Bunun içinde Kürt sorununun da mutlaka demokratik yollarla çözülmesi gerekiyor. Ekonomide büyük eşitsizlik yaşıyoruz. Sınıflar arası uçurum, gelir dağılımındaki uçurum derinleştikçe derinleşiyor ama öbür taraftan Kürt sorununun yarattığı yaralar da derinleşiyor.

 

Şimdi sizlere bazı haritalar göstereceğim. Böylece ekonomi ile siyasetin, Kürt sorununu ile demokrasinin nasıl iç içe geçtiğini daha iyi görebileceğiz. Bugün iktidarın Kürt sorununda işlediği politikanın 1925 Şark Islahat Planından bir farkı yoktur. Aynı ruhla yürütülmektedir. Şark Islahat Planının kapsadığı bölgeyi görüyorsunuz. Daha sonra uygulanan umumi müfettişlik haritasına bakalım. Aşağı yukarı aynı bölge. OHAL haritasını görelim. Hukukun, demokrasinin askıya alındığı yerde OHAL var. Son 2019 seçimleri sonrasında kayyım atanan belediyelerin haritasına bakalım. Aynı bölge. Devam ediyor haritalarımız… Kişi başına milli gelirin en düşük olduğu iller. Aşağı yukarı aynı harita. İşsizliğin en yüksek olduğu iller aynı. Bunlar bize neyi anlatıyor? Kürt sorununda demokratik çözüm, eşitsizliklerin giderilmesi ve barış içinde ortak yaşamın kurulması için her alanda gereklidir. Siyasal alanda, toplumsal alanda gereklidir. Eğer bütçe rakamlarını incelersek tek tek göreceğiz, bu bütçede en büyük paylardan biri güvenlik harcamalarıdır. Yani bu bütçe bir savaş bütçesi olarak karşımıza çıkıyor. Peki güvenlik harcamalarına bu kadar payın ayrılmasının karşılığı nedir? Bunu her gün sofradan ekmeğin biraz daha alınması, aşın biraz daha azalması demektir. Eğer bu savaş anlayışı, Kürt sorununda güvenlikçi politikalarla bölgede her çatışma alanını fırsata çeviren bu yaklaşım olmasa bütçede güvenliğe ayrılan pay ve oran çok daha küçük olacak. Biraz önce Eş Genel Başkanım Pervin Buldan da söyledi, kişi başına milli gelir 12 bin dolardan 8 bin dolara düşmüşse bunun temelinde Kürt sorununda güvenlikçi politikaları, bölgede izlenen savaş politikaları ve toplumsal barışı yok eden anti demokratik anlayış vardır.

 

Ülkeyi kutuplaştıran, çoğulculuğu yok sayan, farklılıkları tekleştirmeyi amaçlayan bu anlayışın ülkeye huzur getirmesi mümkün değildir. Huzur olmayan bir ülkede ekonomik refahın sağlanmasına imkan yoktur. Eğer denetimden uzak bir sistem kurarsanız bilin ki yolsuzluk da hırsızlık da alıp başına gidecektir. Gelir dağılımındaki adaletsizlik, uçurumlarla anlatılacaktır. Tıpkı şimdi yaşadığımız durum gibi.

 

Kamu özel iş birliği projeleri adı altından peşkeş çekilen kamu kaynaklarının, halkın mallarının hadi hesabı yok. Faize sadece 2021 yılında ayrılan pay 240 milyar liradır. Sadece bu, yandaşlara garanti ödemeleri adı altında ayrılan pay, dövize endeksli olduğu için kurlardaki son gelişmelerle 2-3 katına çıkmıştır. Bütün bunlar yandaşa daha fazla pay halka daha fazla açlık, yoksulluk daha fazla baskı demektir. Eğer bir sistem yoksulluk üretiyorsa ondan yoksullukla mücadele etmesini bekleyemeyiz. Eğer bir sistem yoksulluğun bizzat kaynağı olan politikaları uyguluyorsa, yapacağı şey yoksullarla mücadele etmektir. Yoksulların derdini, hakkını, talebini dile getirenlerle mücadele etmektir. Yoksullukla değil, yoksulluğa karşı çıkanlara saldırır tıpkı şimdi yaptığı gibi. Emek çevrelerine saldırır, işçiye saldırır. Sendikalara, bütün diğer meslek örgütlerine saldırır.

 

Bütün bunları durdurmanın yolu ve imkanı var ve bunun örnekleri var. Bir örneği 2019 yerel seçimleri ise son örneği de Türkiye Barolar Birliğinin dün sona eren 36. Olağan Genel Kuruludur. Bakın eski yönetimin devam etmesi için kanun değiştirdiler, her türlü manevrayı yaptılar ama demokratik mücadelede ortaklığın karşısında yenildiler. O yenilgiyi sağlayan, bütün bu desteğe, kanun değişikliğine ve her türlü medya propaganda imkanına rağmen eski başkana kaybettiren şey hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları için yürütülen ortak mücadeledir. Bu alanda ortaklaşmanın başka alanlarda da önemli sonuçlar doğuracağını hepimizin görmesi gerekiyor.

 

Kürt sorununda savaşçı politikalardan vazgeçerseniz o zaman yeni bir başlangıç için Meclis’te, burada demokratik siyasetin işleyişi için yeni yollar bulmamız elbette mümkün. Biz Kürt sorununun çözümünü Türkiye’de sömürü, kadına karşı her türlü ayrımcılık ve şiddet, gençliğin yok sayılması, çocuklara karşı uygulanan her türlü zulüm politikası, yoksulluk ve yoksullaştırıcı politikadan ayrı görmüyoruz. Bütün bunları birleştirecek olan şey ise demokrasi ve barış mücadelesidir. Büyük demokrasi ittifakı çağrımızın temelinde bu yatıyor. Biz bu sistemden canı yanan bütün mağdurların, mazlumların, yok sayılanların sömürülenlerin, açların bir araya geleceği bir büyük birliktelik hedefliyoruz. Çağrımızı da bu büyük birlikteliği sağlamak için her seferinde yeniliyoruz. Bu birlikteliği sağlarsak yeni bir başlangıç da mümkündür.

 

Bu ülkeyi gelecek yüzyıla ya da Cumhuriyetin ikinci yüzyılına büyük bir barış ve demokrasi hareketiyle taşımakta mümkündür. İhtiyacımız olan şey kahramanlar değil, kahramanlara ihtiyaç duymayan bir toplum yaratmaktır. Bu toplum da ancak dayanışmayla, ancak hak, adalet, demokrasi temelinde buluşmayla sağlanabilir. Bizi ortadan kaldıran, biz kavramını yok eden, ayrıştırıcı ve adaletsiz anlayışa karşı temel değerlerde buluşacak büyük bir toplumsal hareket. İşte geleceğimizin güvencesi budur.

 

Bizim bu ülkenin gençlerine borcumuz da budur. Bugün ülkesinden umudunu kesmiş, geleceğini ülkesinde görmeyen milyonlarca genç var ve bizim bu gençlere büyük borcumuz var. Bu gençlere borcumuz var, ayrıca sözümüz de var. Diyoruz ki: Değerli gençler, gelecek sizin elinizdedir. Bu geleceği sizler kuracaksınız. Sizler bu ülkenin bütün farklılıklarını eşitçe yaşayabileceği bir ülkede yaşamayı hak ediyorsunuz. Bunu fazlasıyla hak ettiğinizden en küçük bir şüphemiz yok. Bugüne kadar bunu kuracak çabayı göstermemişsek size karşı borçlu ve mahcubuz. Bundan sonrası için, barış, demokrasi, kaliteli yaşam, eğitim eşitlik ve adalet için ne gerekiyorsa sizlere tabi olmaya hazırız. Sizlerin bu ülkeyi değiştirmenin gücü önünde boynumuzu eğeceğiz. Sizlerin ülkeyi değiştirme iradenize güvenimiz tamdır, umutsuzluğa ve karamsarlığa kapılmayın. Siyaseti şimdi size sunulduğu kirli şekliyle reddetmekte ısrar edin. Temiz demokratik siyaset, kamu yararına siyaset mümkündür. Bizler bunun için elimizden geleni yapıyoruz ama bunun gerçek güvencesi gençlerin buna sahip çıkmasıdır. Bu ideallere sahip çıkmasıdır.

 

Size bir iki örnek daha aktaracağım. İktidarın propagandasının temelsizliğini anlatmak için örneğe gerek yok. Yeni bir ekonomik program uyguladıkların ve dövizdeki dalgalanmayı de bilinçli yaptıklarını ima ediyorlar. Şimdi dış güçler hikayesi anlatmaya başladılar. Cumhurbaşkanı ne demişti: “Biz ne yaptığımızı biliyoruz, nereye gitmek istediğimizi biliyoruz”. O halde bütün bunları bilerek yapıyorsunuz ve o zaman ortaya çıkan sonucu da istiyorsunuz. Dış güçler diye propaganda yapan iktidar temsilcilerine sorarım Birleşik Arap Emirlikleri Veliahtı buraya niye geldi? Hani büyük şeytandı, 15 Temmuz’un arkasındaki finansördü. Ülkeyi içine soktuğunuz krizin fırsatlarından yararlanmak için geldi. “Gel, Türkiye halklarının biriktirdiği kamu kaynaklarını ucuza, hatta bedavaya veririm” diye çağırdınız. İşte eğer dış aktör arıyorsanız bunlara bakın. Bugün Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Katar’da. Katar Dışişleri Bakanının sözü “Türkiye’nin ekonomik gidişi nedeniyle ortaya çıkacak fırsatları değerlendiriyoruz”. Bunlar nedir? Bu fırsatlar bu ülkenin emekçi halklarının biriktirdiği kaynakların yok pahasına peşkeş çekilmesidir. İşte ülkeyi satmak diyorsanız budur. Daha açık nasıl satılır bir ülke! Buna dur diyeceğiz, buna dur diyecek gücümüz var.

 

Bu ülkenin tüm farklılıklar için eşitçe bir yaşam düzeni kurması mümkündür, gereklidir. Bunun için samimi yüzleşmeye ihtiyaç var. Herhangi bir kaygıya kapılmadan geçmişe bakabilme cesaretini göstermeye ihtiyacımız var. Bu yüzleşmenin ne anlama gelebileceğini anlatabilirim ama Malcolm X’ten bir alıntı yapmak istiyorum. “Sırtıma dokuz santim bıçak saplayıp bıçağı 6 santim geri çekersen bu eşitlik noktasında ilerleme sayılmaz. Bıçağı tamamen çıkarsan da bu da ilerleme olmaz. İlerleme yaranın tedavisi ile olur” demiş Malcolm X. Eğer eşit bir yaşam kuracaksak bu eşitliği temelden bozan bütün yaraları iyileştirecek anlayışı, iradeyi ve cesareti göstermek zorundayız.

 

HDP bunun için vardır, halklar arası eşitliği esas aldığı için bu sorunun çözümünün adresidir. HDP çoğulcu yaşamı, çoğulcu yaşam içinde farklılıkların birlikteliğini esas aldığı için çözümün adresidir. Bu konuda üzerimize düşen bütün sorumlulukları, demokratik siyasette bütün imkanları kullanarak yerine getireceğimizi bir kez daha tekrar ediyorum. Davalarla yürütülen bütün kuşatmalara, devlet aygıtının kullanılmasıyla sindirme çabalarına bugüne kadar boyun eğmedik, bundan sonra da aldırış etmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. Doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam edeceğiz. Bu yolun bu ülkeyi büyük barışa götüreceğine inancımız tamdır. Büyük barışı, ancak büyük düşünenler ve büyük hedefler ve idealler oluşturanlar yaratabilir. Bunun riskini alanlar ancak bu yürüyüşü sonlandırabilir.

 

İşte biz de diyoruz ki HDP üzerine düşeni yapmaya hazırdır. Bütün toplum kesimleriyle müzakere ve diyalog içinde olmak için elinden gelen her çabayı harcayacaktır. Bize mesafeli olsun olmasın, bizi sevsin sevmesin her kesimle müzakere ve diyalog yürütmek bizim hedefimizdir. Vazgeçmeyeceğimiz bir düsturdur. Daha fazlasını söyleyeyim. Bizden nefret edenler, bizi hain görenler de vardır. Biz onlarla da konuşmak, müzakere etmek için, onlarla da diyalogu yürütmek, kaygılarını korkularını anlamak ve hepsini gidermek için elimizden geleni yapmaya hazırız, yapacağız da. Büyük barış bunu gerektiriyor. Büyük barış için de HDP üzerine düşen sorumluluğu sonuna kadar yerine getirmeye hazırdır.

 

Bu krizden acil çıkışa ihtiyaç var. Bu çoklu krize karşı çoklu bir demokratik ittifaka ihtiyaç var. Bu demokratik ittifakın seçime de yansıması şarttır. Biz buna geniş demokrasi ittifakı adını verdik. Ülkenin 3’üncü yolu, 3’üncü seçeneği olarak tanımladık ve orada yürüyoruz. Şimdi bu kadar büyük krizleri yaratan bir iktidarın görevde kalmaya devam etmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Kendilerini istifaya davet ediyoruz ama istifa etmeyeceklerini de biliyoruz. O nedenle şimdi Meclis’e görev düştüğüne inanıyoruz. Meclis bu konuda inisiyatif almalıdır. Erken seçim kararı bir an önce bu meclisten çıkarılmalıdır. Bütün muhalefet partilerine çağrımızı yineliyoruz: Erken seçim önergesini gecikmeden buraya hep birlikte getirelim. Ben biliyorum laf atanlar dahil, AKP sıralarında şimdi bulunan ve burada bulunmayan milletvekilleri arasında bu gidişattan vicdanı sızlayanların sayısı az değildir. İnanıyorum ki şimdi bana laf atanlar dahil bu gidişattan vicdan azabı duyanlar az değildir. En azından erken seçim kararına evet oyu verebilecek sayıda vicdanlı AKP’li milletvekilleri vardır. Biz buraya erken seçim önergesini getirelim, kendilerini vicdanlarıyla baş başa bırakalım. Bu ülkeye sandığı getirelim. Eğer eminseniz yeni bir dönemi başlattığınız konusunda, kendinize güveniniz tamsa buyurun bu yeni dönemi halka oylayalım. Sandığı getirelim halkın önüne koyalım. O zaman bu yeni modeliniz onay alırsa devam edersiniz, eğer onay alamazsanız ki alamayacağınızı biliyoruz, demokrasi güçlerinin bu mücadeleden başarılı, kazançlı ve yüz akıyla çıkacağını biliyoruz. Bu ülkeye demokrasiyi ve barışı getirecek büyük bir toplumsal birikim ve vicdan olduğuna inanıyoruz. Bu inancımızla yolumuza devam edeceğiz.

 

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version