Yoksulluğun neden olduğu ölümlere en son 2 yaşındaki Yunus Emre’nin de adı yazıldı. Dicle Elektrik Dağıtım A.Ş.’nin (DEDAŞ), “ödenmeyen borç”, “kaçak kullanım” ve “elektrik sayaçlarını direklere çıkarmak” gerekçeleriyle son yıllarda bölge kentlerinde yaptığı elektrik kesintileri bir çocuğun ölümüne neden oldu.
Serbest Görüş:
Diyarbakır’ın Silvan ilçesine bağlı Cami mahallesinde yaşayan Binen ailesinin en küçük çocuğu Yunus Emre Binen, elektrik kesildiği için buhar cihazını kullanamaması sonucu yaşamını yitirdi.
Bronşit hastası küçük Binen, 12 Aralık gecesi soğuk havada fenalaşması üzerine hastaneye kaldırıldı. Binen, buradaki tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Doktorlar, Binen’in soğuktan kalbinin durduğunu aileye aktardı.
AÇLIKTAN ÖLEN, ÇADIRDA DONAN BEBEKLER
Yunus ilk değildi, muhtemel ki son da olmayacak. Örneğin, 2006 yılından beri yoksulluk temelli ölümler ve intihara sürüklenme tablosu bunun en büyük kanıtlarından biri. Barınacak bir yeri olmadığı için Roman vatandaşların kaldıkları çadırlardan birinde soğuktan ölen Ünzile Türkmen; yerinden edilme ve göç mağduru olan Suriyeli bir ailenin -20 derece soğuğa dayanamayan ve ölen 36 günlük bebekleri Ebru Said; beslenemediği için ölen 2,5 aylık Kübra Bakırcı ve en temel besinleri almaya maddi gücü yetmeyen ve bundan ötürü vücudu Kübra’yı besleyecek sütü dahi üretemeyen annesi Necla Bakırcı…
Hastalığı nedeniyle defalarca yardım istenilmesine rağmen ne bir ambulans ne de herhangi bir aracın hastaneye ulaştırmadığı ve en nihayetinde bir çuvala sığabilen cesedi babasının sırtında taşınırken basına yansıyan 1,5 yaşındaki Muharrem Taş; kırık camları naylonla örtülü tek odalı kerpiç bir evde soğuktan ölen henüz nüfusa bile kaydedilmemiş 40 günlük Ayaz bebek…
2,5 AYLIK KÜBRA’NIN ANNESİNİN VÜCUDU SÜT ÜRETEMİYORDU
Bu isimlerden bazılarını hala hatırlıyoruz. Örneğin 2,5 aylık Kübra, 17 Ocak 2011’de Samsun’un Tekkeköy ilçesinde beslenme yetersizliğinden ötürü hayatını kaybetti. Kübra’nın babası Murat Bakırcı 2008’de üzerine vinç düştüğü için sakat kalmış ve sakatlığından ötürü çalışamaz hale gelmişti.
Kübra’nın annesi Necla Bakırcı ise Kübra’dan önce 5,5 yaşındaki kızı Kumru’yu da kaybettiğini ve dilenerek geçindiklerini söyledi. Necla, temel besinlerden yoksun kaldıklarını, vücudunun Kübra’yı besleyecek sütü dahi üretemediğinden bahsetti. Kübra açlıktan ölmüştü, durum Necla’nın anlatımıyla şöyle özetleniyordu:
Serbest Görüş:
“Bebeğim açlıktan, parasızlıktan öldü. 2 çocuğum daha var. Onlar da aç. Ekmek almaya paramız yok. … Mecburum dilenmesem tencerem kaynamıyor. Çocuklarım ne yiyecek? Dilenerek aldığım parayla tencere mi kaynatayım, çocuklarıma bez mi alayım, ölen kızıma mama mı alayım? … Sütüm yok. Çayla insanın sütü olur mu? İki günden beri tenceremde yemek yok. Komşularım bir tabak yemek getirecek de çocuklarım yiyecek.”
40 GÜNLÜK AYAZ, NAYLON KAPLI EVDE ZATÜRREDEN ÖLDÜ
Henüz nüfusa dahi kayıt ettirilmemiş 40 günlük Ayaz bebek, 24 Aralık 2013 gecesi, Konya’nın Ereğili ilçesinde camlarından bazıları naylonla kaplı olan kerpiç bir evde zatürreden öldü. Ayaz bebeğin annesi Maviş Eşme, yazın tarım işçiliği yaparak geçimini sağlıyordu ve yazları çalıştığı tarlalarda çadırda kalıyordu.
Eşi askerde olan Maviş Eşme, Ayaz’ın öldüğü kış havuç toplamak için Konya Ereğli’ye gelmişti ancak hava koşullarından ötürü havuç tarlasında çalışmak mümkün olmamıştı. Tarlada çalışamayınca kağıt ve hurda toplayıcılığı yaparak geçimini sağlayan Maviş Eşme, Ayaz’ın doğumuyla birlikte bu işi de artık yapamıyordu. Okuma yazma bilmeyen, devletten herhangi bir yardım almayan Maviş Eşme, naylonla kaplı camları olan kerpiç odasını çevreden topladığı odunlarla ısıtmaya çalışıyordu; ancak çabaları Ayaz bebeği ısıtmaya ve yaşatmaya yetmedi.,
MUHARREM’İN ÖLÜSÜ BİR ÇUVALIN İÇİNDE, BABASININ SIRTINDA TAŞINDI
1,5 yaşındaki Muharrem Taş, 1 Şubat 2014 gecesi Van’ın Yalnıca köyü Çeli mezrasındaki evlerinde rahatsızlandı. Yüksek ateş ve öksürük sorunları olan Muharrem, yolların kapalı olması gerekçesiyle hastaneye yetiştirilemedi, daha doğrusu ailenin yardım talebine karşın bu mezraya ambulans ya da araç gönderilmedi. Muharrem’in bir çuvalın içine sığabilen ve babasının sırtında taşıdığı cansız bedeni medyaya yansıdı. Muharrem’in amcası Abdurrahman Taaş’ın açıklamasına göre, bu olay tamamıyla ihmalden kaynaklanan bir ölüm
“Yeğenim rahatsızlanınca ağabeyim yardım için yetkilileri arayarak yardım istemiş. Fakat hiç kimse ilgilenmedi. Yeğenimin ölüm haberini gece yarısı aldık. Köye kadar arabayla daha sonraki yolu da yürüyerek mezraya ulaştık. Ölen yeğenimi çuvala bırakıp ailesiyle birlikte tekrar karlı yolardan geçerek önce köye, ardından da bir araçla Van’a geldik. Savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Çünkü bu ölümde herkesin suçu var. Eğer zamanında müdahale etselerdi belki yeğenim ölmeyecekti.”
SORUMLULUĞU OLAN YETKİLİLERİN HİÇBİRİ HESAP VERMEDİ
“Eğer yine bize yardım eden olsaydı hastaneye götürselerdi, orada ölseydi Allah’ın takdiri yapacak birşey yok diyecektik. Ama burada büyük bir ihmal var. Biz sorumlu olan herkesten şikayetçiyiz. Yeğenimin cenazesini bile biz o yollardan yürüyerek akrabalarla birlikte getirdik. Sorumluların cezalandırılmasını istiyoruz.”
Buna rağmen, Muharrem’in ölümüyle ilgili sorumluluğu olduğu iddia edilen 112 Acil Sağlık Hizmetleri, İl Özel İdaresi, Karayolları 11’inci Bölge Müdürlüğü ve jandarma yetkilileri hakkında yapılan soruşturma bir türlü tamamlanamadı.
MÜLTECİ ÇADIRINDA -20 DERECEDE DONARAK ÖLEN SURİYELİ EBRU BEBEK
Suriye’deki savaştan kaçan ve Ankara’nın Dikmen vadisinde bir naylon çadırda hayatlarını sürdürmeye çalışan Sonay Said ve Hasan Said’in henüz 36 günlük kızları Ebru, 28 Ocak 2016’da -20 derece soğuk olan havada donarak öldü.
Suriye’den geldikten sonra kağıt toplayıcılığı yaparak hayatını sürdürmeye çalışan aile, kağıt toplama işine getirilen düzenlemeyle bu işlerinden de oldular. Dolayısıyla, soğuk hava koşullarında yakacaklarını temin edemeden yaşamak onlar için daha da zor hale geldi.
“GELSİNLER, BİR GÜN BU SOĞUKTA ÇADIRDA YAŞASINLAR”
48 yaşındaki Ünzile Türkmen, 2 Ocak 2016 sabahında Çanakkale’nin Ezine ilçesinde yaşadığı çadırda ölü bulundu. Ünzile Türkmen’in kaldığı çadır, bölgedeki kalacak yeri olmayan Roman vatandaşlarının barındıkları branda ve naylon kaplı çadırlardan biriydi. Ünzile’nin -8 dereceye varan soğuk hava koşulları nedeniyle öldüğü tahmin edilirken, komşuları şöyle seslenmişti
“Burada insanın ölmesi normal. Ocak yok, odun yok. Her yer buz kaplı. Bizlerin de, çocuklarımızın da sonu bu olacak. Yetkililer bizleri görmüyor mu? Gelsinler bir gün yaşasınlar bu çadırlarda, soğukta.”
YOKSULLUĞUN SÜRÜKLEDİĞİ İNTİHARLAR
İntiharları ya da intihar girişimleri yetkili mercilerce “ilgi çekme çabası”na indirgenen atanamayan öğretmenler; oğluna önlük alamadığı için intihar eden Cemal Can; hasta çocuğuna yardım edilmesi talebiyle Adalet Bakanlığı önünde intihar girişiminde bulunan Kenan B. ve çocuklarına bakamayan, işsizliği nedeniyle defalarca yardım talebinde bulunan ama dilekçelerine cevap alamayan, son çareyi Çocuk Bayramı’nın kutlandığı bir yerde boğazını kesmeye çalışmakta bulan Gülyemin K. gibi nicelerini hatırlatmak ve onların hikâyelerini de Yunus Emre’nin hikâyesiyle birlikte düşünmek gerekiyor.
MEDYA, AJİTASYONLA YOKSULLUĞUN SEBEPLERİNİ KARARTIYOR
Neredeyse tüm Türkiye kamuoyunun hafızasına kazınan Emine Akçay’ın intiharı da bunlardan biri. 26 yaşındaki Emine Akçay, 14 Mart 2012’de Adana’nın Seyhan ilçesinde bulunan evinde yaşamına son verdi.
Akçay, üç yıldır Adana’nın Seyhan ilçesi Aydınlar Mahallesi’ndeki evinde yaşıyordu. Biri 6 yaşında, diğeri 6 aylık olan iki çocuğu vardı. Tarım işçisi olarak çalışan Emine Akçay, doğumuna yakın işini bırakmak zorunda kalmıştı.
O gün, tanıkların anlatımıyla polis ekibinin yaptığı araştırmaya göre, olaydan 4 saat önce cebindeki son 6 lirayı alıp yakındaki oduncuya gitti ve yakacak almak istedi. Oduncu o paraya odun verilemeyeceğini söyledi, fakat daha sonra parasını almadan 10 kilo odunu çuvala doldurdu.
Basına yansıyan bilgilerde, odunu yakamadığı, dışarıda bulunan kamyon lastiğini yakmaya çalıştığı ancak başaramadığı ve saç kurutma makinesiyle çocuklarını ısıtmaya çalıştığı söyleniyordu. Makineyi büyük çocuğunun eline verdikten sonra yan odaya geçen Akçay, burada yaşamına son verdi.
“ACIKLI SON” YAZAN MEDYA, “BİZE BAŞVURMADI” DİYEN MUHTAR
Gazetecilerin kapısını çaldığı dönemin muhtarı, Emine Akçay’ın sosyal yardım için zaten herhangi bir başvuruda bulunmadığını söylüyordu.
Türkiye o günlerde “ağlatan intihar”ı konuşuyordu. Medya hikayeyi “acıklı son” olarak ele aldı. Daha çok “odunları yakamaması” ve “çocuklarını saç kurutma makinesiyle ısıtmaya çalışması” üzerine yapılan kurgularda yoksulluk tartışması ya da sosyal devlet tartışmalarına yer verilmiyordu. Basın ve kamuoyu yoksulluğu acıklı bir son olarak verirken, yoksulluğun ve yoksunluğun ardındaki nedenler, sosyal devletin eksiklikleri, çoğunlukla gurur duyulan toplumsal dayanışma ağlarının yokluğu göz ardı edildi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***