Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Beştaş: Hasta tutuklular artık hukuk değil vicdan ve insanlık meselesidir

Beştaş: Hasta tutuklular artık hukuk değil vicdan ve insanlık meselesidir


Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan açık açık “Kimse erken seçim beklemesin.” dedi. Fakat attığı ekonomik adımlar “Erken seçim mi var ufukta?” sorusunu sorduruyor. Bununla birlikte ittifaklarda bir hareketlilik söz konusu olabilir mi? Çünkü HDP Eş Genel Başkanları muhalefet liderleriyle görüşmeye başladı. Acaba bir ‘Üçüncü Yol’ ihtimali hâlâ masada mı?  Erken seçim, hatta belki baskın seçim ihtimaliyle ilgili sorularımız var. Söz, Halkların Demokratik Partisi Grup Başkan Vekili Meral Danış Beştaş’ın…

Elbette siyaset odaklı konuşulacak çok konu var ama önce yol arkadaşınız, yoldaşınız Sayın Aysel Tuğluk içeride ve sağlık durumu hiç de iyi değil. Son durumu nasıl ve acaba siyasi tutuklularla ilgili HDP yeterince etkin mi?

Aysel, Sevgili Aysel maalesef iyi değil. En son Eş Genel Başkanımız da ziyaret etti. Ara ara ziyaretler yapıyoruz. Yakın bir süreçte ben de ziyaret edeceğim. Şu anda yalnız kalamayacak durumda. En son hastaneye sevk edildiği için şimdi yanına bir refakatçi verilmesi için çok ısrarcı olduk ve hastane dönüşlerinde biliyorsunuz karantina uygulaması var maalesef Corona sebebiyle ve bu çok ağır sonuçlara sebebiyet veriyor. Yani sevgili Aysel Tuğluk’un da ve şu anda ceza evlerinde yüzlerce hasta mahpusun da aslında bir an önce serbest kalması gerekiyor. Ailenin yanında ve tedavi olanaklarının gerçekten erişilebilir olduğu bir ortamda yaşamaları için çokça konuşuyoruz, mücadele ediyoruz, başvuru yapıyoruz ve kamuoyunda da bu konuda yüksek bir hassasiyet olduğunu söyleyebilirim. Ancak ne yazık ki son on gün içinde beş cenaze defnedildi. Mesela Halil Güneş 2009’dan beri kemik kanseri tedavisi görüyor, bütün başvurulara rağmen serbest bırakılmadı ve ceza evinde yaşama veda etti. Yine işte Garibe Gezer, Vedat Erkmen, İlyas Demir bunlardan bazıları… İntihar olup olmadığı konusunda da hala bir netlik yok. Yani bir yandan Aysel’in ve diğer hasta mahpusların durumunu konuşurken, onların özgürlüğünü talep ederken, bu durumun ne kadar ciddi olduğunu gösteren olgular da artık herkes tarafında görülebilir durumda. Çünkü cezaevleri adeta ölüm evlerine dönüşmüş durumda ve hakikaten bu hukuk meselesi olmaktan çıktı. Bu artık bir vicdan ve insanlık meselesi. Çokça söyledim, sizin aracılığınızla bir kez daha ifade edeyim; bir insanın ceza evinde yaşamını yitirmesi asla kamu düzenini tesis etmez. Aksine kamu düzenini bozar. İnsanlıkta büyük bir kırılma yaratır. Yani devlet neticede cezaevlerinde kendilerine bakmak zorunda, denetlemek zorunda, gözetlemek zorunda, doğru ama en önemlisi yaşam haklarında da, diğer haklarından da birinci derecede sorumludur ve hiçbir cezanın infazı insanın yaşam hakkından, birileriyle vedalaşma hakkından, son günlerini yakınlarının yanında geçirmesinden daha üstte olamaz zaten. Örneğin dün çok kötü bir haber daha aldık. Mehmet Emin Özkan’a ATK yeni bir rapor verdi ve “Cezaevinde kalabilir” dedi. Çok korkunç bir rapor. Ben hepsini okudum. Mesela şu cümle hafızama kazındı: “Yürüyebiliyor ve ailesiyle görüşebiliyor.”. Yani 83 yaşında, bilumum hastalıkları var. 26 yıldır cezaevinde ve her an yaşamını yitirebilir. Ancak ATK siyasi karar veriyor ve adeta cinayete giden yolu döşüyor bu raporlarla.

“İKTİDARA TEK SÖZÜNÜZ TERÖRİST OLMANIZA YETİYOR”

 Adli Tıp Kurumu’nun siyasi kararları demişken siyasi tutuklular bahsini açalım. Çünkü Aysel Tuğluk, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Hidayet Karaca, İlhan İşbilen… Malumunuz kamuoyunda bir hassasiyet uyandırması için zaten hemen terörle irtibatlandırılıyor bu isimler. Niçin mecliste bu konuda yeterince ses çıkmıyor? Elbette muhalefet partileri zaman zaman dile getiriyor ama HDP’nin 1990’lı yıllardan itibaren bu konuda maalesef acı bir tecrübesi var. Şu soru doğal olarak akla geliyor: “HDP daha etkin olamaz mı siyasi tutuklular konusunda?”

Şu anda hapishanelerde binlerce siyasi tutuklu var, mahpus var. Bunu biliyoruz ve Halkların Demokratik Partisi olarak bu konuda elimizden geldiğince, gücümüz yettiğince… Aslında çok yoğun işlediğimiz bir konu. Yani hem mecliste hem alanda hem kurumlarla yaptığımız çalışmalarda bunu çokça gündeme getiriyoruz ve bu konuda, mesela İnsan Hakları Komisyonu’na yapılan başvuruların herhalde yüzde 95’ini biz yapıyoruz. Yani HDP vekilleri yapıyor. Bu konuda çalışıyorlar. Yine genel kurulda önergelerden tutun, son olarak işte cezaevi ziyaretleri, çokça yapıyoruz ama HDP’ye yönelik çok ciddi bir sansür var. Bunu da ifade etmek istiyorum ve yaygın medyada maalesef bizim sözlerimiz, siyasetimiz, bu konudaki taleplerimiz bilinçli bir şekilde sansürleniyor ve hani yayılamıyor. İşte diğer kanallardan, sosyal medyadan, muhalif kanallar vasıtasıyla düşüncelerimizi paylaşmaya çalışıyoruz. Ancak Türkiye tarihinde hiç olmadığı kadar siyasi saiklerle, sebeplerle tutuklamalar var. Terörist olup olmamak arasında o kadar ince bir sınır kaldı ki! İktidara tek sözünüz terörist olmanıza yetiyor. Terörist olarak yaftalanmanıza yetiyor. Tek ölçü iktidarın yanında olup olmamak. Biz bunu çok söyledik. Hani bugün uzun süredir işte ‘HDP’ye yönelik  terör’ diye artık niteliyorum açıkçası, böyle terör laflarıyla konuşanlar şimdi bütün muhalefete, söz söyleyen herkese aynı yaklaşımda bulunuyor. Bu yönüyle toplumsal muhalefetin, bütün demokrasi güçlerinin aslında buna karşı çok yüksek itiraz etmesi, mücadele etmesi ve bu mücadeleyi ortaklaştırmak gerekiyor.

Demirtaş’ın bir çağrısı oldu muhalefete, “Yan yana durun, halka güvenin!”. Tüm bunları topladığımızda Selahattin Demirtaş ismi üzerinde tekrar acaba adaylık konusu gündeme gelebilir mi? Kendisi de yarı şaka yarı ciddi, “Ben hapishaneden dahi aday olsam kazanabilirim,” şeklinde bir ifade kullandı. Partinin ileri gelenlerinin zihninde böyle bir ihtimal söz konusu mu?

Selahattin Demirtaş bizim önceki dönem eş genel başkanlığımızı yapmış, iki defa cumhurbaşkanı adayı olmuş ve tabi ki HDP’de bir arkadaşımız, yoldaşımız. Yani Selahattin Demirtaş, kendisinin sözüyle söyleyeyim: “Beni Selahattin Demirtaş yapan HDP’dir. Yani ben HDP’nin düşüncelerini, ilkelerini, programını savunuyor olmasaydım bugün bu kadar rahat ve özgürce siyaset yapamazdım.”. Yani bunu altını çizerek ifade etmek istiyorum. Bu nedenle Selahattin Demirtaş’ı ve HDP’yi tabi ki ayrı ayrı değerlendirmemek gerekiyor. Bunu size atfen değil, hani genel olarak ifade ediyorum…

Aslında böyle bir rahatsızlık söz konusu mu? Selahattin Demirtaş, Abdullah Öcalan, herhangi bir ismin, partinin dolayısıyla bir düşüncenin Kürt siyasetinin önüne geçmesinden rahatsızlık duyuyor mu partililer? Öne geçme gibi bir durum var mı?

Hayır hayır kesinlikle böyle bir durum söz konuşu bile değil. Sonuçta HDP kurullarıyla, ilkeleriyle ve çok büyük bir uyum içinde aynı zamanda çalışan, demokratik bir zeminde ve demokratik bir işleyişle çalışan bir partidir. Yani bizde, partililerimizde ya da yönetimlerimizde böyle bir rahatsızlık ve huzursuzluk söz konusu bile değil. Ayrıca sevgili Selahattin Demirtaş’la da, Figen Yüksekdağ’la da, Gültan Kışanak, İdris Baluken’le de cezaevinde rehin tutulan –biz onlara tutuklu demiyoruz- siyasi rehine olarak tutulan bütün arkadaşlarımızla iletişimimiz, ilişkimiz tabi ki devam ediyor. Onlar HDP’nin üyeleridir, neferleridir ve dün zaten kendileri de savunmalarında, kamuoyuna yapmış oldukları açıklamalarda bunun altını çiziyorlar. Çünkü arkadaşlarımız HDP’li oldukları için zaten şu anda cezaevindeler ve rehin tutuluyorlar. Yani Selahattin Bey’in mesajlarını tabi ki partimiz her zaman önemser, tartışır bunu. İletişim halindeyiz zaten, hani böyle kopuk bir durumumuz yok. Bugünkü mesajlarında gülümsedik tabi ki. Çünkü mizahı çok güçlü bir arkadaşımızdır. Hakikaten, yani bu konuda nüktelerini biliyorum, birlikte yakın da çalıştık. Biraz mizahla ifade etmiş, halkla tabi ki yan yana durmak lazım, halktan çekilmemek lazım. Çünkü demokrasilerde halk tek çaredir ve sandıktan çıkacak olanı o belirler.

“ERDOĞAN “SEÇİM YOK” DEMİŞ OLSA BİLE YARIN SEÇİM OLABİLİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça “Erken seçim yok” dedi. Fakat Türk kamuoyu kendisini çok iyi tanıdı herhalde. Bir erken seçim ya da baskın seçim arifesinde miyiz size göre? Çünkü asgari ücrette ciddi bir düzeltme yapıldı. Tamam, döviz kuru herkesin zihninde duruyor. Bununla birlikte dövize endeksli bir mevduat uygulaması başladı ve yeni adımlar, mesela emekli maaşlarıyla ilgili yeni adım atılması da bekleniyor. Erken seçim işareti mi veriyor Cumhur İttifakı?

Bütün samimiyetimle söyleyeyim, iktidarın kafası çok karışık. Yani AKP’nin de, MHP’nin de, ortağının da kafası çok karışık ve çırpınıyorlar bence. Yani benim bulunduğum yerden gördüğüm bu. Bu tabi ki siyasi bir değerlendirme aynı zamanda. Buhranın, kaosun, eleştirilerin, erimenin, çürümenin, çözülmenin farkına vardılar. Hani uzunca bir süre direndiler, hani “Böyle bir şey yok, eleştiri yok, biz gayet iyi yönetiyoruz, götürüyoruz.” gibi ama biliyorsunuz Erdoğan anketleri çok sever. Herkes bilir, herhalde günde birkaç anket yaptırıyordur, -bu da benim yorumum olsun-, oradaki çözülmeyi gördükçe tabi ki bazı adımlar atıyorlar. Yani işte asgari ücret konusunda mesela biz önerge verdik bütçe konusunda. Reddedenler, sonra bizim önergemizi farklı şekillerde getirip kabul ettiler. Bizim de “KDV, damga vergisi, bunlar düşürülsün, asgari ücretlilerden alınmasın.” şeklinde ve buna benzer bir çok önerimiz, önergemiz, kanun teklifimiz oldu. Reddeden iktidar şimdi kabul ediyor. “Erken seçim var mı yok mu?” sorusu Türkiye’de çok tartışılan bir mesele. İnanın bu konudaki düşünceleri gün içinde değişebilir. Yani erken seçim yok dediği için erken seçim yok diyemeyiz. Bununla ilgili istikrarlı, sonrasına dair kesin konuşuyor gibi göstermeye çalışıyorlar, bir güven telkin etmeye çalışıyorlar kamuoyuna ama bence kesinlikle böyle bir değişim her an olabilir. Yani sizin de ifade ettiğiniz gibi geçmişte bunun örneklerini yaşadık.  Yani kararların nasıl değiştiğini hep birlikte deneyimledik. Ayrıca şunu da ifade etmek isterim: bu kadar rahat dönüş yapan, aynı konuda farklı tutum gösteren bir parti ve siyasi akıl, herhalde dünyada bir liste yapılsa ilk sıraya AKP iktidarı gelir. Yani dün ak dediğine bugün kara diyen, bugün yapmam dediğini üç saat sonra yapan, çok rahat konuşan, -hani “Makyavelizm” dediğimiz, oportünizm ya da sol jargonla-, yani bu konuda çokça elimizde veri var. Özcesi şunu demeye çalışıyorum: Erdoğan “Seçim yok” demiş olsa bile yarın seçim olabilir. Kendilerini güvende hissetmediklerini ve ciddi bir çözülme yaşadıklarını da biliyoruz. Zaten sıklıkla bundan söz etmeleri, bunu tartışıyor olduklarını da gösteriyor.

Eş Genel Başkanlarınız Sayın Sancar ve Sayın Buldan muhalefet liderleriyle bir araya geliyor. İlk olarak Saadet Partisi Genel Başkanı Sayın Karamollaoğlu’nu ziyaret ettiler. Bu ziyaretler seçmen açısından, muhalif seçmen açısından elbette önemli, acaba ittifaklar açısından durum değişebilir mi? Neyi amaçlıyorsunuz?

Yani evet o heyetlerin içinde ben de bulunuyorum. İlk görüşme Saadet Partisi’yle yapıldı ve oldukça verimli bir görüşmeydi, tartışmaydı, sohbetti, öyle ifade edeyim. Buna tabi ki ilgili kurullarımızda karar verdik ve bunun ittifak yapmakla ya da ittifak teklifiyle hakikaten bir ilgisi yok. Bizim amacımız bir yani ekonomik buhranın geldiği aşama ve bu konuda bütün muhalefet güçlerinin çözüm önerilerini tartışmak, karşılıklı fikir alışverişinde bulunmaktı. İkincisi de, yani erken seçime dair bizim daha önce de bir önerge verme çağrımız vardı meclise. Yani Meclisin erken seçim kararı alabileceği yönünde bir teklifimiz vardı. Ayrıca bunu da konuşuyoruz. Yani toplumsal olarak, muhalefet güçlerinin görüşmesi, tartışması, iktidar dışındaki partilerin bir araya gelmesinin önemli olduğunu düşünüyoruz. Çünkü halkın da buna ihtiyacı var. İletişim kurulduğunu görmesine, görüşmelerin yapılmasına, bir çözüm arayışına, bu konuda ortak akıl bulmak için yapılan değerlendirmeler noktasında bu ziyaretleri yapıyoruz. Zaten açıklamalarımız da olacak. Pazartesi ve salı günü de bu ziyaretlerimiz devam edecek. Gelecek Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi ve Deva Partisi’yle de görüşmelerimiz olacak ve ihtiyaç oldukça bu konuda da açıklamalar yapacağız ama bu hani “Biz gidip millet ittifakına katılıyoruz ya da işte onu teklif ediyoruz” gibi bir durum değil. Çünkü bizim bu konuda biliyorsunuz sıklıkla yaptığımız açıklamalar var zaten.

 “ÜÇÜNCÜ YOLUN GÜÇLÜ BİR SEÇENEK OLARAK OLGUNLAŞACAĞINA İNANIYORUZ”

 ‘Üçüncü Yol’ ihtimali… Sol partilerin, henüz Mecliste temsil olanağı bulamamış grupların bir araya gelmesiyle sol bir ittifak mümkün mü? Bu özellikle sol kesimin cidden merak ettiği, aslında arzuladığı, biraz da idealist bir ittifak anlayışı. HDP buna hazır mı? Olursa HDP eksenli mi olur?

Bizim demokrasi ittifakı ve demokratik bir ittifak konusunda çalışmalarımız var. Yani bunu zaten ara ara kamuoyuyla da paylaşıyoruz. Çok yoğun görüşmeler yapıldı. Partimiz biliyorsunuz bileşenlerden oluşan bir parti ve ittifaklarla oluşan bir parti. Yani bizim HDP’nin içinde yer alan ESP’den DBP’ye, Yeşiller Sol’a bir çok bileşen olduğu gibi HDP’nin bileşeni olmayan ve hani dışarda özgün olarak, bağımsız olarak faaliyet yürüten partiler de var. Onların hepsiyle heyetlerimiz görüştü. Yani biz üçüncü bir yol derken, üçüncü bir ittifak derken hakikaten yeni bir seçenek hedefliyoruz. Demokratik bir ittifak, demokrasi ittifakı derken sadece partilerle de sınırlı tutmuyoruz bunu. Yani nihayetinde odalar, sendikalar, dernekler, hatta tek tek bireyler bile bu Üçüncü Yol için çok önemlidir. Bütün bu kesimleri buluşturacak, ortak zeminde hareket edebilecek belirli ilkeler etrafında bir çalışmamız var zaten. Bu devam ediyor ve bu konuda biten bir durum da söz konusu değil, hala önümüzdeki günlerde buna ilişkin yeni gelişmeler oldukça kamuoyuyla paylaşacağız. Buna sol ittifak demiyoruz, çünkü hani sol parti olmayıp da, diyelim ki muhafazakar ya da hani farklı bir inançta, alevi olabilir, sünni müslüman olabilir, hani demokrat bir insan ve bu iktidara karşı demokrasinin tesisinin, hak ve özgürlüklerin garanti altına alınmasını talep eden bir yurttaştan bir kuruma kadar, bu konuda söz hakkı olmalıdır. Biz bu arayışta bulunurken “Gelin! HDP çatısı altında buluşun!” demiyoruz kimseye. “Gelin birlikte bir seçenek yaratalım.”, hani böyle eşitlikçi ve demokratik bir yaklaşımla gidiyoruz. Yani sadece sol demekten ziyade, asgari demokratik ilkeler ve standartlarla, hak ve özgürlükleri önceleyen, Türkiye’de farklılıkları kabul eden çoğulcu bir yaklaşım olarak belki ifade etmek daha doğru olacak. Hani bunun adını böyle koyuyorum anlamında değil, ben içeriğini anlatmaya çalışıyorum. Bu nedenle üçüncü yolun çok ciddi ve güçlü bir seçenek olarak ileride olgunlaşacağına inanıyoruz. Yani HDP bugün Türkiye’nin üçüncü büyük partisi ve biz hakikaten Türkiye’de birçok ezberi bozduk. Hak ve özgürlükleri savunma noktasında çok büyük bedeller ödeyen ve bunun mücadelesini bir an için olarak bırakmayan bir parti konumundayız ve bizim partimiz -her zaman söylerim- Türkiye’de bugüne kadar en fazla çoğulcu yaklaşımla oluşan bir partidir. Yani bizim mütedeyyin milletvekilimizden tutun, Ezidi milletvekilimize, alevi, hak savunucusu, Arap, Kürt, Türk, Çerkez. Yani bu konuda tek ölçümüz var; insan hak ve özgürlüklerine ve demokrasiye olan bağlılık aslında. Farklılıklarımızla eşit oluyoruz ve bu mücadeleyi demokrasi ittifakında, Üçüncü Yol ittifakında da aradığımızı ve bunun çalışmalarını yürüttüğümüzü söyleyebilirim.

Bazı siyaset analistleri şu öneride bulunuyor muhalefete; “Niçin bir araya gelip bir ekonomi programı sunmuyorsunuz? Böylece acaba ‘Çin Modeli’ gibi ortaya bir takım tezler atan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne somut bir alternatif sunmuş olmaz mısınız?” Şöylece somutlaştıralım, sadece bir ekonomi programı değil, muhalefet bir ittifak çatısı altında buluşmayacak bile olsa blok olarak hareket edecekse eğer, neden bu konuda seçmene somut bir takım önerilerde bulunmadı, bulunmuyor?

Biz demokratik ilkeler konusunda, bir Üçüncü Yol ittifakı konusunda biliyorsunuz bir tutum belgesi de açıkladık ve biz aslında kamuoyuna bunu açıklarken muhatap herkestir. Bu partiler de muhataptır, yurttaş da muhataptır, kadını da erkeği de, genci de. Orada durduğumuz yeri tarif ettik. Bir sorumluluk olarak da aynı zamanda tarif ettik. Hani nasıl koşullarda bir araya gelinebilir, asgari müşterekler ne olabilir diye. Bunu zaten kamuoyuna ilan ettik ve orada duruyoruz. Diğeri, yani ekonomi programı konusunda, bizim ekonomi masamız buna ilişkin programımızı her zaman zaten hem temel programımızı açıkladı, hem bütçe döneminde hem de sık aralıklarla bunu kamuoyu ile paylaşıyoruz ama sizin sözünü ettiğiniz, hani bütün muhalefet oturup biz şunları söylüyoruz noktası ancak zamanla olabilecek bir şey. Bu çok ciddi bir ortaklaşma gerektiriyor ya da bir çalışma gerektiriyor. Ben bunun da önümüzdeki günler de imkansız olduğunu düşünmüyorum açıkçası. Çünkü sonuçta herkes mevcut tabloyu görüyor, çalışıyor, tartışıyor ve bu iletişimlerimiz, diyaloglarımız da buna yol açabilir tabi ki.

 “CUMHUR İTTFAKIYLA ANLAŞMA İHTİMALİMİZ BİLE SÖZ KONUSU DEĞİL”

 Yakın geçmişte Çözüm Süreci ya da Açılım Süreci deneyimi yaşadık. Tekrar böyle bir gündem oluşturulsa HDP Cumhur İttifakıyla hareket eder mi? Bu soru işareti hala seçmenin zihninde de var. Sizin net bir tavrınız var mı Cumhur İttifakı konusunda?

Açıkçası bu konuda -sizin sorunuzdan bağımsız söylüyorum, hani siz gazeteci olarak bunu sorarsınız tabi ki, her soruyu sorarsınız- HDP’ye çok büyük bir haksızlık yapıldığını düşünüyorum bununla ilgili. Çünkü şu anda Cumhur İttifakına karşı bizden daha net duruş gösteren başka bir parti yoktur. Bunu çok net söylüyorum ve HDP’ye yönelik saldırıların ne kadar büyük bedellere mal olduğunu da söylememe gerek yok. Yani bizim eş genel başkanlarımız başta olmak üzere, milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız tutuklu şu anda. Binlerce arkadaşımız cezaevinde ve kayyum atandı. Yani bizim belediyelerimize kayyum atandı ve bu nedenle böyle bir ihtimal söz konusu bile değil. Hani neticede bizim bulunduğumuz ilkeler, yol haritamız, bu konuda sözlerimiz gayet net. Bununla ilgili daha fazla bir yoruma gerek olmadığı görüşündeyim.

Sayın Ayhan Bilgen’i hatırlatalım, HDP’den farklı kopuşlar ve yeni parti oluşumları ihtimalinden de söz ediliyor. Siz böyle duyumlar alıyor musunuz ve Sayın Bilgen’in hareketi konusundaki düşünceniz nedir?

Yani Ayhan Bilgen neticede bizim belediye başkanımız. Daha önce partimizde merkezi yürütme kurulundan grup başkan vekilliğine kadar görevde bulunan bir arkadaşımız ve biz demokratik bir partiyiz. İsteyen tabi ki eleştirilerini de yapabilir ve yürütemeyeceğine karar verirse ayrılabilir. Bize de ona “Yolunuz açık olsun.” demek düşer. Bunun dışında bir sorunumuz, sıkıntımız söz konusu değil.

Peki farklı oluşum girişimlerinden haberiniz var mı? Böyle bir duyumunuz var mı HDP içinden?

Hayır hayır, bizim partimizden böyle bir ayrılma ya da böyle bir oluşum olursa zaten biz bunu görürüz. Bizimle de paylaşılır. Böyle bir şey söz konusu değil. Hani neticede şeffaf bir partiyiz aynı zamanda. Yani “Demokratik bir partiyiz.” derken bunu emin olun siyaseten söylemiyorum. Neticede içerde de eleştiriler yapılır ve bizim partinin bu konuda çok yüksek bir demokrasi kültürü vardır. Ayhan Bilgen’in kendi çalışmalarını zaten kamuoyuyla paylaşıyor. Biz de sizler gibi izliyoruz. Yani partimizden istifa ettikten sonra, yeni bir yorum yapmayı doğru bulmuyorum.

“KHK’LER KONUSUNDA ÇOK NETİZ; HUKUK DIŞIDIR, ZULÜMDÜR”

 Maalesef son yıllarda kısaltmalar ülkesi olduk. “KHK” diye kısaltılan Kanun Hükmünde Kararname mağdurları var. Emeklilikte yaşa takılanlar var, “EYT”, Bu konularda partinizin tutumu nasıldır? Mevcut iktidar sonrası olası bir iktidar değişikliğinde parlamenter sisteme geçiş konusunda tereddüdü var mı HDP’nin?

KHK’liler konusunda çok netiz, tartışma dışı bizim açımızdan. Kanun hükmünde kararnamelerle insanların bir gecede işlerinden, hayatlarından koparılmaları medeni bir ölümdür aslında. Bir ölüm cezasıdır yani sosyal olarak da ekonomik olarak da bunun izahı yoktur. Hukuk dışıdır, bir zulümdür. Aynı zamanda bu, temel uluslararası belgelere de aykırıdır. Bu konuda sayısız çalışmamız, önergemiz, konuşmamız var. Benim de bizzat var. Bununla mücadele edeceğiz. EYT’liler konusunda tabi ki sorunun çözümü noktasında kanun tekliflerimiz var. Bu konuda çok sayıda çalışmalarımız var, buluşmalarımız var. Onların haklarını alana kadar birlikte mücadeleye devam edeceğiz ve bizim yönetimimizde bu meseleleri tabi ki çözeceğiz. Çünkü biz yönetime aday bir partiyiz aynı zamanda. Diğeri demokratik parlamenter sistem konusunda kafamızda en ufak bir soru işareti yok. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminin kesinlikle demokrasiyi katlettiğini, her şeyi tek adama emanet ettiğini, denge denetleme sisteminin tamamen yok olduğunu, kuvvetler ayrılığının tarihe karıştığını yaşıyoruz artık. Değerlendirmemize gerek yok. Yargı bugün iktidarın silahı konumuna gelmiş durumda. İnsanlığa karşı suç işleyenler beraat ettirilirken, siyasetçiler ya da Sivil Toplum Örgütü yöneticileri ya da muhalifler tek tek cezalandırılıyor. Konuşmak yasak, yazmak yasak, itiraz etmek yasak hale geldi. Bu nedenle parlamenter sistemi, demokratikleşen, yani hani oradaki kuvvetler ayrılığının tesis edildiği, denge denetleme sisteminin oluşturulduğu, fren mekanizmalarının çalışabildiği, yerel demokrasinin güçlendirildiği sistemi savunuyoruz tabi ki.

Hukukçusunuz ve hukukla ilgili çok ciddi problemleri var bugün Türkiye’nin. Bir takım siyasetçiler özellikle AK Parti tabanını korkutmamak adına ‘Devri sabık yaratmayacağız.’ şeklinde açıklamalarda bulunuyor, Sizin bu konudaki yaklaşımınız nedir?

Savunduğumuz ilkelerde tabi ki hakikatlerin ortaya çıkarılması var, tabi ki yüzleşme var. Yani hakikatler ortaya çıkarılmadan, yüzleşme sağlanmadan, hesap verilmeden acılar kapanamaz. Yani bu yaralar tekrar tekrar kanar. Bunu helalleşme mevzusunda da aslında çok açık bir şekilde ifade ettik ama burada bir intikam güdüsüyle söylemiyoruz bunları. Burada var olan acıların bir daha yaşanmaması, geçmişle yüzleşmenin sağlanarak daha berrak, daha demokratik geleceğin kurgulanması açısından bunu yapacak ilk ülke Türkiye olmayacaktır. Yani bu birçok ülkede biliyorsunuz bunlar yaşandı. Yeter ki hukuk çerçevesinde olsun. Hani insanlığa karşı suçta zaman aşımı yoktur. Biz bu meselenin üstünü nasıl kapatabiliriz? Yani işkencenin, cinayetin, katliamların. Bu konuda gerçeklerin acil bir yargılamayla ortaya çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni demokratik Türkiye’nin yol haritasının önceliğinin, önceliklerinden birinin bu olması gerektiğine bir hukukçu olarak da, bir insan hakları savunucusu olarak da yürekten inanıyorum.

Hani ola ki bir baskın seçim var ufukta, seçmen sizi dinliyor. Ne dersiniz?

Yani ister baskın ister zamanında olsun, biz seçime hazırız. Hakikaten hazırız ve her gün sahada olan bir parti olarak, halkla yan yana olan, birlikte çalışan, gerçek anlamda halkın iradesini yansıttığımıza inandığımız için bu konuda en ufak bir kaygımız yok. Hiçbir zaman seçeneksiz değiliz.

Kapatma davası bir kılıç gibi şu an sadece HDP’nin değil, aslında Türk siyasetinin başında sallanıyor. Bu konuda bir baskın ya da erken seçim ihtimali söz konusu olursa yargı trafiğinin hızlanması ihtimali var mı?

Ben böyle bir ihtimal görmüyorum ama olması halinde, onların A,B,C planı varsa bizim Z’ye kadar planımız var. Bu konuda en büyük gücümüz halktır ve haklılığımızdır. Bu konuda halkımızın, yurttaşların hiçbir kaygısı olmasın. Haklılık kazanacak. Yani haklı olan kazanacak ve biz haklı olduğumuza yürekten inanıyoruz. Yoksa bu kadar büyük saldırılar karşısında hiç kimse duramazdı. Biz de duramazdık. Hep birlikte başaracağımıza, kazanacağımıza inanıyoruz.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version