Her alanda krizlerin yaşandığı Türkiye’de, 19 yıldır iktidarda bulunan AKP’nin 2023 yılına dair çizdiği hedefler arasında güven duygusunun azaldığı artık aşikar olan “yargıyı hızlandırılmak” da geliyor. Bu amaçla 2019’da hazırlanan Yargı Reformu Strateji Belgesi kapsamında bugün dek sonuncusu önceki gün olmak üzere Meclis’e getirilen 5 yargı paketi onaylanıp, yürürlüğe girdi. Farklı farklı paketlere sarılsa da yargının kaplumbağa hızıyla hareket ettiğinin açıkça göz önünde olduğu örneklerden biri ise üzerinden 6 yıl geçen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayeti.
28 Kasım 2015 günü Sur ilçesindeki Dört Ayaklı Minare önünde katledilen Elçi cinayetinin üzerinden bugüne 6 yıl gibi bir zaman geçti. Kürt sorununa dair çözümsüzlük politikalarının sürüklediği sokak çatışmalarının henüz başlangıcında ilçedeki tarihi yapılara zarar gelmemesi çağrısında bulunan Elçi’nin sesini, ensesinden giren bir kurşun sesi bastırdı.
Kameralar önünde işlenen bu cinayetle ilgili 4,5 yıl süren soruşturma sonucunda M.S., F.T. ile S.T. isimli 3 polis ile PKK’li Uğur Yakışır hakkında Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, cinayetin işlenmesinden yaklaşık 5 yıl sonra başlayabildi. Davanın bugüne dek görülen 3 duruşmasında sanık kürsüsü boş kaldı.
Mezopotamya Ajansı’ndan Ömer Çelik ve Özgür Paksoy, üzerinden 6 yıl geçen cinayeti, sanık kürsüsünün hala boş olması üzerinden kendisini gösteren yargılamayı dava avukatlarından ve aynı zamanda Tahir Elçi İnsan Hakları Vakfı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcı olan Neşet Girasun ile konuştu. Girasun’un yakın zaman önce mezun olduğu yüksek lisans programında bitirme tezi de “Bir İnsan Hakları Savunucusu Olarak Avukat Tahir Elçi”ydi.
Tahir Elçi cinayeti yargılamasına oldukça uzun süren bir soruşturma sürecinin ardından yaklaşık 5 yıl sonra başlandı. Bugüne dek 3 duruşma görüldü. Yargılama süreci nasıl başladı, nasıl yürüyor?
4 buçuk yıllık bir soruşturma aşamasından sonra kovuşturma, yargılama aşamasına geçtik. Aslında yargılamaya konu 4 buçuk yıllık soruşturmanın ardından hazırlanan iddianamenin kendisi etkisiz ve isteksiz yürütülen bir soruşturmanın ürünü olarak ortaya çıktı. Bu yüzden yargılama aşamasının da çok sağlıklı yürümeyeceği, bu iddianamenin kendisinden belliydi.
Nitekim ilk duruşmada mahkemenin tavrı sağlıklı bir yargılamanın yürütülmesi için olumsuz bir atmosfere sebebiyet verdi. İlk duruşma yapılmadan önce de Diyarbakır 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı dosyanın “güvenlik” sebebiyle nakli için girişimlerde bulundu. Bu da yargı makamlarının dosyaya olumsuz bakış açılarını gösteren emarelerdi.
İlk duruşma, deyim yerindeyse bir kriz şeklinde geçti. Ancak ikinci duruşmada mahkeme ilk duruşmada reddettiği tüm taleplerimizi kabul ederek, nispeten daha sağlıklı bir yargılama yaparak devam etti. Üçüncü celsede de ikinci duruşmaya benzer bir atmosferde yargılama yapıldı. Daha sağlıklı bir yargılama yapılması her şey yerli yerinde, her şey istediğimiz şekilde gidiyor anlamına gelmiyor. Çünkü hala yargılamanın en önemli subjeleri olan sanıklar, mahkemenin huzuruna gelebilmiş değiller. SEGBİS yoluyla, uzaktan video üzerinden mahkemeye katılım sağlıyorlar.
Görülen 3 duruşmada da sanık kürsüsünün boş olmasından rahatsız mısınız?
Elbette. Hem manevi anlamda hem sağlıklı bir yargılamanın yapılabilmesi için sanıkların mahkemenin huzurunda hazır bulunması gerekiyor. Yargılamanın yüzyüzelik ilkesi de bunu gerektiriyor. Biz onlarca soru sorduk sanıklara, mahkeme de bir takım sorular sordu. Bu sorulara sağlıklı cevaplar alabilmek için elbette sanıkların mahkemenin huzurunda olması gerekiyor.
Dosyada ikisi gizli 6 tanığın beyanları var. Duruşmada anlaşıldı ki bu kişilerin görgüye dair tanıklığı yok ve beyanları hukuka aykırı alınıp, dosyaya eklenmiş. Hatta tanıklardan biri savcının kendisine ‘Tahir Elçi’nin öldürüldüğüne dair ifade ver, seni serbest bırakacağım’ dediğini söyledi. Tanık beyanlarının gerçeğe aykırı olması, soruşturma sürecine dair şüphelerinizi büyüttü mü?
Aslında yaklaşık 6 yıl boyunca Tahir Elçi ailesinin, avukatlarının, Diyarbakır Barosu’nun ileri sürdüğü iddialar, sağlıklı bir soruşturma yürütülmediği iddiaları üçüncü duruşmada bir anlamda somuta erdi, iddialarımızı haklı çıkardı. Çünkü sözünü ettiğimiz gizli tanık ve tanıklar, daha soruşturma aşamasındayken başka dosyaların şüphelileri olarak yargılanan gizli tanıkların hem bizzat savcı tarafından Diyarbakır’da görevli bir savcı tarafından emniyet makamları tarafından baskıya uğradıklarını, Tahir Elçi cinayetinin işte sokakta koşan militanlar tarafından işlendiği yönünde bir takım beyanlara zorlandıklarını, bu beyanlar karşılığında serbest bırakılacakları yönünde şantajlara maruz kaldıklarını mahkemenin huzurunda ifade ettiler. Bizim yıllardır ifade ettiğimiz hususlar bu yönüyle netleşmiş oldu.
Asıl failleri gizlemek amacıyla tanıklar türetilmesi, üstelik bunun bir baro başkanı cinayetinde yapılmış olması, dava sürecinde karşılaşılan diğer eksikliklerle birlikte biraz fazla değil mi?
Bu aslında kamu makamları tarafından, hem Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ve yargılamayı yürüten mahkemenin hem de genel anlamda siyasi iradenin, siyasal iktidarın bu davaya nasıl yaklaştığını ortaya koyuyor. Tüm bu göstergeler, bu cinayetin aydınlatılmak istenmediğinin çok net gösteriyor. Ne kadar dış müdahalelere maruz kaldığını ve gerçek faillerin ortaya çıkarılması ya da sadece gerçek failler değil, bu gerçek faillerin arkasındaki kişilerin ortaya çıkarılması konusunda ne kadar isteksiz bir iradenin olduğunu gösteriyor.
Bir fütursuzluk halinin de olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bir pervazsızlık aynı zamanda ve işin kötü tarafı bunun çok açık bir şekilde yapılıyor olması. Sanki bu tür beyanlar ve bu tür müdahaleler hiçbir şekilde açığa çıkmayacakmış gibi, ‘amatör’ bir yaklaşım içinde olduğunu yargılama aşamasında gördük.
Tüm bu olup bitenlerle dosyayı hazırlayan savcı hakkında bir soruşturma başlatılması talebiniz oldu mu ya da böylesi bir hazırlığınız var mı?
Elbette bu soruşturma aşamasında özellikle başka tanıklar üzerinden ve genel anlamda soruşturma işlemlerinde manipülasyona sebebiyet veren ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Ama henüz bu konuda bir girişimimiz olmadı.
Davaya dair merak edilen noktalardan biri İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişlerince sanık 3 polis hakkında hazırlanan 2016 tarihli rapor. Sanık polislerin aralarında geçen konuşmaların, olay anındaki hareketlerinin davranış psikolojisi uzmanlarınca analiz edilmesi tavsiyesinde bulunulan bu rapor neden hala dosyaya eklenmiş değil?
Bu raporda sözünü ettiğiniz bilgiler mevcuttu. Asıl önemli olan ayrıntılı rapordu. Bu raporun Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği bize bildirildi İçişleri Bakanlığı tarafından. Ancak ne soruşturma dosyası ne de hali hazırda kovuşturma dosyasında böyle bir rapor yok. Bu raporun deyim yerindeyse sümenaltı edilmiş olması, bize cinayetin aydınlatılması konusunda bir takım ipuçları verebileceğini gösteriyor. Aksi halde bunun başka bir izahı olamaz.
Bu konuda Başsavcılıkla bir temasınız oldu mu?
Genel olarak dosyanın bizim erişimimize açık olduğunu, dosyada ne evrak varsa, daha doğrusu dosyaya gelen tüm evrakların dosyanın içerisinde mevcut olduğunu söylediler. Ama dosyada böyle bir evrak yoktu.
Son duruşmada cinayeti aydınlatacak nitelikteki delillerden olan olay mahallindeki bir işyerine ait bozuk olduğu öne sürülen güvenlik kamarası ile olay anında kayıtta olan polis kamerası görüntülerindeki 12 saniyelik kayıp kısmın nedeninin araştırılması yönündeki talepleriniz kabul edilmişti. Bunlara dair bir gelişme var mı?
Bu taleplerimizin kabul edilmesi olumlu olarak görüyoruz. Elbette bugüne kadar bu söz konusu kamerayla ilgili bir araştırma yapılmamış olması büyük bir eksiklik. Ancak şimdi bilirkişiye gönderildi, bu Mardin Kebap Evi’nin kamerası. Bunun üzerinde yapılacak inceleme neticesinde eğer cinayet anına ilişkin görüntülere ulaşabilirsek, bir adım da olsa daha ileriye gidebileceğimizi düşünüyoruz. Henüz bir gelişme yok bunlara dair.
Ayrıca dönemin başbakanı olan ve “Tahir Elçi siyasi bir suikasta kurban gitti” diyen Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesi için mahkemeye başvurdunuz. Bu talebin kabul edilmesi, Davutoğlu’nun söyleyecekleri neleri değiştirebilir. Beklentileriniz ne yönde?
Tahir Elçi öldürüldüğünde Davutoğlu başbakandı, yürütmenin başıydı. Cinayetin işlendiği andan itibaren hem Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü hem Diyarbakır Valiliği hem Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı hem de istihbarat kaynakları tarafından bilgilendirilmemiş olması birçok yönden hayatın olağan akışına aykırı bir durum. Dolayısıyla o dönem basın ve kamuoyuyla paylaşmadığı bir takım bilgilere vakıf olduğunu bu beyanı göstermektedir. Bu kanaat dışarıdan bir vatandaşın yaptığı bir yorum değil. Az önce sözünü ettiğimiz sebeplerden ötürü ciddiye alınması gereken bir değerlendirme. Çünkü çok net bir ifade kullandı: ‘Tahir Elçi siyasi bir suikasta kurban gitti’ diye. Dolayısıyla bu konuda ciddi bilgilere sahip olabilir. Bu sebeple tanık olarak dinlenmesini istedik.
Aslında ilk günden beri bizim iddiamız bunun siyasi bir suikast olduğu yönünde. Kamuoyunun da üzerinde uzlaştığı noktalardan biri siyasi cinayet olması. Eğer siyasi bir cinayet olmasaydı, hem az önce sözünü ettiğimiz isteksizlik ve etkisizlik söz konusu olmayacaktı soruşturma aşamasında hem de siyasi iradenin de bu meseleyi sahipleneceği, daha sağlıklı bir yargılamanın yapılacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tüm 6 yıllık süreç bize bu cinayetin aslında siyasi bir cinayet olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple Davutoğlu’nun mahkemede dinlenmesi önemli bir durum dosyanın ilerlemesi açısından. Belki bu beyanların altını doldurduğunda daha farklı bir yöne girebiliriz.
Dosya avukatlarından Benan Molu, süren yargılamaya dair ‘Faili bulmak için Elçi’nin öldürülmesine giden yolun başına gitmek gerekir’ demişti. Bugüne kadar ki sürece rağmen hala bir sonuca varmak mümkün mü? Yoksa Benan hanımın işaret ettiği gibi o yolun başına mı gitmek lazım?
Biz hem ilk duruşmada hem de özellikle ikinci duruşmada tam da Benan hanımın söz ettiği durumu ortaya koyduk. Bu sıradan bir cinayet ya da olay günüyle, öldürüldüğü günle ilişkilendirilebilecek bir cinayetin olmadığını, bunun bir perde arkasının olduğunu, bu perde arkasının CNN Türk’te çıktığı programdan itibaren başladığını ve buna sadece bu programdan sonra meydana gelen sosyal medya ve basın üzerinden meydana gelen linçle sınırlı kalmadığını, bu linçe Tahir Elçi’nin deyimiyle yargının da dahil olduğunu, yargının da ultra milliyetçi güruhların safında yer aldığını, tüm bunların cinayetten en az iki ay öncesine gidilmesi gerektiğini, o tarihten bu yana tüm manzaranın ancak bizi sağlıklı bir sonuca götürebileceğini defalarca ifade ettik. Mahkeme de ifade ediyoruz. Dolayısıyla sözünü ettiğimiz beyan konusunda hemfikiriz.
İçinde bulunduğumuz koşullar, dönem, atmosfer, yargının durumu size Tahir Elçi cinayetinin failini ortaya çıkarılacağı umudu veriyor mu?
Evet belki şuan ülkede hakim olan siyasi atmosfer bir umutsuzluk yaratabilir doğal olarak. Ancak biz buna uzun vadeli bakıyoruz. Siyasi iktidarlar gelip geçicidir. Bu siyasal iktidarın değişimiyle birlikte yargı mekanizmasının da paralel şekilde daha demokratik daha bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapabileceğini umuyoruz. Öyle bir safhaya geçildiğinde, umudumuzu daha da koruyacak gelişmelerin yaşanabileceğini de düşünüyoruz. En azından umut ediyoruz.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***