Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Güzel: Her gün kadınlar katlediliyor, bakanlık kadınlarla mücadele ediyor

Güzel: Her gün kadınlar katlediliyor, bakanlık kadınlarla mücadele ediyor


ANKARA – Meclis Genel Kurulu’nda konuşan HDP’li Semra Güzel, “Her gün bölgemizde kadınlar katledilirken bu katliamlarla, şiddetle mücadele etmesi gereken Bakanlık, maalesef kadınlarla mücadele ediyor” dedi.

Meclis Genel Kurul’da İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi görüşülmesine devam ediliyor. Kanuna ilişkin Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Tekirdağ Milletvekili Candan Yüceer söz aldı.

Literatürde, “stalking” kelimesinden türeyerek gelen, “ısrarlı takip” olarak çevrilen ve halk arasında “musallat olma” kavramlarını anlatan Yüceer, Hatay’da birlikte olduğu erkek tarafından yüzüne kezzap atılan Berfin Özek’in, “ısrarlı takibe” maruz kaldığını hatırlattı. Yüceer, “Kendisinin yüzüne kezzap atılmadan önce defalarca yolları kesilerek iletişim araçlarıyla tehditler aldı, hakaretlere uğradı ve eski erkek arkadaşı tarafından yüzüne asitli saldırıda, bir gözünü kaybetti, bir gözü yüzde 70 görme kaybı yaşadı ve yüzü gerçekten ağır hasar aldı. Ayşe Tuba Arslan, o da ısrarlı takip kurbanıydı. 23 kez şikayette bulunan ve son dilekçesinde ‘Ben öldükten sonra mı dikkate alacaksınız?’ diyen ama öldükten sonra da dikkate alınmayan Ayşe Tuba Arslan’dı” dedi. 

‘CEZA KANUNUMUZDA TANIMLANSAYDI’

Katledilen Tuba Arslan’ın davasında hukukçuların düzenlediği rapora değinen Yüceer, Arslan’ın şikayetlerinin farklı farklı olarak algılandığından kaynaklı önlemlerin alınmadığını anımsattı. Raporda, savcılık, aile mahkemesi, ceza mahkemesi, ŞÖNİM’ler arasında yeterli ve düzenli bir şekilde irtibat sağlanamadığından dolayı, ihmal zinciri sonucu Ayşe Tuba Arslan’ın öldüğünü ifade edildiğini vurgulayan Yüceer, “Ceza Kanunu’muzda tanımlansaydı, biz, Berfin Özek’in yüzüne kezzap dökülmeden önce onu koruyabildik, kurtarabilirdik. Ayşe Tuba Arslan, Güleda Cankel, Helin Palandöken ve nice kadınlar hayattan koparılmamış olurlardı, hayata tutunabilirlerdi. Ülkemiz açısından konun önemi de şu: Tipik bir ısrarlı takip davası olan Nahide Opuz davasına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararı” diye belirtti. 

‘10 KADINDAN 3’Ü ISRARLI TAKİBE MARUZ KALIYOR’

Hacettepe Üniversitesi’nin yaptığı araştırmada Türkiye’de kadınların yüzde 27’sinin, 10 kadından 3’ünün en az bir kez ısrarlı takibe uğradığının yer aldığını kaydeden Yüceer, “Türkiye’de yaşanan kadına yönelik şiddet olaylarının, kadın cinayetlerinin çoğunda ısrarlı takip söz konusu. Acil durum çağrılarının yüzde 20’si ısrarlı takip suçu kaynaklı. İşin bir vahim boyutu da maalesef, özellikle yetişkinlere ve çocuklara yönelik olan cinsel suçların başlangıcında ısrarlı takip olduğu biliniyor. Özellikle ısrarlı takip altındaki kız çocuklarının namus kurtarma düşüncesiyle, önce okuldan alınıp daha sonra da evlendirildiğini biliyoruz biz. İşte, bu fail ilk safhada durdurulmuş olsa, ısrarlı takip cezasız kalmasa bizler kadınlara yönelik şiddeti, cinayetleri, cinsel şiddeti engellemiş olacağız ve -bir diğer kısmı da- çocukların erken yaşta evliliklerinin önüne geçmiş olacağız” ifadelerini kullandı.

‘YASAL BOŞLUK VAR’

6284 sayılı kanun “ısrarlı takibin” ayrı bir suç olarak tanımlaması gerektiğini işaret eden Yüceer, şöyle konuştu: “Cumhurbaşkanı, İnsan Hakları Eylem Planı’nda bunu tekrar etti; Adalet Bakanı, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele 4’üncü Ulusal Eylem Planı’nda Şiddet İzleme Komitesi toplantısında mütemadiyen bunun ayrı bir suç olarak düzenlenmesini ifade etti ama maalesef, hâlâ, henüz bu yasal boşluk giderilmiş değil. Ceza Kanunu’muzda ısrarlı takip suç olarak tanımlanmış değil. O yüzden biz diyoruz ki: Kadınları ısrarlı takibe karşı savunmasız bırakmayalım. 2’si yürürlük 3 maddeden oluşan kanun teklifim eğer yasalaşırsa hem 6284 sayılı Kanun’un gereğini yerini getirmek adına hem kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin önlenebilir olması ilkesi uyarınca hem Anayasa’mızda yer alan hak ihlallerinin önlenmesi anlamında çok önemli bir eksikliği gidermiş olacağız.”

CHP Milletvekili Burcu Köksal, dolardaki kur yükselişine dikkat çekti. Köksal, “Türk lirası değer kaybettikçe de yoksullaşıyoruz. ‘Para tıpkı bayrak gibi, tıpkı millî marş gibi bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler. Paranın itibarı milletin itibarıdır’ diyor Erdoğan 1 Mart 2012 tarihli ‘tweet’in de. Peki, o zaman kötü yönetimleri yüzünden Türk lirasının itibarını sarsmaya kalkanlara, paramıza hızla değer kaybettirenlere ve hâlâ daha ‘Dünya bizi kıskanıyor’ diye nutuk atanlara şimdi ne diyelim siz söyleyin?” diye sordu.

‘MİLLET KOMBİYİ KAPATACAK HALE GELDİ’

“Kara kış çetin geçecek, millet geçinemiyor, doğal gaz faturalarını ödeyemiyor. ‘Fon oluşturun, yardım edin’ diyoruz, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı çıkıyor ‘Kombiyi kısın’ diyor” diyen Köksal, “Ya, ne kısması, milleti kombiyi kapatacak hâle getirdiniz, doğal gaz faturaları o kadar yüksek ki. İşsizlikte rekor kırdınız ama saray ve etrafındakiler aldıkları çifter çifter maaşlarla mutlu, mesut yaşıyorlar. Burada, bakın, en düşük alan çifter maaşlı yandaşınız 62 bin lira alıyor” dedi.

‘VATANDAŞIN DEFTERİNİ Mİ DÜRÜYORSUNUZ?’

Köksal, “ ‘68 tane yeni cezaevi açıyoruz’ diye övüneceğinize ayçiçeği yağı fabrikaları, şeker fabrikaları, kâğıt fabrikaları açmış olsaydınız, bugün bu hâlde olmazdık. Tarım politikanız, ekonomi politikanız, eğitim politikanız dökülüyor ama bakıyorum, eğitim sistemi çöktükçe Millî Eğitim Bakanı kendini başarılı sayıyor. 5’li çeteye verilen ihaleleri dolar ve euro bazında verip yandaşlarını çifter maaşlara boğanlar, şekerden una, kömürden yağa, her şeye neredeyse saatlik zam yapanlar, vatandaşı açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşamaya mahkûm edenler ekonominin kitabını mı yazıyor, vatandaşın defterini mi dürüyor?” diye belirtti.

‘KAPI KAPI GEZİYORUZ’

HDP Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel ise yasa teklifinin Türkiye halklarının adalet arayışına çözüm olmadığını söyledi. Kürt kadınları olarak yıllardır kadın mücadelesi yürüttüklerini söyleyen Güzel, çalışmalarını şöyle anlattı: “Toplumumuzun kadın-erkek eşitliğine inanan ve sağlayan, kadını bir irade olarak gören bir toplum olarak değişmesi, dönüşmesi için mücadele ediyoruz; bunun hayata geçirilmesi için ev ev, kapı kapı dolaşarak kadınları bilinçlendiriyor, kadına yönelik şiddetin durması için politikalar üretiyoruz. Bu bağlamda, yerel yönetimlerimizde, her ilçede tek tek kadın kurumları açıldı, eş başkanlık sistemi hayata geçirildi. Kültürden ekonomiye, sosyal yaşamdan siyasete kadar her alanda kadınların var olması için büyük emekler verildi fakat atanan kayyumların yaptığı ilk iş bu kadın kurumlarını kapatmak oldu ve tek bir kişiye bundan dolayı soruşturma açılmadı, hesap sorulmadı.

İKTİDAR KADIN VE KÜRT DÜŞMANI

Kurumlarımız kapatılsa da her gün aktivist arkadaşlarımız ‘8 Mart’a neden katıldın?’, ‘25 Kasım’a neden katıldın?’, ‘Gülistan Doku’yu neden sordun?’ gibi son derece absürt bahanelerle gözaltına alınıp tutuklansa da kadın özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz. 21 Kasım 2016 tarihinde bu ülkenin kara lekesi olarak hayata geçirilen KHK’lerden biriyle Kürt kadınlarının çatı örgütü olan TJA Derneği diğer kadın dernekleriyle birlikte kapatıldı. Bu hukuksuz uygulamalara rağmen bizler, kadınlar bu yasaklayıcı zihniyete karşı mücadele etmeye devam ettik; ev ev dolaşmaya, kadınları bilinçlendirmeye, şiddeti durdurmak için emek ve inançla çalışmaya devam ettik fakat iktidar kadın ve Kürt düşmanı; hukuk tanımamaya, kadın haklarını tanımamaya da devam ediyor.

BAKAN BEY FERMAN BUYURMUŞ!

İşin hukuksuzluk boyutu milyonlarca Kürt kadınının sahiplendiği, kendisini içerisinde gördüğü TJA’ya dair kesinleşmiş bir mahkeme kararı yokken kriminalize edilmek istenmesidir. Bu ülkenin İçişleri Bakanlığının yayınladığı her broşürde, her çalışmada sayfa sayfa, TJA’nın anti propagandası yapıldı, yapılmaya da devam ediyor fakat hakkında alınan bir karar var mı? Yok. Ortada bir delil var mı? Yok. Olan şey ne peki? Bakan Bey ferman buyurmuş, emniyet güçleri ve mahkeme de. Sadece bir bakanın sözü ve yaklaşımıyla eylem ve etkinliklerimiz yasaklanıyor. Yasal olarak herhangi bir karar ortada olmamasına rağmen fiilî olarak, keyfî olarak kadın etkinlikleri suç sayılıyor.

BAKANLIK KADINLARLA MÜCADELE EDİYOR

Ülkenin başka bir yerinde yapılan aynı içerikteki eylemler, etkinlikler kamu düzenini bozmak, pandemi kurallarına uymamak gibi sudan sebeplerle yasaklanırken bölge illerinde ayrıca bu eylem ve etkinlikler terörle iltisaklı olarak gösterilip hukuka aykırı bir şekilde terörize edilmek isteniyor. Fiiliyatta zaten uygulanmayan yasalar, söz konusu Kürtler ve Kürt kadınlar olunca gökten tepetaklak oluyor. Her gün bölgemizde kadınlar katledilirken bu katliamlarla, şiddetle mücadele etmesi gereken Bakanlık, maalesef, kadınlarla mücadele ediyor. Yine, bu Bakanlığa bağlı kayyumlar her gün kurumlarımızı kapatıp kadınları işten atıyor.

MÜCADELEYE DEVAM EDECEĞİZ

Buradan bir kez daha belirtiyorum: Kadınlara yönelik bu tavrı kriminalize etme çabalarını, hukuksuz yere yok sayma, gözaltı ve tutuklamalarla sindirme politikalarını kabul etmedik, bundan sonra da kabul etmeyeceğiz. Dün nasıl yaptıysak bundan sonra da ev ev, kapı kapı gezmeye, mücadeleyi büyütmeye, erkek devlet şiddetiyle mücadele etmeye devam edeceğiz.”

Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version