Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Fehim Taştekin: BAE-Şam ilişkisinden ABD rahatsız mı?

Fehim Taştekin: BAE-Şam ilişkisinden ABD rahatsız mı?


Gazeteci Fehim Taştekin, BAE ve Ürdün’ün Şam yönetimiyle yeniden kurduğu değerlendiren bir yazı kaleme aldı.

BBC Türkçe’de yeralan değerlendirmesinde Taştekin “BAE ve Ürdün’ün adımları Washington’ın zımni rızası dahilinde gelişen girişimler olarak görüldüğünü” söyledi.

Taştekin’in yazısının bir kısmı şöyle: 

Türkiye’nin Suriye’ye yeni askeri harekât planları Rusya ve ABD’yi sahada yeni pozisyonlar almaya iterken siyasi alanda önemli gelişmeler yaşanıyor. Rus ve Amerikan tarafı Ankara’nın beklediği ‘yeşil ışığı’ yakmayıp olası Türk askeri müdahalesi önünde caydırıcı önlemlerle meşgulken Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed 9 Kasım’da Şam’ı ziyaret etti.

Şam’la ilişkilerin askıya alındığı 2011’den beri bir ilke imza atan Zayed beraberindeki heyetle, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’la görüşmeler yaptı.

İkili ilişkiler, ortak çıkar alanlarında ortaklığın geliştirilmesi ve hayati sektörlerde yatırım çabalarının yoğunlaştırılması ele alındı. BAE liderliğinin Suriye’nin istikrara kavuşması ve yeniden inşasına yardım sözü iletildi. Somut olarak Şam kırsalında 300 megavat kapasiteli bir fotovoltaik tesisin kurulması kararlaştırıldı.

ABD rahatsız mı?

Bu adımlar karşısında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Esad’la normalleşmeyi desteklemedikleri açıklamasını tekrarlasa da Biden yönetimi şimdiye dek engelleyici bir tutum sergilemedi. Haliyle BAE ve Ürdün’ün adımları Washington’ın zımni rızası dahilinde gelişen girişimler olarak görülüyor.

Arap medyası da Ürdün Kralı’nın, Suriye ile ilişkileri başlatma ve bundan dolayı Sezar yaptırımlarına maruz kalmama konusunda Biden’ı ikna ettiğini yazıyor.

Amerikan yönetiminin Suriye üzerine değerlendirmelerini etkileyen iki temel mesele var: İran ve İsrail.

İsrail’le ilişkileri normalleştiren bir ülke olarak BAE’nin Şam açılımı İsrail-Amerikan ekseninde İran’ı geriletecek bir Arap inisiyatifi olarak ele alınabilir.

Ayrıca Haziran’dan beri Suriye özelinde süren Amerikan-Rus diyaloğu ve Tel Aviv-Moskova hattında Suriye’deki İran-Hizbullah varlığına karşı ortak değerlendirmeler Şam’ı etkileyecek kanalların açılmasını içeriyor olabilir.

Arap sokağındaki değişimi tetikleyen faktörler

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad Eylül’de BM Genel Kurulu toplantıları için gittiği New York’ta çok sayıda ikili görüşme gerçekleştirmiş ve Suriye’ye yönelik tavrın değiştiği izlenimiyle dönmüştü.

Amman’ın Şam’a teveccühü uluslararası alanda ‘meşruiyetin tesisi’ bakımından önem arz ederken Emirliklerin rolü elindeki finansal güç nedeniyle Arap ülkelerini daha fazla etkileme kapasitesine sahip.

Bu girişimleri, Mısır’ın bölgesel liderliği üzerindeki pasları sökmeye çalışırken Suriye’yi kazanma çabası ve Cezayir’in kendi dönem başkanlığında Arap Birliği’ndeki Suriye’nin koltuğunu iade etme hedefiyle birlikte ele almak gerekiyor.

Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtane Lamamra, Suriye’yi Arap Birliği’ne döndürme zamanının geldiği ve BAE Dışişleri Bakanı’nın Şam ziyaretinin Araplar arası uzlaşmazlığı aşmaya yardımcı olacağı mesajını verdi. Cezayir Mart ayındaki zirveye kadar ortak bir Arap kararının oluşmasını umuyor.

Fotoğrafın geneline bakıldığında Şam’ı Arap kalbine döndürmeye yönelik bir psikolojik ivmenin yükseldiği görülüyor.
Bu eğilimi besleyen belli temel kaygılar da var.

Birincisi Suriye’ye yönelim Arap tecridinin Türkiye ve İran’ın müdahale ve nüfuz alanı açtığı tespiti belli ülkeler için çıkış noktası haline geldi. Bu ülkeler ‘neo emperyal’ bir çerçevede gördükleri Türk-Fars etkisini geriletmek için Suriye’yi artık bir Arap meselesi olarak ele almak istiyor.

Çatışmacı rekabetin Türkiye ve İran’a alan açtığını düşünenler, bunu tersini çevirmek için de BAE’nin suları test eden manevrasını dikkatle izliyor. Hızlı davranabilen, çapraz ilişkilere girebilen ve bir seçenekten diğerine rahat sıçrayabilen BAE gibi bir ülkenin rolü önem kazanıyor.

Suriye’ye farklı bakmaya iten bir diğer gerekçe ise şu:

2013’te Mısır’da darbeyle bertaraf edilen, bu yıl Tunus ve Fas’ta siyaseten hezimete uğratılan, birkaç yıldır Libya’da geriletilen Müslüman Kardeşler projesinin Suriye’de başarılı olması öteki Arap rejimleri için tehlikeli bulunuyor.

Müslüman Kardeşler’in ana finansörü Katar bile paradoksal olarak kendi içinde bu örgütün siyasal varlık kazanmasına izin vermiyor.

 

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version