BİNGÖL- Bingöl’de konuşan DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken Kürt sorunu nedeniyle “çözülen bir devlet krizi” ile karşıya olduklarını söyledi.
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) tarafından düzenlenen “Özgürlük zamanı” kampanyasında Bingöl’de buluşma gerçekleştirildi. Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Örgütü’nde düzenlenen buluşmaya, DTK Eş Genel Başkanı Berdan Öztürk, DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, HDP Bingöl Milletvekili Erdal Aydemir ile çok sayıda yurttaş katılırken, salona “Faşizme karşı direnişi büyütüyoruz” yazılı pankartı asıldı.
Toplantıda ilk konuşan DBP Eş Genel Başkanı Bayındır, Türkiye’de kontrolünü kaybetmiş bir iktidarla karşı karşıya kaldıklarını ve yaşanan siyasi atmosferinin yüzyıla yaklaşan devlet politikasının devamı olduğunu ifade etti.
‘ÇÖKEN AKP VE MHP’NİN KENDİSİDİR’
Yaşanan devlet krizinin yüz yıldır Kürt mücadelesi ile çöküşe girdiğini söyleyen Bayındır, “Bu nedenle partimize çok kapsamlı saldırılar gerçekleştiriliyor. Sadece partimize de değil, bir bütün olarak Kürt halkının bütün kazanımlarına yönelik saldırılar gerçekleştiriliyor. Bütün bu saldırılara karşı siyasi partimiz ve kurumlarımız hala dimdik ayakta. Bütün örgütlülüğümüzü ‘çöktürme planı’yla yok etmek istediler, ancak bugün gelinen aşamada ayakta kalan Kürt halkı ve kurumları; çöküşe uğrayan ise AKP ve MHP’nin kendisidir” dedi.
Bayındır, bileşeni oldukları HDP’nin bugün artık oylarını ve Meclis’teki milletvekili sayısını artıran bir parti olmaktan öte toplumsal ve siyasal sürecin geleceğini belirleyen bir durumda olduğunu da dile getirdi. Bayındır, “Bugün artık sadece AKP-MHP iktidarını devirmiyoruz. Bizler bugün bunun çok daha ötesindeyiz. Çöken ve çözülen bir devlet krizi var karşımızda ve devletin kendisini artık Kürt sorununu çözme konusunda yeniden yapılandırılması gerekir. Bu sorunu çözemediği takdirde devletin ikinci yüzyılına varlığını normal şekillerde sürdürebilecek bir imkanın ve olanağının olmadığını söylüyoruz. Bu durumu açığa çıkaran Kürt halkı ve kurumlarının verdiği mücadeledir. Bu durumda en yakın gündem olarak Meclis’ten geçen ve sözde de olsa, ana muhalefet partisi olan CHP’nin tezkereye ‘hayır’ demesidir. Kürt halkının mücadelesi olmadan CHP’nin ‘hayır’ deme olanağı kesinlikle söz konusu olamazdı. Bununla birlikte önümüzdeki süreçte çok daha önemli gelişmeleri kendisiyle birlikte getirecektir” diye konuştu
ÖRGÜTLENME VURGUSU
Kürt sorununu çözmek mecburiyetinde olan devletin eşitlik, özgürlük talepleri ve demokratik bir anayasa yapma konusunda duyarlılık göstermesi gerektiğini dile getiren Bayındır, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunlar çözülmedikçe devletin içinde bulunduğu kriz belki de kimsenin hayal edemeyeceği kriz ve kaoslara kapı aralayacak. Yine bugün tüm ilişkilerden izole edilmiş bir devlet aklının artık Kürt sorununu çözmekten başka bir yolu kalmamıştır. İçinde bulunduğumuz süreç bunu açık bir şekilde göstermekte. Bu anlamıyla hem içinde bulunduğumuz süreç ve yaşanan siyasal gelişmeler çok önemli. Bu nedenle halkımızla sürekli bir örgütlenme çalışması yürütmek her zamankinden çok daha önemli ve tarihi bir sorumluluktur. Bu nedenle gücümüzü güç katacak her anne, genç ve arkadaşımız gelecek süreci belirleyecek konumdadır. Dolayısıyla bugün örgütlenmenin her zamankinden daha önemli olduğunu bilmemiz gerekiyor.”
‘BİZİM ÇİZGİMİZ ÜÇÜNCÜ YOL’
Bayındır, konuşmasında HDP’nin yayımladığı 11 maddelik deklarasyona dair de konuştu. Bir tutum belgesi olarak açıklanan deklarasyona dair herkesin kendisine göre değerlendirmelerde bulunduğunu belirten Bayındır, “Biz yayınladığımız deklarasyonla gelecek süreçte nasıl bir pozisyon takınacağımız ifade ettik ve ilklerimizi bu şekilde belirttik. Farklı kesimler kendilerine göre yorumluyor olabilirler ama bizlerin, hiçbir şekilde iki kutup olarak ifade edilen cumhur ve millet ittifaka göz kırpma gibi bir durumumuz yok. Bunu net bir şekilde ifade ediyoruz. Bizim çizgimiz Üçüncü Yol’dur. Gücümüzü de gelecekte bu temel üzerinde sürdüreceğiz” ifadelerini kullandı.
ÖZTÜRK: 98 YILDIR SOYKIRIM YAŞANIYOR
DTK Eşgenel Başkanı Öztürk ise, konuşmasında Kürtlere yönelik tarihsel soykırım politikası üzerinde durdu. Lozan anlaşması ile Kürdistan’ın dört parçaya ayrıldığını, 24 Anayasası ile birlikte ise Kürtlere yönelik soykırım politikalarının devreye konulduğu dile getiren Öztürk, soykırımın sadece fiziki anlamda değil, çeşitli şekillerde devreye konulduğunu vurguladı. Öztürk,“‘Beyaz soykırım’ dediğimiz bir halkın dilini, tarihini, kültürünü ve halkın kendisini hedef alıp, yok etme temelinde yapılan bir anayasa ve o anayasa çerçeve içerisinde de hayata geçirilen planlar. Bu soykırımların en ahlaksızı ve vicdansızıdır. Bu 98 yıldır da Kürt halkı ve Kürdistan coğrafyasında yaşanıyor” diye belirtti.
KİMYASAL SİLAH KULLANIMI
Türkiye’nin Federe Kürdistan’a yönelik devam eden operasyonuna işaret edip, buraya asker konuşlandırılmasını “işgal” olarak tanımlayan Öztürk, şunları ekledi: “Güney’de bir işgal durumu söz konusu. Bunun adı işgaldir başka şekilde ifade ederek kimseyi kandırmasılar. Ve bu sadece Güney’in sorunu değil. Dört parçaya ayrılmış olabilir ama bu bütün Kürtlerin sorunudur. Güney Kürdistan’daki her bir kazanım buradaki Kürtlerin de kazanımıdır. Bunun tek bir sahibi, partisi kurumu yoktur. Her bir Kürt oradaki kazanımı sahipleniyor. Kazanımlara karşı yapılan saldırılara karşı da her Kürt şiddetli bir şekilde karşı çıkıyor. Verdiğimiz bedeller var. Enfal’de kadın, çocuk demeden kimyasal silahlar kullanarak katlettiler. Şimdi ise Saddam’dan daha kötü olan bir zihniyet yine Güney Kürdistan’da kimyasal silaha başvuruyor. Bunu kabul etmemiz söz konu değil. Bütün uluslararası sözleşmelere aykırı davranılıyor. Farklı kesimlerden insanlar bölgede kimyasal silah kullanıldığını dile getiriliyor ama kimseden bir ses yok. Bizler, sizlerin deneğiniz değiliz. İnsanlığa karşı bir suç işleniyor. İnsanlığı savunuyorsanız ikiyüzlülük yapmayın. Kürtlere karşı gözlerinizi, kulaklarınızı kapatmayın. Bu konuda yetkili kurumların gidip bölgede incelemelerde bulunması gerekir.”
MUHALEFETE ‘TECRİT’ ELEŞTİRİSİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen ağır tecrit politikasına da değinen Öztürk, bu politikanın sebebini çok iyi bildiklerini ifade etti. Öztürk, “Bir şahısa bu tecridi uygulamıyorsunuz. O sesin bütün kötülüklerinize karşı bir cevabı var. Ortak bir yaşamın nasıl kurulması gerektiğiyle ilgili önerileri var. Sesi duyulduğu zaman Türkiye’de umudun yükseldiğini görüyoruz. Siz O’nu, insanların umudu olması nedeniyle üzerine tecrit altına alıyorsunuz. Bu tecridin hukukta yeri yok, bu bir işkence yöntemidir” dedi.
Öztürk, muhalefetin tecrit karşısındaki sessizliğini ise “Her nedense Sayın Öcalan’a uygulandığında kimseden ses seda yok. Bu tecrit kırılmadan kimse Türkiye’de yaşanan krizlerin çözümünden bahsetmesin. Sizler bu tecritten bahsetmediğinizde demokrasiden nasıl bahsedeceksiniz” sözleriyle eleştirdi.
Kaynak: Mezopotamya Ajansı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***