İhraç Kurmay Albay Hüseyin Demirtaş’ın başvurusunu inceleyen HAAK, kararını internet sitesinde açıkladı. Hukuku ayaklar altına alan hakim ve savcılar tek tek deşifre edildi.
Kararda, “Başvurucu hakkında adli kontrol tedbiri verilmesi ve tutuklanmasına yönelik olarak yakalama kararı çıkartılmasına ilişkin olarak: Tutuklama Talep Eden Savcılar: (1) Cumhuriyet Savcısı Mustafa GÖKÇE (42102). Adli Kontrol Altına Alınması Kararı Veren Mahkeme: Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği. Adli Kontrol Kararı Veren Hâkim: Sezer SÖYLEMEZ (40958). Adli Kontrol Kararına Yapılan İtiraza Karar Veren Hakim: Abdurrahman GÜN (40869). Tutuklamaya Yönelik Yakalama Kararı Veren Hakim: Abdurrahman GÜN (40869).” denildi.
Tutuklamaya konu suçlamanın ‘silahlı terör örgütü üyeliği , darbeye teşebbüs’ olduğu belirtildi. Tutuklama kararında dayanak olarak kullanılan verilerin, ‘Ankara İl Emniyet Müdürü Mahmut Karaaslan tarafından Genel Kurmay Başkanlığında görevli P.Kurmay Albay Alper Eser’e teslim edilen yasadışı fişleme niteliğindeki isim listesi’ olduğu aktarıldı.
Soruşturma aşamasında adli kontrol tedbir kararına yapılan itirazı reddeden hakim ve savcıların isimleri de karar da yer aldı. Abdurrahman GÜN (40869). Mustafa GÖKÇE (42102)
Soruşturma aşamasında adli kontrole sevk eden, adli kontrol kararı eren, adama kararı eren, tutuklanmak üzere yakalama talebinde bulunan e tutuklanmak üzere yakalama kararı veren hakim ve savcılar ise şöyle sıralandı: Mustafa GÖKÇE (42102). Mustafa Çorumlu (39928). Sezer SÖYLEMEZ (40958). Abdurrahman GÜN (40869).
KARARIN TAM METNİ İÇİN LİNKE TIKLAYIN
https://crossborderjurists.org/haak-huseyin-demirtas-karari/?swcfpc=1
Söz konusu kararların incelenmesi için dernek üyelerinden bir raportör görevlendiriliyor. Raportör görüşünü içeren raporu kurula sunuyor. Ardından kurul tarafından rapor ulusal ve uluslararası hukuk ve sözleşme hükümlerine göre inceleniyor.
TUTUKLAMAYI GEREKTİRECEK SOMUT DELİL YOK
Kararda, “Kurulumuza sunulan hâkimlik kararları incelendiğinde, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesinde tutuklamaya ilişkin şartların oluştuğuna dair kararı okuyan üçüncü kişiyi ikna edebilecek bir delil değerlendirilmesi yapılmadığı öte yandan Ceza Muhakemesi Kanunun 109. Maddesinde belirtilen Adli Kontrol Tedbirlerinin uygulanmasını gerektirir bir delil değerlendirilmesinin yapılmadığı; sadece kanunda yazılı ifadelerin tekrarıyla yetinildiği; söz konusu delillerin hukukiliği noktasında bir değerlendirme ve inceleme yapılmadığı; AİHM’in 5.madde kapsamındaki içtihatlarında belirlenen delil ve delil değerlendirme kriterlerinin karşılanmadığı, Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınan hakların kullanımının geriye dönük ve ayrımcılık temelli olarak kişi aleyhine suçlama delili olarak kullanıldığı Kurulumuz tarafından değerlendirilmiştir.” deniliyor.
KARARLARIN GEREKÇESİ BİLE YOK
Kurul, tutuklama ve tutuklamaya devam kararlarının bir gerekçesi olup olmadığını da inceliyor: “Anayasa’nın 141. maddesi ile emredilen ve CMK’nın 34. maddesinde tekrarlanan ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri ile güvence altına alınan, mahkeme ve hâkimlik kararlarının gerekçeli olması şartının karşılanmadığı; sebep-sonuç ilişkisi tesis edilmediği, söz konusu kararlarda sadece yasa maddelerinde yer alan ölçütlerin tekrar edildiği, ölçülülük-orantılılık-gereklilik gibi kıstasların karşılanmadığı, bu nedenle başvurucunun karara karşı etkin bir itiraz hakkı kullanmasının önlendiği görülmüştür. Bu haliyle söz konusu kararların gerekçesiz olduğunun kabul edilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.”
HAKİM VE SAVCILAR TARAFLI VE BAĞIMLI
Türk yargısının özellikle 2014 sonrasında siyasetin etkisi altına girdği belirtilen kararda, siyasi yönü bulunan soruşturma ve yargılamalarda AİHM içtihatları ile somutlaşan ve çerçevesi çizilen ilke ve usullere riayet edilmediği aktarılıyor. Ardından, şu ifadeler kullanılıyor:
“Başvurucu hakkında önceden hazırlandığı konusunda hiçbir kuşku bulunmayan fişleme listesine dayalı olarak ve bunun dışında hiçbir delil olmaksızın, gerekçesiz şekilde verilen konutta, iş yerinde ve araçta arama kararı, adli kontrol kararı, tutuklanmak üzere yakalama kararı ile kararlarda yer verilen ön kabuller birlikte değerlendirildiğinde söz konusu yargı mensuplarının önyargılı, taraflı ve ayrımcılık temelli bir yaklaşım sergiledikleri konusunda tarafımızda kuvvetli bir şüphe oluşmuştur.”
KARARLAR CEZA HUKUKUNA TAMAMEN AYKIRI
“Verilen kararların Ceza Hukuku ve Ceza Yargılama Hukukunun temel ilkelerine tamamen aykırı olduğu, karar veren hâkim ve savcıların verdikleri kararlarda başvurucuya atfedilen suçun yasal şartlarının oluşup oluşmadığına dair değerlendirmelerden ziyade önceye dayalı fişlemelerle başvurucunun birinci, ikinci ve üçüncü derece akrabalarının yürürlükte bulunan yasalara göre suç oluşturmayan yasal faaliyetlerini dikkate alarak bunları başvurucu aleyhine değerlendirmek suretiyle başvurucuyu içinde bulunmadığı bir hareketin parçası gibi göstererek başvurucunun çalıştığı kurumdan uzaklaştırılmasını hedefleyen şekilde başvurucunun ideolojisini, dini görüşünü, ırkını ve/ya siyasi tercihlerinin gözönüne aldığı, böylece Yargıçların objektif ve subjektif bağımsızlıklarının, savcıların ise tarafsızlıklarını kaybettikleri konusunda Kurulumuzda kanaat oluşmuştur.”
“Başvurucunun talebi doğrultusunda yapılan inceleme sonucunda, söz konusu kararların uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde kabul edilen ilke ve gereklilikleri karşılamadığı, bu nedenle söz konusu kararların hukuken meşru ve kabul edilebilir, sonuç doğuracak nitelikte olmadıkları Kurulumuzca değerlendirilmiştir.
(…)
Yukarıda isimleri yazılı yargı mensubu hâkim ve savcılar hakkında, hukuka aykırı yöntemlerle, hukuken geçerli bir delil olmaksızın ve gerekçesiz olarak “gözaltı işlemi” uygulayıp öncesinde “adli kontrol tedbiri” daha sonrasında da “tutuklanmak üzere yakalama” kararı vermek ve/ya devam ettirmek suretiyle TCK’nun 37.maddesi yollamasıyla TCK’nun 109/1; 109/2; 109/3-b,c; 109/4 maddelerine temas eden KİŞİYİ HÜRİYETİNDEN YOKSUN KILMA suçu nedeniyle soruşturma yapılması gerektiği,
Adı geçen hâkim ve savcıların, başvurucuya yönelik kişiyi hürriyetinden yoksun kılma, rahatsızlığı bilindiği halde gözaltına almak suretiyle yaşam hakkına müdahalede bulunulması ve heyetimizce incelenen başvurucunun ismi karşısında aile bireylerinin yasal faaliyetlerinin suç olarak tanımlanarak kişisel verilerin kaydedilmesinin; siyasal saiklerle ve mağdurla birlikte toplumun bir kesimine karşı bir plan doğrultusunda sistemli olarak işlediklerine dair haklı nedenlerin bulunduğu gözönüne alındığında TCK’nun 77/1-c ve d fıkralarına temas eden işkence ve kişiyi hürriyetinden mahrum bırakma şeklindeki İNSANLIĞA KARŞI SUÇ bağlamında soruşturulmaları gerektiği,
Başvurucunun yakalanmasına ilişkin olarak düzenlenen tutanakta, yakalanma yerinin Başvurucunun evi olmasına karşın, görevliler tarafından Genel Kurmay Başkanlığı Nizamiyesi olarak belirtilmek suretiyle sahtecilik suçunun işlendiği gözönüne alındığında, evrakı düzenleyenler ve kullananlar hakkında TCK’nın 204.maddesinde tanımlanan RESMİ EVRAKTA SAHTECİLİK SUÇU bağlamında soruşturulmaları gerektiği,
Dosya bağlamında şartları oluştuğu takdirde adları geçen yargı mensuplarının;
Konut dokunulmazlığının ihlali (TCK MADDE 116)
Dilekçe hakkının kullanılmasının engellenmesi (TCK MADDE 121)
Nefret ve ayrımcılık (TCK MADDE 123)
Özel hayatın gizliliğini ihlal (TCK MADDE 134)
Kişisel verilerin kaydedilmesi suçu (TCK 135)
Resmi belgede sahtecilik (TCK MADDE 204)
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan (TCK MADDE 206)
Görevi kötüye kullanma (TCK MADDE 257)
Kişilerin malları üzerinde usulsüz tasarruf (TCK MADDE 261)
Suç uydurma (TCK MADDE 271)
Suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme (TCK MADDE 281)
Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs (TCK MADDE 288)
Suçlarından sorumlu olabilecekleri,
B. Disiplin Hukuku sorumluluğu:
Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmeyen hakim ve savcılar hakkında Hakimler ve Savcılar Kurulu tarafından, meslekten ihraçlarını konu alan bir disiplin soruşturması yapılması gerektiği;
C. Özel Hukuk sorumluluğu:
Başvurucunun uğradığı zararlar nedeniyle Maliye Hazinesi ile birlikte adı geçen hakim ve savcılara karşı maddi ve manevi tazminat davası açabilme hakkının olduğu,
Sonucuna varılmıştır.
Vardığımız sonuca isimleri yazılı hâkim ve savcıların gıyabında varılmıştır.
Söz konusu yargı mensupları doğrudan veya temsilcileri vasıtasıyla değerlendirmelerimize ve vardığımız sonuca itiraz etme hakkına sahiptirler.
Böyle bir itiraz gerçekleştiğinde, yapılan itirazı ve sunulan bilgi ve belgeler kamuoyu ile paylaşılacak ve kararı yeniden gözden geçirilerek tamamen veya kısmen değiştirilebilecektir.”
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***