Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Erdoğan’ın New York ve Soçi’deki görüşmelerinin arka planında neler yaşandı?

Erdoğan'ın New York ve Soçi'deki görüşmelerinin arka planında neler yaşandı?


Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 29 Eylül’de Soçi’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’le yaptığı görüşmenin ardından İdlib’de Suriye ordusu ve Rus savaş uçaklarının operasyonları devam etti.

Erdoğan, görüşme öncesi Putin ile “önemli bir karara varacaklarını” söylemiş, “Türkiye-Rusya ilişkilerinde inşallah çok daha güçlü bir döneme girmiş olacağız” demişti. Ancak görüşme sonrası somut bir karar açıklanmadı.

 

Bu ifadeleri de, ABD Başkanı Joe Biden ile ilişkileri için “İyi başladık diyemem” ve ABD ile “şu andaki gidiş hayra alamet değil” dediği New York ziyaretinin hemen ardından kullanmıştı.

 

Peki Erdoğan’ın ABD ziyaretinde Biden’dan beklentisi neydi? Bu beklentiler, Putin-Erdoğan zirvesini etkiledi mi?

 

BBC Türkçe, görüşmelere yakın Türk güvenlik ve diplomatik kaynaklarına sordu.

 

Kabil Havalimanı meselesiyle başlayan ABD-Türkiye yakınlaşması

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’la Biden arasındaki ilk görüşme, Brüksel’de NATO zirvesi marjında 15 Haziran’da yapıldı. Bu görüşmeden çıkan en somut sonuç, Türkiye’nin, ABD’nin çekilmesi sonrası Afganistan’ın başkentindeki Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama taahhüdü vermiş olmasıydı.

 

Bu, uzun bir süre sonra ABD ve Türkiye’nin pozitif gündemle masaya oturup somut bir sonuca odaklı çalışacağı ilk alan oldu.

 

Ankara, bunun karşılığında hiçbir söz almasa da, uzun vadede bu işbirliğinin aşama aşama olumlu sonuçlar doğurmasını; pozitif gündemle masaya oturulabilecek Ukrayna, İdlib gibi meselelerde işbirliğini geliştirmeyi; son dönemde sorunlarla (ABD’nin PYD’ye desteği, Fetullah Gülen’in ABD’de yaşaması gibi) gündeme gelen ikili ilişkilerde farklılık yaratmasını; ABD Kongresi gibi dış politikada etkili birimlerde oluşmuş olumsuz imaj algısını değiştirmeyi umuyordu.

 

Taliban’ın Kabil’de beklenenden çok hızlı şekilde kontrolü sağlamasıyla bu plan suya düşse de, havalimanının işletmesine Türkiye kalıcı sorumluluk üstlenmeye talip. Öyle ki; şu an Kabil’de büyükelçiliği bulunan ve aktif olarak çalışan tek NATO ülkesi de Türkiye. Taliban’ın oluşturduğu hükümetle, resmen tanımasa da, düzenli görüşmeler yapıyor ve ABD ile uluslararası toplumla aynı mesajları iletiyor. Taliban’la iletişim ihtiyacının karşılanması açısından Türkiye’nin pozisyonunun önemli olduğu düşünülüyor.

 

Ankara’ya göre Afganistan olumlu gündemden çıkmadı. Bunun da bir farklılık yaratması bekleniyordu ancak henüz bu beklenti gerçekleşmedi.

 

S-400 krizine çözüm için ABD’ye öneri

 

15 Haziran’da ilişkilerin ivme kazanmasıyla birlikte Ankara, masaya sorunlu alanlarda yapıcı çözümlerle gitmeye başladı.

 

Örneğin Ankara, Nisan ayında ilk testleri yapılmış olan S-400’lerin aktive edilmemesi için “S-400’leri kullanmamızı gerektirmeyecek bir ortam yaratılabilir, herhangi bir tehdit oluşursa bunu ABD ile koordinasyon halinde, istihbarat birimlerinin ortak çalışmasıyla çözebilir ve tehdidi F-35’lerle ortadan kaldırabilir” önerisi yaptı.

 

Ancak ABD tarafı bu öneriye sıcak yaklaşmadı.

 

Ankara, sorunsal atmosferden uzaklaşılacak ve bunun gibi stratejik işbirliğini artıracak önerilerin hayata geçmesi için siyasi irade gerektiğini, bu sebeple teknik heyetlerin ötesinde devlet başkanı düzeyinde görüşülmesi gerektiğini düşünüyor.

 

İdlib’de diplomatik destek beklentisi

 

İdlib’de Rusya’nın son dönemde sıklaştırdığı hava operasyonlarında sivillerin de hedef alındığına dair bilgiler, Ankara ile birlikte ABD’li yetkililerin de gündeminde.

 

Özellikle buradan yaşanacak bir göç akınının, Türkiye kapıları kapatmış olsa bile “kaçakçılar üzerinden, bölgedeki farklı radikal grupların bağlantıları üzerinden” önce Türkiye sonra da tüm Avrupa’yı etkileyebileceği öngörüsü de ABD başta olmak üzere Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyelerine, Türk yetkililer tarafından iletildi.

 

BM yardımlarının Türkiye sınırı üzerinden Suriye’ye ulaştırılması için her yıl Temmuz ayında yapılan görüşmelerde Rusya ve Çin’in vetosu sebebiyle zorluklar yaşanıyor. Türkiye, buradan yola çıkarak İdlib’de, Türkiye sınırında BM kararıyla bir tampon bölge oluşturulması ve göçmenlerin bu şekilde resmen BM korumasına alınmasını da gündeme getirdi.

 

Bunun için de öncelikle veto yetkisi olan beş daimi üyeden ABD, İngiltere ve Fransa’nın onayı gerekiyor.

 

Rusya’nın veto edeceği tahmin edilse de Türkiye, Afganistan dışında bir yapıcı gündem daha oluşturabilecek şekilde, İdlib konusunda da ABD’den böyle net bir destek bekliyordu. Ancak bu beklenti de ABD tarafından henüz karşılanmadı.

 

New York’ta görüşme neden olmadı?

 

Ankara, bu gelişmeler ışığında Erdoğan’ın BM Genel Kurulu için gittiği New York’ta Biden ile kısa da olsa bir görüşme yapmasını istedi.

 

“New York’ta görüşürüz” mesajı, Beyaz Saray’a daha 15 Haziran’daki ilk görüşmede iletilmişti.

 

Ancak müzakereler sırasında Amerikan tarafından Biden’ın Covid önlemleri kapsamında New York’ta ikili görüşme yapmaktan mümkün olduğunca kaçındığı, Washington DC’de farklı programları olduğu için New York’ta az kalacağı söylendi. İkili görüşme konusunda anlaşma sağlanamadı.

 

Ankara’dan DC’de görüşmeye dair bir talep de iletilmedi. 30-31 Ekim’de Roma’daki G20 ya da Kasım ayında Glasgow’da yapılacak COP 26 iklim zirvesinde görüşme yapılması üzerine tarafların müzakereleri sürdü.

 

Erdoğan’ın Amerikan CBS televizyonuna verdiği röportajda bu konudaki hayal kırıklığını dile getirmesi, kaynaklara göre Amerikan tarafının yanıtını hızlandırdı ve hemen ardından “Roma’da görüşmek üzere” uzlaşmaya varıldı. Henüz Glasgow’da görüşmeye dair bir karar ise yok.

 

Ancak Ankara, dokuz aylık bir başkanlık sürecinde, bir başka zirve marjında tek bir yüz yüze görüşme ve tek bir telefon konuşması yapılmış olmasını “ciddi bir görüşme frekansı eksikliği” olarak değerlendiriyor.

 

S-400 krizinde yeni yaptırım tehdidine Ankara’dan “hukuksal değil” yanıtı

 

Türkiye’nin sorunsal atmosferden daha hızlı uzaklaşma beklentisinin gerçekleşmemesi, bunun da New York ziyaretinde daha net bir şekilde görülmesinin hemen sonrasında Erdoğan, bu kez Soçi’deydi.

 

Erdoğan ve Putin, bir buçuk yıl aranın ardından ilk ikili görüşmelerini yine Rusya’da gerçekleştirdi.

 

İdlib’de Rusya’nın hava saldırıları artarken ve Ukrayna ile Libya’da taraflar farklı pozisyonlarını korurken zirveden, Erdoğan’ın söylediği gibi “bir karar” çıkmasa da ticari ilişkilerin geliştirilmesi, savunma ve enerji stratejik alanlarda işbirliğinin artırılması kararı çıktı. İkinci bir S-400 sistemi için müzakerelerin sürdüğü belirtildi.

 

Erdoğan’ın ziyaret öncesi de sözünü ettiği ikinci parti S-400’lerle ilgili gelişme ise ABD’den “yeni yaptırım” uyarısıyla karşılaştı. Reuters ajansının haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan bir sözcü, “Rusya’dan her türlü yeni silah alımının, Aralık 2020’de uygulananlardan ayrı ve ek CAATSA 231 yaptırımlarını da tetikleme riski taşıdığını Türkiye’ye açıkça söylemeye devam ediyoruz” dedi.

 

Ancak Ankara, halihazırda 2017’de Rusya ile imzalanan anlaşmada iki adet S-400 sisteminin satın alınacağı belirtildiği için yeni bir yaptırımın hukuk dışı olacağı görüşünde.

 

BBC Türkçe’ye bilgi veren görüşmelere yakın kaynaklar, Nisan 2017’deki anlaşmada iki adet S-400 alınacağının belirtildiğini; ilk S-400’lerin acil ihtiyaç sebebiyle Türkiye’nin teknoloji transferi, ortak üretim gibi şartlarının bir kenara bırakarak raftan alındığını, ikincisi sistemin ise bu şartların sağlanarak alınması için müzakerelere başlandığını söyledi.

 

Müzakere aşamasında Türkiye taleplerini iletirken Rusya’nın kabul ettiği ve etmediği şartlar üzerinden tek tek başlıklar masaya yatırılıyor, bu sebeple müzakereler zorlu geçiyor ve uzun sürüyor.

 

Ancak ilk sistemlerin alınması, test edilmesi, aktive edilme ihtimali, yeni sistem için anlaşmaya varılması gibi her bir aşamada, Rusya’yla aslında yeni bir angajmana girilmediği ve bu aşamalar 2017 anlaşmasının birer unsuru olduğu için ABD’nin ek yaptırımlarla Türkiye’yi “tehdit etmesi” Ankara açısından “hukuken sorunlu” görülüyor.

 

Hem bu açıklamalar hem de Türkiye ile Rusya arasında süren müzakerelerin hızlandırılması ise; aslında Biden yönetimi ile soğukluğun göstergesi de olan siyasi kararlar.

 

S-400’lerin devreye girmesi halinde, İspanya’nın NATO görevi kapsamında Adana’daki İncirlik Üssü’ne yerleştirdiği Patriot füze savunma sisteminin de “askeri anlamda iki sistemin eş zamanlı çalışmasının mümkün olmaması ve iki sistemin birbirini dost olarak görmemesi” sebebiyle geri çekilme ihtimali de bulunuyor.

 

Aynı zamanda yetkililer, Savunma Sanayi Başkanlığı’nı (SSB) etkileyen bu yaptırımların sadece ABD ile soruna yol açmadığını hatırlatıyor.

 

Türkiye’nin savunma alanında yaptığı uluslararası yatırımlar veya her bir kritik parça ithalatında, ilgili yabancı kuruluşun SSB’nin ABD’nin yaptırım listesinde olduğunu görmesi üzerine geri adım atması veya şartları zorlaştırması gibi sorunlar da yaşanıyor.

 

Rusya ile yapılan görüşmelerde ‘Suriye çıkmazı’

 

Erdoğan ile Putin’in yaklaşık üç saat süren Soçi görüşmesi sonrası liderler bir basın toplantısı düzenlemedi. Rusya Dışişleri Bakanlığı da görüşmeyle ilgili sorularımıza yanıt veremeyeceğini iletti.

 

Erdoğan’ın dönüş yolunda gazetecilere yaptığı açıklamalarından ise İdlib’de statükonun korunacağı, ancak buradaki gerilimin Türk-Rus ticari ve stratejik ilişkilerine olumsuz yansımasına izin verilmemesi üzerine hemfikir olduğu sonucu çıkıyor.

 

İdlib’deki statüko ise, BBC Türkçe’ye bilgi veren Türk yetkililere göre “bir çıkmaz.” Ve şu an için bu çıkmaz, daha kötü senaryolara kıyasla en iyi çözüm gibi duruyor.

 

Rusya ve Suriye’nin “gözünü İdlib ve Afrin’den hiçbir zaman çekmediğini” ifade eden yetkililer, bu iki ülke savaş uçaklarının bölgedeki sivilleri vurarak “halkı terörize etme” politikası izlediği görüşünde.

 

‘HTŞ’ye ortak operasyon’ teklifi ve M4 Karayolu’ndaki soru işaretleri

 

Ankara, İdlib’de ortak hareket etmek için El Kaide gibi radikal örgütlerle hâlâ geçişkenliği olan Hayat Tahrir el Şam’a (HTŞ) yönelik ortak operasyonlar yürütme teklifini de Moskova’ya götürdü. Kapsamlı bir kara operasyonu değil, bölgede HTŞ’nin gücünü kırmak için yapılabilecek ortak istihbarat ve kısıtlı askeri operasyonlara Moskova sıcak bakmadı.

 

Rusya bunun yerine, 13 Eylül’de, iç savaşın başından bu yana ikinci kez Moskova’da ağırladığı Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile birlikte M4 Karayolu ve güneyini yeniden kontrol altına almaya çalışıyor. Ağustos ayından bu yana yoğunlaşan hava saldırılarında hedefin bu bölge olduğu görülüyor.

 

Ancak M4 Karayolu’ndan çekilmek Ankara’ya göre şu an için kabul edilemez bir taviz.

 

Çünkü M4 üzerindeki statükonun değişmesi aynı zamanda tampon bölgenin ve dolayısıyla 5 Mart anlaşmasının da büyük oranda ortadan kalkması anlamına geliyor.

 

Ayrıca stratejik konumdaki M4’ten çekilmek demek hem Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktalarının bazılarına erişiminin kesilmesi ve dolayısıyla kalan gözlem noktalarının da geri çekilmek durumunda kalması; hem de İdlib merkeze doğru olası operasyonların önünün açılması demek.

 

Ancak Türkiye’nin, uzunca bir süredir Türk Lirası kullanılan, Türkiye ile ticaretin sürdüğü İdlib’de hem siyasi hem de askeri yatırımları var. Devlet destekli birçok kuruluşun yaptığı inşaatlar da bulunuyor. Ankara, milyonlarca dolara mal olan bu yatırımlardan vazgeçmek istemiyor.

 

Yetkililer, Şubat 2020’deki saldırı sonrası Türkiye’nin geniş çaplı bir operasyon başlattığını; bu operasyonlarda Şam ordusuna ait birçok araç ve mühimmatın zarar gördüğünü ve askeri birliklerde de kayıplar yaşandığını hatırlatarak “Türkiye’nin böyle bir durumda sessiz kalmayacağını gördüler, Türkiye’yi gözden de çıkaramayacakları için İdlib’de büyük bir operasyon beklemiyoruz” yorumunda bulunuyor.

 

Bir yandan da İdlib’i sıklıkla müzakerelerde masaya süren ve Türkiye’yi buradaki kısıtlı operasyonlarla “sıkıştırmaya çalışan” Rusya’nın, böyle bir kozu kaybetmek istemeyeceğine de inanılıyor.

 

Türkiye, aynı zamanda İdlib’de ve M4 çevresinde kendilerine saldırılar düzenleyen “terör örgütlerine yönelik operasyonlar yürüttüğünü” ifade eden Moskova’ya, “Öyleyse PYD/PKK da terör örgütü, biz de Suriye’nin kuzeydoğusunu ve Moskova’daki PYD bürosunu masaya yatırmak istiyoruz” diyor.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da, Soçi ziyaretinin hem öncesi hem sonrasında, bu konuda uzun bir süredir olmadığı kadar yüksek sesle eleştirilerde bulunması dikkat çekti.

 

Ancak Türk yetkililere göre Rusya’dan bu eleştirilere dair net bir yanıt alınmadı.

 

Ne olmuştu?

 

İdlib’de Suriye ordusu bombardımanında 33 Türk askerinin öldüğünün açıklandığı Şubat 2020 saldırısı sonrası, 5 Mart 2020’de bir ateşkeste uzlaşılmıştı.

 

Bu ateşkesin maddelerinden biri de M4 Karayolu’nun kuzeyinde 6 km ve güneyinde 6 km derinliğinde bir güvenli koridor, yani tampon bölge tesis edilmesi ve bu bölgede Türk-Rus ortak devriyelerinin yürütülmesiydi.

 

Ateşkes sonrası Ağustos 2021’e kadar İdlib’de kadar ciddi bir ihlâl yaşanmadı. Ancak birkaç ay süren ortak devriyeler, Rus ve Türk askerlerine yapılan saldırılar sonrası durdu.

 

Rusya ile ‘stratejik ilişkinin devamına’ karar verildi

 

Yetkililer, İdlib’in dördüncü veya beşinci gündem maddesi olduğunu; Ukrayna ve Libya gibi anlaşmazlık alanlarına da ilişkilerin bozulmasına izin vermemek amacıyla öncelik verilmediğini söylüyor.

 

İdlib’in “tali bir konu olarak” asker ve istihbarat birimlerinin kontrolüne bırakıldığı belirtiliyor.

 

İkinci S-400 müzakerelerinin hızlandırılması, savaş uçağı motorlarının ortak üretimi, uzay çalışmalarının birlikte yürütülmesi gibi konuların yanı sıra bu görüşmeden kritik bir uzlaşı daha çıkmış gibi görünüyor.

 

Bir Türk güvenlik yetkilisinin verdiği bilgiye göre, daha önce stratejik çıkarlar doğrultusunda bir ülkeyle birden fazla nükleer santral yapımında çalışılmaması, her bir nükleer santral projesinin farklı bir ülkeyle yürütülmesi konusunda Ankara’daki kurumlar hemfikirdi.

 

Rusya ile 2010’da imzalanan anlaşma gereği Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali de, Rusya’yla ortak yapılıyor.

 

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, Putin’le yaptığı ikili görüşme sonrası “Bizim üç nükleer santral yapma hedefimiz var. Sayın Putin’le ‘Bu iki nükleer santrali de sizinle birlikte yapabilir miyiz?’ diye de görüştük. O zaman Türkiye üç tane nükleer enerji santraline sahip olacak. ‘Bu konuyla ilgili çalışalım’ dediler.” açıklaması yaptı.

 

Yetkili, daha önce verilen kararın aksine ilk aşamada Sinop’ta yapılması planlanan nükleer santralin de Rusya’yla yapılabilmesi için görüşmelerin başlamasını beklediklerini söyledi.

 

Bir yandan da Türkiye’de birçok alanda faaliyet gösteren bazı büyük özel şirketlerin, Rus Gazprom’la olan doğalgaz ithalat anlaşmalarının son tarihi yaklaşıyor ve yeni bir anlaşma için müzakereler sürüyor.

 

Türkiye’nin kış yaklaşırken artan doğal gaz ihtiyacını, TürkAkım’dan daha fazla gaz akışıyla sağlama talebi de bulunuyor.

 

Bu konu, Ağustos ayında Erdoğan ve Putin arasında yapılan telefon görüşmesinde de gündeme gelmiş, Kremlin bunun “önemli bir işbirliği alanı” olduğuna dair bir açıklama yapmıştı.

 

KAYNAK: BBC TÜRKÇE – ECE GÖKSEDEF


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version