Demokrasileri Savunma Vakfı Kıdemli Direktörü Aykan Erdemir ile Araştırma Direktörü David Adesnik, Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik yeni tehditleri karşısında Biden’ın daha kararlı davranması gerektiğini savunan bir makale yazdı:
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 11 Ekim’de, Suriyeli Kürt savaşçıların Türkiye’nin sınır kasabalarını ve Suriye’nin kuzeyindeki Türk kuvvetlerini hedef alan saldırılarına “sabrı kalmadığını” söylerken, üst düzey Türk yetkililer, ABD’nin bunun gereğini yapmaması halinde daha açık bir şekilde askeri harekat konusunda uyardı: Ankara’nın endişelerini gidermek için adımlar atın.
Bu tehditler, Erdoğan’ın bu ay içinde Başkan Joe Biden ile planladığı görüşme öncesinde Washington üzerinde baskı oluşturmaya hizmet ediyor.
Erdoğan, 10 Ekim’de Suriye’nin kuzeyindeki Azaz bölgesinde iki Türk polis memurunun güdümlü füze saldırısında şehit olmasının ardından sabrının tükendiğini söyledi. Can kaybı olmamasına rağmen Suriye’den ayrı ayrı atılan beş havan mermisi Türkiye’ye düştü.
Ankara, saldırılardan Washington’un kuzeydoğu Suriye’de İslam Devleti’ne karşı mücadelede ortak olan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) önemli bir bileşeni olan Suriye Kürt Halk Koruma Birimlerini (YPG) sorumlu tuttu.
YPG, hem Washington hem de Ankara’nın terör örgütü olarak gördüğü Kürdistan İşçi Partisi’nden (PKK) doğdu. Ancak, bu iddiaya itiraz geldi ve saldırıların YPG veya SDG ile herhangi bir bağlantısı olduğunu kabul etmeyen Suriyeli Kürt isyancı grup Afrin Kurtuluş Güçleri tarafından gerçekleştirildiğini ileri sürüldü.
Erdoğan, Suriye’de Kürt liderliğindeki SDG’ye karşı şimdiye kadar üç askeri müdahale başlattı ve bu da savaşın parçaladığı ülke içinde giderek büyüyen bir Türk kontrol bölgesi ile sonuçlandı. Üçüncü müdahale, 2019’un sonlarında, Erdoğan ile Başkan Trump arasında, Trump’ın saldırıya karşı olmadığı izlenimini bıraktığı bir telefon görüşmesinin ardından geldi. Ancak Washington’daki iki partinin tepkisinin ardından Trump, Ankara’yı ateşkesi kabul etmeye zorlamak için yaptırımlar uyguladı.
Eski Başkan, Ekim 2019’da, Suriye’yi istikrarsızlaştırmaktan sorumlu Türk yetkililer ve kuruluşlara yaptırım uygulanmasına izin veren 13894 sayılı İcra Kararı’nı yayınladı. Biden, bu yılın başında bu yetkiyi bir yıl daha uzatarak, Trump’ın yaptığı gibi, “Türkiye Hükümeti’nin Suriye’nin kuzeydoğusuna askeri saldırı eylemlerini” kınadı…
Biden, Türkiye’nin operasyonlarının İŞİD’i yenme kampanyasını baltaladığı, sivillerin yaşamını tehlikeye attığını ve bölge barış, istikrar ve güvenliğini tehlikeye attığını söyledi.
Böyle bir dilin bir NATO müttefikine uygulanmasının örneğine şimdiye rastlanmadı. Bu gerilim, Erdoğan’ın uzun görev süresi boyunca büyüyen ikili düşmanlığın bir yansıması oldu. Biden yönetimi Ağustos ayında, Türkiye’nin kuzey Suriye’deki İslamcı vekillerinden biri olan Ahrar al-Sharqiya’ya da yaptırım uygulayarak bu tür gruplara karşı ilk ABD hamlesini yaptı.
Hazine Bakanlığı’na göre, “Ahrar al-Sharqiya, başta Suriyeli Kürtler olmak üzere sivillere karşı, yasadışı öldürmeler, adam kaçırma, işkence ve özel mülke el koyma dahil olmak üzere çok sayıda suç işledi.”
Biden yönetiminin bu tutumu, Beyaz Saray’ın ABD askerlerinin çekilmesinin ardından Kabil’deki Hamid Karzai Havalimanı’nın güvenliği Ankara’ya devretme yönündeki akıl almaz kararından bu yana Erdoğan’ın hem yurtiçinde hem de yurtdışında provokasyonlarına karşı yönetimin belirgin sessiz tavrıyla ciddi bir tezat oluşturuyor.
Yönetim, Erdoğan’ı Suriye’de daha fazla maceraperestlikten vazgeçirmeye ve ülkenin savunmasız azınlıklarını tehlikeye atmaktan caydırmak istiyorsa, Beyaz Saray Trump döneminde çıkarılan 13894 sayılı Kararnameyi kullanmaya hazır olduğunu açıkça belirtmelidir. 2019’da Trump’ın yaptırım uygulaması sonucu Türkiye cumhurbaşkanı hızla Suriye’de ateşkese razı oldu.
Biden, terörün finansmanı için müsamahakâr bir ortam yaratmaktan üst düzey Hamas yetkililerine ev sahipliği yapmaya, İran ve Venezüella’nın yaptırımlardan kaçınmasını kolaylaştırmaya, gelişmiş Rus silahları satın almaya, Libya’daki İslamcı güçleri silahlandırmaya, gazetecileri hapsetmeye, Yahudi karşıtı komplo teorilerini yaymaya kadar Erdoğan’ın tüm provokasyonlarıyla başa çıkma konusunda eşit derecede kararlı olmalıdır.
Washington ayrıca, Ankara ile Suriye Kürtleri arasında bir modus vivendi bulma çabalarını yoğunlaştırırken, SDG’ye Türkiye’yi veya Türk güçlerini hedef alan saldırılara karışan isyancı gruplarla ilişki kurmaktan veya bu gruplara yardım etmekten kaçınması için baskı yapmalıdır.
Son olarak, Beyaz Saray, Arap devletlerinin Suriye diktatörü Beşar Esad’ı diplomatik rehabilitasyonuna yönelik zımni desteğine son vermelidir. Washington Esad’ı tecrit etme kararlılığından yoksunsa, Erdoğan suçluların korkacak hiçbir şeyi olmadığını bilecektir.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***