Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’deki Suriyeliler: Altındağ olayları sonrası Ankara’daki Suriyeli göçmenler, ‘Evlerimiz yıkılıyor, polisten kaçarak yaşıyoruz’ diyor

Türkiye'deki Suriyeliler: Altındağ olayları sonrası Ankara'daki Suriyeli göçmenler, 'Evlerimiz yıkılıyor, polisten kaçarak yaşıyoruz' diyor


Ankara iki hafta önce göçmenler için geçici koruma kaydına kapatıldı ve başka illerde kayıtlı olup fiilen başkentte ikamet eden Suriyelilerin, kayıtlı olduğu illere geri gönderileceği açıklandı.

Bu kararın ardından, Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı bazı mahallelerdeki evlerin yıkımına başlandı. BBC Türkçe’nin konuştuğu göçmenlerin kimisi evinin 24 saat içerisinde yıkılacağına dair bildirim aldığını, kimisi ise kapısında bir anda yıkım ekiplerini gördüğünü söylüyor.

 

2 Eylül’de Ankara Valiliği ve İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılan açıklamada, Ankara’da “göç, uyuşturucu ve asayiş olaylarına kaynaklık eden metruk binalar ve bu binalarda ikamet eden yabancıların tespit edilerek evlerinin yıkılacağı” ve “söz konusu yabancıların kayıtlı oldukları illere gönderileceği” belirtildi.

 

Bu karar, Altındağ ilçesindeki Battalgazi Mahallesi’nde bir grup Suriyeli göçmen ve Türkiyeli genç arasında çıkan kavga sonucu 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın bıçaklanarak hayatını kaybetmesinin ardından mahallede yaşanan olayların bir sonucu olarak değerlendiriliyor.

 

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi’nin (İGAM) Keçiören’deki Mülteci Bilgilendirme ve Destekleme Merkezi’nde görüştüğümüz uzmanlar, Altındağ gibi belli başlı mahallelerde yoğunlaşan Suriyelilerin farklı illere ve ilçelere dağıtılmasının hedeflendiğini söylüyor.

 

Aslında Ankara, Türkiye’de göçmenlerin şehrin nüfusuna oranla en yoğun yaşadığı ilk 10 kent arasında bile değil.

 

Fakat Altındağ ilçesi özelinde baktığımızda durum oldukça farklı. Ankara’da kayıtlı 102 bin 175 Suriyeli göçmenin yaklaşık yüzde 80’i Altındağ’da yaşıyor.

 

‘Polisten saklanarak yaşamamız gerekiyor’

 

Keçiören’de yaşayan Koula ve ailesi de Adana’da kayıtlı olmalarına rağmen, iş bulabilmek amacıyla Ankara’ya taşındıklarını söylüyor.

 

Sekiz kişilik ailenin yaşadığı evin önünde bizi çok sayıda üst üste koyulan kâğıt ve plastik atık çuvalları karşılıyor. Ailenin eve para getiren tek bireyi olan baba, sokaklarda atık toplayıcılığı yapıyor:

 

“Adana’da göçmenlerden ev kiralarını aylık değil, bir yıllık istedikleri için ev bulamıyorduk. Orada iş imkanları kısıtlı olduğu için Ankara’ya geldik. Burada da bize iş yok ama en azından kiramızı aylık olarak ödüyoruz.

 

“Mahallemize birkaç kez polis geldi ama henüz bizim evimize uğramadılar. Her an kapımızı çalacakları ve bizi Adana’ya gönderecekleri korkusuyla yaşıyoruz. Ankara’dan taşınmak istemediğimiz için polisten saklanarak yaşamamız gerekiyor.”

 

Ankara’da kayıtsız oldukları için devletin sağladığı sosyal yardımlardan da faydalanamadıklarını anlatan Koula, en büyüğü 12 yaşında olan dört çocuğunun, kayıtsız oldukları için 2 yıldır okula gidemediğini söylüyor.

 

Kocasının atık toplayıcılığı ile ayda en fazla 2 bin TL kazanabildiğini, 430 TL kira verdiklerini ama “en azından aylık olarak” ödediklerini söyleyen Koula, bu sebeple Ankara’dan ayrılamayacaklarını düşünüyor.

 

Koula’nın tek korkusu ise kayıtsız yaşadıklarının tespit edilmesi değil.

 

Tıpkı Altındağ’da olduğu gibi bu mahallede de evlerin çok eski gecekondulardan oluştuğunu ve evlerinin yıkılmasından korktuğunu söylüyor.

 

‘Kendimi hapiste gibi hissediyorum’

 

Aynı mahallede “kaçak” yaşayan bir başka Suriyeli ailenin evine gidiyoruz.

 

Beş çocuklu aile, Ankara’da kayıtlı olmadıkları için çocuklarını okula gönderemediklerini, hasta olduklarında ise hastaneye gidemediklerini söylüyor.

 

Kayıtlı oldukları şehir Adana’dan sekiz ay önce Ankara’ya taşınan aile, o günden beri kendilerine verilen Kızılay maddi yardımının da kesildiğini anlatıyor.

 

“Neden Ankara’ya taşındınız?” diye sorduğum baba Jamal, başının sağ tarafındaki derin yara izini göstererek anlatıyor:

 

“Rakka’da patlayan bir bombadan saçılan şarapnel başıma saplandı ve ciddi şekilde yaralandım. Adana’daki doktorlar yüksek sıcak havanın başıma iyi gelmediğini, güneşin altıda çalışmamam gerektiğini söyledi. Kâğıt toplamak için sokağa çıktığımda güneş yüzünden hasta oluyordum.”

 

“12 yaşındaki oğlum da okulu bıraktı ve benimle birlikte sokaklardan atık toplamaya başladı. Onları ne burada ne de Adana’da okula gönderecek imkânımız vardı. Adana’da kayıtlıyken devlet izin verse bile biz beş çocuğumuzun eğitim masraflarını karşılayamıyorduk.”

 

Oğluyla birlikte kâğıt toplayarak ayda en fazla 700 TL ila bin 500 TL kazanabildiklerini söyleyen Jamal, Keçiören’de yaşamalarına rağmen Altındağ olaylarından bu yana rahatça sokağa çıkamadıklarını anlatıyor:

 

“Bu sabah okula giden diğer çocukları görünce karımla birlikte ağladık. Oğlum, ‘Baba biz de okula gitmek istiyoruz’ dedi ama imkânımız yok. Benim hayatım zaten yok oldu ama tek umudum çocuklarımın tekrar okula gidebilmesi.

 

“Polisin sokakta bizi durdurup kimlik sorabileceğinden korktuğumuz için şu anda kendimi sanki hapisteymişim gibi hissediyorum. Bazen çocuklarımı alıp Avrupa’ya yürüyerek geçmeyi düşünüyorum.”

 

‘Suriye’deki evim de tıpkı böyle başımıza yıkılmıştı’

 

İçişleri Bakanlığı ve Valiliğin, “Göç, uyuşturucu ve asayiş olaylarına kaynaklık eden metruk binalar ve bu binalarda ikamet eden yabancılar tespit edilerek yıkılacak” kararından sonra, göçmenlerin yoğun yaşadığı mahallelerdeki çeşitli binaların yıkımına başlandı.

 

İGAM Başkanı Metin Çorabatır’a göre bu kararın ardından 200 Suriyeli aile tespit edilerek, yaşadıkları evlerin yıkılmasına karar verildi.

 

Ulubey, Önder ve Battalgazi mahallelerinde yaptığımız saha araştırmasından edindiğimiz bilgilere göre, evi yıkılan Suriyeliler arasında ikametgahı Ankara’da kayıtlı olan göçmenler de bulunuyor.

 

Altındağ’da evi yıkılan Samirah ve ailesi de o göçmenlerden biri.

 

Samirah, ilk önce molozların önünde durup yıkılmış evinden geride kalan molozları, ardından evinden son anda çıkarabildiği birkaç yorgan ve battaniyeyi gösteriyor.

 

Bir gece önce binadaki elektrik ve suyu kesmek için gelen belediye ekiplerinin, evi terk etmeleri için 24 saat verdiğini söyleyen Samirah, henüz 12 saat olmamışken evinin yerle bir olduğunu anlatıyor:

 

“En azından bir hafta süre verin diye yalvardık ama olmadı. Dört yıl önce buraya ilk geldiğimizde Türk yardımseverlerin verdiği eşyalarımızın hepsi binanın altında kaldı. Bir gecede her şey yok oldu.”

 

Samirah ve evi yıkılan tüm ailesinin Ankara’da kayıtlı geçici koruma kimliği bulunuyor. Dolayısıyla evlerinin yıkılma gerekçesi, Ankara’da kayıtsız bir şekilde yaşamaları değil.

 

Samirah bina hakkında hali hazırda üç yıldır yıkım kararı bulunduğunu, o gece belediye ekipleri geldiğinde öğrendiğini söylüyor:

 

“Yaşadığımız binada yıkım kararı varmış ama ev sahibi bizden kira almaya devam etmiş. Hatta evimiz yıkılmadan iki gün önce gelip, önümüzdeki ayın kirasını bile almıştı. Bina yıkıldıktan sonra bize, ‘Yapacak hiçbir şey yok, bu devletin kararı’ dedi.”

 

“Evimizin yıkılmasını izlerken Suriye’deki savaşı ve yaşadıklarımızı hatırladım. Suriye’de de evim tıpkı böyle başımıza yıkılmıştı. Türkiye’ye ilk geldiğimizde her şey çok güzeldi, sanki cennette gibiydik ama şimdi durum bizler için giderek kötüleşiyor.”

 

‘Altındağ’dan başka bir ilçeye gitmek zorundasın’

 

Henüz Suriye savaşı başlamadan önce eşini kaybeden Samirah, sadece 500 TL’lik Kızılay yardımı ve büyük oğlunun kazandığı parayla geçindiklerini söylüyor.

 

Samirah ve ailesinin Kızılay’dan para yardımı almaya devam edebilmesi için, taşınacakları yeni evin adresini Göç İdaresi ve Kızılay’a bildirerek yeni bir ikametgâh edinmesi gerekiyor.

 

Samirah’ın durumundaki Suriyelilere koyulan şart ise, “Altındağ’dan başka bir ilçeye taşınmak”.

 

BBC Türkçe’nin benzer şekilde evi yıkılan diğer göçmenlerden dinlediği hikayelerde, göçmenlerin Altındağ dışına çıkmalarının istendiği anlatımları öne çıkıyor.

 

Samirah ise evlerinin yıkılması sırasında yanlarına gelen hem Kızılay hem de belediye ekiplerinin kendisine şunu söylediğini aktarıyor:

 

“Yanlarında bir tercümanla birlikte evimin yıkımına gelen Kızılay ekipleri, Kızılay’dan yardım almaya devam etmek istiyorsak yeni bir ikametgâhta kayıtlı olmamız gerektiğini ancak yeni evimizin Altındağ’da olamayacağını söyledi. Hatta Altındağ Belediyesi dışında bir yere taşınırsak bize verdikleri yardımda sembolik bir artış yapacaklarmış. Ne kadar artış yapacaklarını söylemediler.”

 

“Belediye ekipleri de ‘Başka bir şehre gitmek zorunda değilsin, zaten Ankara’da kayıtlısın ama başka bir ilçeye taşınmak zorundasın’ dedi.”

 

Yıkılan evinde 300 TL kira verdiğini söyleyen Samirah, Altındağ dışındaki başka ilçelerde Suriyelilerin istenmediğini düşünüyor:

 

“Mamak’ta bir ev kiralamak istemiştik, Suriyeli olduğumuz için 1200 TL kira istediler. Bu parayı ödeyemezdik. Şimdi Keçiören’e taşımayı deneyeceğiz.”

 

‘Başka mahalleler bizi zaten kabul etmiyor’

 

Peki, bu yöntem göçmenlerin belli mahallelerde yoğunlaşmasının önüne geçmek için ne kadar etkili?

 

Uzmanlar, göçmenleri belli bölgelerde yoğunlaşmasının ‘ideal’ olmadığını ancak göçmenlerin yaşayabileceği bölgelerin de oldukça sınırlı olduğunu savunuyor.

 

Çorabatır’a göre, sorunun esas çözümü Suriyelilerin tam entegrasyonunu sağlayacak politikalar üretmekten geçiyor:

 

“Türkiye özellikle 2016-2017 yılları itibariyle göçmenlere ilişkin etkili bir kayıt sistemi tutmaya başladı. Bu sistemle, göçmenlerin kayıtlı oldukları illerde kalmaları ve belli bölgelerde yoğunlaşmamaları amaçlanıyordu. Ancak küçük şehirlerde göçmenler için iş olanağı yok ve zaten küçük şehirler, göçmenleri istemiyor.”

 

Başka bir ilçeye taşınmaları gerektiği söylenen göçmenler ise Altındağ dışındaki ilçelerde ‘hoş karşılanmadıklarını’ ifade ediyor.

 

En fazla 20’lerinin ortasında ve Ankara’da kayıtlı olan Sara, iki gün önce Keçiören’de başka bir eve taşınabilmek için Göç İdaresi’ne başvurduklarını ancak bu talebin reddedildiğini anlatıyor:

 

“Şu an Keçiören’de bir evden çıkıp, başka bir eve girmemize bile izin vermiyorlar. Sadece Keçiören ya da Altındağ dışında bir ilçeye gidebilirmişiz. Bu ilçelerde artık Ankara’da kayıtlı Suriyeliler bile yeni ikametgâh alamazmış.”

 

“Eğer bu evden çıkıp başka bir eve yerleşirsek ve bunu resmi olarak Göç İdaresi’ne bildirmezsek, Kızılay kartımız iptal olur. O yüzden bu eski evden çıkamayız.”

 

“Hem nereye gideceğiz? Başka mahalleler ya da modern evler bizi zaten kabul etmiyorlar ki. Bu eski evlerde yaşamak zorundayız.”

 

Öte yandan, Valiliğin kararından sadece Suriyelilerin değil, Afganların da etkilendiği anlaşılıyor.

 

Dışkapı’da bir apartmanın bodrum dairesinde yaşayan dokuz kişilik Afgan ailenin evine gidiyoruz.

 

Kırşehir’de kayıtlı olmaları sebebiyle onlar da tıpkı Suriyeliler gibi Ankara’da çocuklarını okula gönderemiyor, kamu hastanelerinden ya Kızılay yardımından yararlanamıyor.

 

21 yaşındaki Süheyla, yakın zamanda yaşadığı olayı şöyle anlatıyor:

 

“Gelişim problemi olan 11 yaşındaki kız kardeşimin durumu çok ciddi olduğundan, Kırşehir’de kayıtlı olmamıza rağmen Ankara’daki çocuk hastanesi kız kardeşimi kabul edip düzenli tedavi ediyordu.”

 

“Ama bu sabah kız kardeşimi kontrole götürdüğümde, ‘Siz hala burada mısınız, sizin Kırşehir’e gidip orada tedavi olmanız gerekiyor, bu seferlik kabul ediyoruz ama bir daha gelmeyin’ dediler. Kız kardeşimin ilacını normalde alabiliyorduk ama bu kez üç eczaneye gittim, hiçbiri vermedi.”

 

Her şeye rağmen kayıtlı bulundukları şehirlere dönmek istemediklerini söyleyen göçmenler, Ankara’da yaşamaya devam etmenin yollarını arıyor.

 

KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FUNDANUR ÖZTÜRK


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version