Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Netflix Belgeselleri (6): ‘Bonus Kafa’nın bilinmeyen dramı!

Netflix Belgeselleri (6): ‘Bonus Kafa’nın bilinmeyen dramı!


SİNEMA | M. NEDİM HAZAR

Daimi okurların çok iyi bildiği gibi hafta sonları Netflix dijital platformunda yayınlanan belgesellerden seçkiler yayınlıyoruz. Bugüne kadar yayınladığımız bölümlerde genelde belgeselleri sınıflayarak sizlerin takdirine sunmaya çabaladık. Bugün bir istisna yapacağız ve bir tek belgesele tüm bölümümüzü ayıracağız.

Hangi kanalda hangi programda hatırlamıyorum ama konuklu bir TV sohbet programında, sunucu misafirlerine “En sevdiğiniz ressam kimdir?” diye bir soru sormuştu. Konuklardan biri tebessümle, “TRT’de yayınlanan Bonus Kafalı Adam!” deyivermişti.

Meselenin bayağılığını bir kenara bırakırsak, aslında bir realitenin tezahürü vardı ekranda.

Konuğun Bonus Kafalı Adam diye nitelendirdiği şov dünyasının en büyük sanatkarı olan Bob Ross’tan başkası değildi. Ve sadece o konuk değil, belki ülkenin yüzde 99’u aynı sıfatla Bob Ross’un Resim Sevinci programını izlemeye bayılıyordu.

Bunun birkaç nedeni vardı.

En başta samimiyet… Bonus Kafalı Adam, öylesine samimi bir şekilde resim çiziyor ve öğretiyordu ki, hiçbir öğretmene ya da derse benzemiyordu Resim Sevinci. Hele hele TRT 4’de yayınlanan eli sopalı somurtkan hocalar gibi asla değildi Afro-Kafalı bu adam.

Muhteşem bir ses tonuyla anlatıyordu ve – Allah var – TRT’de muazzam bir başarı ile usta tiyatrocu Burçin Oraloğlu seslendiriyordu kendisini. Bob Ross elbette orijinal olarak muazzam yumuşak ve içten bir dil kullanıyordu lakin Oraloğlu da en az onun kadar, hatta biz Türkler açısından çok daha başarılı sayılabilirdi.

Burçin Oraloğlu

Bir diğer sebep ise Bob Ross’un tabiat aşkıydı. Ross resim çizmiyor doğa ile konuşuyordu adeta. Ağaçların duygularını dillendiriyor, küçük bir sincap çizerken bile “Şuraya mutlu bir sincapçık çizelim” diyordu mesela.

Bütün bu samimiyet, seyirciye muazzam geçiyordu ve dünyada yüzlerce TV kanalında milyonlarca insanın gönlüne giriyordu bu Bonus Kafalı Adam…

Gelin görün ki, bu mutluluk tablosunun ardında muazzam bir dram yatıyormuş!

“Yatıyormuş” diyorum zira bizler de bunu ancak Netflix’te yayınlanan Bob Ross belgeseli ile öğrenebildik.

Aslında her şey son derece masum bir niyetle başlamış. Yönetmen Joshua Rofé’den bir Bob Ross belgeseli istenmiş Netflix tarafından. Ancak işe başlar başlamaz sorunlar patlak vermiş. Önce pek çok çirkin yasal anlaşmazlıklar labirenti önüne çıkmış Rofe’nin. Dahası, Ross’u tanıyan kiminle görüşse tuhaf bir korku ile belgeselde yer almak istemediklerini görmüş.

“Nasıl yani?” diye kendi kendine sormuş yönetmen, bir TV fenomeni hakkında konuşmaktan insanları bu kadar korkutan ne olabilir ki…

Devamını yazının ilerleyen bölümünde okuyacaksınız ama ortaya çıkan çalışmaya koyduğu ismi görünce mevzunun ne kadar sıkıntılı olduğunu anlıyoruz zaten: “Bob Ross: Happy Accidents, Betrayal & Greed” (Bob Ross: Mutlu Kazalar, İhanet ve Açgözlülük)

1995 yılında 52 yaşında lenfomadan ölmeden önce 30 binden fazla tablo yaratan ve milyonlarca hayata dokunan peyzaj sanatçısı Bob Ross’un öyküsünde muhteşem bir başarı ama bir o kadar da dram ve trajedi var ne yazık ki!

Yaklaşık 20 yıl bir asker olarak yaşamını sürdüren Ross’un bir süre sonra artık ressam ve öğretmen olmak istemesiyle hayatının akışı değişiyor.

Aslında dramı çok daha küçükken 14 yaşında başlıyor. Belgeselde göremiyoruz ama 14 yaşında marangozhanede çalışırken sol işaret parmağının ucunu kaybediyor Ross. Ardından 18 yaşında ABD hava Kuvvetleri’ne katılıyor ve uzman çavuşluğa kadar yükseliyor. Hayatı ise Alaska’ya tayininin çıkmasıyla değişiyor. Doğaya karşı muazzam hisler beslediğini fark ediyor. Askerliği bırakıp, resim yapmaya yoğunlaşacağına dair karar aldığında kendine şu sözü veriyor: “Emekli olduktan sonra kimseye sert davranmayacağım ve bağırmayacağım.”

Bu sözünde hep duruyor ama maalesef bu söz ona çok ağır bedeller ödetiyor.

Derken bir gün televizyonda bir resim öğretme programına rastlıyor: Bill Alexander’in “The Magic of Oil Painting” isimli programı. Çok rağbet görmesine rağmen ressamın sert konuşması ve soğuk mesafesi yüzünden seyirci ile tam ilişki kuramadığını fark ediyor Ross. Bu sanatçıya ulaşıyor ve bir süre beraber çalışıyorlar. Tam bu esnada “Resim Sevinci” programı fikri oluşuyor.

Hayatının dönüm noktası ise 1982’de Walt ve Annette Kowalski ile tanışması. Bu tüccar zihniyetli tuhaf çift – tuhaf çünkü Walt’un CIA takıntısı var ve hayatı boyunca ajancılık oynuyor – Ross’daki cevheri görüyor ve paraya dönüştürmek için kolları sıvıyorlar.

Kowalski’ler bir süre sonra üzerine çöktükleri hazinenin farkına varıyor ve Bob Ross’un etinden, sütünden, yününden her şeyinden istifade ediyorlar.

Üstelik gizli gizli sesini kaydediyorlar, ona karşı sürekli koz biriktiriyorlar.

Bob’un ise para filan umurunda değil, onun için önemli olan resim çizmek ve seyircileriyle buluşmak.

Vakti gelince bu acımasız kapitalist çiftten kurtulacağını da düşünüyor ama hayat onun arzuladığı gibi gitmiyor.

İşte Netflix belgeseli bu muhteşem insanın hayatındaki bilinmeyenleri ölçülü bir cesaret ile dile getiriyor. Sadece birkaç kişi konuşma cesaretini gösteriyor. Bunlardan biri de, en az babası kadar yetenekli olan oğlu Steve. Ancak o da bu gaddar ikilinin şerrinden kaçmış, münzevi bir hayat yaşamak zorunda kalmış. Öyle ki soy ismini bile kullanmasını kanunen engellemişler Kowalski’ler!

Bob’un ilk hocası, en iyi arkadaşı ve programının yönetmeni. Hepi topu bu kadar kişi konuşmaya cesaret edebiliyor. Yapımcılar belgeselin çekimi esnasında Kowalski’lerin avukatlarından sayısız ikaz ve üstü kapalı tehdit alıyorlar. Çünkü Kowalski’ler halen Bob Ross’un mirasını yemekle meşgul. Her yıl milyonlarca dolar demek bu…

Beni şaşırtan en önemli detay şu oldu: Ross’un saçları orijinal bonus şeklinde değilmiş. Perma ile o hale getiriyormuş ve birkaç hafta o şekilde kalabiliyormuş.

Belgesel zamansız vefatıyla bu dünyayı aniden terk eden muhteşem bir adamın geride bıraktığı mirası üzerine çok ciddi bir tartışmayı da tekrar alevlendiriyor. İşin içinde, yasak aşk, ihanet ve her türlü entrika da var.

Hatta size ilginç bir şey söyleyeyim, bu tüccar karı kocadan o kadar fena korkuyorlar ki, Netflix bu belgeselin fragmanını bile garip bir tarzda hazırlamış. İzleyin hak vereceksiniz:

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version