Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Johnson’dan Erdoğan’a: Bizimkiler parayı alıp gemileri göndermiyorlar

Johnson’dan Erdoğan’a: Bizimkiler parayı alıp gemileri göndermiyorlar


HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler toplantıları çerçevesinde New York’ta yaptığı en önemli temas, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ile görüşmek oldu. Görüşmeye Johnson’ın yaptığı bir espri damgasını vurmuş durumda. Johnson’ın, “Bizimkiler parayı alıp gemileri göndermiyorlar” esprisinin arkasında yatanlara bakalım.

New York’ta BM binasının hemen yanında 292 milyon dolar harcanarak yapılan Türk Evi en ağır misafirini ağırladı. İngiltere Başbakanı Johnson, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaretine, muhatabının onlarca araçlık konvoyla dolaştığı sokaklardan geçerek, yanında üç korumayla geldi.

Johnson, görüntüleri çeken Türk gazeteci Razi Canikligil’in sorusu üzerine, “görüşülecek çok konu bulunduğu” karşılığını vererek koltuğunun altındaki bordo renkli dosya ile gitti.

40 dakika süren basına kapalı görüşmeden sonra Johnson, nasıl geçtiği sorusuna “daima iyi” karşılığını vererek ayrıldı.

Bizim hısım Çankırı kökenli hısım Boris, görüşmeden sonra ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmek üzere Washington’a hareket etti. Bunu da kendi sosyal medyasından “On the way to the @WhiteHouse!” (Beyaz Saray yolunda) diye paylaştı.

Yeni Şafak yazarı Mehmet Acet’in aktardığına göre, görüşme “çok enteresan” geçiyor. İki ülke arasında bir süredir yapımı gündemde olan uçak gemisi projesi masaya geliyor. Her şeyi espri ortamına çevirip konuşması ile bilinen İngiliz Başbakanı, temeli 107 yıl öncesine dayanan bir espri yapıyor:

“Bizimkiler parayı alıp gemileri göndermiyorlar” anlamında bir cümle kullanıyor.

PARASI ALINIP GÖNDERİLMEYEN İKİ SAVAŞ GEMİSİNİN HİKAYESİ

Osmanlı’nın denizcilikte en büyük güç durumda olduğu dönem, şu sıralarda TRT’de yayınlanan “Barbaroslar: Akdeniz’in Kılıcı” dizisinin konusu olan 16. yüzyıl idi.

Sonraki asırlar hep inişli çıkışlı bir grafik izledi. Ama hep Avrupa ülkelerinin gerisinde kaldı. 1770’te Rus savaş gemilerinin baskını sonucu Çeşme’de tamamen tahrip olma noktasına gelen Osmanlı donanmasını ıslah çalışmaları bir daha hiçbir zaman istenilen düzeye çıkmasına kâfi gelmedi.

Osmanlı donanması, Rus saldırısından yarım asır sonra (1827) bu kez Yunan isyanı sırasında Navarin’de İngiliz donanması tarafından kırıma uğratıldı.

Bir kez de Kırım Savaşı sırasında 1853’de fırtınadan Sinop limanına sığınan Osmanlı savaş gemileri yine Rus saldırısına uğradı. 14 gemiden 13’ü tahrip edildi.

Daha çok yaptığı borçlanmalarla hatırlanan Sultan Abdülaziz, donanmanın güçlenmesi için büyük çaba harcadı. 1867’deki Avrupa seyahatinden sonra başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkelerinden 25 parça gemi satın aldı.

Bu dönemde Osmanlı donanması 30’u zırhlı, 70’i ahşap gemi olmak üzere 106 gemiye ulaştı. (Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, 7. C, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1996. s.190)

Bu tablo başta Rusya ve Yunanistan’ı rahatsız etti. Ancak, II. Abdülhamid döneminde tablo çok değişti. Amcası Abdülaziz’in hal’inde donanmanın oynadığı rol II. Abdülhamid’i çok korkuttu.

II. ABDÜLHAMİD’İ HALİÇ’E HAPSETMESİNİN ÜÇ NEDENİ

II. Abdülhamid, hem denizci korkusu, hem de Düyûn-ı Umumiye sonucu devlet gelirlerinin yüzde 80’inin dış borçlara gitmesinden dolayı donanmayı Haliç’e hapsetti. Daha doğru bir ifade ile Haliç’te çürümeye terkedilmiş oldu.

Emekli Amiral Afif Büyüktuğrul, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Yayınlarından olarak neşredilen “Osmanlı Deniz Harp Tarihi” isimli eserinde üçüncü bir neden olarak, yeni bir Navarin baskını yememek için donanmanın korunmak amacıyla Haliç’e çekildiğini yazıyor.

Osmanlı donanması, 16. yüzyılda dünyanın en büyük, 19. yüzyılın ilk çeyreğine kadar İngiliz ve Fransız donanmasından sonra 3. güç durumunu korudu. Haliç’e hapsedildikten sonra ise 20. yüzyıla son adım atılırken ise 14. sıraya gerilemişti.

Bütün buna rağmen II. Abdülhamid döneminde İngiltere’den alınan ve adına Hamidiye adı verilen savaş gemisinin, Balkan Savaşı sırasında Rauf Bey (Orbay) komutasında büyük işler yapmış olduğunu not etmeden geçmemek gerekir.

İKİ GEMİ İTTİHAT TERAKKİ’NİN ÖNCÜLÜĞÜNDE SATIN ALINDI

Osmanlı donanmasının güçlendirilmesi, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İttihat Terakki öncülüğünde ele alınan öncelikli konulardan birisi oldu. Önce Almanya’dan biraz eski olsa da Turgut Reis ve Barbaros Hayreddin isimleri verilen iki gemi satın alındı.

Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’ın Averof isimli efsaneleştirilen bir savaş gemisi alması üzerine yeni gemiler almak üzere “Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye” isimli bir cemiyet kuruldu.

Savaş gemisi satmak amacıyla Avrupa ülkeleri arasında Osmanlı’ya savaş gemisi satabilmek amacıyla rekabet yaşandı. Osmanlı, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan toplamda 40’a yakın gemi alacaktı. Bunun ilk adımı olarak İngiltere’ye iki gemi sipariş edildi ve parası ödenmeye başlandı.

Bu iki gemi için 4 milyon sterlin ödenecekti. Bunun 1 milyon 710 bin altın lirası devrik padişahın şahsi mücevherlerinin satışından elde edilen gelirle ödendi. (Prof. Dr. Selahattin Özçelik, Donanma-yı Osmani Muavenet-i Milliye Cemiyeti) Kalan kısmının ödenmesi için ülkenin pek çok yerinde camilerden meyhanelere kadar farklı ortamlarda geniş çaplı kampanyalar yürütüldü.

Taksitler sonunda İngiltere’ye 39 milyon 822 bin TL para ödendi. Ödemeler, Türkiye Milli Bankası ile ilgili şirket arasında Temmuz 1911’de yapılan anlaşma takvimine göre aksatılmadan yapıldı. Balkan Savaşı ve ardından gelen Trablusgarp savaşlarına rağmen farklı kaynaklardan para bularak ödemeler aksatılmadı. (Başbakanlık Osmanlı Arşivi [BOA], İrade [İ], Meclis-i Mahsus [MMS]. 157/ 4).

Temmuz 1914’te teslim tarihi geldiğinde Rauf Bey ve Vasıf Bey gemileri almak için gerekli mürettebatla birlikte Londra’ya gitti. Ancak 28 Haziran’da Avusturya Macaristan İmparatorluğu veliahdının öldürülmesi ile gerginleşen dünya sürprizlere gebe idi. İngiltere, gemilerin teslimi için bir süredir sürekli bahaneler üretiyordu.

İNGİLİZLER PARASI ÖDENMİŞ İKİ GEMİMİZE EL KOYUYOR

Denize indirilişi sırasında Türkler için inşa edildiğinden geleneksel şampanya şişesi kırmak yerine gül suyu şişesi patlatılan Reşadiye ve Sultan Osman gemilerinin her türlü testi yapılıp hazırlandı.

Gemilerin son taksiti 1 Ağustos günü ödendi ve ertesi günü bayrak çekilip İstanbul’a gelmek için denize açılacaklardı.

Rauf Orbay’ın hatıralarında yazdığına göre 700.000 TL tutarındaki son taksitin ödemesi programlandığı gibi yapıldı. (Rauf Orbay, Siyasi Hatıralarım, s. 5) Türk mürettebatın hepsi görev yerlerinde gemiye Osmanlı bayrağı çekilme törenine hazırlanırken, 1940’lı yıllarda İkinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştirecek olan Denizcilik Bakanı Winston Churchill’den gelen emir her şeyi alt üst etti.

İngiliz askerleri gemilere girdiler Türk denizcileri indirdiler. Gemilerin isimleri HMS Agincourt ve HMS Erin olarak değiştirildi.

Peki nasıl olmuştu da Churchill, tarafsız olduğunu ilan eden bir devletin parası ödenen gemilerine el koyabilmişti?

Gemilerin teslim günü İstanbul’da Sadrazam Said Halim Paşa ile Alman Büyükelçi Baron Hans von Wangenheim arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşmanın 8. maddesi, iki ülkenin ittifak kurmasını öngörüyordu ve “İşbu antlaşma gizli olup ancak iki tarafın rızasıyla umuma açıklanabilir” şeklinde idi.

İngiliz hükümetinin bu anlaşmadan mutlaka haberi olmuştu. İngiliz Dışişleri Bakanı Grey, Enver Paşa’ya Osmanlı’dan tarafsız kalmasını isteyen talepler gelmeye başlamıştı. Churchill de bir mektup göndererek, nasıl fedakarlıklarla bedelinin ödendiğini bildiği gemilerin, tarafsız kalındığı takdirde savaş sonunda gerekli bakım onarımları yapılarak ve her biri için günlük 1000 sterlin tutarındaki kirası ile ödeneceğini belirtiyordu.

Aradan yıllar süren savaş dönemi geçti. 23 Ağustos 1923’te imzalanan Lozan Antlaşmasında iki gemi tekrar gündeme geldi ise de sonuç alınamadı. Bu yetmezmiş gibi bir de hüküm de konuldu:

“Kezalik, TÜRKİYE, Hükümet-i Osmaniye tarafından İngiltere’ye sipariş olunup, Britanya Hükümeti tarafından 1914 tarihinde vaziyet edilmiş olan harp sefineleri için, tediye kılınmış bulunan meblağın iadesini ne Britanya Hükümetinden ve ne de tebaalarından talep etmemeği kabul ve bundan dolayı her türlü metalibinden feragat eder.”

(https://ttk.gov.tr/wp-content/uploads/2016/11/3-Lozan13-357.pdf)

JOHNSON’UN SÖZLERİ BİR UYARI MIYDI?

İngilizler, 1914’te parası son kuruşuna kadar ödenmiş iki savaş gemisine el koydular. Üstelik sonradan hiçbir hak iddia etmeyeceğimize dair de 1923’te Türkiye Cumhuriyeti tapusuna şerh düştüler.

İngiltere ile uçak gemisi yapımı gündemde olduğu konuşuluyor. Sözünü sakınmadığı ve her konuyu esprili bir şekilde gündeme getirdiği söylenen Başbakan Boris Johnson, Türkiye’ye bir imada mı bulunmak istedi?

“Ayağını denk al. Öyle genişlemeci hayaller peşinde koşma. Bu heveslerin ardından gittiğini görürsek siparişini verip parasını ödesen bile gemiyi sana teslim etmeyiz. Bizimkiler parayı alıp gemileri göndermiyorlar.”

Tıpkı ABD’nin bir gerekçe bulup F-35’leri vermemesi gibi.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version