Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Fas’ta Adalet ve Kalkınma Partisi seçimi neden kaybetti?

Fas'ta Adalet ve Kalkınma Partisi seçimi neden kaybetti?


Arap Baharı dalgasını Kral 6. Muhammed’in otoritesini sarsmayacak şekilde mutlak monarşiden anayasal monarşiye geçerek atlatan Fas, siyasal İslamcıların 10 yıllık iktidar sayfasını sandık darbesiyle çevirdi.

Müslüman Kardeşler’in Fas uzantısı Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 2011’deki değişim dalgasında “temiz”, “güvenilir”, “ahlaklı” ve “denenmemiş” denilerek büyük bir teveccühle iktidara taşınmıştı.

 

AKP 2016’daki seçimi oylarını artırarak bir kez daha kazandı. Ama göreceli sükûnet ortamında iktidar testinin ikinci yarısı kötü gitti.

 

5 yılda halkı tatmin etmeyen icraatlarıyla AKP neredeyse sıfırlandı.

 

Bunda Kuzey Afrika’da Müslüman Kardeşler kuşağındaki gerilemenin yansımaları da etkili olmalı.

 

8 Eylül’de 395 üyeli Temsilciler Meclisi için yapılan genel seçimlerin ortaya koyduğu tablo gayet trajik:

 

AKP’nin milletvekili sayısı 125’ten 12’ye düştü. Başbakan ve AKP Genel Sekreteri Sadeddin el Osmani milletvekili bile seçilemedi.

 

Koalisyonda beş bakanı olan Ulusal Bağımsızlar Topluluğu sandalye sayısını 37’den 97’ye çıkartarak birinci oldu.

 

Ana muhalefette yer alan liberal çizgideki Asalet ve Çağdaşlık Partisi’nin milletvekili sayısı 102’den 82’ye geriledi.

 

Koalisyonun diğer ortakları Sosyalist Birlik milletvekili sayısını 20’den 35’e, Halk Hareketi 26’dan 27’ye çıkartırken; Anayasal Birlik’in milletvekili sayısı 23’ten 18’e geriledi.

 

Muhalefet kanadında merkez sağ parti İstiklal milletvekili sayısını 46’dan 78’e, İlerleme ve Sosyalizm ise 12’den 20’ye çıkardı.

 

Seçimde 31 siyasi parti ve bağımsızlardan toplam 6 bin 815 aday yarıştı. Adayların üçte biri kadındı.

 

Koalisyondaki partilerden üçü oylarını artırırken AKP’nin büyük bir çöküş yaşaması seçmenin öfkesini çok seçici şekilde yansıttığını gösteriyor.

 

AKP içinde kavga büyük

 

AKP seçim öncesinde Kral’a yakınlığı ile tanınan milyarder iş insanı ve Tarım Bakanı Aziz Ahannuş’un liderliğindeki Ulusal Bağımsızlar Topluluğu’nu hedef almış, seçmene para dağıtıldığını öne sürmüş, seçim sistemindeki değişikliğin kendilerini hedef aldığını savunmuştu.

 

AKP’nin kurucu lideri ve eski Başbakan Abdulilah Benkiran kampanyaya epey bigâne kaldıktan sonra son anda topa girip partisine karşı “gizli bir şeyler hazırlandığını” öne sürmüştü.

 

Benkiran “derin devletin iktidarda görmek istediği adam” olarak resmettiği Ahannuş’a, “Paradan başka bir şey değilsin. Başbakanlık şaibeden uzak dürüst ve temiz bir siyasi lideri gerektiriyor” diye yüklenmişti.

 

Nihayetinde Benkiran yenilgiden Başbakan Saadettin el Osmani’yi sorumlu tutup istifaya çağırdı.

 

Osmani de yenilgiyi kabul edip AKP Genel Sekreterliği’ni bıraktı ve partiyi 18 Eylül’de olağanüstü kongreye çağırdı.

 

Haziran’da meslek odaları seçiminde Ulusal Bağımsızlar Topluluğu’nun birinci, AKP’nin sekizinci gelmesi sandıktan çıkacak sonuca dair esaslı bir projeksiyondu.

 

Buna rağmen asıl yarışın AKP ile Asalet ve Çağdaşlık arasında geçmesi bekleniyordu.

 

Hezimetin nedenleri

 

Bu hezimetin altında bir dizi neden yatıyor.

 

AKP son yıllarda iç bütünlüğünü kaybetti. İçerdeki ayrışma 2016’deki seçimin ardından Benkiran’ın ikinci dönem başbakanlığının önünün kesilmesiyle başladı.

 

2011’de parlamento ve hükümetin yetkilerini genişleten düzenlemeye göre Kral, hükümeti kurma görevini seçimin galibi partiye veriyor.

 

Benkiran görevi aldıktan sonra meclis çoğunluğu için Ulusal Bağımsızlar Topluluğu’nun kapısını çaldı.

 

Kral’a yakınlığını iyi kullanan Ahannuş kendi koşulunu dayattı, koalisyona Ulusal Bağımsızlar Topluluğu’yla hareket eden diğer 3 partinin de girmesini istedi.

 

Benkiran buna direnince Kral müdahale edip görevi AKP’nin ikinci ismi Osmani’ye verdi.

 

Osmani de Ahannuş’un koşullarında hükümeti kurdu.

 

Bu, AKP’nin otoritesini sakatlayan ve Ahannuş’u iktidara hazırlayan bir saray entrikası olarak algılandı.

 

İsrail’i tanıma ve kenevire izin partiyi vurdu

 

AKP içindeki çelişkiler, Osmani’nin kraliyet sarayıyla aşırı uyumu, iktidar performansındaki düşüş ve sözlerin tutulmamasıyla büyüdü.

 

Asıl sarsıntı 10 Aralık 2020’de İsrail’le ilişkileri normalleştirme kararı üzerine yaşandı.

 

Cezayir karşısında Batı Sahra’da Fas’ın hakimiyetini tanıyan Amerikan rüşvetine karşılık hükümet, İsrail’le ilişkileri normalleştirdi.

 

AKP içindeki itirazlara rağmen Osmani, Kral’ın iradesine direnmedi.

 

İsrail’le ilişkiler, 1993’te Oslo Antlaşması’na paralel tesis edilmiş, 2002’de ikinci intifada sırasında kesilmişti.

 

AKP, İsrail ile normalleşmeyi kırmızı çizgi olarak görüyordu.

 

Bu çark nedeniyle diğer ülkelerdeki Müslüman Kardeşler’den sert eleştiriler aldı.

 

AKP’nin kimlik krizi yaşadığı, liderlik gösteremediği ve pragmatizme saplandığı yönünde eleştiriler yükseldi.

 

Hint keneviri de partinin başını yaktı. Hükümet tıbbi ve endüstriyel amaçlarla kenevir kullanılmasına izin veren yasa tasarısını durdurmadı.

 

İsrail ve kenevir meselesinin İslamcılar arasında yol açtığı şokun seçmenin geneli için belirleyici olduğunu söylemek zor.

 

Asıl faktörleri görmek için orta ve alt sınıflarda görülen çöküşe bakmak gerekiyor.

 

Orta sınıfın çöküşü sandıkta cezaya dönüştü

 

Ekonomide yapısal sorunların derinleştiği, işsizliğin arttığı, gelir dağılımının bozulduğu, sağlık sisteminin yetersiz hale geldiği, eğitimde kalitenin düştüğü ve okulu bırakan çocuk sayısının 1 milyonu aştığı belirtiliyor.

 

Bu tespitler bir saray komitesinin yayımladığı raporda da yer alıyor.

 

Petrol ürünlerinin yanı sıra üretimde kullanılan bazı hammaddelere uygulanan sübvansiyonların kaldırılması, kalıcı istihdam yerine sözleşmeli personel alınması, tazminat ve emeklilik sistemindeki kısıtlamalar eleştirilerin başında geliyor.

 

Bunlara bir de Covid-19’un yol açtığı zorluklar eklendi.

 

AKP’nin İslamcı muhalifleri de partiyi emperyalist güçler ve Batılılaşmış azınlığın çıkarlarına hizmet eden bütün kanunları geçirmekle suçluyor.

 

Ekonomik zorluklar ve susuzluğa bağlı olarak 2016, 2017 ve 2019’da gösteriler patlak verdi, yüzlerce insan tutuklanıp yargılandı.

 

Bütün bunlar sandığa bir ceza olarak yansıdı. AKP’nin son 10 yılda seçmen listelerine giren genç kuşağa seslenmekte zorlandığı da aktarılıyor.

 

AKP’nin sicili kadar medyayı çok etkili kullanan Ahannuş’un siyasal İslam’a üçüncü dönem iktidar yolunu kapatma konusundaki kararlı kampanyası da etkili oldu.

 

2007’den beri Tarım Bakanı olan Ahannuş, Forbes dergisine göre 2 milyar dolarlık servetiyle Kral’dan sonra Fas’ın en zengin ikinci insanı.

 

Hidrokarbon, bankacılık ve telekomünikasyon alanında yatırımlarıyla tanınan Ahannuş’un partisinde çok sayıda iş insanı, üst düzey yetkili ve teknokrat yer alıyor.

 

Ahannuş kampanyasında 5 yılda 1 milyon kişiye istihdam sözü verirken Fas’ın İslami kimliğinin yanı sıra etnik ve kültürel çeşitliliğine vurgu yapıp Faslılara “Daha fazlasını hak ediyorsunuz” diye seslendi.

 

Agresif bir kampanya ile de sonuç aldı.

 

Kral’ın eli daha da güçlendi

 

Nihai ve kritik kararların saraydan geldiği Fas’ta koalisyonda kimin olacağından bağımsız olarak iktidarın önünde tek bir seçenek duruyor: Kraliyet komitesinin hazırladığı ulusal kalkınma programını uygulamak.

 

Kabineyi onaylama yetkisi Kral’da.

 

Dışişleri, İçişleri ve Savunma bakanlarını zaten doğrudan Kral belirliyor.

 

AKP’nin uğradığı hezimetle birlikte Kral’ın siyaset üzerindeki elinin daha da güçlendiği düşünülüyor.

 

2011’de kabul edilen yeni anayasa, ülke yönetimini “demokratik, parlamenter, sosyal ve anayasal monarşi” olarak tanımlıyor.

 

Kral’ın sıfatları, yetkisinin genişliğini de ortaya koyuyor: “Müminlerin emiri”, “millet ve dinin koruyucusu”, “devlet başkanı”, “kurumlar arasında en büyük hakem”, “başkomutan”, “yüksek güvenlik konseyi başkanı” ve “yargı konseyi başkanı”.

 

Başbakanı tayin etme, bakanları azletme, parlamentoyu feshetme, kuvvet komutanları ve büyükelçileri atama, uluslararası anlaşmaları imzalama ve olağanüstü hâl ilan etme yetkileri de Kral’ın elinde.

 

Bu sistem Kral’a, başarısızlıklar karşısında öfkeyi saraydan uzaklaştırıp faturayı hükümete kesme şansı veriyor.

 

AKP de 2011’de kraliyetin meşruluğunu tartışmaya açmadığı gibi iktidar yıllarında da kralsız olamayacağını, tam demokrasinin sistemi dağıtacağını ve saraya hasredilmiş yetkilerin korunması gerektiğini savundu.

 

AKP’nin kralcılığı 2011 öncesinden tescilliydi.

 

Ülkede seçimler 1960’lardan beri düzenlense de saray, kraliyetin meşruiyetini tartışmaya açan solculara ve İslamcılara nefes aldırmıyordu.

 

AKP sarayın koşullarını benimsemiş parti olarak siyaset sahnesinde yerini aldı.

 

AKP’nin öncülü Demokratik ve Anayasal Halk Hareketi’ni 1957’de kuran Abdulkerim el Hatib, kraliyet ailesine çok yakındı.

 

1998’de Adalet ve Kalkınma Partisi adını alan hareket, ilk kez 1997’de 9 milletvekiliyle meclise girmişti.

 

AKP 2002’de 42 milletvekiliyle üçüncü, 2007’de 47 milletvekiliyle ikinci, 2011’de 107 milletvekiliyle birinci parti olmuştu.

 

Adalet ve İhsan Cemaati’nin lideri Abdusselam Yasin’in 1975’te Kral 2. Hasan’a “Ya İslam Ya Tufan” başlıklı isyan mektubu ve 1980’lerin başında şiddetle İslami hükümet kurma girişimlerinden sonra İslamcılar dönüşüm geçirdi.

 

Siyaset, ekonomi ve toplumda İslami dönüşüm için ıslahatçı önermeler öne çıktı.

 

Bu çizginin çerçevesini belirleyen Müslüman Kardeşler kökenli Tevhid ve Islah Hareketi’ydi.

 

AKP bu kolun siyasi yapılanması olarak ortaya çıktı.

 

Fakat tersi bir olgu yaşandı: AKP’nin tebliğ kanadına dönüşen Tevhid ve Islah, iktidar tecrübesi ile ilkeler arasında bocaladı ve 2016’da tüzüğünde değişiklikler yaparak siyasetten uzaklaşıp davet konularına dönmeye karar verdi.

 

Hareket, hükümeti İsrail’le anlaşmadan çekilmeye de davet etti.

 

AKP iktidar yıllarında saray ve laik kesimleri fazla huylandırmamak için ıslah söylemini daha çok ekonomide uyguladı.

 

Aslında özgün bir ekonomik programı da yoktu.

 

Yaptığı Türkiye’de AKP’nin yaptığından farklı değildi: Kemer sıkma, özelleştirme ve kamusal harcamaları kısmaya dayalı IMF programını izlemek.

 

Müslüman Kardeşler için son baharın devamı

 

Seçim sonuçları, Arap Baharı sırasında örgütlü alternatif olarak öne çıkan Müslüman Kardeşler kuşağının şiddetli bir sonbahar yaşadığını teyit ediyor.

 

Mısır’daki ana gövdeyi, iki aşamalı bir müdahale bitirdi: Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi yönetiminin bir yıllık iktidarı boyunca izlediği uzlaşmaz ve zıtlaşan siyaset toplumsal bir retle karşılaştı.

 

Sokaktan gelen istifa baskısına direnen Müslüman Kardeşler’i, Savunma Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda oturan Abdulfettah el Sisi’nin darbesi bitirdi.

 

Müslüman Kardeşler’in Tunus uzantısı El Nahda ise iktidarda kalmak için eski rejim unsurlarıyla işbirliği yapmaktan kaçınmayan bir pragmatizm izledi.

 

Nihayetinde sistemdeki kilitlenmenin sorumlusu tutuldu ve Cumhurbaşkanı Kays Said’in anayasal müdahalesiyle kenara çekildi.

 

Said ülkeyi olağanüstü yetkiyle yönetirken, El Nahda içten içe kaynıyor.

 

Fas’ta ise AKP’yi bitiren kraldan çok kralcılığı ve mutlak başarısızlığı oldu.

 

Fakat Fas’ı diğerlerinden ayıran nokta; seçimle gelen İslamcı bir partinin seçimle gitmesi. Ve kadınlar bu sonucu belirleyen en dinamik faktör oldu.

 

KAYNAK: BBC TÜRKÇE – FEHİM TAŞTEKİN


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version