2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ne kadar 50 milyar seviyelerinde seyreden faiz harcamaları geçen yıl 138 milyarı aştı. 2021’de 180 milyar lira faiz ödemesi öngörülüyor. 2024’te ise 320 milyar 400 milyon.
“Vatanı satmak, yüksek faizle, yüksek enflasyonla, kötü yönetimle ülkenin ve milletin kaynaklarını heba etmekle olur.”
“Ahdim olsun ki, faizler enflasyon ve cari açık düşecek. Türk ekonomisi finansal saldırılara daha dirençli hale gelecek. Türkiye’nin yatırım cazibesi daha da yükselecek.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “24 Haziran Seçim Manifestosu” kapsamında sarf ettiği bu sözlerin üzerinden üç yıl geçti.
Haziran 2018’de yüzde 17,75 olan Merkez Bankası politika faizi, bugün yüzde 19.
O dönem yüzde 15,39 olan enflasyon ise son olarak Ağustos 2021 için yüzde 19,25 seviyesinde açıklandı.
Dolar/TL kurunun değeri ise 4 lira 60 kuruştan, 8,45 liraya kadar çıkmış durumda.
Bütçeden faiz ödemeleri için yapılan harcama 11 yılda 4 katına çıktı
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştiği 2018’den bugüne artan yalnızca faiz, enflasyon ve dolar değil.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ödediği vergi ile karşılanan bütçe giderlerinin yüzde 10’undan fazlasını oluşturan faiz giderleri de var.
2003’ten 2018’e kadar 60 milyar lirayı geçmeyen faiz harcamaları, 2018’de 73 milyar lira üzerine çıktı.
Bir hafta önce açıklanan Orta Vadeli Program’a göre, Türkiye’nin 2021’de yaklaşık 180 milyar, 2024’e gelindiğinde ise 320 milyar lira faiz ödemesi yapması bekleniyor.
Bu değer, 2020’de 133,9 milyar dolardı.
Bu verileri bir tablo üzerinde inceleyelim:
Peki “faiz gideri” dediğimiz şey nedir, neyin faizini ödüyoruz, bu artışın nedeni ne?
Faiz için kullanılan en yaygın tanım, “paranın fiyatı”dır.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yayımladığı 2021-2023 Bütçe Hazırlama Rehberi ise faizi, “ödünç alınan paranın kullanımı karşılığında yapılan ödeme” olarak açıklıyor.
“Faiz, dönemler içerisinde sürekli olarak birikmekle birlikte, ödendiği zaman bütçeye gider olarak yazılmalıdır” diyen Strateji ve Bütçe Başkanlığı, nerelerde faiz ödendiğini şu şekilde sıralıyor:
1- Kamu kurumlarına ödenen iç borç faiz giderleri ve diğer iç borç faiz giderleri:
Başkanlığın “iç borç” ile kastettiği, devlet tahvilleri ve hazine bonoları.
Devlet, kaynak yaratmak adına diğer devlet kademelerine ve bu kademeler dışında kalan kesimlere borçlanabiliyor.
Nasıl? Tahvil ve bono gibi değerli kağıtlarla.
Yukarıda bahsedilen kurumlar bu kağıtları alıyor. Para, devlette bir süre kalıyor. Tahvil ve bonoların vadesi geldiğinde devlet, kağıtlar için aldığı parayı faiziyle birlikte ödüyor.
2- Dış borç faiz giderleri:
Strateji ve Bütçe Başkanlığı, ülke içinde ikamet etmeyenlere borçlanılan tutarlar üzerinden yapılan faiz ödemelerini bu başlıkta sınıflandırıyor.
Devlet adına yabancı ülkelerden, farklı ülkelerin oluşturduğu birliklerden, fonlardan, uluslararası kuruluşlardan, küresel yatırım bankalarından, kredi sağlayan kuruluşlardan sağlanan “dış finansman”ın faiz ödemelerini kapsıyor.
Dış borçlanma öncelikli olarak, dolar, euro ve Japon yeni üzerinden yapılıyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, yakın zamanda kısa vadeli dış borç stoku hesaplamasında bir revizyona gitti.
Yeni hesaplamaya göre haziran sonu itibarıyla kısa vadeli dış borç stoku 121,7 milyar dolar.
Mayısta bu veri, 144,9 milyar dolardı ki o da revizyonla birlikte 119,2 milyar dolara geriledi.
Dış borcun bir de faiz ve anapara ödemesi var.
TCMB’nin internet sitesinde yer alan bilgilere göre 2020 yılında ödenen “Dış Borç Anapara ve Faiz Ödemeleri ile Diğer Transferler”in değeri 21 milyar 625 milyon dolar.
Bu değer, 2012 yılında 1,13 milyar dolardı.
3- Kira sertifikası giderleri:
Hazine ve Maliye Bakanlığı, kira sertifikasını, “dönemsel kira ödemeli kıymetler” şeklinde açıklıyor.
Daha geniş tanımla ise bir varlığa sahip olmayı veya ondan yararlanma hakkını gösteren, yatırımcısına belirli periyotlarda sabit veya değişken getiri sağlayan menkul kıymetlerdir.
2021-2023 Bütçe Hazırlama Rehberi’ndeki tanım ise şöyle:
Kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmaz ve taşınır mallar ile maddi olmayan varlıklara dayalı olarak kullanma, yararlanma, işletme ve sair haklarını kullanmak suretiyle, sırf bu amaçla işlem tesis edebilecek özel hukuk şirketleri vasıtasıyla, hasılatı Hazine’ye aktarılmak üzere yurt içi ve yurt dışı piyasalarda ihraç edilecek kira sertifikalarına ilişkin oluşacak kira giderleri bu başlık altında izlenir.
4- Türev ürün giderleri:
Fiyatları diğer yatırım araçlarının fiyatlarına bağlı olan ve riskten korunmak ya da belirli bir seviyede risk alarak getiri artırmak için kullanılan finans ürünlerine türev ürünler deniliyor.
“Vadeli işlem kontratı” da denilen bu ürünlerin şu günlerde en çok bilineni swap.
Swap’ı da en basit şekliyle anlatmak istersek…
Londralı bir yatırımcı ya da bir banka düşünelim.
Bu yatırımcı, Türk lirasının değeri düştüğünde lirayı elden çıkarmak isteyecektir (ya da tam tersi).
Bunun için de TL satıp, dolar alma yolunu tercih edecektir. Ancak elinde TL yoksa, önce bu para birimini piyasadan “ödünç alması” gerekiyor.
Geri ödeme sözü vererek ödünç aldığını varsayalım.
Yatırımcı aslında kendisinde olmayan ancak ödünç aldığı TL’yi 100 liradan piyasaya satmış karşılığında dolar almış olsun.
Sattığı miktar 80 liraya gerileyince yeniden piyasadan alır. Elde ettiği 20 liralık kârdan, TL’yi bulmanın, taşımanın maliyeti ve diğer masraflar düşülür ve net kâra ulaşılır.
Yani, TL satıp dolar almak isteyen, satacağı TL’yi de piyasadan bulmaya çalışan yatırımcının katlandığı maliyete swap (değiş-tokuş) faizi deniyor.
Elbette ki bu senaryonun başrolü Londralı bir yatırımcının yerine Türkiye Cumhuriyeti devleti de olabiliyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) Çin ile 6 milyar dolar, Katar’la da 15 milyar dolar tutarında swap anlaşması bulunuyor.
Son olarak da Güney Kore Merkez Bankası, TCMB ile 17,5 milyar liralık (2,3 trilyon Güney Kore wonu) swap anlaşması imzalandığını duyurdu.
Swap, Merkez Bankası’nın döviz rezervleri hesabında da kullanılan bir kalem.
Merkez Bankası’nın rezervlerinden swap kalemi de düşüldüğünde net rezerv, yaklaşık eksi 38 milyar dolara denk geliyor.
Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın yayımladığı 2021-2023 Bütçe Hazırlama Rehberi’ne göre faiz harcamalarına giren diğer iki başlık ise “İskonto giderleri” ve “Para piyasası nakit işlemleri faiz giderleri”.
Faiz harcamaları niçin bu kadar önemli?
Eski Hazine Müsteşarı, ekonomist Dr. Mahfi Eğilmez’in “Kendime Yazılar” adlı blogunda da belirttiği gibi bir bütçenin dengesini şu unsurlar oluşturuyor:
Bütçe Dengesi = Bütçe Gelirleri (vergi gelirleri + diğer gelirler) – Bütçe giderleri (faiz dışı giderler + faiz giderleri)
Eğilmez, faiz dışı giderler de personel giderleri, yatırım giderleri ve diğer cari giderler olarak sıralıyor.
Borçlanmaların bütçeye “gelir” ya da “gider” olarak değil ayrı bir “borç hesabı” olarak yazıldığını söyleyen Eğilmez, “Buna karşılık borçlar için ödenen faiz giderleri, bütçenin gelirlerinden ödendiği için bütçeye gider yazılır” diyor.
Eğilmez, 2013’te kaleme aldığı “Bütçe Dengesi ve Faiz Dışı Denge” başlıklı yazısında ise şu ifadelere yer veriyor:
Bir ekonomide bütçe gelirleri eğer bütçenin temel giderlerini yani faiz dışı giderlerini karşılayamıyorsa sorun büyük demektir. Bu durum, kamu kesiminin borcu olmasa ve faiz ödemek zorunda kalmasa bile giderlerini karşılayacak kadar gelire sahip olmadığını anlatır.
Faiz harcamaları neden bu kadar hızlı artıyor?
Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Kara’ya göre bu durumun üç sebebi var.
Bunlardan ilki faizlerin artmış olması.
İkincisi ise döviz artınca döviz cinsi borçlanma için yapılması gereken geri ödemelerinin maliyetinin yükselmesi.
Son olarak da bütçe açığının büyümesiyle Hazine’nin daha fazla borçlanmaya başlaması.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın verilerine göre son beş yılda verilen bütçe açığı şu şekilde:
Bakanlığın Ekim 2020″de yayımladığı 2021 yılı bütçe tahminine göre bütçe açığının 244 milyar 993 milyon TL, faiz dışı açığın ise 65 milyar 450 milyon TL olarak gerçekleşmesi öngörülüyor.
Independent Türkçe’ye konuşan Merkez Bankası’nın eski Başekonomisti Hakan Kara, Merkez Bankası’nın politika faizini düşürmesi durumunda kısa vadeli tahvillerin faizlerinin düşeceğini söylüyor.
Ancak yüksek enflasyon beklentileri ve Türkiye’nin risk primindeki artış nedeniyle uzun vadeli tahvil faizleri de yükselecektir.
Kur yükseleceği için döviz cinsi borçlara yapılan geri ödemelerin de artacağını aktaran Kara, “Nette Merkez Bankası’nın faiz indirmesi Türkiye’nin faiz ödemelerini artırabilir” diyor.
KAYNAK: INDEPENDENT TÜRKÇE – GÖKÇEN TUNCER
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***