HABER ANALİZ | EHSANULLAH ZİYAYİ
ABD’nin Afganistan’ı işgalinin ardından 20 sene geçti. 11 Eylül 2001 tarihinde New York’ta gerçekleştirilen saldırılardan sonra 7 Ekim 2001’de ABD, “Uzun vadeli kurtuluş operasyonu” adını verdiği askerî harekâtla Afganistan’a girdi. Amacı Taliban’a, El Kaide’ye ve diğer terör örgütlerine karşı savaşmak ve Afganistan’ı terör yuvası olmaktan kurtarmaktı. 20 senelik bu savaşı kimin kazandığı hala tartışıladursun, 11 Eylül’ün en büyük kaybedeni ve mağduru Afgan halkı oldu.
Afganistan’ı terörle mücadele bahanesiyle işgal eden ABD, 20 senenin sonunda ülkeye güvensizlik, istikrarsızlık, ekonomik buhran, göç ve can kayıpları bıraktı ve tekrardan ülke Taliban’ın eline geçti. Taliban eskisinden daha güçlü ve kısa bir süreçte Afganistan’ın tüm şehirlerini ele geçirmeyi başardı.
Peki, bu süreç zarfında 11 Eylül’ün Afganistan’a getirisi, götürüsü nelerdi? Afgan halkı 11 Eylül’e nasıl bakıyor? TR724 olarak ABD’nin Taliban ve El Kaide avının ardından hayatları tamamen değişen Kabil’deki Afgan halkına düşüncelerini ve yaşadıklarını sorduk.
KAZANILAN TÜM DEĞERLERİMİZ YENİDEN ELDEN GİTTİ
Kabil üniversitesi mezunu Humayon Haşimi, 11 Eylül’le birlikte hayatında büyük değişimler yaşayan Afganlardan biri. Tecrübesini şu sözlerle anlatıyor: “11 Eylül’le birlikte Afganistan’da otoriter bir rejim olan Taliban’a karşı küresel bir koalisyon oluştu. Ancak Taliban yönetiminin yıkılması, ülkedeki savaş ve huzursuzlukları bitirmedi. Yine de 11 Eylül’den sonra ülke için birçok fırsat ortaya çıkmıştı. Bonn Uluslararası Konferansı ile Afganistan’da tüm tarafların siyasete katılımı ilke edinilmişti.”
“Son kırk yılda, Afganistan’da dört genel seçim yapıldı, bu da Afgan halkının ilk kez oy kullanmasına ve kendi kaderini belirlemesine izin verildiği anlamına geliyor” diyen Haşimi, Parlamento ve il meclisi gibi modern bir hükümetin dayandığı kurumların kurulduğu ve güçlendirildiğine, bu kurumların uygulamada ne kadar verimli ve faydalı olduğuna dikkat çekti.
11 Eylül öncesi ülke kabus içindeydi diyen Haşimi, “Afganistan’da önceki kanunlarda göz ardı edilen birçok husus vardı. Ama yeni hükümetle birlikte Afgan halkının yasal hakları, kadın-erkek eşitliği, temel hak ve özgürlükler gibi gerçekler kayıt altına alındı. İfade ve basın özgürlüğü, siyasi partilerin ve örgütlerin kurulabilmesi gibi hususlar da Afgan anayasasına girdi. 11 Eylül öncesinde eğitim sistemi geleneksel olarak devletin tekelindeydi ancak daha sonra özel sektörün gelişmesiyle birlikte çeşitli eğitim kurumlarının oluşması, devletin eksiklerini telafi ederken, diğer yandan devlet tekelini de kırıyordu,” sözleriyle bunca çaba ve emekle kazanılan değerlerin Taliban’ın yeniden iktidar olmasıyla bir çırpıda gideceğine vurgu yaptı.
11 EYLÜL ‘ABD’NİN BİR SENARYOSUYDU’
Kabil üniversitesi öğretim üyesi olan Numanuddin Naibkhil ise 11 Eylül hadisesinin ABD tarafından kurgulan bir senaryo olduğunu, Soğuk Savaş sonrası, Amerika’nın gücünü ve istikrarını korumak için başka bir savaşa ihtiyaç duyduğu ve bu savaşa “İslami teröre karşı savaş” adı verildiğini iddia etti.
11 Eylül saldırıları gerçekleştiğinde, Taliban rejiminde bir okul öğrencisi olan Naibkhil, ABD’nin Afganistan’a geleceğini duyunca mutlu olduğunu ve Taliban rejimindeki karanlık dönemin biteceğini düşündüğünü dile getirerek sözlerine şöyle devam etti:
“Ama yaşım ilerledikçe, ABD’nin dünya ve özelikle de Afganistan’daki tutumlarına karşı şüphelerim artmaya başladı. Bu nedenle 11 Eylül saldırılarını araştırmaya ve okumaya başladım. Konu ile ilgili çok sayıda kitap ve makale okudum, birçok belgesel izledim. Neticede ABD hükümetinin insanlara ve dünyaya söylediğinin gerçek dışı olduğunu ve yaşananların sadece bir senaryodan ibaret olduğu kanaatine vardım. Amerika, halkını uzun ve uzak bir savaşa ikna etmek için büyük bir olaya ihtiyaç duyuyordu. Bu savaş İslam dünyası ile terör adı altında savaşmak oldu ve adına da, ‘İslami teröre karşı savaş’ dediler.”
YAŞANAN OLAYLARIN HEPSİ ÖNCEDEN PLANLIYDI
Fransız istihbarat servisi eski başkanı Quint de Maranche’ın 1979’da yayınlanan kitabında 3. dünya savaşını “soğuk savaş”, 4. dünya savaşını ise “İslami teröre karşı savaş” olarak adlandırmasının hatırlatan Numanuddin Naibkhil, Arap dünyası ve komşu ülke Pakistan ile ilgili de ilginç bilgilere yer verdi.
ABD hükümetinin 11 Eylül’ün ardından elde ettiği kanıtların, Arap ülkelerinden birçok kişinin ve Suudi hükümetinin perde arkasında olduğunu göstermesine rağmen ABD’nin, Suudi Arabistan’a en ufak bir tepki göstermediğini kaydeden Naibkhil, sonucunda El Kaide ve Bin Ladin’i suçladığını ve Afganistan’a hiçbir Afgan dahil olmadan saldırdığını hatırlattı.
Usame bin Ladin’in Pakistan’da bir şehir Polis karakolunun yakınında öldürüldüğünün unutulmaması gerektiğini ve yine ABD’nin, Pakistan’a karşı en ufak bir tepki göstermediğini savunan Naibkhil, “İlginç olan birçok şey var. 11 Eylül’den önce Usame bin Ladin’in, Dubai’de Amerikalı doktorlar tarafından muayene edilmesi ve ayrıca CIA üyeleriyle bir araya gelmesi, Saldırıdan bir hafta önce Pakistan İstihbarat başkanı Mahmud Ahmed’in, CIA başkanı ile Washington’da bir araya gelmesi ve hatta olayın faillerinden birine yüz bin dolar göndermesi, bunun gibi onlarca delil mevcut ve yaşananlar bu olayın önceden planlandığına ve kurgulandığını ortaya koyuyor,” dedi.
AHMED ŞAH MESUD ABD İÇİN BAŞ AĞRISIYDI
“ABD, Afganistan’ı işgal etti ama öncesinde Ahmed Şah Mesud’a 9 Eylül’de suikast düzenlendi. Mesud’un öldürülmesi ile 11 Eylül’e ilişkin senaryolar bir birine çok benziyor,” diyen Kabil üniversitesi öğretim üyesi Numanuddin Naibkhil, şunları aktardı:
“Ahmed Şah Mesud hayattayken, tıpkı General Raziq’in Taliban’ı yeniden iktidara getirmek için suikasta uğraması gibi, ABD için bir baş ağrısıydı. Taliban, Orta Asya petrol boru hattının Afganistan’dan geçişini engellediği için Taliban’ın devrilmesi zaten planlanmıştı. California Oil Association (Unocal) Brzezinski’nin 1997 tarihli kitaplarında öngördüğü gibi Orta Asya petrolüne kolay erişim için başka bir Pearl Harbor’a ihtiyaç olduğunu önermişti.”
Afganistan’ın işgalinin duyurulması sırasında, George W. Bush ve Savunma Bakanı İslami teröre karşı 20 senelik bir savaş ilan ettiklerini hatırlatan Naibkhil, “ABD’nin Afganistan’daki varlığından tam 20 yıl sonra, ABD’nin Taliban’la Katar’da yaptığı anlaşma ve Afgan hükümetinin sorumsuz bir şekilde geri çekilmeyle Taliban’a teslim ettiklerine şahit olduk” dedi.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***