Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Timur’un iki talihsizliği; Biri bizi biri kendini mahvetti

Timur’un iki talihsizliği; Biri bizi biri kendini mahvetti


YORUM | M. AHMET KARABAY

Zaman zaman tarih sohbetleri yapacağımı tr724’te yazıya ilk başladığım günlerde sizlerle paylaşmıştım. Bu kez Türk tarihinde çok önemli bir yeri olan bir isim üzerine sohbet edelim istiyorum. Timur İmparatorluğunun kurucusu Timur Han

Timur Han, Türk ve İslam tarihinde çok önemli bir yere sahip olmasına rağmen Anadolu Türkleri tarafından pek sevilmeyen ve unutulmaya mahkum edilen bir hükümdar. Bunun sebebini de tahmin etmek güç değil elbet. 

Osmanlı’nın en parlak padişahlarından Yıldırım Bayezid diye bilinen I. Bayezid ile giriştiği 1402’de Ankara Meydan Savaşı’nda Osmanlı ordusunun hezimete uğratması bir Anadolu’da travmaya dönüştü. Bu yenilgi sonrasında Osmanlı devleti derin bir bunalıma girdi ve fiilen tekrar beylikler dönemine dönüldü. Dahası 11 yıllık “Fetret Dönemi” yaşandı. Dahası Osmanlı hükümdarı I. Bayezid, Timur’a esir düştü.

Bu yaşanan travmayı Osmanlı tarihçileri hiçbir zaman unutmadı. Aslında Timur’un bir talihsizliği daha var. O da 7 yıl süren iki aşamalı Anadolu seferinde 1399 yılında Suriye’yi alıp tekrar doğuya yöneldiğinde yanına bir anne ve iki oğlunu da götürdü.

TİMUR’UN ALEYHİNE HER TÜRLÜ OLUMSUZ BİLGİYİ ÜRETTİ

Timur Suriye’de bulup yanına aldığı bu çocuklardan birisinin çok iyi bir eğitim almasına özen gösterdi. Bu ileride bilim insanı olarak tanınacak olan İbn Arabşah idi. İbn Arabşah iyi bir bilim insanı oldu ama doğup büyüdüğü topraklardan koparılıp Semerkant’a götürülmesini hiç unutmadı ve Timur’u hiç affetmedi.

İbn Arabşah, Acailu’l Makdur’da Timur hakkında başka hiçbir kaynak kitapta bulunmayan bir dizi iddialara yer verdi. Onun ayağının sakatlanma sebebine ilişkin iddiaları da bunlardan biri idi. Bu Suriye kökenli bilim insanına göre, Timur çete reisi iken koyun hırsızlığı yaparken çobanın attığı oklarla sakatladı.

İbn Arabşah dışındaki en az 6 kaynak, (bunlar içinde Timur’un ayağının sakatlandığı olayda yanında olan bir isim de var) sakat kalmasının bir savaş sırasında yaralanmasına bağlıyor. 

Ne var ki Osmanlı tarih yazıcılarının bir çoğu, “Aksak Timur” ya da “Timurlenk” (lenk Farsça aksak demek) sıfatının verilmesinde İbn Arabşah’ın ortaya attığı iddiayı aktarıyor.

Gerçi Timur, bir hanedan mensubu değildi. Bundan dolayı da bir şehzade olarak yetiştirilmedi. Suriyeli tarihçinin yazdığı gibi sıradan bir ayakkabı tamircisinin oğlu da değildi. Keş bölgesi beyinin oğlu idi. 

Bundan dolayı kız kardeşleri, kendisi daha 17 yaşında iken başka beylerle evlendi. Maveraünnehr Emiri Kazagan, torunu Olcay Hatunu iyi bir askeri eğitim alan Timur’a verdi. 

 

Timur’un unvanlarından birisi Küregen ya da Güregen. Bu sıfat, bir han damadı olmasından dolayı verildi. Aslında Timur’un esas Sahipkıran olarak bilinmesi önemli. Bu sıfat Satürn ve Jüpiter’in kavuşma sırasında doğanlara verilirdi. 

Eskiler yıldızların buluşmalarına bugünden daha fazla anlam yüklerlerdi. Pek çok hükümdar hayatlarını müneccimlerin (yıldızların hareketlerinden anlam çıkararak geleceğe yönelik bilgi veren kişi) vereceği bilgilere göre hareket ettirirdi. 

İşte bu yıldızbilimcilerine göre Satürn (Zuhal) ya da Seytın şeytanın temsilcisi idi. Jüpiter (Müşteri) ise bolluk, bereket ve şansın en güçlü mitoloji tanrısı Zeus ile anılır. Bu iki yıldızın birleştiği dönemlerde doğan çocukların çok güçlü yapıda olduğu kabul edilir.

Meraklısına bir not. Satürn ile Jüpiter Timur’un doğduğu 1336’dan bu yana ilk kez 2020 yılı 21 Aralık tarihinde buluştu ve iki gezegen bir yıldız gibi parladı. Bu ilm-i nücûma göre, 21 Aralık’ta doğanlar güçlü kişilikler olacak. Yani günümüzün sahipkıranları bugünün 7-8 aylık çocuklarından çıkacak.

MEŞHUR KARINCADAN DERS ÇIKARMA HİKAYESİ

Neyse yıldız bilimi ayrı bir dünya oraya girersek çıkamayız. Bu kadar bilgi yeter. Biz yeniden Timur’a dönelim. Tarihçilere göre Timur’un Emiri Kazagan’ın torunu ile evlenmiş olması bile İbn Arabşah’ın iddialarını çürütmeye yeter. Han yetiştiricisi diye tanınan Emir Kazagan, bir ayakkabı ustasının oğlu koyun hırsızına torununu vermez. 

Söz buraya gelince nasıl sakat kaldığını da paylaşmak gerek. Timur, hanımı Olcay Hatun’un ağabeyi Emir Hüseyin ile birlikte 1360-1370 yılları arasında siyasi mücadeleler veriyor. Bu mücadelelerdin biri olan Sistan emirine karşı giriştikleri zorlu çatışmada yaralandı.

Timur işte bu büyük hezimete uğradığı savaş sonrasında bir duvara yaslanmış hayatının muhasebesini yapar. Daha sonra kendisinin yakın çevresine anlattığına göre, her şeyden vazgeçmeyi düşündüğü sırada gözü duvardaki bir karıncaya ilişir. 

Karınca taşıdığı bir yükle gitmek istediği yöne doğru ilerlerken önündeki bir engelden aşağı düşüyor. Üç, beş belki on… Son denemesinde ise yükle beraber çıkmayı başarıp yoluna devam eder.

Timur işte o sırada kararını veriyor: “Bir karınca bile hedefine ulaşmak için bunca çaba harcayıp deneme yaparken ben niçin biraz önce pes etmeyi aklımdan geçirdim.” 

Yeniden mücadeleye girişen Timur, bir süre sonra omuz omuza yıllarca mücadele ettiği kayınbiraderi Emir Hüseyin ile ters düştü. 1370’te Emir Hüseyin’i alt edip tarih sahnesine çıktı ve Timur Han olarak Maveraünnehr’in hakimi oldu.

TİMUR İLE I. BAYEZİD ARASINDAKİ ANKARA SAVAŞI KAÇINILMAZDI

Timur kurduğu devletini iki temel üzerine oturtur. Biri Çağataylardan devraldığı Maveraünnehr, diğeri ise İran. İran’da o zamanlar Cengiz’in torunu Hülagu’nun kurduğu İlhanlılar hüküm sürüyor idi. 

Timur kendini bundan dolayı hem Çağatayların hem de İlhanlıların varisi olduğunu sayıyor. Altınorda devletinin tahtını kaybeden hükümdarı Toktamış’a destek verip tahtına kavuşturuyor. Sonrasında ise bir süre onun aleyhine çevirdiği dolaplarla uğraşıyor.

Toktamış sorununu çözdükten sonra batıya yöneliyor. 1399’da Diyarbakır’a geldiğinde Anadolu’da hüküm süren beyliklere mektuplar yazıyor. İlhanlıların yeni hakimi olarak kendilerine yardımcı olacağını, Osmanoğulları’nın aldıkları toprakları tekrar kendilerine kazandıracağını söylüyor. 

Timur bu mektuplardan birisini de Sivas hakimi Kadı Burhaneddin’e de gönderiyor. Aynı zamanda bilgin olan Kadı Burhaneddin, gelmekte olan tehlikeyi seziyor. Timur’un mektubunu çoğaltıp birer nüshasını Yıldırım Beyazıt, Toktamış ve Memlük sultanı Berkuk’a yolluyor.

Kadı Burhaneddin yazdığı bir üst mektupla bir araya gelinmesinin zaruretini anlatıyor ve Timur’a karşı birlikte mücadele verilmesi gerektiği konusunda öteki üç hükümdarı uyarıyor. Üç isim de birlikte mücadele konusunda olumlu cevap veriyor. 

Burada Timur’un askeri dehasının devreye girdiği görülüyor. Şartların kendisi için uygun olmadığını görüp geri çekilip Hindistan seferine çıkıyor. Bu seferle hayatının en çok ganimetini topluyor. 

Aradan 3 yıl geçiyor ve yeniden Anadolu’ya yöneliyor. Bu kez Anadolu’da tablo çok değişmişti. Kadı Burhaneddin ve Memluk Sultanı Berkuk ölmüş, dahası eski dost Osmanlı ile Memluklar birbirleri ile çatışır olmuşlardı. 

Timur ile I. Bayezid’in mektuplaşmaları ve bazı kitaplarda yazıldığı gibi Yıldırım Bayezid’in Timur’u tehdit etmeleri savaşın sebebi değildi. İlhanlılar döneminde Osmanlı Beyliği dahil Anadolu beylikleri İlhanlılara vergi veren birer devletçikler idi. 

Timur, İran’a sahip olduktan sonra kendisini İlhanlıların varisi olarak kendini Anadolu’nun hakimi görüyordu. Osmanlı Beyliğinin ise merkezden habersiz öteki beylikler aleyhine topraklarını genişletmesinden dolayı bunun cezalandırılması gerektiğini düşünüyordu.

Bir diğer ifade ile iki hükümdarın da kendilerince meşruiyet gerekçeleri vardı.

İşte I. Bayezid ile Timur arasındaki savaşın esas sebebi bu idi. İki hükümdarın etrafındaki alimler bu savaşın önüne geçmek için çok çaba harcıyor ise de girişimler liderlerin kararını değiştirmiyor. 

İki hükümdarın da cihangirlik hülyası var. Timur’un ilk oğlunun adı Cihangir (dünyanın büyük bir bölümünü savaşarak ele geçiren kişi). I. Bayazid Niğbolu’da Haçlı artıklarını temizlemiş, Balkanlarda fetihlerini sürdürüyordu. Dahası İstanbul’u kuşatmıştı.

SİVAS’TA “KAN DÖKMEYECEĞİM” DEYİP DİRİ DİRİ GÖMÜYOR

Timur, kuşattığı her yere saldırmadan önce mesaj gönderirdi. Anadolu seferi sırasında Sivas’ı kuşattığında da “Bana itaatinizi bildirin ve gereğini yapın. Ben de zarar vermeden dönüp gideyim” diyor. 

Bilindiği gibi görüşmeler sürerken doğal olarak çatışmasızlık hali yaşanıyor. Bu sırada kale burçlarındaki okçular, Timur’un askerlerinin üzerine ok atışları yapıyor. Bu oklarla Timur ordusu kayıplar veriyor ancak çatışmasızlık durumunu bozmuyor.

Görüşmeler sonunda Sivas Valisi Timur’un şartlarını kabul ediyor. Timur da kan dökmeyeceği sözünde durmak için kendince bir plan yapıyor. Kalenin etrafında hendekler kazdırıyor ve görüşme sırasında ok atışı yapan askerleri toplatıp ellerini bağlıyor. Sonra da bu askerleri diri diri çukura atıyor ve üzerlerine toprak doldurtuyor. “Kan dökmeyeceğim sözümü tuttum” diyor.

Timur’un zalimliklerine pek çok cihangirlik peşindeki hükümdarda olduğu gibi örnekler hayli fazla. Bağdat’ta, Isfahan’da kellelerden kuleler yapıyor. Bazı yerlerde insanları harçla karıştırarak duvarların arasına diri diri koyduğu da kayıtlarda geçer. 

Osmanlı kroniklerinde Timur ile ilgili son derece olumsuz ifadeler yer alır. Onun Müslüman olup olmadığını sorgulayanlar bile var. 

Timur, 1370’te Belh’te kendisine biat edildiğinde, “Kendim için bir şey istemiyorum. İslam için cihat edeceğim” diye yemin ediyor. Timur’un Müslümanlığı ve Sünniliği tartışılmaz. 

KESTİRDİĞİ HAYVANIN KANINI İÇİP ELÇİLERİN YANINDA KUSMASI

Timur’un askeri ve siyasi taktikleri bilinenlerin epey ötesinde. Son bir anekdot anlatıp noktalayayım. Tarih sahnesine yeni çıktığı yıllarda, bir bey kendisine tabi olması için elçi gönderiyor. Timur onunla savaşmaya hazır değil. Savaşı ertelemesi için akıl almaz bir yola başvuruyor. 

Elçileri kabul etmeden önce kestirdiği bir hayvanın kanını içiyor. Elçileri huzura alıyorlar ve onlarla konuşmaya başlıyor. Bu sırada midesi bulanıyor ve kusuyor. Hekimleri gelip müdahale etmeden önce elçiler Timur’un kan kustuğunu görmüş oluyorlar.

Elçiler bir şey söylemeden izin alıp dönüyorlar. Varıp hükümdarlarına durumu anlatıyorlar ve Timur’un kan kustuğunu, kısa zamanda öleceğini not düşüyorlar. 

Timur, Türkistan bölgesinde Türkçe’nin Fars dili ve kültürünün baskısı altında yok olup gitmesini sağlayan bir isim oldu. Göçebe Türkler, bu dönemde şehirleşti. 

Onun hazırladığı ve Batılıların “Timur Rönesansı” dedikleri ortamda Çağatayca Ali Şir Nevaî gibi isimleri yetiştirdi. Türk edebiyatı gelişip kökleşti. Bilimde, sanatta, mimaride büyük atılımlar gerçekleşti. Başkent Semerkant dünyanın en önemli merkezlerinden oldu. 

4.4 milyon kilometrekare toprak büyüklüğüne ulaşan Timur İmparatorluğu, 1405’te Timur’un Çin seferinde iken ölmesi ile çöküş sürecine girdi.

Meraklılarına Timur hakkında okunabilecek birkaç kitap tavsiyesi:

– Jean Paul Roux, Aksak Timur & İslamın Kutsal Savaşçısı. Milliyet Yayınları
– Cüneyt Kanat, Timur & Yıldızların Bahtına Hükmeden Son Cihangir. Yeditepe Yayınları.
– İbn Arabşah, Acâibu’l-Makdûr (Bozkırdan Gelen Bela) Ahsen Batur tercümesi, Selenge Yayınları.
– Şerefüddin Ali Yezda, Emîr Timur & Zafernâme. Ahsen Batur tercümesi, Selenge Yayınları.
– Prof. Dr. İsmail Aka, Timurlular Devleti Tarihi. Berikan Yayınları. 

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version