Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Taliban rejiminde demokrasi istemek, demokraside şeriat istemek

Taliban rejiminde demokrasi istemek, demokraside şeriat istemek


HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

Taliban’ın Afganistan’da Pençşir Vadisi dışında kontrolü tamamen ele geçirmesinin ardından Türkiye’de bir tartışma başladı ki sormayın. Sanki Taliban bizde yönetimi ele geçirmiş gibi şeriat devletinde olabilenler ve olamayanlar konuşuluyor. En ağır tartışma ise “Taliban rejiminde demokrasi istemek ve demokraside şeriat istemek” başlığı altında yürüyeni. Sıradan insanlardan, entelektüel çevrelere kadar neler konuşuluyor neler…

Tartışma bir süredir derinden derine yürüyordu. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Ortadoğu ve Orta Asya Araştırmaları (OAS) Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Hilmi Demir konuya girince işin rengi değişti. Prof. Dr. Demir, kelamcı bir akademisyen. Hanefilik, Maturidilik ve Selefilik üzerine yaptığı akademik çalışmalarla tanınan bir isim.

Prof. Dr. Demir’in başında bulunduğu TEPAV OAS iktidarla iç içe geçmiş olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin (TOBB) kurup finanse ettiği bir kuruluş olsa da Hilmi Hoca bilimsel bağımsızlığını koruyabilen isimlerden birisi.

Peki Prof. Dr. Demir ne demişti? Kendince masum görünen bir tespitte bulunan TEPAV OAS Direktörü, “Bir Taliban rejimi ile Demokrasi arasındaki en büyük fark şudur: Demokrasilerde şeriat isteme hakkımız vardır AMA Taliban rejiminde demokrasi isteme hakkımız yoktur” diye yazmıştı.

Prof. Dr. Demir’e göre, demokrasilerde şeriat isteyene gerici derler daha fazla bir şey olmazdı. Taliban rejiminde demokrasi isterseniz size “kafir” derler ve bu durumda “her şeyinizi” kaybedersiniz.

‘SEN ŞERİATA KARŞI MI GELİYORSUN?’ DEYİP TOPA TUTTULAR

Kamuoyu araştırmaları, Türkiye’de Taliban rejimine karşı mesafeli duranların oranının yüzde 80 olduğunu gösteriyor. Bu yüzde 20’lik bölümünün sempati ile yaklaştığını gösteriyor. Çok ciddi bir oran bu.

Nitekim Prof. Dr. Demir’e verilen tepkiden de bu anlaşılıyor. “Taliban rejimi” deyip açıkça İslâm hukukuna karşı geldiği tespiti yapıldıktan sonra “İslâm hukukuna kimlerin karşı geldiği” sorgulandı. “Eğer iman ettinse İslâm hukukuna niye karşı çıkıyorsun. Eğer karşı çıkıyorsan hükmün açık” deniyor.

Prof. Dr. Demir’e haddini bildirenlerin en masumu, “Elbette şeriatın hakim olduğu yerde demokrasiyi isteyemezsin. Bunu istemen için kafir olman gerekir” diyenlerdi.

Takip edebildiğim kadarıyla Demir’in dolaylı yoldan “mürted” olduğu ifade edildi ama doğrudan denilmedi. Müslüman iken dinden çıkan için kullanılan mürtedin hükmü çok ağır. Başka dinlerden olanın yaşama hakkı var ama mürtedin yaşama hakkı yok.

Kanı dökülmesi helal olan üç gruptan birisi dinden çıkanları kapsıyor. (Müslim, Kasame, 25,26 ; Tirmizi, Hudud,15; Ebu Davud, Hudud,1; Nesaî, Kasame,5,14)

Ayrıca mürted kabul edilenin cenaze namazı kılınamaz, cesetleri Müslüman mezarlığına gömülemez, miras bıraktıkları devlet hazinesine kalır.

Bu tartışmaları sadece aktarmakla yetindim. Aklıma bu çerçevede takılan bir soruyu soramadan edemeyeceğim. Bilindiği gibi Taliban Sünni ve Hanefi mezhebine mensuplar. Acaba Taliban rejimi altında insanların şeriatın bir başka yorumunu isteme hakkı var mı? Dünyanın farklı bölgelerinde şeriatla yönetilen ülkeler var.

Suudi Arabistan. İran. Pakistan, Brunei Sultanlığı, Endonezya, Nijerya, Sudan gibi. Mesela Afganistan’dakiler Nijerya’daki, Brunei Sultanlığındaki ya da İran’daki şeriat sistemini isteyebilirler mi? Orada uygulanan şeriat sistemini isteseler başlarına bir şey gelir mi?

DEMOKRASİLERDE ŞERİAT İSTEMEK MÜMKÜN MÜ?

Esas tartışma ise demokrasilerde de de şeriat sistemi istenip istenmeyeceği üzerine yoğunlaştı. Kendisinin şeriat taraftarı olduğunu söyleyenlere göre demokrasilerde de şeriat istenemezdi. İsteyenin başına gelmeyecek kalmaz, hayatı cezaevlerinde geçerdi.

Bugünkü “şahsım hükümeti” döneminden söz etmiyorum. Demokrasinin kırık dökük işlediği dönemlerde acaba Türkiye’de şeriat istemek mümkün mü idi? Dahası şeriat isteyenin başına neler gelmişti?

Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde şeriat istediğinde neler yaşadı? Aklıma televizyon ekranından şeriat istediğini tekrarladığı canlı yayın programı geldi. Hulki Cevizoğlu’nun HBB’de yayınlanan Ceviz Kabuğu programı. Konuğu yazar Aziz Nesin.

Erdoğan canlı yayına telefonla katılıp Aziz Nesin’e cevap veriyor.

Müslümanın şeriattan başka bir şey istemesinin mümkün olamayacağını anlatan Erdoğan sonrasında programdan ayrılıyor. Muhtemelen bugün şeriat isteyenlerin başına neler gelebileceğini tartışan kişiler hayli genç olmalılar. Ya da kendi yaşadıkları korunaklı seraları dışında bir ortamı görmemiş olmalılar. Sadece kendilerine anlatılanlara iman derecesinde inanmış olmalılar.

Bugünkü iktidarın nefret ve kin kustuğu 1990’larda bu ülkede kırık dökük de olsa bir demokrasi vardı. Üslubunca tartışmak isteyen her konuyu enine boyuna ele alabilirdi. “Başıma ne gelir?” diye endişe etmeden konuşup tartışabilirdi.

Kimse o zamanlar, Kürtlerin hakkını savununca PKK’lı, mazlumun hakkını savununca “FETÖcü”, insanların emperyalistler tarafından sömürüldüğünü dile getirdiğinde DHKP-C’li diye suçlanıp Silivri veya muadili bir yere gönderilmiyordu.

Amacım 1990’lar güzellemesi yapmak değil. O dönemin sakat tarafları da çoktu. Sakat idi çünkü bugünkü ucube yönetime zemin hazırladı.

Neyse bunlar ayrı konu.

Asırlardır klasik fıkhın dogmatik yorumlarını topluma Allah’ın kanunları diye anlatıp durdular. Her coğrafyada birbirine taban tabana zıt sistemler oluştu. Hemen hepsi de birbirini imha etmeye çalışan sistemler. 1400 yıllık İslam hukuku, topluma bir yönetim modeli getiremedi.

Yüzyıllar boyunca sultanlıkla yönetilen bir gelenekten şeriat çıkarma çabaları avuntu ve kuruntudan ibaret.

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version