Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Altındağ’da bir genç can verdi, gece ise insanlık öldü

Altındağ’da bir genç can verdi, gece ise insanlık öldü


HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY

“Türkiye sığınmacı sorunu ile gelecekte bugünkünden daha fazla muhatap olacak. Üstelik hem devlet açısından, hem toplum açısından önceden kestirilemeyen sorunlara gebe olacak.” Bu ifadeler, 1 Ağustos tarihli “Sığınmacı sorununa yaklaşımımız temelden yanlış; İşte işin aslı” başlıklı yazının giriş cümleleri.

Ankara Altındağ’da Suriyeli olduğu belirlenen iki kişi tarafından 18 yaşındaki Emirhan Yalçın’ın kalbinden bıçaklanarak öldürülmesi, arkadaşı Ali Yasin Güler’in de ağır yaralanması üzerine patlayan toplumsal öfkenin nelere dönüşebileceğinin bir örneğini yaşadık. Üzülerek söylemeliyim ki gördüğümüz sadece bir fragmandan ibaret.

Sığınmacı sorununda asıl sebebi bir kenara bırakmış, toplum olarak sonuçlarla uğraşıyoruz. Bu da soruna çözüm aramak yerine kutuplaşmadaki keskinliğimizi artırmaktan öte geçmiyor.

Bir kesim ülkenin sığınmacı kampına dönmesinden hareket ederek bu soruna çözüm bulunmasını ve sığınmacı konumunda olanların gerekli ortam hazırlanarak tez zamanda ülkelerine dönmelerinin sağlanmasını istiyor.

Bu kesime göre, ülkenin zaten kısıtlı olan kaynakları sığınmacılar için harcanıyor. Dışarıdan gelenler, ülke insanının hukukunu yok sayıyor ve yaptıkları taşkınlıklarla insanları tahrik ediyorlar.

Bu tezin tam tersini savunanlar da var. Bu ikinci tezin arkasında saf tutanlar, daha çok iktidar ile şu veya bu şekilde bir menfaat ortak paydası bulunanlardan oluşuyor.

Ülkemizde bulunan 5 milyondan fazla sığınmacıya Hz. Peygamber döneminden ödünç alınan tanımlamalarla konum belirlemeye çalışıyoruz. Yurtlarından kopup gelmiş bu insanlara Ensarın, Mekke’den gelen Muhacirlere davrandığı gibi davranılmasını bekliyorlar.

HER ŞEKİLDE FARKLI TEPKİ

Bir şekilde buraya gelmiş insanlara nasıl tavır takınılacağı konusunda kafalarda farklı fikirler var. Bu insanlara devlet bakınca, “Benim vergilerimle bakılmasın” diyorlar.

Aç kalıp dilenince, “İş bulup çalışsın” deniyor. İş bulup çalışınca bu kez, “Ucuz işçi olarak benim elimdeki işimi alıyor” deniyor. Evsiz kalıp parklarda yatmaya başlayınca yine bir sebeple hücum ediliyor.

Ancak iktidarın kafası vatandaş kadar karışık değil. Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, Suriyelilere kucak açtığı gibi Afganlılara da kapı aralıyor. İktidardakiler kendileri doğrudan dile getiremediği konuları yandaşları aracılığıyla kamuoyuna pompalıyor.

ESKİ BİR REFAH PARTİLİ, BUGÜNKÜ CUMHURBAŞKANINI ELEŞTİRİYOR

Bu yandaşlara göre göçmenler bir ülkenin zenginliği demek. Avrupa ekonomisine göçmenler sınıf atlattı. Türkler, Afrikalılar olmasaydı Avrupa bugünkü Avrupa olamazdı.

Bu düşüncede olanlar, Avrupa’nın Türkiye’den ya da başka ülkelerden işçi alırken ihtiyacı kadarını aldığını fazlasını kabul etmediğini, fazlası gelmek isteyince sınırları kalın vize duvarlarıyla ördüğünü hatırlamak istemiyor.

Bakın bu videoda, muhtemelen tanımayacağınız eski bir Refah Partili 1989’da dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın Bulgaristan’da zulümden kaçan Türklere kucak açmasına nasıl karşı çıkıyor. Bu RP’li aslında bugünkü Cumhurbaşkanı’nı yerden yere vuruyor:

18 yaşındaki evladı Emirhan Yalçın’ı kaybeden babanın anlattığı Altındağ tablosu pek çok kişi için hayli ürkütücü görünüyor:

OLAYLARIN BAŞLAMA YÖNTEMİ ŞAŞIRTICI

Emirhan’ın öldürülmesi üzerine yaşananları protesto için toplanan gençler, akşam saatlerinde üstü açık arabalarla olayların yaşanacağı mahallelerle sevk edilmeye başlanıyor.

Pazarlık sonrasında saldırganlar polisten aldıkları “olur” ile kontrol noktasından hızla geçiyorlar. Öyle anlaşılıyor ki polise müdahale edilmesin talimatı verilmiş. Kaos peşinde koşanlar, umutlarını kontrollü bir hain plana bağlamış gibiydiler.

İktidardakilere ve destekçilerine bakılırsa, bu yabancı düşmanlığını en çok sözde laik Türkçüler benimsemişti. Ancak kamyonlarla bölgeye sevk edilen sözde laikler her nedense “Allahu ekber” diye slogan atmaya başlıyorlar.

Mahalle aralarına dalan saldırganlar, gece boyu Suriyeli olduğunu varsaydıkları işyerlerini yağmalıyorlar veya evlerini tahrip ediyorlar.

BU OLAYLAR EN ÇOK KİME YARAR?

Bir kez suçun şahsiliğini unutanları unutmamak gerek. Hiçbir fail etnik kimliğiyle tanımlanamaz.

Bu yapılanlar protesto falan değil. Bu düpedüz talan ve zulümden ibaret eylem.

Ekonomisi çökmeye giden bir ülkede insanları en iyi kandırma yöntemi milli duyguları tahrik etmek olarak bilinir. Muhalefet, iktidarın tuzağına yine düşecek mi?

O gece Altındağ’da, Konya Karapınar’da 2017’de yaşanan olayların büyük boyutlu bir benzeri yaşandı. Karapınar’daki de Altındağ’daki de protesto falan değil.

Ülkenin sınırları kevgire dönmüş, isteyen elini kolunu sallayıp giriyor. İçişlerine, polise, askere söz söylemeye cesaret edemeyenler maalesef öfkesini can derdine düşüp yurdunu terk eden garibandan çıkarıyor.

Çıkarılacak kaos, 2015’te 7 Haziran ile 1 Kasım tarihleri arasında ülkeyi savaş alanına çeviren, seçim kazanıldıktan sonra da olayların bıçak gibi kesilmesini sağlayan kesime yarayacak.

EMPATİ KURMA ZAMANI

Almanya’da 3 milyon dolayında insanımız yaşıyor. Şimdi empati kurup bu soruyu vicdanımıza sorabilecek miyiz? Münih’te bir Türk bir sebepten dolayı bir Almanı öldürmüş olsa, Almanlar ülkedeki Türklerin bütün işyerlerini yağmalasa bu doğru bulunabilir mi? O cinayetten bütün Türkler sorumlu tutulabilir mi?

Yaşananların ardı gelecek elbette. Bir süreliğine geldi bile. Ancak 11 Ağustos 2021 tarihinin, 6-7 Eylül 1955’te İstanbul’da Rum ve öteki azınlıklara karşı girişilen kitlesel eylemlerden bir farkı olmadığı ileride görülecek. Geriye sadece yaşananların utancı kalacak.

Suriyeli sığınmacılar üzerinden tehlikeli bir yabancı düşmanlığı pompalanıyor. Irkçı ve ayırımcı olduğu her kesim tarafından kabul edilen bu dil ülkeyi bir yere götürmez. Irkçılık yapıp da sorunlarını çözüp selamet içinde yaşayan bir ülke yok maalesef.


***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version