Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

‘Yürekli bir savcı yok mu?’ diyenlere cevabım

‘Yürekli bir savcı yok mu?’ diyenlere cevabım


HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY

Ülkenin içine sürüklendiği Gayya Kuyusundan ayrıntılar ifşa edildikçe insanlar hayretler içinde anlatılanları takip ediyorlar. Pek çok kişi ortaya konulanlardan sonra “Yürekli bir savcı yok mu bu ülkede” diyerek, soruşturma başlatılmadığından yakınıyor.

Bu tarz yakınmalar tek adam rejiminin kökleşmeye başladığından bu yana zaman zaman duyuluyor. Suç örgütü lideri Sedat Peker’in kimi zaman itirafa varan ifşaatlarının başlamasından bu yana moda oldu.

Modanın sirayet eden bir tarafı vardır bilirsiniz. Bir miktar bulaşıcıdır. Bir tarz, kıyafet, söylem, davranış bir kez moda olmaya görsün. Çoğu kez insanlar kendini onun dışında tutmaya çekinir hale gelir.

Yolsuzlukları, rüşvetleri, hırsızlıkları, ahlaksızlıkları, hayatlara kıymayı ve daha akla gelmedik pek çok olayı duyunca hemen ağızlardan aynı söz dökülüyor:

“Bu ortaya konulanları araştıracak bir savcı yok mu bu ülkede, bir yiğit çıkmayacak mı?!”

HUKUKSUZLUK HUKUK OLMAYA 12 EYLÜL 2010’DA BAŞLADI

Türkiye’de hukuksuzluk tarihin her döneminde vardı. Buna karşı bir şekilde hukuksuzluğun önünü alabilecek devletin organları bulunuyordu. Toplum, hukukun kaplumbağa hızı ile de olsa ilerleyip bir şekilde hedefine varacağına inanırdı. En azından büyük çoğunluğun yaklaşımı böyle idi.

Hukukun raydan çıkarıldığı tarih 12 Eylül 2010 tarihidir. Bunu bir tarafa not edin. Anayasa değişikliğinin halk oyuna sunulduğu günden bahsediyorum. Hani şu “Evet”, “Hayır” tartışmalarının en derin yaşandığı referandum vardı ya.

Anayasa Mahkemesi (AYM) ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yeniden yapılandırıldığı o referandumdan söz ediyorum. 12 Eylül 2010 referandumunda AYM’ye kişisel başvuru hakkının tanınması ve 12 Eylül 1980 darbecilerinin yargılanmasının önünde engel olan “Geçici 15. Madde”nin kaldırılması öteki yapılacaklar için verilmiş birer rüşvetten ibaret idi.

O referandumda ben de sunulan rüşvete iştahla dalıp asıl yapılmak istenenleri algılayamadığımı itiraf edeyim. Neyse, bu yazının konusu pişmanlıklarımı dile getirme olmadığı notunu düşüp devam edeyim.

Yasama ile yürütme Türkiye’de AK Parti iktidarından önce de tek elde idi. Meclis çoğunluğunu ele geçiren parti ve onun lideri, hem yasamayı hem yürütmeyi kontrol ediyordu.

O tarihte yapılan anayasa değişiklikleri ile yargıya siyasetin elinin bulaşmasının önü açıldı. Referandumdan yüzde 58 “Evet” oyu çıkmasından itibaren artık üçüncü erk olan yargı hükümetin kontrolüne adım adım geçmeye başladı.

Yargıtay’ın başına sınıf arkadaşının getirilmesi ardından Bülent Arınç’ın söylediği gibi, “Kurban olduğum Allah verdikçe verir” oldu.

MİT TIR’LARI KARARINDAN SONRA HANGİ SAVCI CESARET EDEBİLİR?

Bazen rastlantılar acımasızlığını doğrudan ortaya koyar. Türkiye’de bu lafı biraz çevirip söylemek gerek sanıyorum. Meşhur “denk geldi” durumu. 

“Yok mu yiğit bir savcı” diye sokaktaki sıradan insandan, Ana Muhalefet liderine kadar hemen pek çok kişi bu soruyu sorarak ülkede savcı aradığı günlerde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu “MİT TIR’ları davası” olarak kamuoyuna yansıtılan olayla ilgili karar verdi.

Suriye’ye silah sevkiyatı yapıldığı, bunların da iktidar tarafının iddia edildiği gibi insani yardım olmadığı, doğrudan iktidarı elinde tutanlar tarafından silah kaçakçılığı yapıldığının anlatıldığı günlerden hemen sonra geldi bu Yargıtay kararı.

Sedat Peker’in bu TIR’larla silah kaçakçılığı yapıldığına ilişkin anlatılanları “Vay anasına be!” diye izleyip “Yok bu ülkede bir savcı” diye dolaşanlar, bu TIR’ların durdurulup aranması kararını veren savcıya ilişkin kararı ağızlarına alıp tek bir cümle bile etmediler.

Birinin de ortaya çıkıp “Bizim aradığımız yiğit savcı burada imiş. Silah dolu TIR’ları durdurup aratma kararı veren Adana Cumhuriyet Başsavcısı Süleyman Bağrıyanık’a verilen hapis cezasını Yargıtay Ceza Genel Kurulu onaylamış. Silah kaçakçılığı yapanlar MİT TIR’ı diye bunları topluma yutturmaya kalkmış” dediğini duyan oldu mu?

İşte sizin aradığınız yiğit savcı yıllardır hapiste yatıyor.

Size daha açık bir şey söyleyeyim. Bu yiğit savcı var ya ileride Türkiye’yi savaş suçu işleyen ülke konumundan kurtaracak.

Suriye savaşı dosyası Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açıldığında, Türkiye bu savcının aldığı “durdurma ve arama” kararı ile kendini aklamaya çalışacak.

Türkiye’yi o gün savunanlar, “Devlet mekanizması harekete geçti ve üzerine düşeni yaptı. Silah taşıyan TIR’lar durdurulup arandı. Silahın kimlere ait olduğu ortaya çıkarıldı” diyecek.

YİĞİT BİR SAVCI SİZ OLMAK İSTER MİSİNİZ?

Dün akşam haberlere göz atarken, baktım muhalefetin deve dişi gibi isimleri yine “Bütün bu ortaya saçılanları araştıracak bir yiğit savcı yok mu?” diye yargı mensuplarına sesleniyorlar.

Benzeri bir adımı atan meslektaşına verilen 22 yıl 6 ay hapis cezası kesinleşmişken hangi savcı çıkıp da Sedat Peker’in iddiaları ile ilgili olarak soruşturma başlatabilir. O yiğit savcıların binlercesi ya hapiste ya da maişetini temin edebilmek için semt pazarında önüne koyduğu bir iki kasa ile pazarcılık yapıyor.

Bütün bunlar işin ayrı tarafı. Esas itibariyle olup bitenleri soruşturacak hiçbir savcının çıkmıyor olması daha iyi. Bu dönemde başlatılacak her soruşturma siyasetin müdahalesi ile akamete uğrayacak. Bundan daha büyük risk ise açılacak soruşturma suçu ve suçluyu ortaya çıkarmaktan çok olanları örtbas etmeye dönük olacak.

En iyi ihtimalle sonuca yönelik soruşturma yerine oyalamaya dönük olma durumu var. Onun için bu şu sıralarda soruşturma açılmaması daha iyi.

Tabii bir de açılmadıkça, birileri de yeni ifşaatlarda bulunmaya devam ettikçe toplumda belli isimlere karşı uzaklaşma daha çok olacak.

Exit mobile version