Pittsburgh Üniversitesi McGowan Enstitüsü’nde öğretim görevlisi ve aynı zamanda Enstitü Bilim Kurulu üyesi Doç.Dr. Ergin Koçyıldırım VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada Türkiye’de alınan yanlış kararlar nedeniyle aşılamada geç kalındığını söyledi.
Koçyıldırım’a göre Türkiye’de birçok konuda gecikme yaşanmasını sebebi ticari beklentilerin işleyişe dahil edilmesiyle ilgili uğraşlar.
– VOA: Altı ay önce Türkiye’deki salgın sürecinde yaşananları tüm ayrıntılarıyla hem belgesel hem de kitaplaştıracağınızı VOA Türkçe’ye açıklamıştınız. 140journos ile yaptığınız belgesel 29 Haziran’da yayına girdi. Amacınıza ulaştınız mı?
KOÇYILDIRIM: “6 ay önce belgeselde de anlatılan konuların bazılarını içeren kitabım yayına girdi. Türkiye’deki ilk hastanın 21 Ocak gibi çok erken bir tarihte tespit edilmesi gibi çok önemli bilgileri belgeleri ile paylaştım. Burada önemli bir konu da şu: Kitap yayınlandıktan sonra Sağlık Bakanlığı’ndan bir açıklama gelmedi. Sessizliklerini hala koruyorlar. Belgeselde hedefimiz olayların akışını günümüze getirebilmek ve yaklaşık 18 aylık süreci özetleyebilmekti. Tahmin edeceğiniz gibi her konuyu tek bölümlük bir belgesele sığdırmak zor. Ben yine de amacımıza ulaştığımızı düşünüyorum.”
– VOA: Nasıl tepkiler alıyorsunuz? Kaç kişi izledi yapımı?
KOÇYILDIRIM: “Çok olumlu tepkiler alıyoruz. 24 saat içinde 750 bin kez izlendi. Hafta sonu 1 milyonu geçti. Şu anda sadece YouTube üzerinde 6 bin yorum var. Bu yorumlarda pandemi yönetimindeki hatalar ve kötü yönetim hatırlandıkça yönetime olan güvenin ne kadar azalmış olduğunu görüyoruz. Kendilerinden sürekli gerçeklerin gizlendiğini bilen özellikle genç nüfusun bu hayal kırıklığı ve öfkesini seziyorum yorumlardan.”
– VOA: Tüm gerçekler ortaya çıktı mı?
KOÇYILDIRIM: “Tüm gerçeklerin ne olduğunu sadece yöneticiler biliyor. Bu sebeple biz ilgimizi bazı temel konular üzerinde yoğunlaştırdık. Birçoğu zaten kamuya açık kaynaklardan faydalanılarak ortaya çıktı. Türkiye’deki özellikle salgın yönetimine olan güvenin tesis edilebilmesi için tüm soru işaretleri giderilmeli. Hala birçok veriye tam ve bütün olarak erişmek mümkün değil. Bakınız en basiti Türkiye’de yapılmakta olan iki çeşit aşının Faz 3 sonuçları bile tam ve şeffaf olarak kamuoyu ile paylaşılmadı. Sputnik-V aşısından bugün itibarıyla 50 milyon dozun alınacağı söylenmişti. Bu konuda bir ses yok. Sputnik-V aşısı da S-400’ler konusu gibi tamamına çeşitli nedenlerle tam olarak ulaştırılamamış bir konu mu olacak sorusu geliyor akıllara.”
– VOA: Türk hükümeti gerçekleri gizledi mi? Gizlediyse neden?
KOÇYILDIRIM: “Türkiye’de ilk hastanın tespit edildiği tarih 21 Ocak 2020. Bundan da daha önce bu hastalığın tanısını koyacak testlerin o tarihlerde henüz geliştirilememiş olduğu ya da virüsün genetik dizilimi bilinmediği için 21 Ocak’tan önceki durumu kestirmek zor. Ancak Çin hükümetinin virüsün genetik dizisini Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile paylaşmasının hemen arkasından WHO da testlerin hazırlanabilmesi için bu bilgiyi tüm dünya ile paylaştı. Bu da testlerin yaklaşık Ocak ayının ikinci yarısından itibaren yaygın kullanılmasının önünü açtı. İlk vakayı açıklamayı 11 Mart’a erteleyerek ‘biz krizi çok iyi yönettik, ülkeye ilk hastanın girişini geciktirdik’ demek istediklerini düşünüyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nde bile ilk hasta 22 Ocak’ta tespit edilmişti. Dünyada bu Corona virüsünün ilk görüldüğü ülkelerden birisi olarak görülmek, kamuoyunda zaten o dönemde hakkında çok az bilgimiz olan bir hastalığın varlığı ile infial yaratmak istememiş olabilirler. Ancak salgınlarda, bulaşıcı hastalıklar konusunda ne kamuoyundan, ne de tüm dünyadan gerçekleri gizleyemezsiniz. Bu konu uluslararası anlaşmalar tarafından da güvence altına alınmıştır. Türkiye ise ilk hastayı sınırdışı ederek Wuhan’a geldiği yere geri gönderme yolunu tercih etti.”
– VOA: Türkiye’de pandemi süreci bundan sonra nasıl devam edecek?
KOÇYILDIRIM: “Türkiye’de salgınla ilgili bilgilerimiz çok sınırlı. Öyle ki Türkiye İstatistik Kurumu, her yıl aynı tarihte açıkladığı ölüm istatistiklerini 2020 yılı için açıklamayacağını duyurdu. Alınan yanlış kararlar sebebiyle aşılamada geç kalındı. Her ne kadar günlük yapılan aşı sayısı yüksek olsa da, her iki dozu da olmuş kişilerin nüfusa oranı hala %20’nin altında. Yorumları okuyunca özellikle genç nüfusun ne kadar umutsuz ve ülkesine güvensiz olduğunu görüyorum. Kanımca toplumun aç olduğu konulara odaklanılırsa, örneğin, bugüne kadar saklanmış tüm veriler ve konular kamuoyu ile paylaşılabilirse belki de sürece bir dinamizm eklenmiş olabilir.”
– VOA: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın arasının iyi olmadığını iddia ettiniz. Soylu’yla Koca’nın araları neden bozuldu?
KOÇYILDIRIM: “Belgeselde yayınlanan ve kamuoyunda en çok ilgi çeken konulardan birisi bu oldu. Özellikle son zamanlarda devlet görevlilerinin ticari bağlantıları ortaya çıktığı için bu konu hakkında çok soru soruluyor. Bu iddiayla birlikte bazı devlet yöneticilerinin ve yakın akrabalarının çeşitli kurumlarla olan ticari bağlantılarının varlığını, CHP Ankara milletvekili Sayın Murat Emir, Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine bir soru önergesi olarak taşıdı. Gelişmeleri hep birlikte göreceğiz.”
(İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kuzeni Mehmet Soylu’nun Sağlık Bakanlığı’na medikal ürün sattığı iddialarının ardından RG Global şirketinden yapılan açıklamada yönetim kurulu üyesi Mehmet Soylu’nun 28 Mayıs’ta sağlık problemleri nedeniyle istifa ettiği belirtildi. CHP’li Murat Emir bunun üzerine “İtiraf gibi açıklama. Her işiniz hileli, her işiniz hülleli” ifadelerini kullandı.)
– VOA: Sizce neden Türkiye’de aşılama gecikmeli olarak başladı?
KOÇYILDIRIM: “Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’na bağlı çalışan iki kurum var. Bunlardan birincisi Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB). Kuruluş felsefesi ve amaçlarının çok yüksek beklentilerle donatılmasına rağmen içi tamamen boş kalmış, boşaltılmış bir kurum. Örneğin TÜSEB çatısı altında çalışan Aşı Enstitüsü’nün bir başkanı hala yok. Yerli aşı üretiyoruz söylemi ile gurur duyan Sağlık Bakanlığı’nın aşılarla ilgili kurumunun bir yöneticisi yok. Bu nasıl oluyor anlamak mümkün değil. Kanser Enstitüsü; Anne, Çocuk ve Ergen Sağlığı Enstitüsü’nün de başında kimse yok. Sağlık Bakanı, her şeyi tek başına kontrol etmek, yönetmek istiyor. Tüccar bir bakanın, ticaretten gelmiş, atanmış bir bakanın kamu yararına bir şey yapmayı ilk planda aklına getiremediğine, cebinin yararına kararlar veriyor olmasına ve tek başına her seyi yönetmeye çalıştığına şahit oluyoruz. İkinci kuruluş ise yine Sağlık Bakanlığı’na ait bir şirket olan Uluslararası Sağlık Hizmetleri Anonim Şirketi (USHAŞ). USHAŞ’da çok ucuza mal ettiği birçok ürünü aşırı kar ile yine Sağlık Bakanlığı’na ve diğer yerlere sattığı ortaya çıkarılmış bir kurum. 9 TL’ye mal edilen Corona virüs testlerinin de 32 TL’ye satıldığı ortaya çıkmış ve mecliste özellikle Sağlık Bakanlığı bütçe görüşmelerinde hararetli tartışmalara sebep olmuştu. Türkiye’de birçok konuda gecikme yaşanmasını sebebi bu iki kurumun ticari beklentilerle işleyişe dahil edilmesi ile ilgili uğraşlardır.”
– VOA: İlk Çin aşısının tercih edilmesindeki faktör neydi?
KOÇYILDIRIM: “Çin aşısı zaten grip aşıları kullanılan şirket tarafından üretilmişti. Türkiye’deki bir distribütör şirket aracılığıyla alımlar yapılmaktaydı. Bu sistemin Corona virüsü aşısında da devam ettirilebileceği öngörüldü. Bu arada Sağlık Bakanlığı zamanında, şu anda bakanın anlata anlata bitiremediği mRNA aşılarının, BioNTech aşısının güvensiz olduğuna dair söylemler yapılarak, inaktif Çin aşısının en iyi aşı olduğu bilgisini paylaşarak halkta yanlış bir algı oluşmasına sebep oldu. Bu da aşı tereddütünü kamçıladı. Tek aşı kararı yanlıştı. Tedarik zincirindeki aksamalar sebebiyle planlanan aşı programı gecikince belgeselde de anlatılan olaylar gelişerek Uğur Şahin’in kendi kotasından aşı getirtildi. Bu da bir başarıymış gibi şimdi halka anlatılmaya çalışılıyor. Bu arada belgeselde bahsedilmeyen, buna zaman kalmayan birçok konu var. Maske satışı, Umre’den dönenlerin salgındaki payı, vaka-hasta ayırımı sebebiyle bir gecede 900 bine yakın vakanın turkuaz tablolara eklenmesi gibi. Bu konuları da zamanla işleyecek yeni yapımlar planlıyoruz.”
Koçyıldırım’ın 140journos ile birlikte hazırladığı yarım saatlik ‘Veba’ adlı belgesel YouTube’da izlenebilir.