Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Türkiye’de veganların kurban bayramına bakışı nasıl? Yaşam hakkı mı inanca saygı mı önce geliyor?


Hayvanları ve hayvansal hiçbir ürünü tüketmeyen veganlar için çiftlik hayvanlarının öldürülmesi her gün kötü. Ancak özellikle kurban bayramı döneminde daha da tepkili hale geliyorlar çünkü yoğunluk ve görünürlük artıyor.

Müslümanlık kültürüyle yetişmiş veganlara kurban bayramını nasıl yaşadıklarını, neler hissettiklerini ve bu ibadete nasıl baktıklarını sorduk.

“Birkaç yüzyıl önce de kız çocuklarını cadı diye yakıyorlardı”

Veganlığı ile de bilinen ünlü haberci Nevşin Mengü olaya her şeyin üzerinde olan ‘yaşam hakkı’ üzerinden baktığını belirterek şunları söylüyor:

“Kurban bayramında yaşananlar hassas insanları etkiliyor, kimileri üzülüyor. bu vesileyle aslında belki de kurban bayramı gerçekleri insanların yüzüne çarpması açısından iyi. Çünkü kurban bayramında gördüğümüz manzaraların çok daha kötüsü her gün mezbahalarda binlerce kez tekrarlanıyor.”

“İnancımıza saygı duy” diyenlere nasıl cevap verdiğini sorduğumuzda ise Mengü, “İnsanlar birkaç yüzyıl önce de cadı diye kız çocuklarını yakıyordu, o da onların inancıydı” diyerek inançlara ilişkin ahlaki ve meşruluk yaklaşımlarının değişmekte olduğuna işaret ediyor.

İnsanlar kurban bayramını kutladığında ise teşekkür edip geçtiğini belirtiyor ve ekliyor: “Bayram sonuçta kimsenin kurban edilmediği bir şeye de kolaylıkla dönüşebilir.”

“Vegan için yılın 365 günü kurban bayramı”

Göğüs hastalıkları uzmanı cerrah Dr.Suat Erus da Türkiye’nin en bilinen veganlarından. Kurban bayramına nasıl baktığını şu sözlerle ifade ediyor:

“Kurban bayramı daha ziyade vegan olmayan insanların bilişsel çelişkiler yaşadığı bir dönem. Her vegana da geçmişte yaşadığı kendi bilişsel çelişkisini hatırlatır sadece. Şimdi biraz daha sistematik yapılsa da kesim işlemleri biz çocukken sokaklarda yapılırdı. Kan akıta akıta mahalleler mezbahaneye dönerdi biz de izlerdik. Üç-dört gün boyunca baktığın sevdiğin bağ kurduğun o hayvan bir bakarsın tabağında beliriverirdi ve bunlar çok travmatik şeylerdi aslında.” diyen Erus, veganlar kurban bayramı dışında da hayvan kesimine karşı olduğu için bu dönemde çevrelerinde gördükleri “iki yüzlülüğe tepki verdiğini” düşünüyor ve şöyle devam ediyor:

“Yıl boyunca hayvan kesimlerine ses çıkarmayan insanlar bir anda buna tepki gösterince, sürekli olarak buna karşı olan veganlar biraz sinirleniyorlar diyelim. Bunun kutsallaştırılması, törenleştirilmesi ve mesela karıncayı bile incitmeyecek babaannenizin kurban kesilmesi için ön ayak olması gibi şeyler ve sahmeler insanın midesini bulandırıp onu öfkelendirebiliyor. Yani bir vegan için yılın 365 günü kurban bayramı gibi geçiyor diyebiliriz aslında.

Etin gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bir zenginlik göstergesi olduğuna dikkat çeken Erus, kanser vakıflarında bile hasta çocuklara et bağışlandığını, bayram zamanlarında yoksullara et bağışlanması ve konu komşuya dağıtılmasını insanların iyilik için veya prestij için yaptığını ancak dağıttıkları şeyin ne bir mutluluk ne de bir sağlık olduğunu, aslında bu şeyin sadece hayvanlara zulüm, insanlara sağlıksızlık ve gezegene de karbon salınımından başka bir şey getirmediğini ileri sürüyor.

“Dini ritüeller günümüz ‘normal’inin bir bahanesi olamaz”

Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) Üyesi ve hayvan özgürlüğü aktivisti Onur Tekşen de seküler kesimin ‘kurban’ konseptinin çağdışı olduğuna dair eleştirileri olduğunu hatırlatıyor ve hayvanların öldürülmemesi gerektiğini idrak edebilecek bir çağda bulunduğumuzu belirterek “Nasıl ki dini bir ritüel buna bahane olamazsa alışkanlıklar, ağız tadı ya da önceki öğrenmeler de şu anki “normal”in bahanesi değil” diyor ve devam ediyor:

“Dindarlar ‘inanç’ diyerek sorgulanamazlık kalkanıyla savunmaya geçiyor ki bugün gayet sorgulanabilir bir ritüel. ‘Kurban’ın gerçekte de günümüzde de ne olduğunu ya da olmadığını anlatmaya çalışan din insanları var ve artacak da. İster vegan olmayan dindarlar ister vegan olmayan sekülerler olsun hemen herkes üstesinden gelinmesi gereken derinlerdeki bir ayrımcığın; türcülüğün gölgesinde. Farklı düşünen cenahların kavgası sürerken hayvanlar her durumda öldürülmeye, farklı şekillerde ‘kurban edilmeye’ devam ediyor.”

İnsan merkezli inanç ve düşüncelerin etkisinde olan her bireyin kendisine aynı zulüm içerisinde alan açtığını ifade eden Tekşen, bunu kimilerinin inanç diyerek, kimilerinin ise zevk ve kişisel tercih olduğunu iddia ederek yaptığını kaydediyor.

“Hayvanların öldürülmesi kutlanmıyor ama sonuçta olan bu”

Bir başka Hayvan hakları aktivisti olan Melike Dirikoç ise önce veganizmi tanılıyor ardından da konuya bir bakış açısı daha getiriyor:

“Veganizm; insan olmayan hayvanların -bunu yapmama seçeneği varken- nesneleştirilmelerinin, sömürülmelerinin, yaşamlarına ve bedenlerine müdahale edilmesinin ve öldürülmelerinin etik açıdan reddeden bir duruş. Nedeni ne olursa olsun, birine acı vermek ve onu öldürmek yanlıştır. Bu anlamda bir kişi inancını yaşarken de bunu bir hayvanı öldürmeden yapabilir. Hayvanları herhangi bir nedenle öldürmek gibi bir zorunluluk din pratiklerinde veya hayatımızın diğer alanlarındaki pratiklerinde yoktur. Bunu yapmazsak inançsız olmayız ya da hayatımızı devam ettirememe gibi bir durumumuz olmaz.”

Dirikoç’a göre insanlarla yakınlaşmayı, onlara yardım etmeyi ve bayramlaşmayı da hayvanları aradan çıkararak yapmak mümkün. Böyle yaşayan Müslümanlar olduğunu belirten Dirikoç, birinin kendisine bayram tebriği yaptığında bunun tamamen ritüel temelli olduğunu düşünüyor ve “hayvanların öldürülmesinin kutlandığını düşünmüyorum ama tabi olan şey bu” diyor.

Dirikoç hislerini şu ifadelerle tamamlıyor:

“Kimi zaman bir sofrada kutluyoruz onların bedenleri eşliğinde, kimi zaman bir partide eğlenirken belki de onların ciltlerinin üzerinde otururken bir şeyleri kutluyoruz. Aslında çoğumuz bu öldürme kısmını ‘ne kadar iyi oldu ölmeleri, ölülerinin etrafında kutlama yapalım’ diye düşünmüyor. Hayvanları kullanmak ya da onları çeşitli sebeplerle öldürmek; bir takım alışkanlıkların, gelenek ve ritüellerin arasına yedirilmiş ve çok da sorgulanmayan durumlar. Ancak biraz düşünüp, “bunu yapmazsak ve bunun yerine yaşatmayı seçersek ne olur?” diye kendimize sorarsak; bütün bunları yapmaya mecbur olmadığımızı, aslında gelenek ve ritüellerin çok daha barışçıl bir yere evrilebileceğini de görmüş olacağız.”

***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***

Exit mobile version