Karadeniz’in özellikle doğusu her yıl sel felaketi yüzünden ölümlere ve ciddi maddi kayıplara sahne olurken baraj yapıları, göletler, setler ve dere yataklarını genişletme gibi önlemlerle kalıcı çözümler sağlanabileceği tartışılıyor. Uzmanlar, Kanal İstanbul projesi gibi ekonomik yararından öte çevre sorunu yaratabilecek yatırım planlaması yerine halen kamuda tozlu raflardaki, Karadeniz’in derelerine yönelik reçeteyi uygulama çağrısı yapıyor.
Türkiye, her yıl Karadeniz’in doğusundaki yerleşim yerlerinde yağış yoğunluğuna bağlı olarak dere yataklarında taşmalar, dağlardan denize doğru toprağın sürüklenmesiyle ve sellerle boğuşuyor. Bu durum adeta “kader” gibi ülke gündeminde her yıl can kayıpları, yıkılan evler, yok olan ekili araziler gibi başlıklarla üzüntüye yol açıyor. Son olarak Rize’de 6 can kaybı ve halen 2 kayıp kişi bilançosuyla insan hayatına mal olan sel felaketi dolayısıyla Karadeniz’in bu kadere mahkum olup olmadığı gündemde.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kendi memleketi Güneysu ilçesini de etkileyen sel felaketi için aile fertlerince de uğranan maddi zarara işaret ederek üzüntüsünü paylaştı. Ancak Erdoğan, sel felaketinin nedeni olarak aşırı yağışları ve halkın ekonomik geçim kaynağı olarak yeni çay bahçeleri oluşturmasını gösterdi. Erdoğan “Doğu Karadeniz her zaman bu tür felaketlerle karşı karşıya, çünkü bol yağmur alan bir ilimiz. Bundan da biliyorsunuz saatte 202 metreküp orada yağmur aldı. Bununla karşı karşıya kaldı. Tabii çay bitkisi aynı zamanda gübreleme tekniği sebebiyle de aldığı o yağmurla gübrenin, yani azotun özellikle bir balçığa dönüştüğü bir bitki. Tabii bu balçığa dönüşmesi de dikey bir kök olmadığı için, yatay olduğu için onlar hep birlikte aşağı doğru iniyor. Ağaçlama çay arasında yok. Eskiden dikey köklü ağaçlarımız var. Şimdi o ağaçlar artık kalmadı. Çünkü o ağaçlar söküldü. Onların yerine çaylıklar yapıldı” açıklamasında bulundu.
Karadeniz’de acil durum incelemesindeki heyet adına CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun de yaşananlara “doğal felaket” yaklaşımıyla bakılmasını doğru bulmadıklarını ve siyasi irade tarafından çözüm üretilmesi gerektiğini açıkladı. Torun “Sel felaketleri bu coğrafyanın kaderi olmaktan çıkarılmalıdır. Bunun tedbirini alacak olan da ülkeyi 19 yıldır yöneten siyasi iktidardır. Rize’deki sel felaketinin nedeni de bu coğrafyanın gerçeğini görmezden gelip, bir türlü kalıcı önlemler alınmamasıdır” açıklaması yaptı.
VOA Türkçe’nin görüş aldığı uzmanlar, mühendislik ve planlama açısından “olağanüstü doğa olayı” söz konusu değilse yüzlerce yıllık yağış verileri dikkate alınarak Karadeniz’in doğusu ve dereleri için kalıcı çözümler geliştirilebileceği görüşünde.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası bünyesinde görev alan, aynı zamanda Kıyı ve Liman Mühendisliği alanında uzman olan Işıkhan Güler, Karadeniz’in tüm derelerini kapsayacak şekilde havza planlamasına ihtiyaç olduğunu ifade etti. Güler “O bölgede sadece derenin aktığı bölge ya da yağmurların aktığı bölge değil aynı zamanda bunun denizle buluştuğu bölgeler var. Dolayısıyla bütüncül şekilde havza değerlendirmeleri yapılması gerekiyor. Bu şu demek; birincisi yağış, yağışla ilgili istatistikler, ikincisi zemin ve oradaki heyelan nedenleri dikkate alınmalı. Bunlara neden olabilecek acaba plansız yapılaşmalar mı var diye iyice değerlendirmek lazım. Mesela aslında 1929 yılındaki yağış verisine kıyasla şimdi daha az bir yağış durumunda felaket tablosu oluştu” tespitini aktardı.
Sel ve taşkınlar konusunda uzman olan inşaat mühendisi Gökhan Marım da “Rize örneğinde temel sıkıntı, heyelanla birlikte üst havzalardan sürüklenen suyun evlere, dükkanlara, araçların üst kısımlarına kadar araçları gömülü bırakacak kadar yoğun bir toprak birlikte gelmesi. Bu toprak akışıyla birlikte dere yataklarında köprü gibi noktalarında tıkanmalar olması ve böylece oluşan taşkınlar bir tipoloji. Bu tipoloji, Karadeniz için oldukça olağanlaşan her sene yaşanan olaylar anlamına geliyor. Çay bahçelerinin kökleri çok sığ olduğundan toprağın kaymasını çok elverişli hale getiriyor. Yoğun bir yağış miktarıyla birlikte eğimler, yüksek toprak harekete geçiyor ve dere yataklarını tıkıyor. Buna karşı en iyi yöntem yukarıda dere yataklarında ama özellikle üst havzalarında önlemler alınması. Aslında dere yatakları ve çevresindeki yapılaşmalar 500 yıllık yağış verilerine uygun yapılabilir. Bakıyoruz şimdiki yağış 500 yıllık yağışlar açısından olağanüstü bir yağış değil” tespitini paylaştı.
Devlet aslında çözümü biliyor, rafta mı bekletiyor?
Uzmanlar Işıkhan Güler ve Gökhan Marım’a göre, aslında devlet Karadeniz için önlem reçetesine sahip. Gerekli yağış verileri, dere yatakları ölçümleri, taşkın simülasyon verileri ve neler yapılması gerektiğine ilişkin tespitler, raporlamalar ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının elinde var. Ancak Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü başta olmak üzere bu reçeteyi uygulayacaklar için yeterli bütçe verilmiyor.
Uzmanlar, Karadeniz için merkezi idare kararlılığı, koordinasyonu ve bütçesiyle kalıcı çözümler üretilebileceğini vurguluyor.
Işıkhan Güler “Kanal İstanbul’un Türkiye’ye getirebileceği zararlar tartışılıyor ve yapılmaması gerekiyor ki; çok büyük ölçekte bütçesinden bahsediliyor. Bunun yanında Karadeniz’e ayrılabilecek bütçe konuşulacak bir bütçe bile değil. Çok rahatlıkla ayrılabilecek bir bütçe. Bugün 6 kişinin ölümüne neden olan bir sel olayı var. Bunların önüne geçebilmek aslında çok zor değil. Ama bilimsel temelli, ciddi araştırmalara dayanan ve bunu da hayata geçirebilecek bir irade lazım. Karadeniz’in kıyısında limanlarla ilgili veya gerideki akarsularla ilgili heyelan bölgeleri de dahil olmak üzere ciddi bir planlama yapılması lazım. İlk önce insan hayatı birincil önceliklidir ve kaybedilmemesi gerekiyor. O nedenle ciddi bir bilimsel mühendislik anlamında, toplumsal anlamda, hem yerel hem bölgesel planlamalara ihtiyaç var. Planlamaların doğrultusunda, biz önceliklerimiz nedir ve bunu bilimsel temelle nasıl yapabiliriz, doğaya en az nasıl zarar verebiliriz onları konuşup ona göre bir projeksiyon çizmemiz gerekiyor” diye konuştu.
Gökhan Marım da “Karadeniz’de yerleşim alanı az, küçük. O yüzden dere yatakları hem rant alanları hem de işgal altında. Karadeniz’de bu gibi sorunların yaşanmasının temel nedenlerinden bir tanesi aslında hep yağış, sanki fazla yağış buna neden oluyormuş gibi söyleniyor ancak asıl nedeni hem yapılaşma hem de üst havzada gerekli önlemlerin alınmaması. Kamu idareleri, DSİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın elinde aslında yönetim planları var. Ne yapmaları gerektiğini biliyorlar. Ancak temel sıkıntı bunlara bütçe bulunamıyor. Belediyeler beş yıllık kısa bir vadede geldiği için belediye başkanı bir beş yıl sonrasının derdinde oluyor. Şu anda bu bir öncelik meselesi. Aslında Türkiye’deki depremden farklı değil sele bakış açısı. Şu an Türkiye’nin ihtiyacı olan Kanal İstanbul gibi mega projeler projeler değil insan hayatını doğrudan etkileyen deprem, sel ve taşkın gibi doğal olayların olmasını engelleyecek kamusal yatırımlara ihtiyaç var. Doğu Karadeniz’de eminim bütün idarecilerin elinde hangi derelere ne gibi müdahaleler yapılması gerektiği listesi de öncelik sıralamaları da var. Hangisi yapılmazsa ne kadar zarar vereceğine yönelik planlar da var. Önemli olan bunları önceliğe alıp kamusal yatırımların, bütçelerini buna göre ayarlanması. İnsan hayatını koruyacak, insanların ölmesine, can ve mal güvenliğini sağlayacak yerlere yatırım önceliği verilmesi gerekiyor” dedi.
Marım “Borçka ya da Deriner barajı gibi Artvin bölgesinde, Çoruh nehri üzerinde barajlar yapıldıktan sonra taşkının o kollarda yaşandığını görmüyorsunuz çünkü barajlar kontrol altına alıyor” örneğini sözlerine ekledi.
Karadeniz Sahil Yolu’nun etkisi nedir?
Kıyı şeridi çalışmalarında uzman Işıkhan Güler, Karadeniz Sahil Yolu başta olmak üzere kıyı şeridindeki yollar kaynaklı sıkıntıyı da işaret etti.
Güler “Dikkat ederseniz Karadeniz’den akan dereler kıyıya dik olarak akıyor. Karayollarıysa burada bir bent, bir baraj gibi. Oysa derelerin tıkanmasını önleyecek bir yapılaşmaya gidilmeli. Bunun için havza çalışması yapılması gerekiyor. İkincisi denizle buluştuğu kısımlarda, dağlardan derelerin getirdiği malzemeler oluyor. Bu malzemeler dere ağızlarının tıkanmasına neden oluyor. Bu Karadeniz’de çok sık görünür. Ufak balıkçı barınakları vardır, bu balıkçı barınaklarının içi kumlanır. Balıkçı barınakları da hep dere kenarına yapılır nedense. Aslında doğru bir yöntem değil. O yüzden de bu derelerin de ağızlarının devamlı bakım halinde olması gerekiyor. Sık sık bu malzemeler orayı tıkıyor mu tıkamıyor mu ölçümleri yapılması lazım. Bunlarla birlikte havza, hem deniz hem gerideki bütün alan yağışlarla birlikte bir planlaması yapılıp, felaketlere çözümler bulunabiliyor gözüküyor” değerlendirmesini yaptı.
Gökhan Marım da son olarak derelerdeki debi artışını gözlemlemek için Avrupa’da örnekleri olan şekilde erken uyarı sistemlerine yatırım yapılması gerektiğini vurguladı.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***