HaberTürk gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya, “30 yaş altında %50’ye yaklaşan aşı karşıtlığının giderilmesi için AB ülkelerinde olduğu gibi katı yaptırımlar getirilebilir mi?” diye sordu.
Sarıkaya yazısında, “Tek doz aşı yaptıranların sayısı 50 milyonu aşan Türkiye’de aşı tereddüdünün 30 yaş altında devam ettiğini dün konunun uzmanları bir daha dile getirdi. Nedenlerine de bakmışlar, birinci etken olarak gençlerin, ‘Nasıl olsa Koronavirüs benim yaşımdakiler üzerinde etki yaratmıyor’ yaklaşımını görmüşler. İkinci etken olarak da bu yaş grubu altında olanların sosyal medya kullanımlarının çok yüksek olması nedeniyle, ortaya atılan asılsız iddialara çabuk kandıkları sonucuna varmışlar. Peki 30 yaş altında %50’ye yaklaşan aşı karşıtlığının giderilmesi için AB ülkelerinde olduğu gibi katı yaptırımlar getirilebilir mi? Daha doğrusu buna yasalar izin veriyor mu?” ifadesini kullandı.
Sarıkaya şunları kaydetti:
“Görünen o ki Anayasa başta olmak üzere yasaların hemen hepsi, temel hak ve özgürlükler ile kamu yararı arasındaki dengenin kurulması konusunda ne denli zorluk yaşadıklarını madde metinlerinde de sergiliyor. Anayasa’nın 17. maddesi, “tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz” hükmünü taşıyor. Tıbbı zorlukların neler olduğu konusunda da temel veri ise Hıfzıssıhha Kanunu…
Kanun’un 57. Maddesi, başta Çiçek Aşışı olmak üzere hangi aşıların zorunlu yapılması gerektiğini sıralamış. Koronavirüs çok yeni bir salgın olduğu için de dolayısıyla 1930 tarihli yasada yer bulmamış. Ancak o tarihte Kanun’u kaleme alanlar gelecekte olacakları da düşündüğü için 64. maddesinde sayılan salgınların dışında ortaya çıkabilecek bir virüsün önüne geçilebilmesi için Sağlık Bakanlığı’na yetki vermiş. Burada da kalmamış, yeni sisteme geçilmesiyle birlikte yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkındaki Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ise salgın hastalıkların önlenmesi konusunda halk sağlığının korunması ve önlenmesi için Bakanlık tam yetkili kılınmış.
Buna karşın aralarında Prof. Dr. Süheyl Batum’un da bulunduğu bazı Anayasa hukukçuları aşı zorunluluğunun getirilmesinin mümkün olmadığı görüşünü savunuyor.
Anayasa Mahkemesi’nin geçmişte aldığı ve etkisini de bugün de devam ettiren, bu satırların yazarına göre o günün ikliminde alınmış yanlış bir kararın yükü bugüne de yansımış durumda. O gün aşı karşıtı bir kamu görevlisinin, çocuğuna aşı yaptırmamasının hukuki dayanağını yaratmak amacıyla Anayasa Mahkemesi’ne taşıdığı davası, bugünkü sonucu doğurdu. Çelişki ise Yargıtay’ın tam tersi kararına yönelik de herhangi bir itirazın olmamasında… Bu durumda ne olacak? Sonradan Yargıtay’ın aldığı karar mı geçerli sayılacak, yoksa Anayasa Mahkemesi’nin Bireysel kararı mı?
Sağlık Hukuku alanında çalışan Avukat Çağrı Şükrü Uluslu’ya aşı olmayana yaptırım uygulanıp uygulanamayacağını sordum. “Yine de yasal değişikliğe ihtiyaç var” diye söze girdi… Buna rağmen Hıfzıssıhha Kanunu’nun 64. maddesinden hareketle yapılabileceğini söyledi. Ortada olan çelişkinin ancak bu yolla kaldırılmasının doğru olacağına vurgu yaptı.”