HABER YORUM | MUHSİN AHMET KARABAY
Sosyal medyada aşağıda izleyeceğiniz gibi onlarca röportaj bulmak mümkün. Son dönemde sokakta yapılan bu tür röportajlar hayli rağbet görüyor. Altlarındaki izlenme rakamlarına baktığınızda hayretler içinde kalmamak mümkün değil.
Bu tür videolar, genelde “karşı mahalle” hesaplarında yayınlanıyor. Tepkiler de yayınlandığı mecranın yandaşlarından oluyor. Bu yandaş tepkilerden insanların konulara yaklaşımlarını rahatlıkla takip edebiliyorsunuz.
Durum böyle olunca bu tür videolardan toplumun iki kesiminin de kafa yapılarını algılayabilme imkanı oluyor. Benim açımdan bu tür videolar onun için çok değerli.
Bir süredir Anadolu’yu dolaşıyorum. Farklı yerleşim birimlerinde insanlarla sohbet ediyorum. Az konuşup çok dinleme peşindeyim. Bunu da iyi yaptığımı sanıyorum.
Bana sorulan soruya kısa bir iki cümlelik cevap verdikten sonra ilk fırsatta sözü karşımdakinin almasını sağlıyorum. Karşımdakinin soru sorarken benim ne cevap vereceğimden çok kendi anlatacağını önemsediğini biliyorum.
Ben de dinliyorum. Konuşurken arada detaylandırmasını istediğim nokta ile ilgili bir iki ucu açık olmayan soru daha soruyorum. Bunun için ziyaretlerim ya da ziyaretime gelenlerle yaptığım sohbetler benim açımdan müthiş verimli geçiyor.
Bu videonun nerede kaydedildiği, konuşanın kim olduğu, ne zaman çekildiği, kimin tarafından kaydedildiğine ilişkin bende hiçbir bilgi yok. Buna ilişkin hiçbir araştırma yapmadığımı da peşinen paylaşmış olayım.
Videonun kurgu olup olmadığından bile emin değilim. Emin olduğum bir şey var. O da bu topraklarda videodaki gibi düşünen binler, milyonlar var. Onun için bu konuşan kadına hiçbir şekilde kızmıyorum.
KORKULACAK VE UMUTLANACAK NOKTALAR
Bu videodaki insan tiplerinin aramızda olduğunu bilmek size üzüntü veriyor olabilir. Belki içinizi sızlatıyor kim bilir. Dahası pek çoğumuzu umutsuzluğa bile sevk ediyor olabilir.
Önce sizi daha da umutsuzluğa sevk edecek noktaları sıralayacağım.
Bir kez bu kafa yeni üretilmiş bir prototip değil. Kimse AK Parti’ye ve başındaki zata kızmasın. Her dönemde vardı. Bu tiplerin gelecekte de var olmasını ve sayılarının artmasını sağlayacak günümüzde çok güçlü bir altyapı var.
Daha net ifade ile dile getireyim. Bu kafa yapısı gelecekte de var olmaya devam edecek. Bundan hiç şüpheniz olmasın.
Dün yaşananları saray çevresinden nemalanan ve hükümdar tarafından görevlendirilen memurlar tarafından kaydedilen evraklardan öğrendik. Tarih diye bize aktarılanların bilcümle sarayın bakışı olduğunu gözden kaçırdık.
Anadolu’da yaşananları saray bakış açısı ile öğrendiğimizden rahatsızlığın dile getirilmesini isyan olarak belledik.
Rahatsızlıkları doğuran sonuçları ortadan kaldırmak yerine, rahatsızlığı dile getirenleri ortadan kaldırma yoluna gidildi. Bunlara da sıfat bulmak zor değil elbette. “Asiler” denilerek saray bakımından kılıf bulunmuş olurdu.
Bir sokak videosundan niçin bu kadar gerilere gittim, konuyu dağıttım?
Konuyu dağıttığım falan yok. Saray kendine “kul” ister, “teba” ister. Kul ise tartışamaz. Sadece yapılanda hikmet aramakla mükelleftir.
BAŞTAKİNİ KUTSAMADA İSLAM ÖNCESİ İLE İSLAM SONRASI ARASINDA FARK YOK
Kul, her şeyin Allah’tan geldiğine inanmak dininin gereği olduğuna iman etse de, kendisine sunulan her nimetin padişah efendisinden geldiğini bilir. Bilmeden öte, şükranlarını nimet kabul ettiği her şeyi veren efendisine sunar ve ona dua eder.
Zaten hükümdar da kendisini Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak görür. Raşit Halifeler (Hulefa-i Raşidin) kendilerini “halife-i Resulullah” olarak ya da “emirü’l-müminin” olarak kabul ederlerdi. Zulmü ile anılan Emevilerin kurucusu Muaviye kendisini “Halifetullah” (Allah’ın halifesi) olarak tanımladı.
Sonra gelenler de Muaviye’nin izinden gidip kendilerini hep “Allah’ın halifesi”, ya da “zıllullah” (Allah’ın yeryüzündeki gölgesi) olarak kabul ettirdi.
Bu başındakini kutsama sadece İslam’la bize gelen bir şey sanmayın. Aynı yaklaşım İslam öncesi Türklerde de vardı. Türkler için de kaanlar kutsal varlıklardı.
Yoksa Bilge Kağan diktirdiği abideye “Tengri teg tengride bolmış Türk Bilge Kağan” (Tanrı gibi gökte doğmuş Türk Bilge Kağan) diye adını yazdırır mıydı?
Devletin yönetimini ellerinde bulunduranlar, kendilerini ve yaptıklarını kutsamazsa, nasıl insanları çoğu zaman kendi kişisel ihtiraslarını tatminden ibaret olan savaşa gönderebilir.
“Kişisel ihtiras” ifadesini kullanmamdan rahatsız olanlar çıkacak mutlaka. Onlar adına çok üzgünüm. Onlara sadece bir cümle söylemekle yetineyim.
Bir Osmanlı hanedanı, tahta geçmek için ya da tahtı elinde tutmak için evlatlarını, kardeşlerini, babalarını katletmeye kalkarken insanları başka türlü nasıl etraflarında toplayabilirlerdi. Üstelik savaşların önemli bir kısmı Müslüman topraklarına karşı yapıldı.
HER ŞEY HAİN YAFTASINI YAPIŞTIRINCAYA KADAR
Doğadaki “güçlü olan ve hileyi bilen kazanır” kuralı tarihte de geçerli olduğu için tarihi hep galipler yazdı. Haklı olanların yazdığı tarih maalesef yok.
Kendisini “Allah’ın yeryüzündeki halifesi” olarak gösteren biri, tebaasından hüküm sürdüğü topraklarda her zaman yapılan her iyi şeyin kendisinden, yapılan bir yanlışlık varsa bunu da onun başarısını istemeyenler tarafından yapıldığının bilinmesini ister.
Bunu kabul etmeyen, böyle olduğuna inanmayan, hatta dillendirmeyen herkes için tek bir sıfat bulunur. Bu da “hain” yaftasından başka bir şey değil.
“Hain” yaftasının yapıştırılmasından sonra ise her şey çorap söküğü gibi gelir. Hain yaftasının yapıştırıldığı kişinin hayat hakkı olmaz.
BU DA UMUTLANACAK NOKTA
Bu kafa diye tanımladığımız nokta hep var ve olmaya devam edecek. Sandığın ortaya geldiği durumlarda umutlanacak noktalar hep bulunur. Üstelik bu bir şekilde demokrasi ile tanışmış toplumlarda umutlanacak noktalar çok daha fazla.
Her şeyin efendisinden geldiğine inananların bir oyu var. Bunun sandıkta değerli olduğu kabul ediliyor.
İşte umut da burada başlıyor. Sandığa fanatik taraftarlar yön vermez. Sonucu hemen her zaman farklı seçimlerde, farklı partilere oy vermiş olanlar belirler.
Partiler ve fanatikler bu seçmeni aşağılamak için “yüzergezer oylar” olarak nitelendirir. Üzerlerinde tam hakimiyet kuramadıkları için “tehlikeli” bile gösterirler.
Oysa “yüzergezer oylar” demokrasinin teminatı niteliğindedirler.
İşte ufukta görülen bu yüzergezer oylar, iktidar için inanılmaz derecede riskli bir hale gelmiş durumda.
İktidar açısından bu “riskleri” önümüzdeki yazılara bırakalım.
***Mutluluk, adalet, özgürlük, hukuk, insanlık ve sevgi paylaştıkça artar***