Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

İsrail’de Netanyahu dönemi gerçekten sona mı eriyor?

İsrail’de Netanyahu dönemi gerçekten sona mı eriyor?


HABER ANALİZ | YAVUZ ALTUN

İsrail’de 2009’dan bu yana ülkenin en güçlü koltuğunda oturan Benjamin Netanyahu’nun devri sona mı eriyor? Yukarıdaki fotoğraf, bunun yüksek bir ihtimal olduğunun işareti. 120 sandalyeli İsrail parlamentosuna (Knesset) Mart ayındaki seçimlerle birlikte 13 parti girdi. İlk sırada Netanyahu’nun partisi Likud 30 sandalyeyle yer almıştı. Ancak iki yılda dördüncü seçime giden ülkede, en büyük parti konumundaki Likud’un lideri Netanyahu bir türlü çoğunluğu (61 sandalye) sağlayıp hükümet kuramayınca, deneme sırası ana muhalefet lideri Yair Lapid’e geçti. Lapid, önceki gün Twitter’dan “Başardık” mesajı paylaştı. Knesset’teki 8 parti, koalisyon anlaşmasına imza atarak, İsrail’de yeni dönemi başlatmaya karar verdi.

GÜVEN OYU ÇANTADA KEKLİK DEĞİL

Bu koalisyonun elbette mecliste 61 oy alarak onanması gerekiyor. Uzmanlar, bu konuda zorluk çıkabileceği görüşünde. Netanyahu, bu yeni koalisyonu “yüzyılın düzenbazlığı” olarak niteledi. Zira koalisyonu kuran partiler birbirlerinden bir hayli farklı spektrumlarda yer alıyorlar ve ilk iki yıl başbakanlığı yürütecek olan Naftali Bennett, sadece 7 sandalyeye sahip “aşırı sağcı” bir partinin lideri. Ana muhalefet lideri Lapid’in merkez soldaki partisi, sosyal-demokrat İşçi Partisi, yine solda yer alan Meretz koalisyonun önemli ortaklarından. Türk kamuoyunun da “İsrail milliyetçisi” çıkışlarıyla tanıdığı Avigdor Lieberman’ın yanı sıra, İsrail’in az sayıdaki Arap partilerinden Raam da, koalisyona destek vereceğini açıkladı.

Hâl böyle olunca, Netanyahu ve ona yakın partiler, koalisyon partilerindeki “zayıf halka” olarak nitelenebilecek milletvekillerinin üstüne oynayarak, parlamentodaki güven oylamasının başarısızlığa uğramasını sağlamaya çalışıyor. Şu son birkaç günde bazı milletvekillerinin evinin önünde protesto gösterileri düzenlendi, birçokları “milliyetçi” İsraillilerden nefret e-postaları ve mesajları almaya başladı. Tanıdık bir ithamla, “hainlikle” karşı karşıyalar. Koalisyonda yer alan sağ partilerin bazılarının Netanyahu’nun Likud’undan koparak kurulan yeni partiler olması, Netanyahu tarafından ayrıca can sıkıcı bulunuyor. Başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Bennett ve diğer ortak Lieberman, daha önce Netanyahu’nun en yakın çalışma arkadaşları oldu. Yine koalisyondaki Gideon Sa’ar da Netanyahu’nun partisinde çalışmıştı.

KOALİSYON BAŞARILI OLABİLİR Mİ?

Yorumcuların bir başka endişesi, bu kadar farklı görüşlere sahip partilerin ortaklığı uzun süre yürütüp yürütemeyecekleri. Naftali Bennett, Filistin devleti fikrine tamamen karşı çıkan, İsrailli yerleşimcilerin (işgalcilerin) haklarını savunan ve Batı Şeria’daki toprakların çoğunun İsrail egemenliğine geçmesini açıkça isteyen biri. Hatta Mart ayındaki seçimlerden önce Arap partisiyle koalisyonun kesinlikle söz konusu olmayacağını duyurmuştu. Ancak Netanyahu’nun gerileyen popülaritesini geri kazanmak için Arap oylarına talip olması (nüfusun yüzde 20’si), Bennett gibi aşırı sağcıların da bu “meşruiyet” kartını oynayabilmelerine yol açtı. Madem Likud için Araplardan oy almanın bir mahzuru yok, o halde Arap partisinin desteği de “koşer”dir.

Daha önceki seçimlerde koalisyon görüşmelerini tıkayan hususların başında da bu kırmızı çizgiler geliyordu. Bennett’in koalisyonla ilgili ilk açıklamaları da bu noktanın altını çiziyor. “İsrail’in geleceği için” fedakârlık yapılması gerektiğini aksi takdirde seçim sarmalından çıkılamayacağını söylüyor Bennett. Ancak koalisyonun asıl mimarı, Yair Lapid. Bütün partilerle en yakın ilişkiye sahip isim o. Anlaşmaya göre iki yıl sonra hükümeti devralacak ve başbakanlık koltuğuna oturacak. Lapid’in arabulucu rolünün, yeni hükümetin her adımında kilit durumda olması bekleniyor. Bennett ise daha evvel ABD’de teknoloji şirketi kurup bunu 145 milyon dolara sattıktan ve birkaç üst düzey şirkette daha yöneticilik yaptıktan sonra İsrail’e dönerek siyasete giren bir figür. Bir anlamda “vizyoner” yönü ön plana çıkıyor. Ülkenin “parlak geleceği” olarak görülüyor.

NETANYAHU KENDİ ETTİ, KENDİ BULDU

Bazı analistler, Netanyahu’nun “güç hırsı” sebebiyle hem partisinde sivrilen isimleri uzaklaştırması, hem de hakkındaki yolsuzluk iddiaları karşısında yine “gücünü” kullanarak yargıdan kaçmasının, bu koalisyonun bir araya gelebilmesinin asıl sebebi olduğu görüşünde. Netanyahu’nun destekçisi çok ama aynı oranda ondan nefret eden ve “Yeter artık!” diye düşünen de çok. İsrail, Netanyahu’nun liderliği altında giderek kutuplaşan ve “sağa kayan” bir görüntü çizdi. Şimdiki koalisyonun mimarı Lapid’in en büyük vaatlerinden biri de, “İsrail’i aklı selime kavuşturmak” olarak öne çıkmıştı. Tarafların kutuplaşmayı bir kenara bırakıp sağlık, eğitim, ekonomi gibi daha temel meselelere yoğunlaşması bekleniyor.

ABD Başkanı Donald Trump’tan sonra İsrail’deki bu değişiklik, diğer ülkelerdeki uzun süreli otokrat yönetimlerin sonu anlamına gelir mi? Tek başına bu bir faktör değil elbette, her ülkenin “iç dinamikleri” farklı. Fakat bir kez daha görülüyor ki, siyaseti “rutin dışına” çıkaran liderlerin karşısına ancak geniş tabanlı koalisyonlar çıkarsa mağlup edilebiliyorlar. Bu koalisyonlar, vatansever hislerle normalleşmeyi savundukları oranda ikna edici olabiliyorlar. Aksi takdirde “böl ve yönet” taktiği, popüler ve popülist liderlerin en sık başvurduğu yöntem hâline geliyor.

Exit mobile version