Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Buldan’dan Devlet Bahçeli’ye: Kimsenin gücü Ahmet Şık’ın vekilliğini kaldırmaya yetmeyecek, gözler AYM’de değil sizin işlediğiniz suçlarda olacak

Buldan'dan Devlet Bahçeli'ye: Kimsenin gücü Ahmet Şık'ın vekilliğini kaldırmaya yetmeyecek, gözler AYM'de değil sizin işlediğiniz suçlarda olacak


HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Mafya ve çeteleri öyle güçlendirdiler ki, suç örgütlerini ve Susurluk takımını devletin başına adete kayyım yaptılar” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bir televizyon kanalında ifade ettikleri nedeniyle hakkında resen soruşturma başlatılan Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili Ahmet Şık’a yönelik sözlerine tepki gösterirken, “Hiç kimsenin gücü Ahmet Şık’ın milletvekilliğini kaldırmaya yetmeyecektir!”  dedi. Bahçeli’nin HDP’ye yönelik açılan ikinci kapatma davasıyla ilgili “Gözler AYM’de” sözlerine de yanıt veren Buldan,  “Bir talimat da yargıya verildi, ‘gözler AYM’de olacak’ dedi. Hayır, gözler sizin ittifak halinde olduğunuz suç örgütlerinde, çete düzeninizde, birlikte işlediğiniz suçlarda olacaktır”  dedi.

 

Bahçeli, partisinin grup toplantısında TİP milletvekili Ahmet Şık’ı hedef gösterdi. Konuşmasında Şık’a yönelik “hain”, “alçak”, “soysuz”, “suçlu”, “aşağılık” hakaretlerinde bulunan MHP lideri Bahçeli, “HDP’lilerin fütursuzluğundan cesaret alan bu suçlu bilmelidir ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti katil olsaydı, bugün bulunduğun yer TBMM değil mezarlık olurdu. Bunlara müsamaha gösteremeyiz, bu aşağılık tiplere tahammül edemeyiz” ifadelerini kullandı. HDP’ye yönelik kapatma davasının dosya eksikliklerinin giderilmesinin ardından yeniden açıldığını da hatırlatan Bahçeli, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yönelik de, “Bundan sonra bütün gözler AYM’ye çevrilecektir. Bu  mahkemenin iddianameyi ikinci kez iade seçeneği de kalmamıştır. Türkiye vatan topraklarında ve sınır  ötesinde terör örgütlerine karşı kazanmış olduğu muazzam üstünlüğü TBMM’de kaybedemez hiç kimse de bu kayba hizmet edemez” diye konuştu. 

 

 

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, HDP’ye ikinci kez kapatma davası açılmasına ilişkin konuşurken, organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddiaları karşısında yargının tutumunu da eleştirdi. Buldan, “Yargının içinde düştüğü çukuru bizler görebiliyoruz. Suç örgütlerinin üzerine gitmeyen yargı, HDP hakkında yeniden kapatma davası açarak mafyatik düzene bir kez daha kalkan oldu. Ne zaman pislikleri ortaya dökülse akıllarına HDP, Kürtler geliyor. Bu iktidarın anayasa ve hukuku rafa kaldırması bugünler içinmiş: Mafyaya sıfır soruşturma, HDP’ye kapatma!” diye konuştu. İkinci kapatma davasının 7 Haziran 2015 seçimlerinin yıl dönümüne denk geldiğine dikkat çeken Buldan, “Dün açtıkları kapatma davası 6 yılın intikam davasıdır. Dün bir kez daha haklı çıktık, bu kumpas davasının hukuki değil siyasi olduğunu 7 Haziran tarihi tescillemiştir. Bir kez daha bunları suç üstü yakaladık. Bu dava, HDP’nin yürüttüğü siyasetle, HDP fikriyatıyla baş edememe davasıdır”  diye konuştu. 

 

HDP Eş Genel Başkanı,”Türkiye toplumu şunu iyi bilmelidir; Kürt sorunu çözülmeden, Susurluk benzeri çete ve mafyalar tasfiye olmayacaktır. Herkesin bu gerçeği görmesi gerekmektedir. Demokratik siyaset yürütme iddiasında olanların, muhalefetin, Kürt sorununu demokratik yollarla çözümü konusunda istikrarlı, acil çözüm politikalarını üretmesi gerekmektedir” düşüncesini dile getirdi.

 

Buldan’ın açıklamalarından satır başları şöyle:

 

“Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, şeffaf, denetlenebilir bir yönetimin olmadığı sistem; çete-mafya düzeninden başka bir şey değlidir. Türkiye bugün çürüyen ve çürüten bir sistemle yüzleşme sürecini yaşamaktadır. 

 

Birbirlerine sokakta dahi söylenmeyecek ağır sözler sarf edenler, savaş, rant, talan ve Kürt düşmanlığında birleşerek hukuksuzluk, gasp, yolsuzluk, yoksulluk üreten bir talan düzeni kurdular. 

 

Organize suç örgütleri mafyayı Susurlukçuları, darbecileri, ırkçıları satılmış medyayı, kadın katillerini bu düzenin ortağı yaptılar. Türkiye ile sınırlı kalmadılar. Suriye’de El-Nusra, IŞİD, ÖSO çetelerini bu düzenin dış ayağı yaptılar. 

 

Erdoğan 2007’de derin devleti minimize etmek, mümkünse yok etmek bunu başarmak gerekiyordu ya, tam tersini yaptı. Mafyanın itirafında olduğu gibi her suçta beraber oldukları büyük bir geniş aile kurdular. Bunun adı yerli ve milli suçlular itirafıdır. Mafya ve çeteleri öyle güçlendirdiler ki, suç örgütlerini ve Susurluk takımını devletin başına adete kayyım yaptılar. 

 

Yöneticileri suç örgütlerinin hukuk dışı her faaliyetinden siyasal olarak beslendiler, güç devşirdiler, kara para ekonomisiyle siyasetlerini alttan finanse ettiler.  

 

“Mafya, bürokrasi, siyaset ittifakının ülkeye yaydığı müsilaj Marmara’dakinden daha beter”

 

-Bugünlerde biliyorsunuz özellikle Marmara Denizi’nde ortaya çıkan deniz salyası ürkütücü boyutta. Ancak mafya, bürokrasi, siyaset ittifakının ülkeye yaydığı müsilaj Marmara’dakinden daha beterdir. Bu siyasetin ürettiği salya tüm ülkeyi pandemi gibi sarmıştır. Tıpkı 90’lardaki gibi… Bu zihniyet yıllardır bu ülkeyi adeta sümenaltı cumhuriyetine dönüştürmüştür. Bütün pisliklerin üstünü devlet sırrı söylemiyle kapattılar, kapatmaya devam ediyorlar. 

 

Dönemin Başbakanı Çiller’in yazılı emriyle 1994 tarihinde Özgür Ülke gazetesini bombaladılar. 95’te gazi katliamını yaptılar. Emir verenler, tetiği çekenler bellidir. Ama ortada sorumlu yoktur, hepsi sorumluluktan kaçmıştır. Devletin hafızası varsa halkların da hafızası vardır. Biz bunu asla ve asla unutturmayız. 

 

“Bu iktidar da geçmiştekilerle aynı yolu izlemeye devam etmektedir”

 

Bu iktidar da geçmiştekilerle aynı yolu izlemeye devam etmektedir. 1993’te Muş’ta 9 köylüyü yakarak katledenler ve onları beraat ettirenlerle Roboski’de 34 köylüyü bombalayıp dosyayı kapatmaya çalışan bu iltidar, bugün ittifak halindeler. 

 

AKP dönemindeki filler de failler de bellidir ama hepsi kendisini köşe bucak gizlemektedir. Eninde sonunda filler ve failleri adalet önünde mutlaka bir araya getirileceklerdir. Roboski’de köylüleri katleden uçaklar Rus uçağı mıydı? Şemdinli’deki kitabevini bombalayanlar Kolombiya’dan mı geldiler? Van’da Servet Turgut’a işkence yapan helikopter İran’a mı aitti? Suruç ve Ankara Gar Katliamını yapanlar açtığınız koridordan giren IŞİD değil miydi? Suriye’ye, çetelere sağladığınız silahları bir kargo şirketi mi gönderdi? IŞİD’le petrol ticaretini siz değil deniz korsanları mı yaptı? 

 

Bu işlenenlerden asla kaçamayacaksınız. Gerçeklerin ve suçların üzerini örtemeyeceksiniz, izin vermeyeceğiz. Her yeri saran bu kirli döngüyü toplumu kabullendirmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. 

 

“Suç örgütlerinin üzerine gitmeyen yargı HDP hakkında yeniden kapatma davası açıyor”

 

Yargının içinde düştüğü çukuru bizler görebiliyoruz. Suç örgütlerinin üzerine gitmeyen yargı HDP hakkında yeniden kapatma davası açarak mafyatik düzene bir kez daha kalkan oldu. Ne zaman pislikleri ortaya dökülse akıllarına HDP, Kürtler geliyor. Bu iktidarın anayasa ve hukuku rafa kaldırması bugünler içinmiş. Mafyaya sıfır soruşturma, HDP’ye kapatma. Tam da 7 Haziran’ın yıl dönümünde. 7 Haziran 2015 seçimlerinin yıl dönümünde HDP’ye bir kez daha kapatma davası açtılar. Kobani kumpas davasında olduğu gibi kirli, siyasi bir operasyonla karşı karşıyayız. Bugünkü mafyatik düzenin bir kırılma noktasıdır 7 Haziran. 

 

Onca baskı ve zulüme rağmen halklarımızın değişim umudunu tüketemediler, halk iradesini teslim alamadılar, haziran dayanışmasını ve ruhunu yenemediler. HDP’ye kurulduğu günden bu yana pervasızca saldırdılar, saldırmaya devam ediyorlar. Binlerce yönetici ve üyemizi tutukladılar ama bize geri adım attıramadılar. HDP, eşit ve özgür yaşam fikriyle tüm Türkiye’ye açıldı. HDP’nin rüzgarı her yerde esti, herkese nefes oldu. 

 

“Kapatma davası 6 yılın intikam davasıdır”

 

Dün açtıkları kapatma davası 6 yılın intikam davasıdır. Dün bir kez daha haklı çıktık, bu kumpas davasının hukuki değil siyasi olduğunu 7 Haziran tarihi tescillemiştir. Bir kez daha bunları suç üstü yakaladık. Bu dava, HDP’nin yürüttüğü siyasetle, HDP fikriyatıyla baş edememe davasıdır. Bu dava Susurluk tuğlalarının çekilecek olmasından duyulan korkudur, Kobani’yi düşüremeyen IŞİD’in intikamını alma davasıdır. Bu dava, demokratik siyaseti engelleyemeyen darbeci iktidarın intikam davasıdır. Teşhir olan, yolsuzluk, hırsızlık ve çete düzeninin intikam davasıdır. 

 

Kapatma davası açarak HDP’yi ve Türkiye halklarını susturabileceğinizi sanıyorsunuz çok büyük yanılıyorsunuz.. 

 

Halklarımızın güçlü iradesi karşısında asla başaramayacağınızı size söylemek isteriz. Mafya ve çetelerin yazdığı siyasal tarihiniz değil, halklarımızın yazdığı onurlu tarih kazanacaktır. Suçlular ittifakı değil, halklar ittifakı kazanacak.

 

“Açtıkları kapatma davası HDP’yi daha fazla büyütecek ve daha fazla güçlendirecek”

 

Açtıkları kapatma davası HDP’yi daha fazla büyütecek ve daha fazla güçlendirecek, kimsenin kuşkusu olmasın. Mücadelemiz daha da büyüyecek. Meydanı bu çete-mafya düzenine bırakmayacağız. Yolumuza engeller çıkarsalar da, bundan sonra da bir bir aşmaya devam edeceğiz. Buna gücümüz de kararlılığımız da var. İstedikleri kadar bizi siyaset dışına atmaya çalışsınlar, demokratik siyasetten vazgeçiremeyecekler bizi. Demokratik ittifaka yürüyüşümüzü durduramayacaklar. Türkiye halkları görmelidir ki ülkeyi bu çöküşten çıkaracak güç ve demokratik seçenek sadece HDP’dir. Kapatma davasının sonuçlarını biz değil, iktidar düşünsün. Kimse karamsarlığa kapılmasın. 

 

Biz ne yapacağımızı gayet iyi biliyoruz. Siyasal tarihimiz tecrübelerle doludur. Demokratik seçeneklerimiz her zaman için vardır. Bu seçeneklerimizi sonuna kadar işleteceğiz. Demokrasiden, adaletten ve barıştan yana olan herkesle, tüm demokrasi güçleriyle, toplumsal muhalefetle en geniş demokrasi bloğunu mutlaka oluşturacağız. Bizler adalet ve hakikat mücadelesinde birleşen milyonlarız, gençleriz, kadınlarız, emekçileriz. 

 

Türkiye’nin bugün karşı karşıya olduğu çöküşün nedeni Kürt sorununun çözümsüzlüğüdür. Bu çözümsüzlük döngüsü çete mafya sarkacıyla sürdüren akıl, 1990larda iş başındaydı ve bugün yine bir kez daha karşımızda. Kürt sorununa karşı siyaset aklının yerini alan ve Kürt düşmanlığında birleşen imha aklı, Türkiye’yi 90’lardan daha büyük bir çöküşle karşı karşıya getirmiştir. 2015 kırılma noktasıdır. İktidar çözüm sürecine siyasi fırsatçılıkla yaklaşmasaydı, masayı devirmeseydi, Türkiye bugün siyaset-mafya-çete üçlüsünün ve yarattığı kirlenmenin esiri değil; barış, adalet, demokrasi hakimiyetiyle büyük bir dönüşümü başarmış olacaktı. 

 

İktidar ülkeyi ayrıştırıcı ve yıkıcı etkisi büyük olan savaş konseptini seçti. 5 Nisan 2015 Sayın Öcalan’la diyalogun, yani çözüm sürecinin bitirildiği tarihtir. Siyasi heyetlerin İmralı Adası’na gittiği son tarihtir. Bu tarih hukuk dışına da çıkma tarihidir. 

 

“Kürk düşmanlığında sınır tanımıyorlar”

 

Kürk düşmanlığında sınır tanımıyorlar. Bu düşmanlık politikasının zararını da Türkiye ve Türkiye halkları görmektedir. Barışa ve çözüme sahip çıkmak, savaş politikalarına ve tecrite karşı çıkmak çok daha hayatidir. Tecritin kaldırılması hukuka dönüş anlamına gelecektir. 

 

Türkiye toplumu şunu iyi bilmelidir; Kürt sorunu çözülmeden, Susurluk benzeri çete ve mafyalar tasfiye olmayacaktır. Herkesi bu gerçeği görmesi, demokratik siyaset yürütme iddiasında olanların, muhalefetin Kürt sorununu demokratik yollarla çözümü konusunda istikrarlı, acil çözüm politikalarını üretmesi gerekmektedir. 

 

Çözüm ve barış politikası geliştirmeyenler, iktidarın hukuksuzluk düzeninin ve mafya yapılarının kalıcılaşmasına hizmet edeceklerini görmelidirler. Mafya düzenine itirazı olan herkesin, Kürt sorunu gerçeği ile bir kez daha yüzleşmesi gerekmektedir. Çözülmeyen Kürt sorunu, çürüyen Türkiye’dir. Sağlanmayan adalet, temelsiz mülktür. Tecrite, yağmaya, talana, adaletsizliğe, yolsuzluğa karşı durmak zorundayız hep birlikte. Tepyekûn saldırılara karşı topyekun demokrasi ve barış mücadelesini örgütlemek ve büyütmek zorundayız. Savaş bu ülkeyi, yönetimi, siyaseti ve toplumu yozlaştırır, çürütür, en sonunda da çökertir. Barış ise halkları birleştirir, demokrasi ve hukuku güçlendirir, yaşanabilir yeni bir Türkiye yaratır. 

 

Hasta mahpuslar hepimizin kanayan yarasıdır. Özellikle 83 yaşındaki Mehmet Emin Özkan’ın kelepçeli olarak hastaneye götürülmesi, vicdanı olan her insanı derinden sarsmıştır. Adalet Bakanı’na çağrı yapıyorum; bu işkenceye son verin ve Özkan’ın son günlerini ailesiyle geçirebilmesi için girişimleri başlatın. 

 

SMA hastalarının durumu da acil bir durum. Her ay 1-2 bebek hayatını kaybediyor. SMA’nın neden olduğu can kayıpları devletin, yurttaşın yaşam hakkından feragat halini göstermektedir. SMA hastaları umut ışığı beklemektedir. Tedavileri milyonlarca doları bulmaktadır. Bu kanayan yaraya Sağlık Bakanlığı acilen el atmak durumundadır. Bu vicdani sorumluluktur. SMA hastaları için acil eylem planı yapılmalı, kaynak oluşturulmalı. HDP olarak bu konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz. 

 

Son olarak, iktidarın ortağı bugünkü grup toplantısında yine tehditler, tehditler, tehditler… Sevgili Ahmet Şık arkadaşımıza tehditler savurdu. Ahmet Şık, bu ülkenin halkları tarafından seçilen bir milletvekilidir. Onu bu koltuktan indirecek olan da ona oy verecek halklarımızdır. Kimsenin gücü Ahmet Şık’ın milletvekilliğini kaldırmaya da yetmeyecektir!

 

Bir talimat da yargıya verildi, gözler AYM’de olacak dedi. Hayır, gözler sizin ittifak halinde olduğunuz suç örgütlerinde, çete düzeninizde, birlikte işlediğiniz suçlarda olacaktır. Gözler sizin hırsızlık ve yolsuzluklarınızda olacaktır, yaptıklarınızın hesabını asıl siz yargıya vereceksiniz ve bundan kaçamayacaksınız.  

Exit mobile version