HABER ANALİZ | MUHSİN AHMET KARABAY
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gazetecileri karşısına alıp TRT televizyonunda gündeme ilişkin görüşlerini açıkladı. Öteki konularla ilgili neler söylediğinin değil, sadece bir konunun onun içinde de bir cümlenin üzerinde duracağım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin ve ekonomistlerin ekonomiden anlamadığını her fırsatta söylüyor. Son programında da bunu dile getirdi. Faizin sebep, enflasyonun sonuç olduğu yolundaki bildik görüşlerini bir şekilde yine ifade etmiş oldu. Ekonomi realitesindeki “enflasyonun sebep, faizin sonuç” olduğu görüşünü çürütmek için de, “Merkez Bankası başkanımla görüştüm. Faizleri düşürmemiz şart, faiz yükünü düşürmemiz lazım” dediğini söyledi.
BU YAZIYI YOUTUBE’TA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Bu sözün sarf edildiği saatlerde Türkiye’de para piyasaları kapalı olduğu için etkisini test etme imkânı yoktu. Ancak Uzakdoğu piyasaları tepki vermekte gecikmedi.
8.46’lardan hareketlenen Dolar/TL paritesi, 8.7795’ye yükselerek tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü. Sonra bir miktar gevşedi ama başladığı noktaya dönmeyeceği kesin.
Şimdi doların TL karşısında sadece 30 kuruş fiyatlandığı üzerinden bir hesap yapalım.
TRT’DEKİ PROGRAMIN ÜLKEYE MALİYETİ 175 MİLYAR TL
Türkiye’nin toplam brüt dış borcu (2020/4. çeyrek), 450 milyar dolar. Bunun 194 milyar doları kamu, 256 milyar doları özel sektöre ait.
Toplam ülke borcumuz ise (kamu, özel sektör, hane halkları) Gayri Safi Yurt İçi Hasılası’nın (GSYH) %165’i kadar. Bu borcun %56’sı döviz cinsinden. Daha açık ifade etmek gerekirse 5,361 trilyon TL x %165x %56=582 milyar $ döviz cinsi borçlar.
$/TL kuru 30 kuruş yükseldiğinde 174,6 milyar TL fakirleşmiş oluyoruz.
TRT’de yayınlanan programın ülkeye maliyeti yaklaşık 175 milyar TL oldu.
Burada kendime ilişkin düzeltme yapmam gerekiyor. “Dolar, TL karşısında tarihi rekor seviyesine ulaştı” ifadesi kullandım. Rekor kıran dolar değil. Rekor kıran esasında devlet yönetiminde yaşanan sorumsuzluk.
Şu günlerde Gezi eylemlerinin 8. yıldönümünü yaşıyoruz. Hafızamızı o günlere götürüp tazelemekte fayda var. Eylemlerden önce dolar/TL paritesi 1.82 TL idi. Eylemlerin tırmanması ile birlikte 1.92’ye yükselmişti.
Birileri ekrana çıkıp, yaşanan eylemler yüzünden ülkenin ne kadar fakirleştiğini günlerce anlatmıştı. Bu hesabı o gün yapanlar, bugün bir sözü ile ülkeyi ne kadar fakirleştirdiğini hatırlamak istemiyor. Tam tersine kendi yaptığının faturasını “dış güçlere” son dönemde de “Japon ev kadınlarına” bağlayıp işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Ülkenin sırtından faiz yükünün azaltılması isteniyorsa, Merkez Bankası’na karışılmamalı. Kendi yasasında yazdığı gibi, belirlenen para politikasını uygulamada tek yetkili, dahası tek sorumlu olmasına özen gösterilmeli. Merkez Bankası, ana görevleri arasında yer alan fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirlemek durumunda. Yürütme erkinden MB’ye talimat gitmemeli.
128 MİLYAR DOLARIN AKIBETİ
Son programla Merkez Bankası kasasında yer alan 128 milyar dolar tutarındaki paranın akıbetine ilişkin de yeni harcama yolları ile tanışmış olduk. Muhalefetin bir süredir peşine düştüğü bu paraya ilişkin iktidar tarafından her defasında yeni bir alan gösteriliyor.
Bu kez Cumhurbaşkanı ağzından yeni bir harcama adresi gösterildi. Şimdiye kadar harcandığı söylenen yerleri hatırlamakta yarar var.
Önce bu paranın yer değiştirdiği söylendi, ardından 128 milyar doların salgında harcandığı açıklandı, sonra da iktidar adına bir başkası çıkıp Merkez Bankası’nın hiç 128 milyar doları olmadığını duyurdu.
Bu kez ise Erdoğan tarafından, Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarının altyapı yatırımlarına harcandığı dile getirildi. Bu iddialardan hangisinin doğruluğu ile ilgili bir şey ifade etmeyeceğim. Sadece Anayasa’da Merkez Bankası ile ilgili hükümlere bir atıfta bulunacağım.
Yasalara göre Merkez Bankası, kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyeceği gibi kredi açma yetkisi de olmayan bir kurum.
Bir defa devlet tarafından gerçekleştirilen altyapı yatırımları, MB’nin kasasından değil bütçeye koyulan ödenekle karşılanır. Bütçe aynı zamanda, milletin parasının nereye harcandığının somut belgesi niteliğindedir.
Bütçe, Hükümetin Meclise “paraların nereye gittiğinin” hesabını verdiği yasal belge demektir.
Bu kısa nottan sonra şunun altını çizmek gerek. Merkez Bankası’nın Meclis tarafından denetlenmesi, Anayasanın 161’inci ve 165’inci maddelerinde açık bir şekilde ortaya konuyor. Bu maddelerde yer alan hükümlerden hareketle, Merkez Bankası’nın kasasında bulunan paranın nereye gittiği muhalefet tarafından sorgulanır.
İç siyasi kaygılarla ülkeye verilen zararın boyutları bu şekilde.
“Dış güçler” diye her kötülüğün adresi gibi gösterilen adresler, Türkiye’deki bu “ekonomist”i dolara karşı yaptığı katkıdan dolayı ayakta alkışlıyor olmalı.
Ekranlarda sarf edilen sözlerin “mantıklı” tek izahı var. O da iktidara yakın birileri bugün yüklü miktarda döviz bozduracak olmalı. En yüksek seviyeden bozdurduktan sonra döviz nasıl olsa zirve seviyesinde durmaz bir miktar geriler. Bu gerilemeyi de “atılan kararlı adımlarla döviz dize getirildi” diye ayrıca kamuoyuna satarlar.