Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

TTB Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Tanık: Pandeminin bedelini her bakımdan toplumun dezavantajlı kesimleri ödedi

TTB  Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Tanık: Pandeminin bedelini her bakımdan toplumun dezavantajlı kesimleri ödedi


Halk Sağlığı Uzmanı ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Feride Aksu Tanık, “Hastalıktan korunmanın tek sorumluluğunun vatandaşa aitmiş gibi yansıtılması, kamunun sorumluluklarından sıyrılmasının kılıfı oldu.  Pandeminin bedelini her bakımdan toplumun dezavantajlı kesimleri ödedi, ödemeye devam ediyor” dedi.

BirGün gazetesinden İsmail Arı’nın haberine göre; Tanık, “Pandemi yönetiminin her aşamasına ‘kayırmacılık iddiaları’ gölge düşürmüştür. Aşı teminindeki gecikmeler toplumsal bağışıklığın sağlanmasından çok uzağa düşürdü bizi. Pandemiyle geçen bir yıl eğitimde eşitsizliğin çok derinleşmesine yol açtı.” değerlendirmesini yaptı.

Tanık sorulara şu yanıtları verdi:

“Günlük olgu sayılarını ve test sayısındaki düşüşü nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bundan bir ay önce Nisan ayının ortalarında günlük test sayısı 320 binlerde iken ve adına “tam kapanma” dedikleri 17 günlük uygulama sürerken günlük test sayısının tedricen 220 binlere düşürülmüş olmasının epidemiyoloji bilimi açısından hiçbir anlaşılır nedeni yoktur. Türkiye’de test olguları bulma amacıyla yaygın bir biçimde yapılmıyor, temaslılara test uygulanmıyor, kendisinde hastalık bulgusu, belirtisi olup sağlık kurumlarına başvuranlara test yapılıyor. Bu yolla toplumdaki olguların saptanması ve salgının boyutuna dair fikir sahibi olmak olanaklı değildir. Bu test politikasının hedeflenen tarihteki “açılma” için zemin hazırlamaya yönelik olduğunu düşünüyorum. Ne yazık ki ülkemizde açıklanan sayılara güvenme şansımız yok.

-Yaygın test nasıl yapılmalı, kimlere yapılmalı?

Yaygın bir biçimde test yapmanın amacı olabildiğince toplumdaki Covid-19 olgularını bulmak olmalıdır. “Tam kapanma” olarak ilan edilen ama DİSK’in verilerine göre üretim sektöründeki emekçilerin yüzde 60’ının çalışmak zorunda olduğu koşullarda öncelikli grupların başında emekçiler gelmektedir. Hastanelerde, birinci basamak kurumlarında, filyasyon ekiplerinde çalışan sağlık emekçilerine, fabrikalarda fiziksel mesafe koşullarının sağlanmadığı ortamlarda üretime devam eden, aylardır kargo taşıyan, marketlerde kapalı mekanlarda yüzlerce insanla temas eden, ezcümle hayatın her alanında bizler yaşamlarımızı sürdürebilelim diye hayatları pahasına çalışmaya devam eden, hayatları eve sığmayanlara test yapılmalıdır. Hastalığın bulaşma riski olan kişilere, hastaların temaslılarına, sağlık emekçilerine test yapılmalıdır.

-Aşılama hızında ciddi bir düşüş var. Kapanma döneminde çok az aşı yapılabiliyor. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? Kapanma dönemi aşılama bağlamında nasıl değerlendirilmeliydi?

Türkiye’nin aşı temini süreci şeffaf yönetilmiyor. Sağlık Bakanı’nın açıkladığı aşı teminine ilişkin takvim söylendiği biçimde gerçekleşmiyor. Mesele yeterli doz aşının temin edilmemiş olmasıdır. Ne yazık ki ne zaman temin edileceğine ilişkin de bir öngörümüz olamıyor. Bakanlığın aşı temini takvimine ilişkin net bir açıklama yapmasını bekliyoruz.

Öte yandan aşı temin sürecine ilişkin TBMM gündemine de getirilen “çıkar ilişkilerine ilişkin şaibeler” hızla açıklığa kavuşturulmalıdır. Pandemi yönetiminin her aşamasına “kayırmacılık iddiaları” gölge düşürmüştür. Bu durum çok ciddi bir biçimde güven yitimine neden olmaktadır.

Türkiye’de uygulanan iki aşının da Faz 3 çalışmaları iki doz uygulama üzerinden gerçekleştirilmiştir. Bu nedenle en az bir doz aşı yapılan kişi sayısının toplum bağışıklığı açısından bir anlamı yoktur. İki doz aşı yapılabilen kişi sayısı 10,6 milyon kişidir ve bu sayı toplum bağışıklığını sağlamaktan çok uzaktadır.

-Günlük ölüm sayıları yine 250’nin üzerinde seyrediyor. Uzun bir süre böyle devamı edecek ve bu rakamlar da gerçeği yansıtıyor mu?

Olgu sayıları gibi ölüm sayılarının da gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Pandemi sürecinin hayatımıza kattığı kavramlardan biri de fazladan ölümler. Fazladan ölümler normalde beklenene göre tüm nedenlerden kaynaklanan ölümlerin sayısıdır. Pandemilerde ölümler hızla artar, özellikle güvenilir tanı testleri yoksa ölüm nedenleri doğru kaydedilmeyebilir. Covid-19’a atfedilen ölüm sayısı belirgin bir biçimde eksik olabilir. Nitekim pek çok ülkede ölüm verilerinin gerçeği yansıtmadığını görüyoruz.

Fazladan ölüm verileri iki temel noktaya ışık tutmaktadır: Bunlardan birincisi Covid-19 ile ilişkili ölümlerin eksik bildirilmesi durumunda toplumdaki ölümlülüğün gerçek düzeyinin görülmesini sağlar. İkincisi ise Covid-19’un yarattığı yük ve bu olguların önceliklendirilmesi nedeniyle diğer sağlık sorunlarına yönelik tanı-tedavi hizmetlerinin aksaması sonucu ortaya çıkan “ikincil hasar” ve ölümlerin görülmesine yardımcı olur.

Fazladan ölümler ortalamanın üzerindeki ölüm sayılarıdır ve bize pandeminin insanlar üzerindeki etkisinin küresel olarak hükümetler tarafından resmi olarak açıklanan sayıların çok ötesinde olduğunu gösterir. Hesaplanan fazladan ölüm sayıları da çok ciddi bir sorunu işaret etmektedir.

2020 öncesindeki üç yılın ölüm sayılarının ortalamasının yüzde 62 üstünde bir ölümlülük yetkililer tarafından açıklanmayı beklemektedir. Bu ölümlerin doğrudan ya da dolaylı olarak pandemi ile ilgili olduğunu ve önlenebilir ve bu nedenle de kabul edilemez olduğunu söylemeliyim.

İktidarın özellikle 2021 yılında yani yakın zamanda yaptığı yanlışlar nedir? Hangi hatanın sonucu ne oldu?

Pandemi yönetiminde alınan önlemler sistematik bir bakış açısından yoksundur, pandeminin başından itibaren salgınla mücadelenin epidemiyolojik gerekleri yerine getirilmemektedir. Test politikası toplumdaki olguları olabildiğince saptamayı hedeflemiyor. Kapalı mekanlarda kalabalık insan topluluklarının bir araya gelmesine neden olan parti kongreleri hastalığın yayılmasında çok etkili oldu. Çarkların dönmesini önceleyen politikalar emekçilerin daha çok risk almasına yol açtı. Aşı teminindeki gecikmeler toplumsal bağışıklığın sağlanmasından çok uzağa düşürdü bizi. Pandemiyle geçen bir yıl eğitimde eşitsizliğin çok derinleşmesine yol açtı. Hastalıktan korunmanın tek sorumluluğunun yurttaşa aitmiş gibi yansıtılması, iktidarın sorumluluklarından sıyrılmasının kılıfı oldu. Önlemlerin kolluk kuvvetleri aracılığıyla uygulanması, salgını fırsat bilen yasakların uygulanması toplumu nefes alamaz hale getirdi. Pandeminin bedelini her bakımdan toplumun dezavantajlı kesimleri ödedi, ödemeye devam ediyor.

Bu yaz dönemini nasıl geçireceğiz? Yeni piklerle karşı karşıya kalabilir miyiz?

Algıyı değil salgını yönetmek gerekiyor. Hükümet ne yazık ki günü idare etmeye yönelik politikalar belirliyor o nedenle önümüzü görmekte zorlanıyoruz. En kısa zamanda aşı temin ederlerse yazı yaz, baharı bahar, hayatı hayat gibi yaşar gideriz. Değilse önlenebilecek ölümlerle sevdiklerimizi yitirmeye devam ederiz.”

Exit mobile version