Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Tolere edilebilir mi?

Tolere edilebilir mi?


YORUM | NEVİN ERDEM 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık Meclis Araştırma Komisyonu’nda 20 Mayıs’ta yaptığı sunumda, “Ocak 2020 itibarıyla 19.582 olan sayı, şubat ve martta bir parça hani tolere edilebilir sayılarda artarken” ifadesini kullandı.

Sadece “bir parçacık” şiddet artmış.

“Hani tolere edilebilir”miş yani.

Kadınlar boğazlarına bıçak dayanmaya, sokak ortalarında dövülmeye, vahşice öldürülmeye devam edilmiş; ama “tolere edilebilir sayılarda” imiş.

Tolere edin, büyütmeyin, hoş görün; idare edin işte!

Açıklama sosyal medyada gündem olunca, Bakan Yanık “Tolere etmek ifadesini istatistiksel açıklama için” kullandığını belirterek, aleyhine yapılan haberlerin “algı operasyonu” olduğunu açıkladı.

İstatiksel açıklamaymış! Ne kadar da profesyonel değil mi?

Sayıların içinde kendisi olmayınca, nasıl da tolere edebiliyor.

Başkalarının hayatını istatiksel bir veriye dönüştürmek ve bunu tolere etmek ne kadar da kolay.

Sayı Ocak’ta 19.582 imiş. Şiddet bir parçacık daha artmış. Lafı mı olur canım, denilmesini bekliyordu herhalde.

Ocak’ta 19.582 kadına şiddet uygulanmış. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın görevi, bu sayıyı “sıfırlamak”tır. Bu sayı “sıfır” oluncaya kadar, hiçbir sayı “tolere edilebilir” değildir. Zira bu sayı “bir” olduğunda, orada bir sayı değil, bir isim ve soyisim, yani bir hayat vardır.

Bakan’ın tolere edebildiği şey, 19.582’nin üzerine eklenen isimler, hayatlar.

Başkalarının isimleri, başkalarının hayatları tabi.

Açıklamasında şanlı (!) geçmişine atıf yaparak, “geçmişte verdiğim mücadele ortada” diyor.

Hani şu, 23 Nisan’da makamına oturttuğu 10 yaşındaki çocuğun koruma evinde kaldığını medya önünde ilan ettiği,  Ramazan dolayısıyla bu çocuğa bir şey ikram edemediğini söylediği geçmişten bahsediyor galiba.

Başkalarının çocukları, başkalarının hayatları.

Kendi hayatı, kendi çocuğu olsa Sedat Peker gibi “dünyayı yakar”!

Olaylar, eylemler, sayılar aynı mantıkla tolere edilebiliyor, ya da edilemiyor.

Baksanıza Peker şu ana kadar yayınladığı yedi videosuyla neler açıkladı, neler! Kimler neleri tolere etmiş.

Uyuşturucu ticaretleri, mala çökmeler, adam kaçırmalar, öldürmeler, kendisi bizatihi mafya olan emniyet müdürleri ve içişleri bakanları, yolsuzlukla içli-dışlı bakan danışmanları, boğazlarına kadar pisliğe batmış siyasetçiler…

Tüm bunlar tolere edilebilir; ama Peker’in kızının gözyaşını dökmeyeceklerdi.

Kendisini “akılcı” olarak tanımlayan Peker’in, tolere edebilirlik eşiğini anladık: Kızının gözyaşları!

Cemil Çiçek’in “binde biri bile doğruysa felaket” olarak yorumladığı Peker’in açıklamalarıyla ilgili etkin bir şekilde harekete geçilmemesi, savcıların iddiaları istatistiksel veri olarak gördüklerini ve “tolere edilebilir” olarak değerlendirdiklerini gösteriyor. Onların eşiği nedir acaba?

Savcıların tolere edebilirlik eşiğini belirleyen şeyin Ceza Muhakemesi Kanunu olmadığı açık. Zira bu kanun savcılara bu tür iddiaların “binde biri”ni duysalar dahi, anında, derhal harekete geçmelerini açıkça emrediyor.

Neyi bekliyorlar peki?

Aslında niçin harekete geçmediklerini, neyi beklediklerini hepimiz biliyoruz, görüyoruz. Soruyu kayıtlara girmesi için soruyoruz; bu sorularla harekete geçeceklerini düşündüğümüz için değil.

Güne Peker videolarını izleyerek başlamayı alışkanlığa dönüştüren ve bu videolardaki ağır suç iddialarına rağmen Cumhuriyet’in savcılarının harekete geçmediğini gören “cumhur” neden harekete geçmiyor? Egemenliğin asıl sahibi olarak, görevlerini yapmayan ya da verdikleri yetkiyi suistimal eden kamu görevlilerini “hizaya getirecek” demokratik, hukuki enstrümanları niçin kullanmıyor?

Halkın hukuksuzlukları tolere etmekte sınırı nedir acaba?

Peki muhalefetin tolere etme sınırı?

Güya “var” olan muhalefet partileri, Hakimler ve Savcılar Kurulu üye seçim sürecinin bir parçası olarak, toplam 13 üyeden üçünü kendilerinin belirlemesi karşılığında, Meclis’te komisyon aşamasında iktidarla anlaştılar. Konuyla ilgili ayrıntıları daha önce yazmıştım.

Üç üyenin mevcut HSK yapısında hiçbir etkisinin olmayacağı açık. Ancak, Anayasa’nın 159. maddesine de açıkça aykırı bu anlaşmayla birlikte artık HSK iktidarın tek başına oluşturduğu değil, muhalefetle ortaklaşa oluşturduğu bir kurul gibi görünecek.

Muhalefet bir yandan, toplam üç üye karşılığında HSK’nın hukuksuzluklarına ortak olacak; diğer yandan ise, uluslararası yargı örgütlerinin tarafsız ve bağımsız olmadığını açıkça tescil ettiği HSK’nın meşruiyet kazanmasına hizmet edecek.

Hukuksuzluklar hangi aşamaya gelmeli ki, muhalefet “dostlar alışverişte görsün” aşamasından çıkıp, dünyayı bu hukuksuzlukların mimarlarına dar etsin?

Peker kızlarını ağlattıkları için harekete geçtiğini söylüyor.

Anlaşılan o ki, iktidarda, muhalefette, savcılık makamında, polis teşkilatında veya ekranlarda bulunan yetkili ya da etkili kişilerin harekete geçmeleri için de, kızları ağlayıncaya kadar bekleyeceğiz.

Exit mobile version