Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

SPD’nin Başbakan adayı Scholz: Pragmatik ama karizma sorunlu

SPD'nin Başbakan adayı Scholz: Pragmatik ama karizma sorunlu


SPD, seçimlerden bir yıl önce Başbakan adayını belirlemişti, şimdi artık resmiyet kazandı. Sosyal Demokratların adayı Olaf Scholz, pragmatik düşünen ama karizma sorunu olan bir politikacı. İşte Scholz’un portresi.

Almanya Sosyal Demokrat Parti (SPD) eş genel başkanları Saskia Esken ile Norbert Walter Borjans’ın, Maliye Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Olaf Scholz’u geçtiğimiz yılın Ağustos ayında bu yıl 26 Eylül‘de yapılacak genel seçimlerde Başbakan adayı olarak göstermeleri sürpriz olmuştu.

 

Öncelikle Scholz’un aday olarak gösterilmesinin zamanlaması hayli şaşırtıcı oldu. Zira adaylığı açıklandığında seçimlere daha 13 ay vardı. Ve bu oldukça uzun sayılabilecek süre içerisinde Scholz’un siyasi açıdan yıpranma riski oldukça büyüktü. Bu süreçte tüm gözler başbakan adayının üzerinde olacak, her adımı izlenecek, sarf ettiği her cümle ölçülüp tartılacaktı. Bu süreçte yapacağı bir hata seçimin SPD için hüsranla sonuçlanmasına yol açabilirdi.

 

Diğer bir sürpriz ise iki eş başkanın, parti genel başkanlığı seçiminde rakipleri olan Scholz’u başbakan adayı olarak göstermeleri oldu. Genel başkanlarla çok farklı siyasi gündeme sahip olan Scholz, daha çok SPD’nin muhafazakar kanadında görülüyor. Buna karşın eş başkanlar Esken ve Walter-Borjans ise sol kanadın temsilcileri olarak değerlendiriliyor.

 

Sarsılsa da yıkılmıyor

 

Eş genel başkanlardan ayrışmasına karşın partisinin başbakan adayı olarak gösterilen Scholz ise adaylığı ilan edildikten kısa süre sonra yaptığı açıklamada, “Çok yakın, çok uyumlu ve duygusal olarak birlikte çalışmanın bir yolunu bulduk” demişti.

 

SPD eş genel başkanlarıyla, seçilmelerinden hemen sonra yakın işbirliği yapmaya başladıklarını ve karşılıklı güven ortamı oluştuğunu ifade eden Scholz, “Bu yüzden kesinlikle beni önereceklerinden emin oldum, onlar da zamanında beni önereceklerini hissettiler” diye konuşmuştu.

 

Bu cümle, Olaf Scholz’un krizlerle nasıl başa çıktığını göstermek için de güzel bir örnek. Ayağa kalk, kararlı bir şekilde devam et ve kendinden asla şüphe etme. Scholz işte bu çerçevede sarsılmaz bir özgüvenle hareket eder. On yıllar süren siyasi kariyeri boyunca çok fazla sarsıntılara maruz kaldı ve çoğu zaman başarılı bir şekilde bu süreçleri atlattı. Yani sarsıldı ama yıkılmadı.

 

Aklı başında ve pragmatik

 

Korona pandemisi Scholz’un adeta işini kolaylaştırdı. Krizin başlangıcında, tıpkı bir itfaiye şefi gibi, hiç vakit kaybetmeden işe koyuldu. Federal Maliye Bakanı olarak, ekonomiye ve vatandaşlara krizden kurtulmalarına yardımcı olmak için milyarlarca euroluk yardım ve destek sağlanmasının kapılarını açtı.

 

Sosyal demokrat politikacı 2020 baharında “İçinde bulunduğumuz bu zor durumdan kurtulmak için elimizdeki tüm araçları kullanacağız ve tüm ekonomik imkanlarımızla bu durumu atlatacağımızdan emin olacağız” şeklinde konuşmuştu.

 

62 yaşındaki siyasetçinin krizin başlangıcından bu yana savunduğu “Borç ne kadar büyürse büyüsün, Almanya pandemiyi finansal olarak yönetebilir” şeklindeki görüşü vatandaşlarda karşılığını buluyor. Bunu uzunca bir süredir anket sonuçları da doğruluyor. Zira kriz dönemlerinde pragmatizm karizmadan daha fazla ilgi görüyor. Ve Scholz’da eksik olan da karizma. Duygularını dışa vurmak ona yabancı bir durum. En büyük sevinç anlarında bile bir İngiliz uşak kadar soğukkanlı olabilir.

 

Bir makinenin cazibesi

 

Scholz haftalık die Zeit gazetesi tarafından 2003 yılında kendisine yakıştırılan “Scholzomat” lakabı ile de bilinir. Soyadı “Scholz” ile  “Otomat” kelimesinin birleştirilmesiyle oluşturulan bu lakap ona “neredeyse sadece sürekli olarak tekrarladığı teknokratik konuşma tarzı nedeniyle ve adeta bir makine gibi davrandığı” gerekçesiyle takılmıştı.

 

Scholz gerçekten de konuşurken bir makineyi andırıyordu. Bu özelliği Scholz’a sorulduğunda, “Ben verilecek mesajların satıcısıydım. Belli bir acımasızlık göstermek zorunda kaldım” diyerek kendini savunmuştu.

 

O zamanlar Scholz ağırlıklı olarak, tartışmalı işgücü piyasası reformu Ajanda 2010 ile gündemdeydi. Söz konusu reform uygulamaya geçtiğinde önemli bir kesim için ciddi kısıtlamalara yol açtı. SPD içinde de olmak üzere uygulamaya karşı çok fazla muhalefet oluştu. Scholz, bu konuda kendi duygularıyla değil dönemin başbakanı ve SPD Genel Başkanı Gerhard Schröder ile partinin çizgisi dahilinde hareket ettiğini belirterek, kendisini “bir subay gibi” hissettiğini dile getirmişti.

 

Sonunda reform başarısız oldu, SPD Başbakanlığı Hristiyan Demokratlar’a (CDU) kaptırdı. Scholz’un üzerine ise uzun süre silinmeyecek bir imaj yapışıp kaldı. Artık sıkıcı bir avukat ve bürokrat olarak anılıyordu.

 

Sessiz ve başarılı tırmanış

 

Olaf Scholz’un SPD’de kariyer yapmış olması da kendine özgü çelişkiler içeriyor. SPD’nin işi Hamburglu  içe dönük, pragmatik, her zaman sadece gerekli olduğu kadar konuşan siyasetçi ile hiç kolay olmadı. Parti kurultaylarında çeşitli görevler için aday olduğunda, genellikle en kötü sonuçları aldı. Bununla birlikte Scholz siyasi kariyer basamaklarını yükseltmeyi başardı. Bunu sessizce ve verimli bir şekilde yaptı. SPD Genel Sekreterliği, İçişleri Senatörlüğü, Hamburg Belediye Başkanlığı, Federal Çalışma Bakanlığı görevlerinde bulundu. Şu anda da Maliye Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapıyor.

 

Olaf Scholz partisinin muhafazakar kanadında kabul edilmesine rağmen, sağ ya da sol gibi siyasi kategorilere aslında pek itibar etmiyor. SPD gençlik kolları Jusos’un başkan yardımcısı olarak radikal sosyalizmi destekleyen ve kapitalizmi eleştiren tezleri savunarak bu özelliğini ortaya koydu.

 

Bununla birlikte, 1975’te SPD’ye öğrenci olarak üye olması ile 1998’de Federal Meclis’e seçilmesi arasında geçen sürede Hamburg’daki kendi hukuk bürosunda iş hukuku konusunda uzman bir avukat olarak çalışması iş ve bağımsız girişimciliğin nasıl işlediği hakkında oldukça fazla bilgi edinmesine yol açtı. Buradaki donanımı onun siyasi çizgisini de şekillendirdi.

 

Küçük “Show”lar olmalı

 

Olaf Scholz, siyasetin biraz da kendini iyi satma sanatı olduğunu çok geç öğrendi. 2019 sonbaharında parti başkanlığı için Almanya’yı turlarken insanlar onu tanımakta zorlandı. Zira daha duygusal, daha duyarlı ve her şeyden önce daha arkadaş canlısı bir görüntü sergiliyordu. Ama bu arada asla özgüveninden taviz vermiyordu.

 

Şimdi de Başbakan adayı olarak halkın karşısına böyle çıkıyor.  Genç insanlara hitap etmek için dijital formatlarda boy gösteriyor, daha esnek ve daha rahat tutumuyla dikkat çekiyor. Ancak aynı zamanda, diğer partilerin başbakan adaylarına kıyasla en uygun kişi olduğunu vurgulamaktan da hiç geri durmuyor.

 

“Beni isteyen SPD’yi seçmeli”

 

Scholz’daki değişimin Eylül ayında yapılacak Başbakanlık seçiminde o koltuğa oturması için yeterli olup olmayacağını zaman gösterecek. Ancak şimdiye dek anketlere sürdürülebilir bir başarı elde ettiğine ilişkin veriler yansımadı. 2017’deki son parlamento seçimlerinde, Sosyal Demokratlar, savaş sonrası Almanya tarihindeki en kötü sonucu elde ederek, yüzde 20,5 oranında oy alabilmişti. O zamandan beri düşüş sürüyor. Son iki yılda yapılan anketlerin sonuçlarına göre partinin oy oranı yüzde 14 ile 17 arasında değişiyor. Ama bu durum Scholz’un motivasyonu için engel değil. Seçmenlere verdiği mesajı da oldukça açık; “Şansölye olmamı isteyen SPD’yi seçmeli.”

 

KAYNAK: DEUTSCHE WELLE TÜRKÇE

Exit mobile version