Site icon İnternet Haberler Köşe Yazıları Yorumlar Siyaset Ekonomi Spor

Soli Özel: Bu uyuşturucu işi Türkiye’nin başını Halkbank’tan daha fazla derde sokar

Soli Özel: Bu uyuşturucu işi Türkiye’nin başını Halkbank’tan daha fazla derde sokar



Türkiye hükümlü suç örgütü lideri Sedat Peker’in iddialarını tartışıyor. Geçtiğimiz Pazar günü (23/05/2021) Youtube kanalında yayınladığı yedinci videosunda uluslararası uyuşturucu ticaretiyle ilgili iddialarını bir güzergah belirterek anlattı. Buna göre, uyuşturucu ticareti Kolombiya, Venezuella, Dominik ve Suriye Lazkiye güzergâhlarında yapılıyor. Peker’in iddiaları uluslararası yayın kuruluşlarında da yer buluyor.

Bu iddiaların uluslararası alanda Türkiye için ne gibi sonuçları olabilir, 14 Haziran’da Brüksel’de yapılacak NATO toplantısı ve öncesinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden’la Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmesinde gündeme gelebilir mi? Kronos‘tan Eylem Yılmaz bu ve daha pek soruyu Kadir Has Üniversitesi öğretim üyesi Soli Özel’e sordu.

Sedat Peker, uluslararası uyuşturucu ticaretiyle ilgili Kolombiya, Venezuella, Dominik ve Suriye Lazkiye rotasındandan bahsetti. Bu iddialar 14 Haziran’daki NATO toplantısında gündeme gelebilir mi? Türkiye için uluslararası alanda ne gibi sorunlar yaratabilir?

14 Haziran’dan önce eğer Amerikan yönetimi Sedat Peker videolarını takip ediyorsa -herhalde buradan büyükelçilik tarafından kendilerine birtakım bilgiler gidiyordur- ve eğer gündeme gelecekse sanırım Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Sherman’ın ziyaretinde gündeme gelecektir. Çünkü NATO zirvesinde yapılacak toplantıda çok daha spesifik, çok daha temel konular konuşulacaktır. Bunun Sherman ziyareti gündemine girmiş olması bana daha güçlü geliyor.

“PEKER SÜREKLİ DEA’YA ATIFTA BULUNARAK BİR İHBARDA BULUNMUŞ OLUYOR”

Peki, bu konu nasıl ele alınır ve Amerika’nın yaklaşımı bu noktada ne olur?

Amerikalılar, Kolombiya’yla kokain ticaretinin engellenmesi konusunda işbirliği yapıyorlar. Onları ilgilendiren bir tarafa varsa herhalde gündeme getireceklerdir. Peker’in konuşmalarında dikkat çeken noktalardan birisi sürekli olarak ABD’nin uyuşturucu ile mücadele bürosu Drug Enforcement Administration’a atıfta bulunması. Onlarda epey güçlü. Onları ilgilendiren bir durum varsa, ABD’nin uyuşturucu ile mücadelesi engelleyici bir şey varsa ya da Türkiye’de firmalar uluslararası hukuk dışı bu işi yapıyorlarsa o zaman bu gündeme gelir diye düşünüyorum.

İddiada bulunanın bir kere kendisinin mafya babası ya da kanun dışı bir adam olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ne diyor bu kişi? Türkiye’de bir takım şirketler kokain ticareti işine girdi diyor. Siyasi bağlantıları güçlü ya da siyasi gelenekten gelenler bu işin içinde diyor. Getirilen mal Avrupa’ya gitmiyor, Avrupa’da kâr düşük, asıl Ortadoğu’da kâr yüksektir diyor. Ortadoğu’da sevkiyatın yapılacağı liman olarak da Suriye Lazkiye Limanı’nı gösteriyor. Kokainin hangi yoldan, nereye dağıtıldığını bildiğini varsayıyorum. Dolayısıyla bir ihbarda bulunmuş oluyor. Bunları soruşturmak herhalde önce Türkiye’nin yapması gerekendir. Dediğim gibi burada Amerikalıları ilgilendiren bir durum varsa Sherman ziyaretinde bu konuyu gündeme getireceklerdir. Getirip getirmeyeceklerinden emin değilim.

“UYUŞTURUCU İŞLERİ HALBANK’TAN DAHA FAZLA TÜRKİYE’NİN BAŞINI BELAYA SOKABİLİR”  

Herhalde Halkbank davasından sonra önümüzdeki en büyük sorunlu başlık bu olabilir galiba.

Hayır, bir kere Amerikalılarla en büyük sorunumuz S400. Fakat bu kara para işleri, uyuşturucu gibi meseleler Halkbank davasının da önüne geçecek şekilde Türkiye’nin başını derde sokabilecek, görüntüsünü karartabilecek olan bir konudur, evet.

ORTADOĞU’DA MERKEZ MISIR DEĞİL ARTIK, GÜÇLÜ OLAN KÖRFEZ ÜLKELERİ

Bundan önce İsrail-Filistin çatışması gündemdeydi. Bir ateşkes ilanı oldu. Sizinle bu ateşkesi de konuşmak isterim. Bu ateşkes için Mısır’ın ön plana çıktığını gördük. Mısır yeniden Ortadoğu’da belirleyici bir konuma mı geliyor?

Mısır’ın eski ağırlığına yeniden sahip olacağını sanmıyorum. Bu işe kimin yardımcı olmasını bekliyordu ki dünya? Gazze dediğimiz yer aslında iki taraftan abluka altında olan bir yer. Bir İsrail ablukası, bir de Mısır ablukası altındadır. Burada da zaten arabuluculuk yapmaya aday iki ülke vardı. Amerika’nın dışında bir Mısır, diğeri de İsrail’in de izniyle Hamas’ın maaşlarını ödeyen Katar’dı. Zaten Katar da işin içindeymiş. Sonuç olarak bu ihale Mısır’a kaldı. Mısırlılar bunu yapmaktan memnun olmuş. Herkesin mutlu olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla burada çok şaşıracak bir şey yok. Ortadoğu’da bugün merkez Mısır değildir, daha güçlü olan Körfez ülkelerdir.

11 günlük ateşkes kalıcı bir ateşkese dönüşür mü? Ne gibi gelişmeler beklenebilir? Biden, Gazze için Hamas’la değil Filistin yönetimiyle çalışılacaklarını ifade etti. Filistin yönetimi denince nasıl tablo var karşımızda?

“KENDİ CUMHURBAŞKANLARI DAHİL İSRAİL’DE İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ GÖRÜYOR”

Burada biraz ister istemez ezbere konuşmak zorundayız. Sebebi ilk defa olarak İsrail’in kendi Arap vatandaşlarının bu çatışmalarda bir taraf olmalarıdır. Dolayısıyla hakikaten bundan sonrasının nasıl gelişeceğini kestirebilmek o kadar da kolay değil. Ateşkesin süreceğini sanıyorum. Çünkü bu yaşananlar sırasında sanıyorum ki Netenyahu ve Biden arasında bir hayli sert tartışmalar geçti. Tahmin ediyorum ki Netanyahu kendi istediğinden biraz daha önce bu işi bitirmek zorunda kaldı. Tam olarak bitirmediğini düşünmüş olabilir. Hamas’ın da bundan sonra İsrail’i provoke edebilecek bir şeyi kolay kolay yapacağını açıkçası zannetmiyorum. Ama kırılgan bir durum var. Her zamanki gibi patlamaya hazır bir durum var. Benim tahminim asıl büyük meselenin İsrail’in kendi içinde cumhurbaşkanları da dâhil olmak üzere birçok önemli şahsiyetin iç savaş tehlikesi olarak gördüğü durumdur.

BELLİ Kİ BİDEN NETANYAHU’YA SÖZÜNÜ GEÇİREMEDİ, 11 GÜNDE 6 KEZ GÖRÜŞTÜ

Amerika’nın tutumunu çok eleştirilmişti, siz de eleştiriyordunuz. Ancak şimdi çok sert görüşmelerin olduğunu ve Netenyahu’nun beklediğinden önce çatışmayı sonlandırmak zorunda kaldığını söylediniz. Bunu biraz açabilir misiniz?

Şimdi ABD’nin dünya kamuoyu önünde aldığı tavırla, ikili ilişkilerin telefondaki konuşmaları arasında büyük fark olabilir. Bir kere bunu bir kayda geçirelim. Birincisi, Biden çok fazla yüksek sesle konuşmadan bunu halletmek istedi ama belli ki Netanyahu’ya sözünü geçiremedi. 11 gün içinde altı kere telefonla konuşmuşlar. Bu küçümsenecek bir sayı değil. Ne söylenmiş olursa olsun aralarında çok sert konuşmalar geçtiğini tahmin ediyorum. İkincisi, Biden Gazze ateşkesinden bir gün önce yaptığı açıklamasında da kendi üslubuna göre sert bir konuşma yapmıştı ve 24 saat geçmeden de ateşkes ilanı geldi zaten.

“ERDOĞAN’IN ‘ELLERİN KANLI’ İFADESİ NATO ZİRVESİNE BİR KARA BULUT GİBİ ÇÖKECEKTİR”

Son çatışmada da “İsrail katil bir devlettir” söylemi öne çıktı. Bu Cumhurbaşkanı’nın yeni bir ifadesi de değil. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin tutumunu “Yahudi düşmanlığı” olarak nitelendirdiği çok sert bir açıklama yaptı. Türkiye’nin bu noktada hem Amerika ile ilişkileri hem de İsrail’le ilişkileri nasıl ilerler?

Bir kere Türkiye’nin bu konuda çözüme katkısının olamayacağını, etkili bir aktör olmadığını gördük. Bu hoş bir şey değil. Şunun şurasında 12-13 sene önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Filistin ve İsrail cumhurbaşkanları aynı gün konuşma yapabiliyorlardı. Bu nedenle bu durum üzücüdür. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözleri çok ağır sözler. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın verdiği cevap da çok sertti ve Amerika Dışişleri Bakanlığının verdiği cevapta Amerikan Başkanı Biden’a “ellerin kanlı” denmesi boyutu yoktu. Beyaz Saray, bu konuda herhangi bir açıklama yapmadı. Bunlar herhalde NATO zirvesinde ki buluşmanın üzerinden kara bir bulut geçirecektir. Neler olacağını göreceğiz. Bu ek gerginliğin ikili ilişkileri düzeltmeye pek katkısı olacağını düşünmüyorum.

FİLİSTİN’DE KİMSENİN TÜRKİYE’Yİ BEKLEDİĞİNİ ZANNETMİYORUM

Peki ya İsrail? Cumhurbaşkanı benzer ifadelerine tekrarladı ve “Filistin bizi bekliyor” dedi.

Doğrusunu isterseniz Filistin’in kimseyi beklediğini sanmıyorum. En azından Türkiye’yi beklediğine dair çok da büyük bir işaret gelmedi. Cumhurbaşkanı varılan sonuçlardan memnun olmayabilir. Pek çok insan memnun değil. Bu iş sonuçlanana kadar yaşanmış olan şiddetten de şikâyetçidir. Sonuç olarak ateşkesin yürürlüğe girdiği bir zamanda kimsenin Türkiye’yi herhangi bir şey için beklediğini zannetmiyorum.

Şimdi Gazze’de belki üç-dört yıl sürecek olan bir onarım döneminin başlaması gerekiyor. Çünkü binlerce ev çok ağır hasar görmüş durumda. Kocaman binaların yıkıldığını da gördük. Türkiye belki oradaki yeniden yapılanma işine bir katkıda bulunabilir. Türkiye-İsrail ilişkileri zaten iyi bir noktada değildi. Mısır’la olduğu gibi yavaş yavaş yeniden ilişkileri güçlendirmek için birtakım açılımlar söz konusuydu. Ama artık bunların yeniden bir süre gündeme geleceğini sanmıyorum.

“İSRAİL’LE TİCARİ İLİŞKİLER HER ZAMAN DEVAM EDİYOR, ORADA BİR SORUN OLMAZ”

Ticari ilişkiler?

Onlar her zaman devam ediyor. Mavi Marmara’dan sonra da devam etmişti. Buradan bir sorun oluşabileceğini de sanmıyorum.

Bu durumda Cumhurbaşkanı’nın bu açıklamalarını daha çok iç politikaya dönük mesajlar olarak yorumlanabilir mi?

İç politikaya dönük olduğunu düşünüyorum. İç politikada bunun ne kadar prim yaptığını bilmiyorum ama dediğim gibi sonuçta bir ateşkes anlaşmasına varıldı. Bu ateşkes anlaşması Amerika’nın baskıları sonucunda Mısır ve Katar’ın arabuluculuğu sayesinde elde edebildi taraflar. Türkiye’nin de bunlar da bildiğim kadarıyla bir payı da yoktu.

14 Haziran’da yapılacak NATO toplantısına ve Biden’la görüşmeye nasıl bir Türkiye’ye gidiyor? Yalnız bir Türkiye mi?

Türkiye’nin dış politikadaki görüntüsü Azerbaycan ve bir ölçüde Katar dışında hadi Libya’yı da koyalım, ama orada bile Dışişleri Bakanı’yla kapışıldı diye iyi hatırlıyorum, bir dostu yok. Fazla dostu olan bir ülke değil. Müttefikleriyle ilişkileri de bir hayli sorunlu. Bu şekilde Biden’ın karşısına çıkılacak ve en önemlisi de ikili ilişkiler sorunu. Türkiye’nin talepleri ve şikâyetleri var. Amerika’nın talepleri ve şikâyetleri var. Her iki tarafın da eğer ilişkileri rayına oturtmak istiyorlarsa oraya hazırlıklı ve karşı tarafında kaygılarını göz önünde bulunduran bir takım önermelerle gitmesini beklemeliyiz ama böyle olur mu bilemem.

“IŞİD’E DESTEK NEDENİYLE ABD’NİN YAPTIRIM UYGULADIĞI ŞİRKETİ BİR GÜN BİRİLERİ YAZACAKTIR”

Amerika ile ilişkilerin sorunlu olduğunu belirtiniz. Türkiye yaptırımları da yürürlükte. CAATSA yaptırımlarından sonra geçtiğimiz günlerde Türkiye’de bulunan bir şirketin IŞİD’e para transferi yaptığı gerek gerekçesiyle bu şirketi de yaptırma aldı…

Bir şirket IŞİD’e destek veriyorsa, Amerikalılar’da IŞİD’e destek verdiğini bildikleri şirketlere ceza uygulayacaklarını zaten söylüyorlarsa ve uygulamaya da güçleri yetiyorsa olacağı budur. Türkiye’nin yapacağı bir şey var mıydı bunu bilemem, ama Türkiye’nin yapacağı bir şey varken yapmadıysa o zaman Türkiye gereksiz yere ABD ile ilişkilerine yeni bir zehir nehri akıtıyor demektir. Bu şirketle ilgili yaptırım kararı belki Türkiye’ye bu şirketler sende çok var, onları lütfen zapturapt altına al, o zaman oturup konuşsak daha iyi olur gibi bir mesaj da olabilir. Ama böyle olup olmadığını bilemiyorum. Türkiye IŞİD’le mücadele ettiğini ve herkesten daha çok mücadele ettiğini söyleyen bir ülke. O yüzden bu şirket üzerinden bir mesaj mı verildi yoksa bu şirket gözlerden kaçtı ve Amerika biliyordu Türkiye mi bilmiyordu sorularına Türkiye’de gazetecilik yapıldığı bir gün herhalde birileri muhabir olarak yazacaktır.

“BEYAZ SARAY YETKİLİLERİNİN SDF İLE GÖRÜŞMESİ TÜRKİYE’NİN NASIRINA BASMAK!”

Amerika ile sorun yaşadığımız alanlardan biri de Suriye. Beyaz Saray ve ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkililer SDF yetkilileri ile görüştü. Daha önce koalisyon tarafından yapılan bu görüşmelere ilk kez Beyaz Saray ve Bakanlık düzeyinden yetkililer gitti ve bu görüşmenin duyurusu Amerika Dışişleri Bakanlığı tarafından yapıldı. Bu durum bize ne anlatıyor? Yapılan açıklamalara göre bu ikili görüşmelerde özerk yönetimin güçlendirilmesinin konuşulduğu söyleniyor…

Bu tabii Türkiye’nin nasırına basan bir hareket. Buna şüphe yok. Siz daha önce de sordunuz ya NATO toplantısı öncesi nasıl olacak bu görüşme diye; işte böyle olacak… İşte IŞİD’e yardımcı olan şirket, işte Suriye Demokratik Güçleri ki bunu Türkiye’nin terörist olarak belirlediği PYD oluşturuyor. Onlarla Amerika Dışişleri Bakanlığı olarak konuşmak yani bütün bunlar diplomatik dille Türkiye verilmiş olan, Türkiye açısından pek de hoşa gitmeyecek mesajlar. Türkiye bunun karşılığında ne tür mesajlar veriyor açıkçası bilmiyorum. Dediğim gibi S400’lerle ilgili bir adım atılmadığı takdirde ve bu adım inandırıcı olmadığı ve Başkan’ın en azından Kongre’ye dönüp ‘Türkiye müttefikimizdir, gördüğünüz gibi bizimle işbirliği yapıyor’ diyebileceği ölçekte olmazsa o zaman 14’ünde yapılacak olan iki liderin buluşması olumlu sonuç vermeyebilir.

“TEKRAR EDİYORUM; İSRAİL VATANDAŞI ARAPLARLA YAHUDİLER ARASINDA İÇ SAVAŞ TEHLİKESİ VAR!”

Amerika’nın yeni yönetiminin Ortadoğu’da nasıl bir siyaset izleyeceği merak ediliyordu. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, izleyecekleri dış politikanın insan hakları temelinde olacağını, Rusya ve Çin’le mücadele edileceğini “Çin’le yapılacak mücadele dünyanın göreceği en büyük jeopolitik mücadele olacak” diyerek açıklamıştı. Kısa bir süre sonra da Rusya ile ilişkileri oldukça gerildi. Ortadoğu ise bilinmezlikte kalmıştı. Şimdi Amerika’nın Ortadoğu’da nasıl bir siyaset izleyeceği netleşmiş oldu mu?

Trump “petrol için oradayız” demişti ama Biden’ın petrol için filan hiç orada olmak gibi bir derdi yok. Zaten orada çok matah bir petrol de yok. IŞİD’le mücadele çerçevesinde Suriye olan ilgisi devam edecektir. Zaten SDF ile konuşma sebepleri de odur. Hiç öyle Amerika’nın buralara geleceği gibi bir geleceğin bizi beklediğini düşünmüyorum. Birinci öncelikleri İran’dır. İran, ilk günlerde kamuoyuna yansıtmamış olsa da İsrail’e bu kadar çok kızmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi. İsrail’in sürekli İran’la yapılan müzakerelere darbe vuracak, yok suikastlar, yok sabotajlar yapması gibi duruma zaten bozuluyordu. Bir de Başkan’ın dikkatini istemediği halde bu işlere çekti. Bir de tekrar ediyorum, bugüne kadar karşılaşılmamış olan bir durumla karşı karşıyayız; İsrail kendi vatandaşı olan Araplarla Yahudi vatandaşları arasında çok çok ciddi çatışmalar çıktı. Bunları çok üst düzeyde kişiler bir iç savaş korkusuyla gündeme getirdiler. O yaraların sarılması, İsrail’in kendi içinde normalleşmesinin sağlanması epey de güç olacaktır. Buna karşılık Hamas’a da terör örgütü gibi davranmaya devam ederseniz terör örgütü muamelesi göreceksiniz mesajı verildi ve aslında hiçbir ehemmiyeti kalmamış olan daha doğrusu yönetim kabiliyeti kalmamış olan bir Filistin yönetimi üzerinden bir şeyler yapmaya çalışacaklar. Bu da beyhude çabadır. Çünkü Hamas Muhtemelen bundan siyasi olarak kazançlı çıktı. Filistin ise yönetme kabiliyeti olmayan bir bilinmeyen şu anda.

“RUSLAR, TÜRKİYE’NİN YENİDEN ABD SAFINA GEÇME İHTİMALİNİN FARKINDA…”

Son olarak Rusya ile ilişkileri de konuşmak isterim. Doğu Akdeniz’de, Türkiye-ABD ile ortak tatbikat yaptıktan ve Karadeniz’de NATO görevi olarak Rusya’nın savaş uçaklarına müdahaleden sonra Rusya bir anda turist göndermeme kararı verdi. Bu kararın Haziran’da kalkabileceği açıklanmıştı ancak Bakan Çavuşoğlu ve İbrahim Kalın’ın görüşmesinde bu kez Temmuz’a ertelendi. Bu tutum değişikliğinin nedenleri nedir? Rusya NATO toplantısından ne çıkacağını mı bekliyor?

Dinlerken çok şaşırdım Ukrayna’yı saymadınız

Unutarak hata ettim…

Türkiye’nin Ukrayna ile ilişkilerinin düzeyinin Rusları son derece mutsuz ettiğini varsayıyorum. Bütün bunlar biraz da onun cevabı olarak geliyor. Ruslar da farkında Türkiye’nin çok sıkışmış olduğunun ve Amerikan tarafına geçme ihtimalinin dolayısı ile Rusya’ya karşı daha belki daha hasmane bir tavrı benimsemek zorunda kalmasının yakın olduğunu. Onlarda kendilerince bir takım yaptırımlar uyguluyorlar ya da dersler veriyorlar. İşte turist konusunu Haziran’da değerlendireceğiz denmişti, daha erkene alınsın diye gidiyorsunuz ama “Temmuz’da biz bakacağız, onu da tetkik ettikten sonra” deniyor. Aslına bakarsanız bu şekilde size çok nahoş davranmış oluyorlar. Küçümseyerek davranmış oluyorlar. Bütün bunlar en başta sormuş olduğunuz sorunun sonuçları bence. Türkiye’nin yalnızlığıyla, bu yalnızlığın getirmiş olduğu zayıflık ile ilgili.

Peki, Türkiye sonuçta NATO üyesi bir ülke ve bu yönde ilerlemek, Amerika ile ilişkilerini güçlendirmek yönünde bir politika izleme kararı verebilir. Böyle bir karar verdiğinde Rusya ile ilişkiler ne olur? Rusya ne yapar?

Rusya ile ilişkiler kopmaz tabii ama Biden yönetimi Rusya’ya karşı çok sert bir tavır benimsiyor. Türkiye’den de buna yakın bir tavır benimsemesini istiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Trump döneminde olduğu gibi canının istediği şekilde, her iki tarafı birbirine kırdırarak ilişkileri idare edebilme imkânları kısıtlı olacak.

Exit mobile version